Bölüm 122: Tao Yunxiao Daha Fazla Kan Kusar

avatar
10087 33

True Martial World - Bölüm 122: Tao Yunxiao Daha Fazla Kan Kusar


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

 

Yüzlerce metre yüksekten düşen bir zirve Qi Gatherer bile ölürdü. Belki bir Mor Kan ölmeyebilirdi ama sonucu epey sıkıntılı olurdu.


Ama bu kız havada yürüyor, yavaşça yaklaşıyordu. Onu usulca tutan görünmez bir el vardı sanki.


“Bu...Bu...Kız uçabiliyor!” Engin yabanın insanları şok oldu. Gökyüzünde kartallara binen insanlar görmüştüler. Tamam, etkileyiciydi ama bugün gördükleri bir insanın sadece kendi bedeniyle gökyüzünde uçması değil miydi?


Bu, nasıl bir yöntem?


Duyulmamış bir şey bu!


İzleyenlerin gözleri yuvalarından fırlayacaktı neredeyse. Ama Tao kabilesi liderinin ve kıdemlilerinin bunun hangi âlem olduğunu dair belli belirsiz fikirleri vardı.


Bu dünyada, savaşçılar belli bir seviyeye ulaştıkları zaman gökyüzünde uçabilirlerdi. Ama bu âlem, onların bilgilerinin ötesindeydi.


En azından Mor Kan’da gerçekleşmesinin imkansız olduğunu biliyorlardı.


Bu kız...Mor Kan Âlemi’ni aşmış mı?


Ama yaşı...daha çok genç!


Bu kadar gençken Mor Kan’ı aşmak? Nasıl mümkün olabilir?


Kabile kıdemlileri birbiri ardına ayağa kalkmaya başladı. İki varlıklı insanın Tao kabilesine gelmiş olduğunu biliyor olsalar da kim olduklarına dair bir şey bilmiyorlardı. Ama bugün, gökyüzünde uçan genç bir kız görmüşlerdi!


Gökler, bu kız da kim?


Bu gizemli kızı gören kabile kıdemlileri üstlerinde büyük bir baskı hissetti. Böyle biri için Tao kabilesi önemsizdi.


Kızın beyaz elbiseleri yere inene dek rüzgarda dalgalandı.


Şaşkınlıklarını gizleyemeyen on binlerce göz, kızın üzerinden ayrılmadı.


Son birkaç günde sürekli şaşırıyorlardı. Önce, Tao kabilesinin bütün dahilerini geride bırakıp zirveye yükselen Yi Yun!


Sonra da bu kadar genç olmasına rağmen uçabilen kız!


Bu narin kız, gökyüzünden bir peri gibi indi ve zarafetle yere bastı.


Yüzündeki örtüyle görünüşünü gizlemişti ama, öyle olsa bile pek çok kişi bu örtünün altında çarpıcı bir güzellik olduğunu tahmin edebilirdi!


Aslında Lin Xintong genellikle kendini gizlemezdi ama şimdi binlerce insanın önünde kendini göstermek istememişti.


Ayakları yere değene dek Yi Yun’a bir bakış bile atmamıştı. Yi Yun bunu fark etmiş, burnunu ovuşturarak nedenini tahmin etmeye çalışmıştı. Lin Xintong neden buraya geldi? Yi Yun’un düşüncesine göre, Lin Xintong gibi sıra dışı bir kız, insanların arasında bulunmaktan kaçınırdı. Üstelik Bulut Çölü, cahil insanların yaşadığı orta ölçekli kabilelerle doluydu. Böyle etkinlikler de onun seviyesine göre değildi.


Yi Yun gibi, ağır yaralı ve bayılmak üzere olan Tao Yunxiao da ciddiyetle Lin Xintong’u izliyordu.


Yaraları ciddi olmasına rağmen bilincini hâlâ kaybetmemişti. Ruhuna aldığı darbe kaldıramayacağı ölçüde büyük olduğundan kalbi kırılmıştı, bu yüzden şuurunu kaybetmiş gibiydi.


Ama Lin Xintong, hava gemisinden süzülürken aniden uyanmıştı. Kanlı öksürükleri durmuş, gözleri yeniden hayat bulmuştu. Ardından başını kaldırıp ayağa kalkmak için dahi çabalamıştı.


Lin Xintong, onun hayranlık duymakta olduğu bir tanrıçaydı. Tanrıça aşağı inmişti ama onun önünde çok utandırıcı bir hâldeydi.


Lin Xintong’un neden geldiğine emin değildi. Tao Yunxiao, onun sol bileğindeki boyutlar arası bilekliğe dokunup beyaz bir şişe çıkardığını gördü.


Lin Xintong, Tao Yunxiao şöyle dursun, Yi Yun’a dahi bakmıyordu. Onun gibi kendisinin peşinden şehvetle koşan bir kurbağa için, Lin Xintong’un olumlu duyguları yoktu.


Şişeye parmaklarıyla hafifçe vurdu ve beyaz şişe Zhang Tan’ın avcuna gelmeden önce beyaz bir parıltıya dönüştü.


Zhang Tan ifadesizce beyaz şişeyi yakaladı ama onunla ne yapacağını anlayamadı.


Lin Xintong’un dudakları hafifçe hareket etti ve bazı sözleri iletti. Bundan sonra gökyüzündeki hava gemisine bakarak oraya doğru uçmaya başladı!


Kızıl göğün altında beyaz bir figür; inanılmaz güzellikte bir sahneydi…


İnsanlar ağzı açık bir şekilde izliyordu.


Bu kız, bir insan mı? Yoksa peri mi?


Zhang Tan hâlâ şaşkın bir hâlde beyaz şişeyi ellerinde tutuyordu.


Tereddütle kapağını açtı. İçinden iki yeşil iksir çıkarttı ve onları çıkarttığında güzel kokuları burnuna doldu!


Zhang Tan yutkundu. Vay be, bu cidden zindelik iksiri!


Gerçekten de Büyük Usta Su Jie’nin öğrencisi olmaya layıktı kız. O, kadim Lin ailesinin incisiydi. Bir gün Tai Ah Kutsal Krallığı’nın veliaht prensinin eşi olabilecek olağanüstü bir kızdı....


Hiç düşünmeden iki şişe zindelik iksiri vermişti. Bu kadar değerli bir iksiri, fiziksel bir yarayı iyileştirmek için kullanmak tam bir israftı.


Kız hava gemisine geri döndükten sonra insanların dikkati geride bıraktığı beyaz şişeye çevrilmişti. İçinde iksir bulunduğunu tahmin etmiştiler zaten. Ve bu iksir epey değerli olmalıydı!


Kızın gücü ve kimliği dikkate alındığında verdiği şeylerin normal şeyler olma ihtimali var mıydı sanki? Ve Zhang Tan’ın ifadesi, tahminlerini doğruluyordu.


Jin Long Wei Binbaşısı’nın ifadesini değiştirebilen bir iksir, paha biçilemez olmalıydı!


Tao kabilesi kıdemlileri gıpta ettiler.


Lin Xintong iksirleri hiç şüphesiz yaralılara vermek üzere hava gemisinden inmişti.


Lin Xintong’un neden böyle davrandığını bilmiyorlardı. Ama bunu düşünmenin zamanı değildi. İlaçların değerli olduğu konusunda şüpheleri yoktu. Ve onlardan biri Tao Yunxiao’ya verilirse yaraları daha çabuk iyileşebilirdi.


Kaybetmiş olduğu kan bile çabucak yenilenirdi. Böylece yaralarının ardıl etkilerinden minimum zararla kurtulabilirdi.


Lider ve baş kıdemli umutla doldu.


İlaçların nasıl dağıtılacağını bilmiyorlardı ama ikisine de birer tane verilecek gibi görünüyordu.


Peki beyazlar içindeki kız neden iksirleri onlara verdi? Tao Yunxiao, kızı tanımadığından onu kurtarması için kızın bir sebebi yoktu.


Yi Yun’un arka planı ise daha kötüydü. Küçük bir kabilenin sefil bir çocuğu olduğundan böyle olağanüstü bir kızı tanıyor olma ihtimali daha düşüktü.


Bu yüzden beyazlar içindeki kızın ilaçları özellikle Yi Yun için bırakması ihtimali daha düşüktü.


Muhtemelen beyazlar içindeki kız doğası gereği ilaçları bırakmıştı, onların yetişimlerinin zarar gördüğünü görmüş ve onlara yardımcı olmak için değerli ilaçlar bırakmaya karar vermişti.


Tao Yunxiao kaybetmiş olabilirdi ama kazanmak amacıyla savaşabilmek için cesurca kendi kanını dahi kullanmıştı. Muhtemelen bu sahne beyazlı kıza dokunmuş ve iksirleri vermesine neden olmuştu.


Kabile kıdemlileri kısa bir süre içinde durumu açıklamanın bir sürü yolunu düşünmüştü ama artık önemli değildi. Önemli olan tek şey, iksirin burada olması ve Tao Yunxiao’nun kurtulmuş olmasıydı.


Yerde yatan Tao Yunxiao umutlanmıştı. Peri, beni kurtarmak için dünyaya indi.


Ne güzel.


Bu iksirle çabucak iyileşebilirim. İyileştiğimde yetişimim konusunda çok sıkı çalışacağım. Birkaç ay içerisinde Mor Kan’a ulaşıp o küçük piçi yeneceğim!


O velede bunun bedelini ödeteceğim!


Tao Yunxiao bunları düşünürken Zhang Tan elinde ilaçlarla arenaya yürüyordu.


Hâlâ kafası karışıktı...Bu çocuğun Peri Lin ile ilişkisi ne ki böyle bir yardımda bulunuyor? Eli, altı üstü bir kılıçla kesildi; yarası derin de olsa, kemikleri ve tendonları zarar görmüş de olsa, bir savaşçı için böyle bir yara normal ilaçlarla birkaç gün içinde iyileşebilecek bir şeydir. En fazla birkaç günlük eğitimden geri kalırdı.


Bir zindelik iksiri kullanmak, köstebek yuvasını kapatmak için tüm dağı taşımak gibi.


Yoksa Peri Lin’in bu çocukla bir alakası mı var?


Pek mümkün değil. O sadece küçük bir kabileden gelen bir çocuk. Bitki toplarken Peri Lin ile karşılaşmış bile olsa bir diyalog kurmuş olamazlar.


Sonuçta Lin Xintong gibi önemli biri için, Yi Yun’u geç, Zhang Tan bile değersiz sayılırdı. Bulut Çölü’nde hem bu görev için hem de Su Jie’ye mektubu elden teslim etmek için bulunuyor olmasaydı Lin Xintong ile hiçbir şekilde iletişim kuramazdı.


Kızı tanıyor olsa bile, neden Yi Yun?


Ne olursa olsun, zindelik iksirini Yi Yun’a vermiş olması, onun Lin Xintong için çok önemli olduğunu kanıtlıyor.


Durum buysa Yi Yun’a daha saygılı davranmalıyım!


Zhang Tan, arenaya yürürken bu gereksiz düşüncelere dalmıştı.


Tao Yunxiao arenanın köşesinde olduğundan arenaya ulaşmak için onun yanından geçmek zorundaydı.


Tao Yunxiao hevesli bir bakış attı.


Zhang Tan gittikçe yaklaştı. Tao Yunxiao, gözlerini bile kırpamadan Zhang Tan’ın elindeki şişeye bakıyordu. Heyecanlandığından nefes alışverişi de hızlandı.


İlacın kokusunu bile alabiliyordu. Bu koku, onu daha iyi, tazelenmiş hissettiriyordu!


Böyle bir ilaç, kaybedilen kanı yenilemekle kalmaz, sağlığını bir adım ileri bile götürürdü!


Tao Yunxiao kendisine böyle bir lütuf bahşedildiğini düşünerek heyecanlanmıştı.


“Gökler bana hâlâ iyi davranıyor. Bu gizemli kız, Gökler’in bir lütfu. Ben de bu iyiliği kabul etmeliyim. Böyle bir tanrıçayla karşılaştığımdan bu fırsatı kaybetmemeliyim...Bundan bir kazancı yok, yani bana aşık olmasaydı beni kurtarmayabilirdi. Ama ne olursa olsun bu iyiliği hatırlayacağım. Gelecekte güçlendiğim zaman kesinlikle ona iyi davranacağım…”


Tao Yunxiao’nun aklı bu düşüncelerle dolmuştu. Yi Yun’a yenildiği için yaşadığı çöküntü ve yaralarından kaynaklanan acı uçup gitmişti.


Çevredeki kabile kıdemlileri de umutluydu.


İki ilaç varken, mantıklı olan düşünce ikisinin de birer tane alacağıydı. Hatta Yi Yun’un yaraları için böyle bir ilaca bile gerek yoktu. Tao Yunxiao’nun ise yaraları daha ciddiydi ve çok kan kaybetmişti. Bu iki ilaç Tao Yunxiao için kullanılmalıydı, Yi Yun için Jin Long Wei’nin normal ilaçları iş görürdü.


Kıdemliler bunları düşünürken Zhang Tan sadece beş feet uzaktaydı ve sürekli yaklaşıyordu.


Dört feet...üç feet...bir feet…


Yaralarından ve acıdan dolayı Tao Yunxiao’nun çarpık bir ifadesi vardı. Yine de bir gülümseme yapmak için kendini zorladı ve Zhang Tan’a bakarken ellerindeki şişeyi almak umuduyla büyük bir çaba sarf ederek elini uzattı.


Ama…


Zhang Tan şişe ellerindeyken Tao Yunxiao’nun yanına geldi. Bir şey düşünüyormuş gibiydi. Ama ne başını eğip ona baktı ne de adımlarını yavaşlattı…


Tao Yunxiao’nun yanından öylece yürüyüp geçti…


Yanından öylece yürüyüp geçti…


Öylece yürüyüp geçti…


Yürüyüp geçti…


Geçti…


Tao Yunxiao’nun uzatmış olduğu eli öylece havada kaldı. Zor bela yaptığı gülümseme yüzünde donup kaldı.


Kulaklarında bir uğultu hissetti. Sanki yüz kişinin ayaklarının altında yatıyordu da yüz kişi acımasızca kafasına basıyormuş gibiydi!


Tüm kanı, yüzüne akın etti! Hem ağır yaralıydı hem de üzüntü içindeydi zaten. Şimdi ise hem öfkeden hem de utançtan bayılacak duruma gelmiş, damarları belirginleşmişti!


Yine de Zhang Tan’ın Yi Yun’a ilaçlardan birini verdikten sonra geri dönüp diğer ilacı kendisine vereceği konusunda umutluydu. Öfkesini kontrol altına alıp Zhang Tan’ın sırtına baktı.


Bu, çok fazla oluyor artık! Yi Yun’un önünde büyük bir gelecek var diye önceliği ona verip ona daha iyi davranıyorsun, öyle mi?


Tüm kabile kıdemlilerinin de korkunç yüzleri vardı. Zhang Tan’ın, Tao Yunxiao’yu hiçe sayıp yanından öylece geçip gitmesi yüzlerine atılmış bir tokat gibiydi!


Düşüncelerinin yanlış olabileceğini fark ettiler! Yoksa ilaçların ikisi de mi Yi Yun için miydi? Ne oluyor lan? Yarası bu kadar önemsizken neden böyle değerli ilaçlara ihtiyacı olsun?


Tao kabilesi insanlarının ve kıdemlilerinin çoğu, Tao Yunxiao da dahil, Zhang Tan’ın Yi Yun’un yanına yürüyüşünü çaresizlik içinde izledi. Sonrasında iki ilacı da Yi Yun’a verdi. Her zaman somurtkan ve haşin olan Zhang Tan beklenmedik bir biçimde dostane bir gülümseme sergiledi!


Zhang Tan daha önce hiç böyle bir ifade sergilememişti. Sıcakkanlı bir ses tonuyla Yi Yun’a dedi ki: “Küçük Kardeş Yi, bunlar zindelik iksirleri. İyi ilaçlardır. Lin Hanım, bu iki haptan birini yemeni, diğerini suyla karıştırıp yarana sürmeni söylememi istedi. Yarından önce yaranız tamamen iyileşmiş olacak. Ayrıca ilacın enerjisini yavaşça sindirin. Yetişiminize fayda sağlayacaktır.”


Zhang Tan’ın sözleri arena üzerinde yankılanan bir küfür gibiydi. Kabile kıdemlilerinin hepsinin de işitme duyuları bu kadar iyiyken bu sözleri nasıl duyamazlardı ki?


Bu iki haptan birini ye, diğerini suyla karıştırıp yarana sür!


Altı üstü eli bir kılıç tarafından kesilmişti. Bu nasıl bir müsriflik lan!


“Puah!”


Arenadan çok da uzakta olmayan ve kaybettiği kandan dolayı kalbi zayıflayan Tao Yunxiao, bir anda ağız dolusundan da fazla kan kustu!


Kulakları uğuldarken gözleri de karardı. Bunun üzerine tüm gücünü kaybetti ve yere yığıldı.


Madımak ve parlak yapraklı kartopu bitkisi dolu ağır ilaç çantası da o düşerken yere devrildi. Her türden yüz yıllık bitki etrafa saçıldı.


Ç.N. Lucidus değil, lucidum imiş, geçen bölüm yazım hatası varmış. :D


D.N. ‘lucidum’ u duymuştum daha önce. Latince ışık demek ve Doğu Asya’ da ölümsüzlük mantarı (tam emin değilim) diye bir bitkiyi tarif ederken kullanılıyordu. Beyninizdeki gereksiz bilgiler +1 :D


Zihninde, hava gemisinden yavaşça süzülen Lin Xintong’un güzel görüntüsü dönüp duruyordu.


Bu kez gerçekten bayıldı.

 

Öfkesi ve baygınlığı yüzünden kalbi zarar görmüştü. Ve yaraları, kan kaybından dolayı daha da ağırlaşmıştı!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr