Bölüm 1: Yi Yun'un Mezarı

avatar
31083 51

True Martial World - Bölüm 1: Yi Yun'un Mezarı


 

 

Bugünlerde,Yi Yun hayatın kolay olmadığı gerçeğini çok iyi anlıyordu ama asla gençliğinin baharında öleceğini düşünmemişti…

 

Bu sabah, Yi Yun iki iki arkadaşıyla dağ tırmanışına gitmişti.Onlardan biri hoş bir kızdı ve doğal olarak bu harika bir organizasyondu.

 

Genç insanlar daima heyecan verici şeylere meyillidir ve Yi Yun da buna dahildi.İyi bir çocuk olup daha önce başkaları tarafından temizlenmiş dağ yollarına tırmanmak anlamsızdı.Bu yüzden izole edilmiş kıraç bir dağ seçtiler.

 

Dağın ortalarına geldiklerinde bir mağara keşfettiler.

 

Yanlarındaki kız aniden heyecanlanıp girmek için ısrar etti.Tam içeri girdiklerinde beklenmedik birşey oldu.

 

Yi Yun mağarada dikdötgen bir kristal buldu tıpkı bilim-kurgu filmlerinde olan kristal bir karttı.Merakına yenik düşerek mor kristale dokunmasıyla birlikte duvarlar gümbürdemeye ve mağara çökmeye başladı!

 

Tonlarca kayalar aşağı doğru düşerken, Yi Yun’un içinden geçen duyguları tarif etmesi zordu.Eğer bir cümleyle anlatması gerekseydi o da “birisi ancak ölürken gerçekten ölümün ne olduğunu anlar” olurdu.

 

O hala genç, sağlıklı ve iyi görünümlüydü.Ve hala bakir…

 

Önünde son derece parlak bir geleceğin olduğunu düşünüyordu ama bu yok olmak üzereydi.

 

Bunu bilmenin verdiği üzüntü ve umutsuzluk boğucuydu.

 

Kaya parçaları Yi Yun’a çarpmamıştı ama çıkışı mühürlemişti.

 

Dağda bu kadar daracık bir yerde,su ve yiyecek olmadan sınırlı hava ile canlı canlı gömüşmüş olmak,burası onun mezarı olacaktı.

 

Yi Yun kalın duvarlara boş gözlerle baktı.Telefonun flaşının aydınlatmasıyla kalın kaya duvar şeytan yüzünü andırıyordu.Ona dokundu ve soğuktu.Bu soğuk Yi Yun’un kalbine yavaş yavaş sızıyordu ve onu eziyordu.

 

Tırmanış partnerlerinin nereye kaybolduğuna dair en ufak bir iz yoktu.Mağaraya girerken birbirlerine çok yakındılar.Mağara çökerken ikiside onunla birlikte kapana kısılmış olması gerekirken gizemli bir şekilde… ortadan kaybolmuşlardı.

 

Sanki onunla birlikte içeri girmemiş gibiydiler.Halbuki Yi Yun mağara çökmeden yarım dakika önce yanlarındaki kızın karşılarına yılan çıkarsa ne kadar korkacağını anlattığını net bir şekilde hatırlıyordu.

 

Kanlı canlı iki insan nasıl aniden ortadan kaybolurdu?

 

Mağara nasıl durduk yerde çökmüştü?

 

Durum gerçekten umutsuzdu.Telefonu çekmiyordu ve iki arkadaşının akibeti belli değildi.Yi Yun boş boş oturarak ölümü beklemek istemiyordu.Eğer girişteki tıkanıklık inceyse kazarak bir yol açabilirdi.Kazarak bir umut ışığı belirebilirdi.

 

Bir kişi ölümle karşı karşıya kalınca, son derece güçlü motivasyon ve savaşma ruhu sergileyebilirdi tek ihtiyacı olan ufak bir umut kırıntısıydı.

 

Yi Yun hemen harekete geçti ama çıplak elle kazamazdı.Yanında hiçbir alette getirmemişti.Tam bu sırada kristal kartı hatırladı.

 

Küçük bir kürek gibiydi.Küçük ve tutacak yeri olmasada çıplak elle kazmaktan çok daha iyiydi.

 

Başını gizemli kristal karta çevirdiği anda aniden birşeyi anımsadı,kristal karta dokunduğu anda mağara çökmeye başlamıştı.

 

Bu nasıl bir tesadüftü?

 

Ve en büyük gizem iki arkadaşı aniden sırra kadem basmıştı.

 

Yi Yun’un kafası anlaşılamaz fenomenler kombinasyonuyla doldu.Bugün olan herşey bu kristal kart yüzünden olabilirmiydi?

 

Mor kristal karta baktı.Hafifçe şişkindi.Son derece sabit bir kayanın üzerinde, sönük bir parıltı yayarak güzel bir şekilde oturuyordu.

 

Yi Yun telefonun flaşını kapattıktan sonra bir an duraksadı.Mağaranın zifiri karanlığına rağmen mor kristalin sönük parıltısını görebildiğini farketti.

 

O an Yi Yun kristal kartın mor kuvarstan yapılma olmadığını anladı çünkü kristaller parlamazdı.yinede,doğada radyoaktif elementlerin izlerinden dolayı parlayabilen bazı minareller vardı.

 

Ama Yi Yun şu anki koşullarda radyoaktivite ihtimalini önemsememeliydi ve incelemek için mor kristal kartı aldı.Eğer çökmenin nedeni bu kristal kartsa,hayatta kalma biletide bu olabilirmiydi?

 

Yi Yun fazla bir umut olmadığını biliyordu ama ölümün eşiğindeyken son çare olarak herşeye başvurmalıydı.

 

Kristal kart soğuktu, soğukluk sanki kan damarlarından kalbine kadar dolanıyordu.Kart baştan başa mordu ve yetişkin bir insanın elinden hafifçe büyüktü, ama el kadar kalın değildi.Kartın bir tarafında garip oymalar vardı.Doğal gibi durmuyordu, insan eliyle oyulmuş gibiydi.

 

Bunu kim oymuş olabilirdi? Bu oymalar antik bir sembol yada gizemli bir dil olabilirmiydi?

 

Yada dünyadışından gelmiş,yıldızlar gibi?

 

Tüm bu tuhaflıklarlar birlikte Yi Yun’un kafası soru işaretleriyle dolmaya başladı.Mağaranın çökmesinin bu kristal kartla alakası olduğuna emindi.Deprem falanda olmamıştı,mağara durduk yerde niye çökmüştü?

 

Bir anda Yi Yun elindeki kristal kartın kenarlarının bıçak gibi keskin olduğunu farketti.İçinde aniden bir umut ateşlendi.

 

Yi Yun tereddüt etmeyi bıraktı ve elinde kristal kartla kalınlığını bilmediği taştan duvara doğru yürümeye başladı.

 

İki eliyle kristal kartın kenarlarından kavradı, kayaya doğru güç uygulayarak aşağı doğru sürttüğünde anlaşılamaz birşey oldu.Bu el kadar kristal kart tarafından, sert ve katı olması gereken kaya peynir gibi dilimlendi.Çok fazla güç uyguladığı için dirençle karşılaşmadığını düşünen Yi Yun kayaya kafasıyla vurdu.

 

Yin Yun serseme dönmüştü.Boş boş mor kristal karta bakarken alnındaki sıyrık umrunda değildi.İlk şoku atlattıktan sonra içine büyük bir çoşku doldu.

 

Bu şey bir bilim-kurgu filmindeki ışın kılıcına benziyordu.

 

O andan itibaren kartın nasıl bu kadar keskin olduğunu düşünmek yerine kendisine yol açmak için kazmaya odaklandı.

 

Kristal kartı iki eliyle sıkıca kavrayıp köstebek gibi kazmaya başladı.Kristal kart hiçbir dirençle karşılaşmadan hatta graniti bile kesiyordu.

 

Yi Yun heyecanlanmıştı, resmen bir hazine bulmuştu!

 

Eğer burdan canlı çıkabilirse bu kart hayatını değiştirecekti, bu kart içinde uzaylı teknolojisi bile barındırıyor olabilirdi!

 

Ne zamandan beri kazdığını bilmiyordu,bunun bir ilüzyon olup olmadığından da emin değildi hiç yorgunluk hissetmiyordu.Elindeki kristal kart bir serinlik yayıyordu,içindeki gücü sanki bir nebzede olsa Yi Yun’un bedenini yeniliyordu ve dinlenmeden kazmaya devam etmesine olanak sağlıyordu.

 

Ne kadar zaman geçtiğini bilmesine imkan yoktu.Hayatta kalmaya olan isteği dinlenmeksizin devam etmesini sağlıyordu.

 

Telefonunun şarjı bitmişti ve zaman kavramını tamamen yitirmişti 3 gün? 5 gün? 7 gün?

 

Yi Yun boğazından bir lokma yemek yada su geçmemesine rağmen mücizevi bir şekilde ölmemişti.Sanki kristal kartın enerjisi hayatını uzatıyordu.

 

Yi Yun eğer dönüp kazdığı yola bakacak olsaydı ne kadar uzun olduğunu görebilirdi ama görüşü bulanıklaştığı için bununla ilgilenmedi.

 

Doğru düzgün önünü göremiyor kayaları göremiyordu.Sadece elindeki kristal kartın canlandırıcı serinliğini hissedebiliyordu.

 

Yavaş yavaş hislerini kaybediyor ama ısrarla ve azimle kazmaya devam ediyordu.Sonunda gözlerinin önünde bir ışık huzmesi gördü.Bir çatlaktan sızan ışınlar yüzünü hafifçe aydınlatıyordu.

 

Bilinçsiz bir insanın yüzüne bir kova su serpilmiş gibi bir anda canlandı!

 

Işık!

 

Işık geliyor!

 

Yi Yun daha önce ışığın bu kadar güzel olabileceğini düşünmemişti, gözyaşlarını tutamıyordu ve daha önce kaybettiği bütün enerji sanki tekrar yerine gelmiş gibi dişlerini sıktı ve deli gibi kazmaya başladı.

 

Sonunda!

 

Yi Yun’un yüzüne vuran ışık gözlerini kamaştırıyor ve gözlerini açmaya çabalıyordu.

 

Çıkmayı başarmıştı!

 

“Başardım!”

 

“Hayattayım!”

 

Yin Yun karanlıktan kurtulduğu için mi ışığın değerini anladığı için mi yada ölümün ne anlama geldiğini deneyimlediği için mi, nedenini tam bilmiyordu ama sadece haykırmak istiyordu.

 

Yi Yun yere yattı derin derin nefes aldı.Masmavi gökyüzüne ve bembeyaz bulutlara baktı ve gökyüzünün ne kadar güzel olduğunu farketti.

 

Son derece yorgundu, açıkmış ve susamıştı.Yi Yun biraz sonra kayıp olan iki arkadaşıyla iletişim kurmak için güç bela ayağa kalktı.

 

O ölümden kurtulmuştu belki ama arkadaşlarına ne olduğunu hala bilmiyordu.

 

Ama… telefonunun şarjı yoktu.

 

Yi Yun bi hayat belirtisi görmek için etrafına bakar bakmaz şaşkına döndü.

 

Nasıl… bu nasıl olabilirdi?

 

Yi Yun tırmandığı dağı çok iyi hatırlıyordu.Ama şuan engin bir arazideydi etraftaki dağlar vardı ve burası onun tırmadığı yer değildi.Bu kadar uzun bir tünel kazdığına inanamıyordu.

 

Etrafında birçok tümsek ve her tümsekte dikili çubuklar vardı.Tahta çubukların üzerinde kömürle yazılmış kökeni belli olmayan kelimeler vardı.

 

Burası bir… mezarlık mı?

 

Yi Yun şaşkına dönmüştü.Nasıl böyle mezartaşlarının içerisine düşmüştü!? Ölümden kurtulduğu için artık mental gücü daha iyiydi bundan dolayı mantuksız durum karşısında sakin kalıp mezartaşlarını incelemeye başladı.

Bu mezartaşları modern mezarlıklardakilere benzemiyordu.Modern şehirlerdeki mezarlıklarda mezartaşları mermer yada granitten yapılırdı ve düzgünce sıralanırdı.

Ama önündeki mezartaşları… Kırsak bölge mezarlıkları bile bunlardan daha iyiydi.

 

Bekle…

 

Yin Yun aniden birşey farketti.Başını indirip baktığında, çıktığı tünel hala orda duruyordu ve hemen önünde bir tümsek vardı.Tümseğin başında mezartaşı olarak kullanılmış bir tahta vardı.

 

Tahtada tuhaf kelimeler yazıyordu ama ilginç bir şekilde Yi Yun kelimeleri okuyabiliyordu.

Sevgili kardeşim,Yi Yun’un mezarı” yazıyordu.

 

Ayrıca bir de “Ablası Jiang Xiaorou” yazıyordu.

 

Yi…Yi Yun’un mezarı…?

 

Yi Yun tamamen sersemlemişti.Kıraç bir dağdaki mağarada canlıcanlı gömülmüştü ve şimdide kazdığı tünelin ucu kendi mezarına çıkmıştı!

 

Bu nasıl bir şakaydı?

 

Ayrıca kelimeler ne çince nede ingilizceydi bu tuhaf kelimeleri nerden biliyordu?

 

Bu bir rüya olmalıydı…Evet.

 

Evet bu rüya olmalıydı.Bu rüya sanki gerçekmiş gibi hissettiriyordu.

 

Sert bir şekilde kendini çimdikledi ve sonuç…acıydı.

 

Başka bir çimdik daha,yine acıttı!

 

Bu bir rüya değil mi?” ” Cidden değil mi lan?

 

Yi Yun tamamen kaybolmuş gibi hissetti,neler olduğunu ona açıklayabilecek biri varmıydı?

 

Yi Yun tüm kalbiyle lanetler yağdırıyordu.

 

Mağaradayken zaten ölmüştü ve tüm kazarak çıkma olayları sadece ölümden önceki bir ilüzyonmuydu?

 

Ama…“Sevgili kardeşim” bu ne demekti? Bir ablası yoktu.

 

Eğer mezar Yi Yun adlı başka birine aitse.Buda imkansızdı.Böyle bir tesadüf nasıl olabilirdi.Tamda aynı isim ve soyisimli birinin mezarının başında çıkmak.

 

Yi Yun un kafası son derece karışmıştı.Tam o anda,ufak bir köy yolundan elinde bir sepetle ona doğru yürüyen üzerinde paçavralar olan bir kıza doğru sersemlemiş bir şekilde bakmaya başladı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr