Bölüm 155: Yumuşak Bulutlar Dağ Malikanesi

avatar
10418 34

True Martial World - Bölüm 155: Yumuşak Bulutlar Dağ Malikanesi


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

   


İki saat sonra, Yi Yun, Jiang Xiaorou, Zhou Xiaoke ve diğer takipçilerini Jin Long Wei’nin rehberliğiyle kendi topraklarına götürdü.


Kutsal Şehir, Jing Eyaleti Dükü’nün topraklarıydı ve onun kontrolü altındaydı. Diğer soyluların topraklarıysa şehir dışındaydı.


Yi Yun’un toprakları, Kutsal Şehir’den yüz mil kadar uzaktı ve çok iyi bir yerdeydi.


Lian kabilesi insanları, araziye ulaştıklarında şaşkına döndü.


Yi Yun’un toprakları çorak değildi. Ortasında bir ev bile vardı.


Hatta ev değil, bir malikaneydi.


Bir millik avlusu büyük olmasa da muhteşemdi. Sıra hâlinde evler, köşkler, taş döşeli bahçeler ve göletler vardı. Jiangnan bahçelerine benziyordu.


Böyle büyük bir malikane birkaç bin kişiye ev sahipliği yapabilirdi.


Yi Yun krallık saraylarının avlularının yarıçaplarının dahi birkaç mil olduğunu biliyordu. İçerisinde binlerce, hatta on bin evi dahi barındırabilirdi. Harem ağalarının odaları aydınlatmak için tek yapması gereken at sürmekti.


“Bir Krallık Şövalyesi, Tai Ah Kutsal Krallığı’ndaki tüm soyluların en düşük seviyede olanı olsa bile bu çok güzel!” diyerek iç çekti Yi Yun. Tai Ah Kutsal Krallığı’nın toprakları o kadar engindi ki, kitabını tutmak dahi çok zordu. Sıradan soyluların hepsine toprak verilmişti, ama asalet unvanları nesilden nesile aktarılamıyordu. Servet babadan kalsa bile unvan kalmıyordu.


Unvansız biri araziye de sahip olamazdı. Sonraki nesil işe yaramaz çıkarsa topraklardan vazgeçmek zorunda kalırlardı.


Bu nedenle asillerin çocukları, yetişimleri için sıkı çalışırlardı. Doğrusu normal insanlara kıyasla üzerlerindeki baskı daha büyüktü.


Sonuçta bir dediğinin iki edilmediği, saygın bir yaşama alıştıktan sonra onu koruyamamak sadece maddi kayıp değil aynı zamanda küçük düşme psikolojisi de yaratırdı.


Malikanenin ana girişi, dört ya da beş yük arabasının yan yana geçebileceği kadar genişti. Kırmızı cilalı bir kapısı vardı ve üzerinde yumruk büyüklüğünde külçeler vardı.


Kapının yanında taştan iki büyük aslan vardı ve taş aslanların yanında da bir uçan balık heykeli vardı.


Yi Yun, insanları malikaneye götürdü.


Kırmızı tuğladan duvarlar ve fayanslar vardı. Malikane, asırlık kalın ağaçlarla çevriliydi. Köşkler, görkemli binalar ve bir de büyük bir eğitim alanı vardı. Ayrıca zümrüt yeşili bir de gölet…


Bu görüntüler, gözleri için bir şölendi resmen.


Lian kabilesi insanlarının tümü şaşkındı. Daha önce böyle bir malikanenin varlığını bile duymamışlarken şimdi birini görmüşlerdi.


Bu insanların hepsi, Bulut Çölü’ndeyken duvarları kerpiçten kulübelerde yaşamışlardı.


En iyilerinin evleri taştan yapılmaydı, ki bu da büyük bir lükstü.


Ama Yi Yun’un malikanesi zorlu bir süreçle elde edilen iyi çimentodan ve tuğlalarla inşa edilmişti. Ve bunun etkisi olarak da bu tuğlalar sağlam ve pürüzsüzdü.


Evin yapımında kullanılan tahtalar, yıllarca yaşamış çam ağaçlarındandı. Kar köknarı ve altın çizgili nanmu gibi ağaçlar Yi Yun’un rütbesinde biri için kullanılmazdı. Unvanı bunlar için yeterli değildi ve bedellerini de karşılayamazdı.


Lian kabilesi insanları bu evlerin maliyetlerini bilmiyordu. Bilselerdi çenelerini yerden toplamak zorunda kalırlardı.


Savaşçıların dünyası böyle bir şeydi. Ölümlülerin ev inşa etmek için kullandıkları malzemeler değerli olabilirdi ama savaşçıların kullandıkları malzemelerle kıyaslanmazlardı bile.


Ama Yi Yun’un silahları, Tai Cang Yayı ile Bin Ordu Kılıcı, tüm malikaneden daha değerliydi!


Dünyanın büyüklüğünün farkında olmayan insanlar, etraflarındaki yeni şeylerden dolayı heyecanlanmışlardı.


Dokunmak, bakmak, anlamak istiyorlardı ama bir şeyleri kıracaklarından korkuyorlardı.


“Çok büyük, çok güzel!” Bu sahneyi gören Zhou Xiaoke sevinçle doluydu. Kristal kadar berrak gölete atlamaktan kendini alamadı. Pantolonunu paçalarını sıvayıp ayakkabılarını çıkardı ve oynamak için gölete atladı. Küçük ayaklarının parıltısı diğerlerinin gözlerini kamaştırdı.


Bahçedeki kelebekleri kovaladı, göletteki Koi balıkları ile oynadı. Eğlenceli zaman geçiriyordu.


Ç.N.: Koi, kırmızı renkli bir sazan türüymüş. Süs havuzlarında bulunuyormuş. Çin’de ve Japonya’da yaygınmış.


Diğer Lian kabilesi çocukları, Zhao Xiaoke’nin bu şekilde oyun oynadığını görünce kıskandı. Yi Yun, çocuklar en masumları olduğundan yanında pek çok çocuk getirmişti.


Basit düşünce yapıları vardı çocukların. Onlar için sadık olmak doğal bir şeydi. Aslında Yi Yun sadakati falan umursamıyordu, tek istediği insanlara zarar verecek kötü kalplerinin olmamasıydı.


Aileleri bu çocuklara merkez bölgelere giden yol boyunca, Yi Yun’un evine vardıklarında oğlanların uşak ve kızların hizmetçi olmalarını tembihlemişti. Kuralları anlamak zorundaydılar ve kabilede yaptıkları gibi gönüllerinden geçtiği gibi davranmamalıydılar.


Tai Ah Kutsal Krallığı’nın kurallarına göre, Krallık Şövalyesi’nin topraklarına girmiştiler. Onlar, ‘efendilerine sığınanlar’ idi. Yi Yun ve kız kardeşi Jiang Xiaorou dışında, Zhou Xiaoke de dahi hepsi kölelerdiler.


Bu yüzden de şimdi hepsi çekingen durmuş, Zhou Xiaoke gibi oynamaya cesaret edememişti.


Ama Yi Yun bu insanları özellikle seçmişti ve onları köle olarak görmüyordu.


Bulut Çölü’nden ayrılmadan önce, Yi Yun herkesin karakterini test etmişti. Muallakta olduklarını, tatlı sözlerle veya tehditlerle onu kandırmaya çalışanları, zorbaları engin yabanda bırakmıştı. Onlara biraz et vermiş ve kendi yollarına yollamıştı.


Bunu yapmasının amacı da kötü insanların grubuna karışmasını engellemekti.


Bazı insanlar doğuştan kötüydü. Onları engin yabandan kurtardı diye Yi Yun’a minnet duymazlardı. Yi Yun etraftayken yaltakçılıkların devam ederlerdi ama Yi Yun yokken ne olacağını kestirmek güçtü.


Yi Yun, Jin Long Wei’ye katılıyordu. Eğitim yapacak ve savaşlarda bulunacaktı. Birkaç yıl boyunca eve uğramaması şaşırtıcı olmazdı.


Bu sırada evinde kötü insanlar bulundurursa ona ihanet edebilirler, malikanenin getirilerini har vurup harman savurabilirler ve çeşit çeşit problem yaratabilirlerdi. Hatta Zhou Xiaoke ile Jiang Xiaorou’ya dahi bir şeyler yapabilirlerdi. Bu da Yi Yun’un düşünmek bile istemediği bir şeydi.


Yi Yun bu sebeplerden ötürü, Lian kabilesinden yüz kadar insan getirmiş, fazlasını getirmeye yanaşmamıştı.


“Bu malikanede, Lian kabilesindeymiş gibi davranın. Burası yeni köyümüz. Eskisinden daha güzel bir köy, o kadar.” dedi Yi Yun.


“Gidin de oynayın, çekinmenize gerek yok.” dedi gelişigüzel bir şekilde Yi Yun. Çocuklar en başta korkmuştu ama Yi Yun gülerek içlerinden tanıdığı birkaçını seçip oynamaya gönderince diğerleri de onlara katıldı.


En başta tutuk davransalar da yavaş yavaş açıldılar ve zevkle oynamaya başladılar.


Koridorlarda birbirlerini kovaladılar, taş döşeli bahçede saklambaç oynadılar, gölette suyla oynadılar…


Havaya sıçrayan su damlaları, güneş ışığında inciler gibi görünüyordu…


Engin yabanın çocukları için bu malikaneye dair her şey yeniydi. Onlar için her şey heyecan vericiydi ve bundan hoşlanıyorlardı.


Çocuklarının masum gülümsemelerini gören yetişkinler de hoşnutlukla büyük gülümsemeler takındılar. Yi Yun da durumdan memnundu. Dürüst insanları mutlu edebildiği için memnundu.


“Gelecekte bu malikaneye Yumuşak Bulutlar(Rou Yun) Dağ Malikanesi denecek!”


Jiang Xiaorou, Yi Yun’a bakmak için dönerken onun söylediklerini duyunca şok oldu.


Batan güneşle karşı karşıya gelen Jiang Xiaorou’nun yüzüne kızılımsı bir parlaklık düştü. “Yumuşak Bulutlar Dağ Malikanesi… kulağa çok hoş geliyor…”


Elbette bu ismin, Yi Yun’unki ile kendi isminin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş olduğunun farkındaydı.


Yumuşak Bulutlar Dağ Malikanesi’nde bulutlar ve dağ vardı. Bulutlar pamuk gibiydi ve dağ yeşildi. İnsanı hayallere daldıran sanatsal bir manzaraydı.



Malikane, evlere ek olarak binlerce akrelik verimli araziyi de kapsıyordu. Bu arazide sadece çeşitli ürünler yetişmiyor, çay ve dut bile yetişiyordu.


Ç.N.: Akre, ingiliz arazi ölçüsü birimi. Bir akre 4047 m2 ediyor.


Verimli arazilerin yanı sıra uzanan uzun bir nehir de vardı. Su, balık havuzunda toplanıyor, hem balık yetiştirmede hem de tarlaları sulamada kullanılabiliyordu.


Hayvan ağılları ve at ahırları çok da uzakta değildi. Binekler orada tutulabilir, çiftlik ve kümes hayvanlarını yetiştirmek için kullanılabilirdi.


Abartısız söylemek gerekirse, tuz ve bazı metaller bakımından malikane dışarıya bağımlı değildi. Tüm yaşam gereksinimleri bakımından kendi kendine yetebilecek düzeydeydi.


Yi Yun, arazi dağıtımına Jiang Xiaorou’nun karar vermesine izin verdi. Nüfusla orantılı olarak her kişiye bir düzine akrelik toprak verildi. Yüz insan, muhtemelen Yi Yun’un topraklarında yaşayabilecek en ideal sayıydı.


Yi Yun’un Lian kabilesinden getirdiği insanlar, şimdi onun kiracılarıydı.


Başlangıçta onların hasatlarından bir miktar yüzde almayı planlamıştı ama Yi Yun’un geliri sadece bu topraklarla sınırlı değildi ve bu insanların hayatta kalmak için yetiştirecekleri yiyeceklerini de ellerinden almak istemiyordu. Bu nedenle onlardan vergi babında bir kesinti almamaya karar verdi, tüm yetiştirdikleri kendilerine kalacaktı.


Bu nedenle Lian kabilesi insanları kendilerini Yi Yun’a çok borçlu hissediyorlardı. Böyle bir ev sahibini kim nerede bulabilirdi ki?


Lian kabilesindeyken çabalarının meyvelerinin büyük kısmı ellerinden alınıyordu. Her ay Lian kabilesinden çok az miktarda yiyecek alabiliyorlardı sadece.


Ve arazilerin tümü kabileye ait sayılıyordu. Ama şimdi, Yumuşak Bulutlar Dağ Malikanesi’nde her şey Yi Yun’undu. Yi Yun arazilerini kirasız onlara vermiş ve onlara barınakla giyecek temin etmişti. Böyle bir efendi için canlarını vermeye bile razıydılar.


Araziler dağıtıldığı zaman, insanlar tarifsiz bir ruh hâline büründüler.


Engin yabanda hiç bu kadar geniş ve verimli topraklar görmemiştiler. Tüm ömürleri boyunca çiftçilik yapan bazı yaşlı çiftçiler, toprağı öpmek için secdeye vardıklarında göz yaşlarına engel olamadılar. Çiftçiler için, toprak hayattı. Toprakla aralarında sıradan insanların anlayamayacakları derin bağlar vardı. Toprak sahibi olmak ve yemek için yiyecek yetiştirmek, onlar için en büyük armağandı.


Yi Yun’un kız kardeşi olarak Jiang Xiaorou, malikanenin hanımı gibiydi.


Yüz kişiyle birlikte geniş toprakları da uygun bir şekilde idare etmesi gerekiyordu. Balığı kimin yetiştireceğini, toprağı kimin işleyeceğini planlaması gerekiyordu. Mali durum düzene sokulmalı ve aile kuralları oluşturulmalıydı.


Yi Yun yetişimine odaklanmak zorundaydı ve bunlar için ayıracak zamanı yoktu. Dolayısıyla bu sorumluluk Jiang Xiaorou’nun omuzlarına kalmıştı.


Jiang Xiaorou, yaşına uygun düşmeyen bir bilgeliğe sahipti. Yi Yun birkaç günlüğüne Jiang Xiaorou’ya işleri öğretmeleri için şehirden çiftlik yönetim işlerinden anlayan birkaç kişi getirtti ve Jiang Xiaorou kısa sürede malikaneyi muntazam bir şekilde idare etmeyi öğrendi.


Bu durum, Yi Yun’u keyiflendirdi. Bu alternatif dünyaya gelmiş, ona bakan, onunla ilgilenen bir kız kardeş kazanmış ve kız kardeşi onun sorumluluklarını paylaşmaya razı olmuştu.


Yi Yun evle ilgili hususları bir düzene koyduktan sonra Kutsal Şehir’e geri döndü ve Jin Long Wei kampına geldi.


Yi Yun, evinde kalacak birisi değildi, askeri kariyerine devam etmek zorundaydı…

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr