Bölüm 168: Kırılgan Güzellik

avatar
6926 5

Tales of Demons & Gods - Bölüm 168: Kırılgan Güzellik


Çeviri: Allenwalker

Düzenleme: Dunklesplatz

 

Nie Li kafasını sallayarak onayladı. Bahsettikleri şeytan canavarı sürüsü yüz milyon tane şeytan canavarından oluştuğu için hazırlıklara şimdiden başlamarı gerekiyordu.

 

Yang Xin'in yüz ifadeşi hemen değişti ve "Tamamdır. Ayarlamalara hemen başlayacağım." dedi.

 

"O zaman ben gidiyorum." dedi Nie Li, bir süre düşündükten sonra. Yang Xin'in meseleyle bizzat uğraşması onu tatmin etmişti.

 

"Küçük kardeş Nie Li, hemen ayrılıyor musun? İlgilenmen gerek acil bir konu var mı?" diye sordu Yang Xin, büyüleyici gülümseyişini de sergilemeyi ihmal etmemişti.

 

"Şu anda ilgilenmem gereken acil bir mesele yok." dedi Nie Li, kafasını iki yana sallayarak.

 

"O zaman, neden ablana içerken eşlik etmiyorsun?" diye sordu dudaklarını ısırarak. Nie Li'nin tereddüt ettiğini gören Yang Xin hemen "Acaba küçük kardeş Nie Li, ablasının onu yemesinden mi korkuyor?" dedi.

 

Ye Ziyun'un yanından buraya gelene kadar Nie Li'nin morali çokta iyi değildi. O, Yang Xin'in kendisini yemesinden endişe duymuyordu. Yang Xin böyle bir görünüş sergilese de kalbinden sadece Nie Li ile uğraşmak geçiyordu. Yang Xin'in Simyacılar Derneğinin Direktör koltuğunda oturma sebebi görünüşü değildi, onun meseleleri halletme yöntemiydi. O, tüm Simyacılar Derneğini çok iyi bir şekilde elinde tutuyordu. Gelecekte, Nie Li'nin Yang Xin'in yardımına ihtiyaç duyduğu konular olması muhtemeldi.

 

"Tamam o zaman. Ben, ablam Yang Xin'e içmede eşlik edeceğim." dedi Nie Li bir süre düşündükten sonra.

 

Hava kararmıştı, Nie Li ve Yang Xin avluda taş bir masada oturuyorlardı.

 

"Şanlı Şehrin dışında nasıl bir dünya var? Ben, Yang Xin doğduğumdan bu zaman kadar Şanlı Şehirde büyüdüm. Gittiğim en uzak yer buradan sadece on mil kadar uzakta bazı kalıntılardı. Kafesteki bir kuş gibiyim, çok sıkıcı bu durum!" yakındı Yang Xin biraz sarhoş olmuş gibiydi.

 

Nie Li, Yang Xin'e baktı ve sonra kafası kaldırıp gökyüzüne bakarak "Şanlı Şehrin dışında Aziz Ata Dağları var. Aziz Ata Dağları binlerce mil genişliğindedir. Dağlarda iki kabile yaşıyor. Aziz Ata Dağlarının doğusunda, sonsuz çöl bulunuyor. Batısında, kurumuş topraklar, ovalar ve Zehirli Orman bulunuyor. Tüm bu yerlerde Karanlık Çağdan sağ çıkmayı başarıp yaşayan insanlar bulunuyor. İlahi Kıtanın her yerinde Şeytan Canavarları bulunuyor. İlahi Kıtadan başka onlarca başka kıtada var. Bu kıtalar ana yerlerdir ve bunların dışında yan bölgelerde vardır. Bu yerlerin dışında başka alanlarda var..."

 

Son bölümü dinleyen Yang Xin hiç bir şey anlamamıştı. Ana yerler de ne? Yan bölgeler ne demek? Farklı alanlar ne oluyor? O sadece Nie Li'nin bahsettikleri yerlerin çok fazla geniş olduğunu tahmin ediyordu, tüm hayatı boyunca hepsini göremeyeceği kesindi.

 

Yang Xin, derin bir iç çekti. Bu muazzam dünyada onlar Şanlı Şehirde kapana kısılmışlardı.

 

"Muazzam dünyanın şerefine!" Yang Xin kafasını kaldırdı ve tüm kadehi tek bir seferde içti. "Ben Yang Xin, yetim kaldım. Çocukken her türlü alayla karşılaştım, şu anki konumuma yavaş yavaş tırmandım. Ne uğruna? Görünüşe mi? Hayır, güç için yaptım! Şu ana kadar benimle yarışan erkeklerin hepsini ezdim geçtim!"

 

Yang Xin sarhoş olmuştu. Nie Li, Ye Ziyun'u düşünüyordu, kalbine gelen üzüntü hissini atamamıştı. Elindeki şarabın hepsini tek seferde içti.

 

"Büyük abla Yang'ın gücü için, şerefe!!"

 

"Benim bulunduğum Simyacılar Derneği Direktör konumu, çok kişinin gözü olmasına rağmen elimde tutmayı biliyorum. Ama ne olacak? Bu dünyada tanıdığım çok insan var ama hiç biri beni anlamıyor." Yang Xin gülümsedi ve bir kadeh şarabı daha tek dikişte içti. "Tüm hayatım boyunca savaştım fakat her şeyin anlamsız olduğunu fark ettim."

 

"Büyük abla Yang Xin, hala bana sahip değil mi? "dedi Nie Li ve güldü. o aniden Yang Xin'in yalnızlığının farkına vardı. Önceki hayatında kendisi de Yang Xin gibi değil miydi? Tüm dünyayı dolaşmasına rağmen, tanıştığı insanların sayısını kendi bile hatırlamıyordu fakat en yakınları, arkadaşları, sevdiği kişi, hepsi ölmüştü.

 

"Hahaha, Küçük kardeş Nie Li, bu kelimeleri senden duymak, tatmin olmama yeter..." Yang Xin çekici bir şekilde gülümsedi. "Büyük ablan Yang Xin'in senden tek bir isteği ver eğer Şanlı Şehir şeytan canavarları tarafından yok edilirse cesedimi şeytan canavarlarının yemesine izin vermeden yakacaksın!" dedi.

 

"Hayır, ben burada olduğum sürece, Şanlı Şehrin, Şeytan Canavarı sürüleri tarafından yıkılmasına izin vermeyeceğim." dedi Nie Li.

 

"Tamam, ablan sana inanıyor." dedi Yang Xin.

 

Bu ikili gecenin sonuna kadar birlikte içtiler. Nie Li, Yang Xin'e amaçladığı şeylerin hepsini anlattı. O, çok güçlü bir uzman olmak istediğini ve bu sonsuz dünyada kimsenin onun ailesine, arkadaşlarına ve sevdiği kişiye tehdit oluşturmamasına sağlamak için çabaladığını anlattı.

 

Yang Xin'in odasında, Hafif sarhoş olan Nie Li'yi yatağa yatırdı. Nie Li'nin uykusunda tatlı tatlı gülümsemesini izleyen Yang Xin erin bir iç çekti. Açıkçası kendisi de sarhoş olmuştu fakat Nie Li'nin kendisinden daha çok sarhoş olduğunu fark etti. Vücudu sağlamdı ve çabucak ayılabiliyordu. Karanlıkta gözleri parlıyordu.

 

Yang Xin büküldü ve bedeni Nie Li'nin yüzüne çok yaklaştı. Göğüslerinin arası bir nehir gibiydi ve belli belirsiz görülebiliyordu.

 

Nie Li'nin yüzünü uzun bir süre inceledikten sonra yanakları kızarmıştı. Onun gerçekten de bir ergene karşı hisleri vardı. Derin bir iç çekti.

 

"Ben doğduğum zaman, benim kralım daha doğmamıştı. Kralım doğduğu zaman ise ben yaşlanmıştım. Eğer büyük ablan on yaş daha küçük olsaydı bende Xiao Ning'er gibi davranırdım. Hiç bir pişmanlığım olmadan seni takip ederdim. Küçük kardeş Nie Li başkalarına kesinlikle samimi bir şekilde davranıyor, sen iyi bir adamsın. Yazık, biz asla birlikte olamayacağız. Küçük kardeş Nie Li'nin kaderinde dokuz gökyüzünü dolaşan ejderha olmak var, ben ise yaşlanana kadar burada kalacağım. Fakat küçük kardeş Nie Li'yi tanıdığım için bu hayatta hiç bir pişmanlığım yok." diye düşündü Yang Xin.

 

Güçlü bir kadınsa ne olmuş? Hala dayanabileceği bir adamı yoktu, kim böyle bir yalnızlığı anlayabilirdi ki?

 

Yang Xin'in odadan ayrılmasına rağmen oda hala onun kokusuyla doluydu.

 

Nie Li'nin çok içmesine rağmen bilincini tamamen kaybetmemeyi başarabilmişti. Aksi halde Yang Xin bir şeyler yapmış olsaydı pişman olmak için çok geç olmuş olurdu. Eğer Yang Xin bir şey yapsaydı Nie Li kesinlikle kabul etmezdi. Yang Xin'in gidişini gören Nie Li rahat bir nefes çekti. Yang Xin'in kendisini sürekli baştan çıkartma oyunları olsa da Yang Xin sınırlarını iyi biliyordu. Nie Li, Yang Xin'in kalbinde ki üzüntüyü anlamış gibiydi. Yang Xin dışarıdan güçlü bir kadın gibi görünse de kalbinde kendisini çok yalnız hisseden birisiydi.

 

Nie Li oturdu ve bağdaş kurdu, vücudundaki alkolü gelişim yapmaya başlamadan önce temizleyecekti.

 

Gece zifiri karanlıktı. Şehir Lordunun Konağında ayakta kalan bir kaç kişi vardı. Ye Zong'un odasında ki fener de yanıyordu.

 

Ye Zong çok sayıda kağıt okuyordu. Her gün, kaynaklarından gelen her türlü raporları okuyordu, şeytan canavarları sürüsü olsun Kara Loncanın hareketleri olsun.

 

Biraz yorgun hissedince ayağa kalktı. Ruh gücünü hafif bir şekilde yoğunlaştırdı ve anında vücudundaki yorgunluk hissi kayboldu. Ye Ziyun'un avlusunun olduğu tarafa doğru baktı. Nie Li'ye Tai Yi Öldürücü Düzeni kurduktan sonra attığı şamarı hatırladı ve gülümsemeden edemedi.

 

Bir zamanlar Ye Zong aklına Nie Li gelince yumruklarını sıkmadan edemiyordu. Fakat şu anda Nie Li'ye karşı görüşü değişmişti, Nie Li ne zaman aklına gelse farklı bir havaya bürünüyordu.

 

Tam Ye Zong raporları okumaya geri başlayacaktı ki kapı çalındı.

 

"Gel." Ye Zong kapının bulunduğu tarafa baktı çoktan Ye Han'ın aurasını hissetmişti.

 

"Lord Baba!" Ye Han içeri girdi, ellerini önünde birleştirip eğildi.

 

"Han'er neden geldin?" diye sordu Ye Zong gülümseyerek.

 

"Ben babamla biraz muhabbet etmek istiyorum." dedi Ye Han bir süre düşündükten sonra.

 

"Tamam." dedi Ye Zong kafasını onaylama anlamında sallayarak.

 

"Son bir kaç gündür Ye Ziyun'un avlusunda yabancı bir kaç kişinin yaşadığı fark ettim. Biraz garibime gitti bunun hakkında konuşmak istiyordum." dedi Ye Han kafasını yere eğdi Ye Zong'un yüzüne bakmadı.

 

"Nie Li ve arkadaşları olmalı. Onlar Ziyun'un sınıf arkadaşları ve Ziyun'un avlusunda kalıyorlar." dedi Ye Zong. Nasıl olurda Ye Han'ın Ye Ziyun'a olan hislerinin farkında olmazdı? Aralarında ki yaş farkının fazla olmasını geçtim bu ikisi abi kardeş gibi büyümüşlerdi. Onlar kesinlikle birbiriyle eşleşemezlerdi.

 

Şöyle bir düşününce, Ye Han ve Nie Li arasında kalırsa, Ye Zong, Yun'er ile Nie Li'nin evlenmesine daha sıcak gözle bakıyordu. Ye Han'ın Yun'er ile evlenmek istemesinin sebepleri çok farklıydı bu da Ye Zong'un rahatsız olmasına sebep oluyordu.

 

"Lord baba. Anlıyorum. Başından beri babam bana yol gösteriyor, öğretmenlik yapıyor, Şehir Lordu Pozisyonunu bana vermek istiyordu. Ben yeteneksizdim ve babamın beklentilerini karşılayamadım. Geçmişte ben sokaklarda yaşarken Lord Babam beni alıp Şehir Lordunun Konağına getirdi. Ben sadece babama yaptıklarının karşılığını vermek istedim. Benim Şehir Lordu pozisyonumda hiç gözüm olmadı." dedi Ye Han aniden yere kapaklandı ve ağlamaya başladı.

Ç.N: Ne rol yaptın be.

 

Bu sahneyi gören Ye Zong hemen konuşmaya başladı. "Han'er, seni anlıyorum. Senin yeteneğin olağanüstü. Seni kesinlikle beni geçeceksin. Fakat, senin veya benim karar veremeyeceğim çok konu var. Umarım anlıyorsundur..."

 

"Anladım. Son zamanlarda, Ziyun'un gelişimi büyük bir atılım yaptı ve sınırlarını aştı. Yeteneği şimdiden beni aştı." Ye Han'ın sesi titriyordu. "Ziyun'un Şehir Lordu olması gayet normal. Bunun dışında, iyi bir Şehir Lordu olmam için bana sürekli sert eğitimlere girmemi söyledin ve ben her zaman dediklerini yaptım çok sıkı çalıştım. Ve şimdi bana her şeyin senin kararında olmadığını söylüyorsun. Benim ne hissedeceğimi düşündün mü? Bütün ümidimi kaybettim."

 

"Han'er üzgünüm.."

 

"Ye Ziyun'u gördüğüm ilk anda onun karım olması gerektiğini söyledim kendime. Fakat sen hiç bir zaman kalbinde beni kabullenmedin. Bana hep yukarıdan baktın değil mi? Sen benim evsiz bir çocuk olduğumu düşündün. Ben senin Kar Rüzgarı Ailene uygun değildim değil mi? Bir gün Şehir Lordu pozisyonu gelip Ye Ziyun'la evlenebilmek için çok çalıştım. Şimdi gelmiş bana Şehir Lordu olamayacağımı söylüyorsun."

 

"Beni hayallerimden mahrum ettin ve şimdi ben sadece boş bir kabuktan ibaretim. Hiçbir şeyi olmayan birisiyim." dedi Ye Han.

 

"Han'er" Ye Zong kendini çok suçlu hissetmişti. Nie Li ile tanıştığından beri çocuklarına yanlış davrandığını fark etmişti. Yun'er ve Han'er'e biraz daha yakın davranmalıydı ve sürekli onları kendi beklentileri için çalışmaya zorlamamalıydı. Öne doğru adım attı ve Ye Han'ı kucakladı. "Han'er, kalbindeki tüm şikayetleri anlıyorum, hepsi benim hatam. Omuzlarına bu kadar ağı bir yük bindirmemeliydim, beklentilerimi karşılaman için seni çok zorladım. Daha iyi bir hayat yaşamalısın, benim istediğim hayatı yaşamanı istemiyorum artık." dedi.

 

Ye Zong, Ye Han'ı kucaklarken, Ye Han'ın gözlerinde bir parıltı oluştu, ifadesi bir anda vahşileşti.

Dn: Şimdiden yaptığınız yorumlar için teşekkür ederim. Tek tek okuyorum :D

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr