Bölüm 155: Senin Rakibin

avatar
5633 3

Tales of Demons & Gods - Bölüm 155: Senin Rakibin


 

Çeviri: AllenWalker Düzenleme: Accoladia

 

Bu sahne büyük bir havai fişekler patlamış gibi görünüyordu.

 

Nie Li gökyüzüne baktı ve kabinden bağırmaya başladı. O ilk başta korucu yazıt desenleri imha etmek için Yin-Yang Patlamasını kullandı daha sonra ise bir düzine Ateş Patlaması kullanarak kuleyi havaya uçurdu.

 

Bu patlamaların gerçekleştiği sıralarda, çevredeki muhafızların hepsi ağzı açık kulenin havaya uçmasını seyretmişti. (Siz azınızı ayırın adam kuleyi havaya uçurdu.) Muhafızlar etraflarına bakarken tek gördükleri kulenin geri kalan kısmının karanlıklar içinde alevler tarafından kuşatılması olmuştu. Daha sonra kafalarını kaldırdıklarında ise kulenin büyük bir kısmının havaya doğru uçtuğunu gördüler. Kulenin alt tarafı sanki bir havai fişeğin alt tarafı gibi alevler içerisindeydi. Biraz ilerledikten sonra şiddetli bir patlama gerçekleşti ve kule küçük taş parçalarına ayrıldı.

 

Ne Oluyor?

 

Muhafızlar kulenin uçan kısmını gördükleri zaman herhangi bir tepki vermeden onu izlediler.

 

Gümüş Kanat Kabilesine mensup çok sayıda muhafızın yüzüne birkaç saniye içinde panik ifadeleri kaplamıştı ve ne yapacaklarını bilmeden oldukları yerde dikiliyorlardı.

 

Liderleri Sikong Shuo’da olduğu yerde durup olayları kavramaya çabalıyordu.

 

Madenlerde çalışan köleler de bu sahneyi ağızları açık bir şekilde izlediler ne olduğunu kavradıkları zaman ise neşeden bağırmaya başladılar.

 

Ü. Mühür uzmanı ölmüştü aynı zamanda bedenlerine gömülen mühürlerin hepsi de ortadan kalkmıştı. Bu kölelerin çoğunluğu yakalandıkları zaman Gümüş Seviye veya Altın Seviye uzmanlardı. Üstüne bir de Kan Kristali madeninde çalıştıkları için gizlice çıkardıkları Kan Kristallerini vücutlarında ki mühürleri kırabilmek için pratik yapmada kullanmışlardı.

 

Üç mühür uzmanı onların gelişimini bastırdıklarından dolayı mühürleri kırmada başarısız oluyorlardı. Fakat şu anda mühürler ortadan kalmıştı ve gelişim seviyeleri birden eski haline dönmüştü.

 

“Bizim mühürlerimiz ortadan kalktı!!”

“Öldürün!!”

 

Sanki kafesinden yeni çıkmış azgın hayvan gibi mühürleri ortadan kalkan maden işçileri çılgınlar gibi bağırmaya başladılar.

 

Onların özgürlükleri ve onurları uzun bir süre boyunca kilit altında tutulmuştu. Ufacık bir süre boyunca dinlenmek istedikleri zaman Sikong Shuo’nun kırbacı hemen havaya doğru dalgalanır ve dinlenmek isteyenlerin sırtına inmeye başlardı. Kölelerin hepsi bu günü hayal edip kendilerini çalışmaya zorlamışlardı.

 

“İyi değil.” Sikong Shou ve altındakilerin yüzleri korkuyla kaplanmıştı. Mühür uzmanlarının mührü kırıldıktan sonra bu zararsız köleler bir anda korkusuz bir kaplana dönüşüp, üzerlerine doğru çılgınlar gibi koşmaya başlamışlardı

 

Burada çalışan en azından on bin köle vardı ve bunların çoğunun gelişim seviyesi Gümüş Seviye veya Altın Seviyeydi.

 

Madenciler bir tsunami dalgası gibi en yakınlarındaki Gümüş Kanat Kabilesinin muhafızlarını tek tek öldürerek ilerlemeye başladı.

 

Madende çalışan kölelerin herhangi bir silahı olmadığı için ellerindeki baltaları kullanarak muhafızları öldürmeye çalışıyorlardı. Gözlerinde tek bir duygu parıltısı vardı o da ‘Öfke’ idi.

 

Psh! Psh! Psh!

 

Muhafızlar üstlerine gelen madencilerin birazını öldürmeyi başarmışlardı fakat öldürdükleri madencilerin yerine daha fazlası gelmeye devam ediyordu. Onlar öfkeli bağırışlar altında muhafızlara saldırıyordu hiçbir madencinin gözünde ölüm korkusu yoktu. Çıldırmış bir şekilde muhafızlara saldırmaya devam ettiler.

 

Bir madenci muhafızlardan bir tanesi tarafından tam büyük bir kılıçla öldürülmek üzereyken kılıçtan kaçınmayı başarmıştı hemen ardından vahşi bir canavar gibi muhafızın üstüne atılmış onun boğazını ısırmıştı.

 

“Aaaaaaaahhhhhhhhhhh!!!” Muhafız sefil bir çığlık attı.

 

Gümüş Kanat Kabilesine ait muhafızların çoğu bir şeytan canavarı karşısında dövüşmüş olmalarına rağmen ölümden korkuyorlardı. Bu korkanların çoğu madenlere bekçilik yapsın diye görevlendirilmişlerdi. Madencilerin vahşi canavarlar gibi saldırdıklarını gördükleri zaman korkudan altına yapmışlardı ve daha fazla dayanamayan muhafızlar ise arkalarına bakmadan kaçmaya başlamışlardı.

 

“Öldürün!!”


Sikong Shou düzinelerce madenciyi öldürmeyi başarmıştı, Fakat çok sayıda madeni tarafından kuşatılmak üzereydi. Normalde muhafızlar arasında en çok işkence eden kişi kendisiydi. Madencilerin büyük bir çoğunluğunun en nefret ettiği kişi olmuştu. Madencilerin sürekli olarak ona saldırması onun biraz korkmasına sebep olmuştu.

 

Kendisini kurtaracak birini bulmak için hızlıca etrafına bakınmaya başladı. Fakat arkasını döndüğü zaman muhafızların silahlarını bırakıp bir çita gibi kaçarken daha uzun bacaklara sahip olmadıkları için ailelerine küfrettiklerini gördü.

 

O bu alanda köleler tarafından öldürülmek için kuşatılacağını asla düşünmezdi.

 

Tam o anda, büyük bir umutsuzluğa kapıldı. Fakat onun şu anda tek yapabileceği şeyin kılıcını sürekli sallamak olduğunu ve bir saniye bile kılıcını sallamayı bıraksa madenciler tarafından yakalanıp öldürüleceğini biliyordu.

 

Çok sayıda güçlü madenci Sikong Shou’yu öldürmek için onun üzerine doğru atılıyordu.

 

“Ahhhhh!” Sikong Shou sonunda alt edilmişti. Madenciler tarafından yere yapıştırıldı.

 

Tüm bu olaylara sebep olan Nie Li karanlıklar içinde hızlıca gözden kayboldu. Hiç kimse Nie Li’nin varlığını bile fark etmemişti.

 

Nie Li uzun bir süre boyunca madenin etrafına bakındı, fakat önceden tanıştığı küçük çocuğun izine rastlayamadı. Çok sayıda madencinin isyan etmesinden dolayı tüm maden bölgesine büyük bir kargaşa hakim olmuştu. O büyük ihtimalle bu küçük çocuğu bulmayı başaramayacaktı. Bundan dolayı Nie Li’nin küçük çocuğa cennetin yardım etmesi için dua etmekten başka çaresi kalmamıştı.

 

Madencileri, muhafızlara hücum ederken, Gümüş Zırhlar içinde birkaç tane uzman maden bölgesine girmişti. Bu guruba liderlik eden kişi ise Sikong Hongyue idi. O da gümüş bir zırh giymişti ve elinde ise büyük bir kılıç duruyordu. Onun gözlerinden çok korkunç bir öldürme niyeti yayılıyordu.

 

“Bir grup köle benin Gümüş Kanat Kabilemin sınırları içinde bu kadar küstah davranmaya nasıl olurda cüret edebilir!? Sizler basitçe ölümlerinizi arıyorsunuz!” Sikong Hongyue elindeki kılıcı duygusuzca etrafa sallamaya başladı ve hemen ardından bir düzine köleyi öldürdü.

 

Sikong Hongyue’nin gelişimi çok yüksekti. Madencilerin içindeki iki tane Altın Seviye uzman bir anda öldürülmüştü.

 

Sikong Hongyue, kızgın bir kaplan gibiydi.

 

Nie Li tam ayırılacakken Sikong Hongyue’nin geldiğini fark edip olduğu yerde durmuştu. Sikong Hongyue’nin elleri çok fazla kanla kaplanmıştı bundan dolayı ölmeyi hak ediyordu!

 

“Bayan Hongyue, görüşmeyeli uzun zaman oldu.” dedi Nie Li, Sikong Hongyue’ye bakarken bir ağacın dalına oturmuş vaziyetteydi. Soğuk bir şekilde gülümsüyordu.

 

“Bu sensin!” Sikong Hongyue uzaktaki Nie Li’yi görmüştü. Onun bakışları bir anda buz gibi soğudu. O, Nie Li’nin hala Gümüş Kanat Kabilesinin sınırları içerisinde olduğunu düşünmüyordu. Görünüşe göre bu isyanı Nie Li başlatmıştı.

 

“Bayan Hongyue müsait olmadığı için daha fazla rahatsızlık vermek istemiyorum. Görüşürüz!” Nie Li gülümsedi ve yere atladı. Daha sonra ağaçların içine doğru koşmaya başladı.

 

Sikong Hongyue, Nie Li’nin kaçışını izlerken bir yandan da madencilere baktı daha sonra dişlerini sıkarak Nie Li’nin gittiği yöne doğru koşmaya başladı. Suçlu Nie Li’yi yakalamaktan başka bir şey istemiyordu. Eğer bu seferde ellerinden kaçırırlarsa onu yakalamak için başka şansları olmayabilirdi.

 

Fakat, Sikong Hongyue, Nie Li’nin kendisini yemlediğinin farkındaydı, Bundan dolayı çok fazla dikkatli davranıyordu.

 

Woooshh!! Woooosh!! Woosshh!! İki figür ağaçların içinde sadece gölgeleri gözükür bir hızla koşmaya devam ediyordu.

 

Çok hızlı bir şekilde Gümüş Kanat Kabilesinin sınırının son kısımlarına vardılar. Eğer koşmaya devam ederlerse başka bir ailenin sınırlarının içerisine gireceklerdi.

 

“Durr!!” diye bağırdı Sikong Hongyue. Sırtındaki kanatları çırptı ve hızını birkaç kart artırarak bir ışık hüzmesine dönüştü. Ağır kılıcını Nie Li’ye doğru savurdu. Ağır kılıç bir anda alev almaya başladı.

 

Sikong Hongyue’nin kılıcının kendisini kesmek üzere olduğunu gören Nie Li, aniden arkasını döndü ve eline Yıldırım Tanrısının Meteor Kılıcını aldı.

 

Boooom!!!

 

Yıldırım ve Ateş bir anda çarpıştı. Güçlü bir şok dalgası etrafa yayılmaya başladı.

 

Nie Li çarpışmanın şokunu kullanarak düzinelerce metre geriye uçtu ve bir ağaç dalına kondu.

 

Sikong Hongyue’nin hızı git gide azaldı ve en sonunda yerde bir yerde dikilmeye başladı.

 

“Nasıl olur? Bu çocuk hangi ara bu kadar güçlendi?” Sikong Honyue şok olmuştu. Az önceki çarpışmadan yola çıkacak olsaydı Nie Li kendisinin açığa çıkardıkları güçler neredeyse birbiriyle eşitti. O şimdiye kadar Nie Li’nin Gümüş Seviye olduğunu düşünmüştü. Onun asla Altın Seviye bir uzman olduğunu düşünmemişti.

 

Nie Li ağaca yaslanmış bir şekilde. “Neden Bayan Hongyue bu kadar acımasız davranıyor? Bir bayan hoşlandığı birisini öldürmeye çalışırsa nasıl olurda evlenmeyi düşünebilir?” dedi. O aniden kendilerine doğru gelen bir aura hissetti. Bundan dolayı gülümsemeye başladı.

 

“Seni…küçük sığır! Görünüşe göre seni yanlış değerlendirmişim. Senin şu anki gücünün Altın Seviye ulaştığını hiç düşünmemiştim. Fakat benimle karşılaştığın için öleceksin!” Sikong Hongyue’nin sağ eli kılıcın üstünde durdu. Parmakları yavaşça kılıca dokundu. Tüm bedeni alevlerle kaplandı ve gücü birkaç kart arttı.

 

“Düşük Dereceli Kırmızı Beden rafine tekniği mi? Kötü değil. Kendini bu seviyeye kadar eğitebilmişsin.” Nie Li nazikçe gülümsedi ve davam etti “Fakat senin rakibin ben değilim!” dedi.

 

Nie Li’nin söylediklerini duyduktan sonra Sikong Hongyue kaşlarını çattı. Büyük bir patlama sesiyle birlikte onun önüne bir kişi indi. Bu kişi Sikong Hongyue’nin daha önce gördüğü birisiydi, sırtından bir çift büyük kanat çıkıyordu fakat Sikong Hongyue’nin kanatlarından farklıydı, onun kanatları daha büyük ve siyah altın rengindeydi.

 

Önündeki kişiye bakarken onun gözleri kısıldı ve “Sen! Duan Jian!”

 

“Doğru. Ben, Duan Jian!!” Duan Jian’ın sesi kısık ve ürpertici bir tonda çıkmıştı. Önündeki bu kadını ölse bile unutması mümkün değildi. Bu kadın ailesinin ölmesinden sorumlu olan birkaç kişiden biriydi.

 

Sikong Hongyue, Duan Jian’dan yayılan korkun bir aura hissetmeye başladı. Bu aura onu tamamıyla baskı altına almıştı, ve istemeden kalbinin bir korkuyla kaplandığını hissetti. Daha önce hiç böyle bir duyguyu tatmamıştı. Bu histen sonra Duan Jian’ın eskisi gibi güçsüz biri olmadığının farkına vardı.

 

Sikong Hongyue ilerdeki ağaca dayanmış olan Nie Li’yi eliyle işaret etti ve “Önceden senin gibi nankör bir insana güvenmemeliydik. Biz, baba ve kız, sana güvendik! Bunun karşılığında bize böyle mi davranıyorsun?” dedi.

 

Ç.N: Yav bi siktir git amk!

 

K.N: Aynen :D

 

Sikong Hongyue’nin sözlerini duyan Nie Li soğuk bir şekilde güldü ve “Sikong Hongyue, sana bir şey sormama izin ver. Bana, sen ve baban nasıl bir güven duydu? Sen ve baban sadece hastalığınızın tedavisini istediniz benden! Güven mi? Siz bana gerçekten güvenseydiniz, tedavi için ayrıldığım zaman arkadaşlarımı sizin yanınızda kalması için zorlamazdınız. Doğru! Size karşı hiç kinim yok fakat önünde duran adamın size karşı büyük bir kini var!” dedi.

 

Duan Jian’ın gözlerinde kırmızı bir ışık ışını parladı. Çılgına dönen bir canavar gibiydi.

 

“Sikong Hongyue, sen ve baban, benim ailemi katlettiniz ve beni köleniz olarak yanınızda tuttunuz. Bana sürekli işkence ettiniz ve aşağıladınız. Bugün intikamımı alacağım, seni öldürüp daha sonra yaşlı piç babanı bulacağım!” dedi Duan Jian. Elinde duran Siyah Alev Kılıcını, Sikong Hongyue’ye doğru savurdu.

 

“Hmph! Duan Jian, senin annenin utanması hiç yoktu. O kabilenin dışından insanları baştan çıkarttı. Ölüm ona verilmiş en kolay kaçış yoluydu. Onun gibi kadınların, Tüm Gümüş Kanat Kabilesinin üyeleri önünde soyulması gerekirdi.” Diye bağırdı şiddetli bir şekilde. Kendisine doğru gelen atağı zıplayarak atlatmayı başardı.

 

K.N: Al Dong Jue amaç işin görülsün :D

 

“Anneme hakaret etme cüretinde mi bulunuyorsun! Senin ölmeni istiyorum!!” Duan Jian daha da sinirlendi. Siyah Alev kılıcını sürekli Sikong Hongyue’ye doğru sallıyordu fakat Duan Jian hiç kılıç tekniği bilmediği için kılıcını rast gele savuruyordu.

 

Sikong Hongyue içinden gülümsedi. Sen beni bu basit saldırılarla mı öldürmek istiyorsun? Onun Duan Jian’a hakaret etmesinin asıl sebebi onun kafasını bulanıklaştırmak istemesiydi.

 

Booom!!!

 

Duan Jian bir açık verdi ve Sikong Hongyue büyük kılıcıyla onun omzuna vurmak için saldırıya geçti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr