Bölüm 156: Ev Neresi?

avatar
5654 3

Tales of Demons & Gods - Bölüm 156: Ev Neresi?


 

Çeviri: AllenWalker Düzenleme: Accoladia


Sikong Hongyue’nin ağır kılıcı tam Duan Jian’ın omzuna düşmek üzereyken gözleri ürpertici bir ışıkla parladı.

 

Uzun yıllar boyunca, aşağılanmaya acık çekmeye katlanmasının tek sebebi intikam alacağı bu anı beklemesiydi. Nasıl olur da onca yıl bu anı beklerken kısa süre içinde Sikong Hongyue onun kafasını karıştırabilirdi? Onun gelişiminin Sikong Hongyue’den yüksek olmasına rağmen onu yenmek için bir mücadeleye girmesi gerekiyordu.

 

Üstüne birde Gümüş Kanat Kabilesinin bölgesinde savaşıyorlardı. Destek kuvvetler gelmeden önce işini halletmesi gerekiyordu aksi taktirde büyük bir belanın içine düşmüş olurlardı.

 

Bu işi hızlıca halletmeliydi!

 

Bundan dolayı Duan Jian, Sikong Hongyue’ye bilerek açık vermişti. Tam onun ağır kılıcı Duan Jian’ın bedenini keseceği zaman, Duan Jian sol kolunu aniden ileri doğru uzatıp kılıcın kabzasından tuttu hemen ardından kılıcını Hongyue’nin boynuna doğru savurdu.

 

Sikong Hongyue’nin göz bebekleri küçüldü. Duan Jian’ın kendi saldırısından hiçbir zarar almayıp üstüne bir de karşı saldırıya geçeceğini hiç düşünmemişti. Son anda kılıcını bırakıp geriye doğru eğildi ve Duan Jian’ın saldırısından kaçınmaya çalıştı. Tam o anda, Duan Jian bacağını ileri doğru salladı ve Hongyue’nin karnına bir tekme attı. Bu saldırıdan dolayı Hongyue uçmaya başladı ve ilerideki büyük bir ağaca çarptı.

 

Ağzının kenarından kanlar akmaya başladı. Bu tekme onda büyük bir hasara yol açtı. Eğer gümüş zırhın koruması olmasaydı bu tekme onu sakatlamak için yeterde artardı.

 

Nie Li bu savaşı başından beri izlemişti. Duan Jian’ın dövüş yetenekleri hala iyi olmaktan uzak olsa da kendi gücünün miktarını iyi biliyordu. O, güçlü fiziksel bedenini kullanarak Sikong Hongyue’nin işini hızlıca bitirmek istemişti.

 

K.N: İleride bu arkadaşı dövüş konusunda eğittiği bölümlerde görürüz bence.

 

“Sikong Hongyue, Öl!!” Duan Jian, soğuk bir ses tonuyla hırladı ve kılıcını Sikong Hongyue’ye doğru uzattı.

 

Karşısındaki düşmanla yüz yüze geldiğinde hareketlerini Sikong Hongyue’yi hızlı bir şekilde öldürmek için ayarladı. Duan Jian’ın yüzünde hiç tereddüt belirtisi yoktu.

 

K.N: Ben öldürmezdim gelişimini sakatlar atardım bir kenara. Ölüm az kalıyor yaptıklarına.

 

Duan Jian’ın ileri doğru atıldığı zaman, Nie Li üç auranın Duan Jian’a doğru ilerlediğini fark etti. Gözlerinden soğuk bir ışık parladı bu üç uzman Kara Altın Seviyedeydiler.

 

“Woooosh!” NieLi’nin elinden bir anda Kırmızı Ateş uçan bıçağı havalandı. Gölgelerden birinin üstüne doğru ilerlemeye başladı. Nie Li, şu anki gücüyle uçan bıçaklardan sadece birini kullanabiliyordu ve bu bıçaklardan en iyi kontrol edebildiği bıçak ise Kırmızı Ateş uçan bıçağıydı.

 

Bang! Bang!

 

İki şiddetli enerji Duan Jian’ın bedenine çarparak onun düzinelerce metre gerilemesine sebep oldu. Kendisini zorlukla sabitleyen Duan Jian, olduğu yerde durmaya başladı. Çok güçlü bir fiziksel bedene sahip olduğundan, Kara Altın Seviye uzmanlar bile kolay bir şekilde Duan Jian’ı öldüremediler.

 

Aynı anda, gölgelerden bir tanesi sefil bir çığlık attı. Bir insan bedeni uçarak arkasındaki büyük bir ağacın bedenine çarptı.

 

Bu beden Kara Altın Seviye uzmanlardan bir tanesinin bedeniydi.

 

Bu Kara Altın Seviye uzman Duan Jian’a doğru saldırırken, Nie Li tarafından kontrol edilen Kırmızı Ateş uçan bıçağı sessizce onun omzuna saplandı ve bir ağacın gövdesine uçarak ölü bir şekilde ağaçta asılı kalmasına sebep oldu. Nie Li’nin şu anki gücü bir Kara Altın Seviye uzmanla dövüşmeye yetmese de düşmanı hazırlıksız yakaladığı zaman Kırmızı Ateş bıçağını kullanarak tek bir atakta düşmanı öldürebilirdi.

 

Ruh gücünü kullanarak Kırmızı Ateş bıçağını eline çağırdı.

 

Arkalarına döndükleri zaman bu sahneyi göre İki Kara Altın Seviye uzmanların gözünde bir korku belirtisi parladı, daha sonra Kırmızı Ateş bıçağını gözleriyle takip ettikten sonra onun Nie Li’nin eline konduğunu gördüler. Onlar hızlıca “Geri çekilelim!!” diye bağırdılar.

 

İki Kara Altın Seviye uzman Sikong Hongyue’yi de yanlarına alarak ormanın farklı bir kısmına doğru koşmaya başladılar.

 

Duan Jian, omzunu tutarak onları takip etmeye yelteniyordu ki Nie Li’nin sakin sesini duydu. “Geri gel. Onları daha fazla takip etmenin gereği yok. Onları yakalayacak gücümüz yok. Hızlı bir şekilde geri çekilmemiz lazım. Eğer yaşlı tilki Sikong Yi buraya gelirse bizim geri çekilme şansımız bile kalmaz.”


Sözlerini bitirdikten sonra Nie Li, ileri doğru atıldı.

 

O gerçekten de bu kadının kaçmasına izin mi verecekti? Duan Jian derin bir nefes verdi ve daha sonra Nie Li’yi takip etmeye başladı.

 

Nie Li, Gümüş Kanat Kabilesine müdahale etmek istese bile bu güce şu anda sahip değildi. Bu nedenle Duan Jian’ın kendi kararını vermesine izin verdi. Duan Jian, onlara karşı kan davası güdüyordu. Duan Jian, şahsen bu intikamını alamazsa gelecekte gelişimini yavaşlatacak bir gölge kalbine yer edinmiş olacaktı.

 

Nie Li, önceki hayatından tecrübe ettiklerinden yola çıkarak bazı konularla insanların şahsen ilgilenmesi gerekirdi. Bu konular başkalarını kullanarak çözüme kavuşturulamazdı.

 

Bugün, Gümüş Kanat Kabilesi büyük bir darbe yemişti. Bu darbenin etkisinden kısa sürede çıkamayacaklarını düşünüyordu. Üstüne bir de Nie Li’nin kontrol ettiği bıçak bir tane Kara Altın Seviye uzmanı öldürdükten sonra onları takip etmesi için herhangi bir birlikte göndermeyeceklerdi.

 

Nie Li ve Duan Jian, Xiao Ning’er, Du Ze ve diğerleriyle buluştular. Onlar bulut kremlerini kullanarak görünüşlerini değiştirip ormanın derinliklerinde kayboldular.

 

Sikong Yi vahşi doğayı saatlerce gezmişti fakat Nie Li ve diğerlerinin izine dair hiçbir ipucu bulamadığından dolayı isteksizce geri dönme kararı almıştı. Geri döndükten sonra, kendisi Nie Li ve diğerlerini vahşi doğada ararken, onların aslında burada saklandıklarını öğrenmişti. Üstüne bir de daha fazla kargaşa çıkarıp bir tane de Kara Altın Seviye uzman öldürmüşlerdi. Tüm bunlar Sikong Yi’nin öfkeden deliye dönmesine sebep olmuştu.

 

Kara Altın Seviye Uzmanın cesedini gören Sikong Yi yanında duran ağaca bir yumruk salladı ve ağacı paramparça etti.

 

“Lei Zhuo, bu borcumu bir gün size geri ödeyeceğim. Seni bulup parçalarına ayıracağım!!” diye bağırdı Sikong Yi.

 

“Lord Baba Lei Zhuo’dan başka bir de Duan Jian vardı. Duan Jian’ın fiziksel bedeninin şu anda Kara Altın Seviye uzmanın bedeninden aşağı kalır yanı yok. Ben bile onun rakibi olamadım.” dedi Sikong Hongyue omzunu tutarak sesinde biraz korku saklıydı. Eğer Kabilenin kıdemlileri onu kurtarmaya gelmeselerdi büyük ihtimal Duan Jian’ın ellerinde ölmüş olacaktı.

 

“Duan Jian!” Sikong Yi öfkesinin sınırlarını zorlamıştı. Eğer o daha önceden bu durumu tahmin etseydi Duan Jian’ın hiç tereddüt etmeden öldürürdü.

 

Nie Li ve diğerleri dağda on beş yirmi gün beklediler. Çoğu ailenin şu anda ne yaptıklarını gözlemliyorlardı. Olaylar tam da Nie Li’nin tahmin ettiği gibi ilerliyordu, çok sayıda aile Gümüş Kanat Kabilesine saldırmaya başlamışlardı. Bundan dolayı Gümüş Kanat Kabilesi onları takip etmesi için kimseyi görevlendiremedi.

 

Ayrılma Zamanı!

 

Şanlı Şehirden ayrılmalarının üstünden çok zaman geçtikten sonra nihayet geri dönme zamanı gelmişti.

 

Nie Li, Cehennem Hapsi Bölgesinden çok fazla bilgi edinmişti. Nie Li aniden bir şeyler düşünmeye başladı. Önceki hayatında, Kara Lonca Şanlı Şehri yok etmek için  Bir Şeytan Canavarı Sürüsünü yönlendirmişti. Bu tür bir saldırı çok çaba gerektiren bir saldırıydı ve çoğu insan bu tür bir saldırıyı çok iyi şekilde gerçekleştiremezdi. Kara Lonca Aziz Ata Dağına yerleşmişti. Dışarıyla hiçbir bağları bulunmuyordu. Onların yaşam koşulları Şanlı Şehre göre oldukça kötüydü. Ta ki Lord Ye Mo antik düzeni kırana kadar orada kalıyorlardı. Antik Düzen kırıldıktan sonra Kara Lonca daha fazla beklemeyip Aziz Aile ile işbirliği yapıp ve Lord Ye Mo’yu öldürmüşlerdi.

 

Önceden Nie Li, Kara Loncanın ne için Şanlı Şehri yıktığını çözememişti. Onlar, Şanlı Şehrin şeytan canavarı sürüleri tarafından talan edeceklerinden korkmuyorlar mıydı? Fakat şu anda bir şeyler anlıyor gibiydi. Kara Lonca, Şanlı Şehri yok ettikten sonra büyük ihtimal Cehennem Hapsi bölgesine girmişlerdi. Sonuçta, bu bölgedeki insanlar şeytan canavarlarına karşı kendi bölgelerini korumayı başarıyorlardı.

 

Fakat, şeytan canavarı sürüleri şehre saldırdıkları zaman Lord Ye Mo neden buradaki insanları Cehennem Hapsi Bölgesine kaçırmamıştı ki? Belki de Lord Ye Mo’nun düşüncesi şeytan canavarı sürülerinin fazla bir tehdit oluşturmayacağıydı. Ama Lord Ye Mo’nun düşünmediği şey muhtemelen Aziz Ailenin ihaneti olmuştu.

 

Vahşi doğada Nie Li ve arkadaşları Taşıyıcı Düzenin olduğu yere varmak üzereydiler.

 

Nie Li, aniden ilerde bir adamın varlığını hissetti. Ondan tehlikeli bir aura yayılıyordu.

 

“Sonsuzluğun başlangıcı yoktur, Hiçbir başlangıcın da sonu olmayabilir...” diye mırıldanıyordu yaşlı adam. Onun kıyafetleri eski püsküydü ve aynı zamanda yürürken sürekli yalpalıyordu.

 

“Bu adam ne diyor? Neden onun söylediği kelimeleri anlamıyorum?” diye meraklı bir ses tonuyla sordu Lu Piao.

 

“Bende bilmiyorum.” dedi Nie Li. Ellerini sıkmıştı ve ellerinden terler yere damlıyordu. Bu yaşlı adam gerçekten de bir kere daha karşısına çıkmıştı. Bu adam açık bir şekilde İmparator Kong Ming’in bahsettiği beş kişiden biriydi. Eğer diğer dört kişi onun kimliğini öğrenirse büyük bir tehlikeyle yüz yüze gelecekti.

 

Fakat Nie Li, karşılaşacağı dört kişiden biri olan bu adamın kimliğini neden bu kadar açık ettiğiydi. Neden kim olduğunu bu kadar açık ediyordu ki? O diğer dört kişi tarafından öldürülmekten korkmuyor muydu?

 

Ç.N: Adamda on kilo ta**ak var galiba ☹ Bizim ki de korkudan Yusuf Yusuf.

 

Acaba..?

 

Bu yaşlı adam karşı tarafı direk olarak öldürmek için mi bu kadar rahat bir şekilde bu sekiz kelimeyi mırıldanıyordu?

 

Yaşlı adam Nie Li ve diğerlerinin yanından geçerken çılgınlar gibi gülüyordu. Sesinde ağlamış gibi bir ton vardı ve “Sonsuzluğun başlangıcı yoktur, Hiçbir başlangıcın da sonu olmayabilir… Komik! Gerçekten de Komik!”

Yaşlı adamın bakışları bir an NieLi’nin üstünde durdu ve bundan dolayı Nie Li soğuk terler dökmeye başladı. Acaba bu yaşlı adam bir şeyler hissetmiş olabilir miydi?

 

Nie Li, tam gizliden kendini savaş için hazırlarken yaşlı adam ilerlemeye devam etti. İlerlerken hem çılgınca kahkaha atıyordu hem de ağlıyordu?

 

Yaşlı Adamın karanlıklar içinde gözden kaybolduğunu gördükten sonra Nie Li rahatlamıştı. Bu adam delirmiş olamaz değil mi? Nie Li yaşlı adamın iç enerjisinin normal olmadığını hissedebiliyordu. Fakat, yaşlı adamın iki kere karşısına çıkıp ikisinde de bu sekiz kelimeyi mırıldanmasının anlamı neydi acaba?

 

Kimseye “Sonsuzluğun başlangıcı yoktur, Hiçbir başlangıcın da sonu olmayabilir...” kelimelerin derin anlamını biraz anlayabildiğini söylemediği müddetçe, muhtemelen güvende olacaktı. Buna rağmen Nie Li gücünü olabildiğince çabuk artırmalıydı. Aksi halde düşmanı olan dört kişiden birisi onun kimliğini öğrenirse onun yapacağı tek bir şey vardı ‘O da ölmekti!’

 

Yol boyunca, Lu Piao ve Du Ze çok sayıda Kırmızı Hayalet avlayıp kanlarıyla Kan İnfilakı Şeytanı Şişesi yapmışlardı. Sonuçta, Kimse bu şişeleri ne zaman kullanacaklarını bilemezdi.

 

 

Taşıyıcı Düzen

 

Nie Li ışık taşlarını tek tek yerlerine yerleştiriyordu. Taşları yerleştirildikten sonra Taş Sütunlar parlamaya başladı ve bu alanda küçük bir mekânsal bozulma dalgalanması oluşmaya başladı.

 

“Sonunda dönebileceğiz. Kendimi burada hiç rahat hissetmiyorum.” dedi Lu Piao. Bedenini biraz esnettikten sonra Taşıyıcı Düzenin içine ilk giren kişi kendisi oldu.

 

Diğerleri de sırasıyla Taşıyıcı Düzene girdi.

 

Nie Li, Xiao Ning’er ve Duan Jian en son kalan kişiler olmuştu. Duan Jian, karanlık gökyüzüne karmaşık duygularla bakıyordu. Cehennem Hapsi bölgesinde, o gayet mutlu bir çocukluk geçirmişti, fakat daha sonra ailesi katledildi. Ailesini katledenlerden intikamını hala alamamıştı. Ve şu anki gücüyle de alamayacağını çok iyi biliyordu.

 

Xiao Ning’er, Duan Jian’ın kalbindeki acıyı hissetmişti bundan dolayı üzgün bir şekilde iç çekti.

 

“Duan Jian, eğer burada kalmak istiyorsan, seni yanımızda götürmek için zorlamayacağım. Sonuçta burası senin doğduğun yer.” dedi Nie Li, Duan Jian’a bakarak.

 

Duan Jian başını iki yana sallayarak “Anne ve babamın öldüğü gün, burası benim memleketim olmaktan çıktı. Sadece kalbimde güttüğüm kan davam var. Ustam bana güç verdi, intikamımı almak için umut verdi. Bundan dolayı sonuna kadar ustamı takip edeceğim!” dedi.

 

Ç.N: Adamın dibi.

 

Duan Jian konuştuktan sonra Taşıyıcı Düzene adımını attı.

 

Nie Li iç çekti, kan davası. Önceki hayatında Nie Li’nin de kan davası vardı. O, Duan Jian’ın şu anki hislerinin nasıl olduğunun farkındaydı. Xiao Ning’er’e döndü ve “Ning’er bizimde gitmemiz gerek.” dedi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44260 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr