Bölüm 249: Sabre ve Kılıç

avatar
9578 27

True Martial World - Bölüm 249: Sabre ve Kılıç


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

 


“Chu Kraliyet Evi’nin genç prensi, Yang Dingkun...Chu Kraliyet Evi, beni ilk sikmeye çalışan oluşum değil mi…?”


Yi Yun, Linxiao Birliği’nden Xu Qingyun’u hatırladı. Xu Qingyun ile ilk karşılaşması, Chu Kraliyet Evi’nin lobicilerinden biri onu çeşitli vaatlerle kendi oluşumuna çekmeye çalıştığı sırada olmuştu.


Ama Chu Kraliyet Evi’nin sunduğu şartların arasında gizli bir ruh sözleşmesi de vardı. Bir kez imzalamış olsaydı uzun yıllar boyu Chu Kraliyet Evi’ne hizmet etmek zorunda kalmış olacaktı.


İşte o zaman, o lobiciyi durduran kişi, Xu Qingyun idi.


Yi Yun, o haksız sözleşmeyi büyük ihtimal imzalamayacaktı gerçi, Xu Qingyun’un müdahalesi olmadan bile mide bulandırıcı bir şeydi çünkü.


Yi Yun’un Chu Kraliyet Evi hakkında iyi bir izlenimi yoktu. Durumdan istifade edip onu söğüşlemeye çalışan Yang Dingkun, Yi Yun’un dolandırmak istemeyeceği biriydi.


‘Yasaların Gerçeği’ demek, öyleyse...pekala, kabul edeceğim!” Yi Yun kabul ettiğini bir anda söylemedi. Li Hong’dan daha fazla ejder runu yürütmek için onun balıklama atlayacağı bir tuzak kurmuştu. Ama başka birinin de kendi isteğiyle bu tuzağa düşeceğini, hatta düşmekte direteceğini düşünmemişti.


Dolayısıyla aldığı risk de tahminlerini aşmıştı.


“Genç Efendi Yi, ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni senden almak için birlik olmuşlar.”


Yi Yun’un bahsi kabul etmesi üzerine Zhao Qingcheng endişelendi. Diğer kızlar da, Yi Yun için endişelendiler.


Yi Yun güçlü olabilirdi ama Li Hong’da Tai Ah Kutsal Şehri’ndeki ikinci yılındaki yetişimciler arasında başı çekenlerdendi.


Acımasız biriydi ve karanlık bir kişiliği vardı. Gücü de korkunçtu. Yi Yun’un onu yenmesi zor olacaktı!


“Haha! Ağzından çıktı bir kere! Bir video düzeni diskiyle söylediklerini kayıt altına aldık. Buradan doğrudan arena yönetimine gidip vereceğiz bunu. Pişman olma artık!”


Li Hong’un yalakaları epey keyiflendiler. Bunu bir kez teslim ettiklerinde Yi Yun’un başka seçeneği kalmayacaktı.


Ama Yi Yun canını bunlarla sıkmadı. Etinden bir parça aldı ve yemeye devam etti.


“Velet, bu küstah tavrına bir süre daha devam edebilirsin. Yarın zırıl zırıl ağlayacaksın nasılsa! Neyse, hadi gidelim!” Yalakalardan biri bu sözleri söyledikten sonra hepsi dönüp gitti.


Zhao Qingcheng ve arkadaşları, Yi Yun’un onları görmezden geldiğini ve etini yemeye devam ettiğini gördükten sonra dilleri tutuldu.


Yi Yun ile Li Hong’un ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ ve ‘Yasaların Gerçeği’ üzerine bahis oynadıkları haberi, iki saatten daha kısa sürede tüm Tai Ah Kutsal Şehri’ne yayıldı.


Dört yıldır Tai Ah Kutsal Şehri’nde bulunan deneyimli yetişimciler bile bu konuya yakından ilgi gösterdiler.


Bunun asıl nedeni, bahis konusunun ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ olmasıydı!


“‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ üzerine bahse girmeye cesaret edebilecek kadar zengin!” Deneyimli yetişimciler bile kıskançlıktan yeşile dönmüştü.


Birkaç yıldır Tai Ah Kutsal Şehri’nde olsalar da onu öğrenmeyi geç, yeşim parşömenine dokunacak fırsat bile bulamamıştılar.


“Bu Yi Yun oldukça deliymiş. ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni alalı daha iki ay bile olmadı ama şimdi onu bir kenara fırlatıyor. Kesinlikle bir zavallı!”


“Öyle değildir belki. Belki onu aldıktan sonra öğrenmeyi denemiştir ama başarılı olamamıştır. Belki de onun elindeyken bir işe yaramadığı için bahis olarak koymaya karar vermiştir.”


Bazı insanlar durumu bu şekilde değerlendirdiler. Yi Yun hakkında garip bir genel izlenimleri vardı. Sabresi inanılmaz güçlüydü ama yasalar hakkındaki anlayışı zayıftı. Yeteneğinin de anca ortalama olduğu söylenebilirdi.


Hâl böyleyken ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni öğrenmesi kolay olmayacaktı elbette.


Bu bakımdan Qiuniu’ya benziyordu. Qiuniu’nun fiziksel gücü gibi Yi Yun’un da sabre tekniği güçlüydü. Çaylaklar arasında Qiuniu’nun gücünün yakınına ulaşan bile yoktu ama kimse Qiuniu’nun ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni öğrenebileceğini düşünmüyordu.


Bir şeyi öğrenmek, kişinin dövüş gücüne değil de idrak kabiliyetine ve yeteneğine bağlıydı!


Chu Xiaoran gibi insanlar ise, pek çok kişiye göre ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’nde ustalaşabilecek insanlardı.

 

“Belki de bitki toplamaktan kazandığı onur puanlarını nasıl değerlendireceğini bilmiyordu. Elbet ileride onur puanlarını kazanmanın ne kadar zor olduğunu öğrenecektir!” dedi bazı insanlar onun onur puanlarını kıskanmalarından kaynaklanan öfkeyle.


Elbette Yi Yun, deneyimli yetişimcilerin tepkilerini umursamıyordu.


Sabre mezarına girmeyi amaçladığından Cang Yan’ı aramaya gitmişti. Tüm geceyi sabre tekniğini bilemek için harcamak istiyordu.


Li Hong güçlü bir rakipti ve Yi Yun onun tam gücünü bilmiyordu. Yarınki savaşında kendinden emin olsa da zafere ulaşacağı kesin değildi. Elinden geleni yapmak zorundaydı.


Bu geceyi boşa harcayamazdı.


Girdiği bahis çok büyüktü. Kazanırsa ‘Yasaların Gerçeği’ni alacaktı. Bu, Yi Yun’un yasaları anlamak için umutsuzca ihtiyaç duyduğu bir şeydi.


Cang Yan, Yi Yun için sabre mezarının kapısını açtığında Yi Yun’un aklına aniden bir fikir geldi ve düşünceli bir şekilde diğer mezara baktı.


Bu...kılıç mezarıydı!


Kılıç mezarına girerse ne olurdu acaba?


Yi Yun doğal bir sabre kullanıcısı olmadığının farkındaydı. Jin Long Wei cephaneliğinde sabreyi seçtiği zaman, o efsanevi yakınlık hissini alamamıştı.


Sabre Gerçeği’nin Yirmi Üç Kelimesi’nde anlayış kazanabilmesinin nedeninin sabre yolundaki yeteneğiyle uzaktan yakından alakası yoktu; bunun tek sebebi, enerji görüşüne sahip olmasıydı. Sabre Gerçeği’nin Yirmi Üç Kelimesi’nin içindeki enerjiyi bir bakışta görebilmesiydi.


Bu enerji akışları da sabre yasalarına karşılık geliyordu!


Ya kılıç mezarına girerse...fazladan bir kazanç elde edebilir miydi?


Sabre ve kılıç mezarlarındaki yasalar, pek çok bilgeye göre anlaşılmaz, derin gerçeklerdi. Bu derin gerçekler orada duruyor olsa bile, mezarlara giren çok az bilge de onlardan bir şey anlayamamıştı!


Oraya girme olanağına sahip olup da, kim ufkunu genişletip içgörü kazanmayı denemek istemezdi ki?


“Evlat, neden duruyorsun? Neden içeri girmiyorsun?” Cang Yan seslendiğinde Yi Yun düşüncelerinin arasından çıkıp dünyaya geri döndü.


Cang Yan, Yi Yun’un bakışlarını fark ettiğinde kaşlarını çattı. “Velet, kılıç mezarıyla ilgileniyor olamazsın…”


Yi Yun ne diyeceğini bilmediğinden tereddüt etti.


Farklı nesillerden bilgelerin hem sabre hem de kılıç mezarlarındaki gerçekleri aynı anda anlamayı geç, onlardan az bir miktar anlayış kazanmakta dahi zorlandıklarını biliyordu.


Cang Yan, Yi Yun’a garip bir bakış attı. “Rezil velet, seni uyarıyorum. Benim asabımı bozma! Sabre yolunda bu kadar yetenekli birini bulmak kolay değil, bu yeteneğini boşa harcama!”


“Sabre Gerçeklerinin Yirmi Üç Kelimesi’nde içgörü kazanarak sabre gerçeklerinde ne kadar keskin bir duyuya sahip olduğunu kanıtladın. Ama sabre gerçeklerini anlamada ne kadar başarılıysan kılıç gerçeklerinde bir o kadar başarısız olursun.” Cang Yan, Yi Yun’a öğüt verdi. Sıradan biri, bir silah tipinde ne kadar yetenekli olursa onu kullanarak o kadar çok ilerleyebilirdi. Cang Yan iki farklı silahta en uç boyuta kadar uzmanlaşan birini hiç duymamıştı.


“Sabrenin ve kılıcın yolları birlikte öğrenilemez mi? Öyleyse sabre ve kılıç mezarları…”


Yi Yun aniden sabre ve kılıç mezarlarını tek bir kişinin bırakmış olma ihtimalini fark etti.


Gerçekten de öyleyse, bu kişi dövüş sanatlarında nasıl bir noktaya ulaşmıştı?


Elbette Yi Yun bu düşüncelerinden bahsetmedi, yoksa Cang Yan patlayabilirdi. İtaatkâr bir şekilde sabre mezarına girdi ama kılıç mezarına girme düşüncesi de zihninde kök salmaya başladı…



Yi Yun sabre mezarına girdiği anda, Li Hong da pahalı bir eğitim odasında meditasyon yapıyordu.


Etraftaki Yuan Qi gözle görünebilecek kadar yoğunlaştıktan sonra Li Hong’un bedenine girdi.


Yuan Qi’nin girişiyle birlikte Li Hong’un kasları şişmeye başladı.


Li Hong yumruklarını sıktı. Bu geceki eğitimini kullanarak kondisyonunu en üst noktaya taşımak istiyordu. Aynı zamanda yakında ulaşacağı Yuan Tesisi için bir temel oluşturmak istiyordu.


Yi Yun’un sakladığı güç hakkında birkaç tahmini vardı.


Yi Yun’un yetişim seviyesini gizleyebilmesinin hiçbir yolu yoktu. Kesinlikle Mor Kan’ın orta seviyelerinin zirvesindeydi. Cennetin Gözü’nü açmış birinden Yi Yun’a bakmasını rica etmişti.


Metruk hayvan avlamak için yabana gitmediğinden ‘Görünüş Totemi’ne sahip olması da mümkün değildi.


Yetiştirme tekniğini veya anladığı yasaları gizleyebilirdi ama Mor Kan Âlemi’ndeki bir savaşçının anlayışıyla bunların çok üstün şeyler olması olası değildi.


Li Hong, Chu Xiaoran’ın yasalar hakkındaki anlayışı Yi Yun da olsa dahi, Yi Yun’un onun dengi olmadığını düşünüyordu.


Yi Yun’un gizlice güçlü bir yetiştirme tekniğini öğrendiği olasılığının üstünde durdu. Yi Yun ‘Yıldız Toplayan El’ gibi dük seviyesinde bir aileye ait bir gizli tekniği öğrenmiş olsa bile yine de Yi Yun’u yenebileceğine inanıyordu!


Dahası Yi Yun’un geçmişi belliyken dük seviyesinde bir yetiştirme tekniğini nereden öğrenecekti ki?


Ne kadar çok düşünürse düşünsün, ne kadar çok hesaplarsa hesaplasın bu savaşı kaybedeceği bir yol göremiyordu!


Li Hong’un gözleri parladı ve tırnakları etine gömülene kadar yumruklarını sıktı. Yarınki savaşı kazanmak için aşırı bir ihtirasa sahipti.


O gece olaysız geçti. Hem Yi Yun hem de Li Hong sıkı bir şekilde savaşlarına hazırlandı. Yarınki savaş, ikisi için de çok önemliydi.


Ertesi sabah güneş yükseldiğinde, Tai Ah Kutsal Şehri’nin yetişimciler akın akın arenaya gelmeye başladı.


Bugünkü seyirci sayısı, Yi Yun ile Chu Xiaoran’ın karşılaşmasını izlemeye gelenlerden bile yüksekti.


İnsanlar, Yi Yun ile Li Hong’un büyük bahsinin sonuçlarını görmeyi dört gözle bekliyorlardı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr