Bölüm 103: Wu Guang’ın Yürekten Sözleri

avatar
4756 5

God and Devil World - Bölüm 103: Wu Guang’ın Yürekten Sözleri


 

Çeviren ve Düzenleyen: Arthas

 

Xu Zhigang’ın sözlerini duyan, Yue’nun tarafına geçmiş her asker yüzlerinin kızardığını hissetti.

(Arthas Notu: Zaten bir kişi yok muydu yaw.)

 

Wu Guang’ın gözleri kan kırmızısı bir ışıkla parlarken yüz ifadesi değişti. En ufak bir zayıflık belirtisi olmadan kafasını kaldırdı ve Xu Zhigang’a baktı. “Tabur lideri Xu, sizin karakter ve yeteneklerinize oldukça derin bir saygım var. Normalde burada söylemeyeceğim bazı şeyler vardı fakat siz o cümleleri kurduğunuzdan beri korkarım ki artık söylemek zorundayım.”

 

“Partimize ve ulusumuza ihanet ettiğimi söylediniz. Lei Cheng piçi partinin ve ulusumuzun başında mı? Sırf yüksek kademeli bir asker diye hayatlarımızı onun için feda etmek zorunda mıyız?”

 

“Biz zombilerle savaşırken, ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgide yürürken o piç nerede! Elleri güzel bir kadının üstünde kamptan uzak bir yerlerde saklanmakla meşgul! Savaşta ön cephede savaşan Zhang Yizhang’dı! Savaştan sonra o nereye gitti?”

 

“Qingyuan Bölgesini aldıktan sonra silah arkadaşlarımızla beraber en zor görevleri alırken Lei Cheng neredeydi! Kampta kadınlarlaydı. Oğlu bile halkın içindeki güzel kadınları alıp Kışlalara götürüyor ve bunu gizliden gizliye yapmaya bile gerek duymuyor! Bu tür bir adam bir ulusu yönetmeye layık olabilir mi!”

 

“Nerede yaşıyorsun? Özel Bölgede! Her gün özel bölgenin güzel kadınları ile eğleniyorsun! Peki ya biz? Kırık dökük bir binada! Kişisel astları istediği gibi yiyip içebilirken biz her gün sadece bir parça mısır ekmeği yiyebiliyoruz! Neden?”

 

“Ülkem için yabancı uluslarla savaşmaktan hiç çekinmem. Gerekirse canımı bile veririm! Ama hayatını Lei Cheng gibi biri için feda etmek? Sadece tükürürüm. O bunları hak etmiyor.”

 

Wu Guang öfkeden titreyen ellerini yumruk yapmıştı. Konuştukça daha çok titremeye başlıyordu. Yue’nun safına katılıp hayatlarını güvenceye almış her bir asker başını kaldırmıştı. Wu Guang iç seslerinin uzun süredir söylemek istediği şeyi sonunda söylemişti. Hayatlarını, Lei Cheng gibi bir adam için feda etmemek!

 

Xu Zhigang, Wu Gang’ın söylediklerini duyunca yüzü beyaz-yeşil karışımı bir renge döndü. Söylediği her şey doğruydu. Fakat bir askerin işi emirlere uymaktı ve Xu Zhigang gerçek bir askerdi. Lei Cheng den nefret etse bile onun emirlerine uyardı çünkü o resmi üstüydü.

 

Wu Guang, Xu Zhigang’a dönerek son kez “Xu Zhigang, senin yeteneklerine ve kişiliğine saygı duyuyorum. Döneceksen kendi başına dön. Biz bugünden sonra Yue’yu takip edeceğiz. Gelecekte savaş alanında karşılaşırsak tetiği çekmekte bir an bile düşünmem. Elveda.”

 

Xu Zhigang, Wu Guang’ın yanında duran bir düzine askere baktı. Aklındaki geri dönme düşüncesi ile “Elveda.”diyerek arkasını döndü.

 

Yue, gitmekte olan Xu Zhigang’a bakarak “Tabur lideri Xu! Bekleyin bir saniye. Sizi Long Hai Kampına götürmek istiyorum.”dedi.

 

Xu Zhigang kafasını çevirip Yue’ya baktı.

 

Yue kendisine bakan Xu Zhigang’a “Adım Yue Zhong. Bu insanları da yanıma alıp kaçmamın sebebi Buz Kralı Birliği ile aramda olan bir husumet. Long Hai Kampına karşı değilim. Bu konuda konuşup biz çözüme ulaşabileceğimizi umarım.”dedi.

 

Yue büyük bir cephaneliği ele geçirmiş olsa da silahların tarihi geçmişti ve modern silahlarla aralarındaki fark çok büyüktü. Long Hai Kampı ile arasında bir ilişki olmasına karşı değildi.

 

Long Hai Şehrinin silahlı birliği ile Yue arasında çok fark vardı. İş eşit olmayan iki kuvvet arasındaki bir anlaşmazlığı çözmeye gelince konuşmaktan daha iyi bir seçenek olamazdı.

 

Xu Zhigang normal bir şekilde kafasını salladı “Anlaşıldı.”dedi. Ardından vücudunu kampa istikametine çevirerek yoluna devam etti.

 

Xu Zhigang’ın ayrıldığını gören Yue, Wu Guang’a dönerek “Dışarıda dolaşmanızı sağlayacak görev neydi?”diye sordu.

 

Long Hai Şehri bir görev için beklenmeyecek bir biçimde iki PSA’yı göndermişti. Anlaşılan görev çok önemliydi.

 

Wu Guang çoktan Yue’ya sadık olmaya karar vermişti, bu yüzden açıkça ne için dışarıda olduklarını anlatmaya başladı. “Qingyuan Bölgesini kuzeyine çok uzak olmayan bir yerde Shanglin Bölgesi diye bir yer var. Orada oldukça büyük bir tahıl ambarı var. Görevimiz o bölgenin özel koşullarını keşfetmekti.”

 

“Aslında ilk başta üç PSA olarak çıktık. Eğer etrafta büyük bir sorun yoksa tahıl ambarını ele geçirip gelecektik. Fakat büyük bir sorun varsa geri dönüp üstlerimize bildirecektik ve ne yapacağımıza onlar karar verecekti.”

 

“Tahıl ambarına varınca büyük bir mutant fare dalgası ile karşılaştık. Her bir fare, bir kedi büyüklüğündeydi ve pençeleri de PSA nın zırhının daha zayıf olduğu yerleri kesebilecek düzeyde küçük ve keskindi. Geri çekilirken en iyimizi yapmamıza rağmen bir PSA fare denizinin ortasında kalmıştı. İçindeki tüm arkadaşlarımız savaş sırasında öldü.

 

Wu Guang’ın sesi konuşmasının sonuna doğru iyice alçalmıştı. Hâlâ düşen arkadaşları için duygularını dışarı vuracak bir zamanı olmamıştı.

 

“Tahıl ambarı” sözcüğünü duyan Yue’nun gözleri hırsla parladı. Eğer tamamen dolu olan bir tahıl ambarını ele geçirebilirse, yemek sorununun geçici de olsa çözebilirdi.

 

Yue “Lei Cheng’in yakınında kaç askeri var ve savaş kabiliyetleri nasıl?”diye sorularını devam  etti.

 

Wu Guang birkaç saniye düşündükten sonra “Yakınında yaklaşık 70 asker var ve her biri bizim gibi zorlu talimlerden geçti. Onları geçersek şehirden yaklaşık beş yüz kişiyi asker olarak aldı. Ve birkaç güzel kadını da gelişimci olarak yetiştirdiği söyleniyor. Sadece bu kadarını biliyorum.”dedi.

 

O sırada göğsünden ve omzundan vurulan White Bones yol kenarında zıplayarak kalktı. 25 mm lik kurşunlarla vurulan parçaları yenilenmişti.

 

Yue istediği bilgilere ulaşmıştı. Birkaç saniye düşündükten sonra adamaları ile Always Bright Köyüne doğru yola çıktı.

 

Qingyuan Bölgesinin özel bölgesi içerisindeki bir villada askeri üniforma giyen orta yaşlı şişman bir adam Xu Zhigang’a bakarak “NE! Bir PSA fareler tarafından yok edildi diğer ikisini de bir adama mı kaptırdın. Ne yedin sen? Nasıl bu kadar beceriksizsin!”

 

Şişman ve Xu Zhigang’ı azarlayan adam Lei Cheng den başkası değildi. Lei Cheng’in asabi bir mizacı vardı ve aynı zamanda oldukça haşin ve acımasız bir adamdı. Bu kadar yüksek mercilere çıkabilmesinin sebebi bir müfreze komutanının oğlu olmasıydı. Bu tip bir insanın karşısında Wu Guang ve diğerlerinin şansını Yue’dan yana kullanması garip değildi.

 

Yanlarında oldukça düzenli ve taranmış saçlı bir adam vardı. Aynı şekilde o da askeri üniforma giyiyordu ve elit asker havası taşıyordu. Elit asker, Lei Cheng’e dönerek “Alay komutanı Lei lütfen sakinleş. Tabur komutanı Xu Zhigang’ın karşılarındakinin bir gelişimci olduğunu söylediğini duymadın mı? Gelişimciler her türden özel yeteneğe sahip olabilirler. Ayrıca o şimdiden iki PSA’yı kendi başına ele geçirecek kadar güçlü biri.”dedi.

 

Oldukça düzenli gözüken bu kişi, Lei Cheng’in beyin takımından Fang Wen’di. Ayrıca Lei Cheng’in yakın bir silah arkadaşıydı. Lei Cheng kampı sınıflara bölmeye başlayınca hemen kendisine “alay komutanı” rütbesini vermişti. Fang Wen de onunla alay etmek için ona “alay komutanı Lei” diye sesleniyordu.

(Arthas Notu: Sondaki boş bilgiyi de öğrendiğimize göre artık bölümü bitirebiliriz. Bugün 1-3 arası bölüm daha atmayı planlıyorum. 2. Bölüm gelirse 3. Bölümde gelir gelmezse de yarına artık. Bir de yarın okullar açılıyor, bir iki hafta bölümler düzensizleşebilir ama sonrasında düzelir diye düşünüyorum.)

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44246 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr