Bölüm 1: Genç Delikanlı Zhao Feng

avatar
36580 83

King of Gods - Bölüm 1: Genç Delikanlı Zhao Feng


 

 

 

Sabah. Gökyüzü tam ışıldamaya başlarken, Güneş Tüy Şehrinin tamamı hala şafaktan önceki karanlıkta gizliyken…..

 

Güneş Tüy Şehri, Zhao Aile Klanı

 

Fwoosh!

 

Genç bir çocuk içgüdüleriyle tepki vererek sıcak ve rahat battaniyesini üstünden atıp, yatağından zıplayarak çıktı ve kıyafetlerini giydi. Tüm bunlar tek bir nefeste yapılmıştı. Bu saatlerde aile tarikatı öğrencileri, hatta bazı hizmetçiler bile hala uyuyordu.

 

Bu genç adam on üç on dört yaşlarındaydı, zayıf bir vücudu ve çocuğumsu bir yüzü vardı. Aşırı yakışıklı değildi ama yine de iyi görünümlüydü. Gözleri özellikle berraktı ve savaş ruhuyla doluydu.

 

“Birazcık daha ilerlersem Savaş Yolunun ikinci derecesine ulaşacağım, o zaman diğer tüm Zhao aile tarikatı öğrencilerinin çenesini kapatabilirim.”

 

Bu genç adamın ismi Zhao Feng idi. Yarım sene önce, muhteşem performansı sayesinde, Zhao ailesinin Yeşil Yaprak Köyü dalından, Altın Tüy ana Zhao aile tarikatına gelmişti.

 

Yeşil Yaprak Dalında, yaşıtları arasında bir dahiydi, Savaş Yolunun 1.derecesine ilk o ulaşmıştı. Sonrasında, ölümlülerin yaşamını bırakmış ve yetişim yoluna adım atmıştı. O zamanlar, köydeki her yaşlı onu yetenekleri için övmüş, geleceğinin sonsuz olduğunu söylemişti. Aile tarikatı, ebeveynleri, hepsi onun için büyük umutlara sahipti!

 

Ancak, Yeşil Yaprak Köyünün dahisi olmasını sağlayanın yaşıtlarından daha fazla çaba sarf etmesi olduğunu sadece Zhao Feng biliyordu…

 

Zhao ailesinin Yeşil Yaprak Köyü, Zhao ailesi tarikatının ana yan dallarından biriydi. Her beş senede bir, Yeşil Yapraktan ana tarikata iki kişi tavsiye edilirdi. Zhao Feng ile gelen kız Zhao Xue idi, ondan sadece iki ay sonra Savaş Yolunun birinci derecesine ulaşmış bir kız.

 

Yeşil Yaprak Köyünden ayrıldıktan sonra Zhao Feng savaşma arzusuyla doluydu, Zhao ailesinin ana tarikatına gidip yeteneklerini göstermeye kararlıydı. Lakin, Zhao Feng ancak ana Zhao ailesi tarikatına geldikten sonra kuyunun dibindeki bir kurbağa olduğunun farkına varmıştı…

 

Nüfus bakımından, Yeşil Yaprak Köyü Zhao ailesinde yedi veya sekiz yaşıtıyla yüz kişi vardı. Ana Zhao ailesinde, binlerce insan vardı ve büyük miktarda toprak, maden ve çeşitli kaynak kontrol ediyorlardı. Yeşil Yaprak Köyünün Zhao ailesiyle karşılaştırılınca, bu aile yüz kat daha büyüktü!!

 

Yeşil Yaprak Köyü yan dalında, o yetenekli biri olarak kabul ediliyordu, hatta bazıları ona dahi bile diyordu. Ana Zhao tarikatında ise, yaşıtları arasında en düşük seviye yetişime sahip, değersiz bir dış öğrenci olarak kabul ediliyordu.

 

Zhao tarikatında, Savaş Yolunun ikinci derecesini aşmış kendi yaşında bir çok genç vardı. Yetenekli olup da, üçüncü dereceyi aşmış olanlar bile vardı. Hatta bazı söylentilere göre, aile dahilerinden bazıları çoktan dördüncü dereceyi aşmıştı…

 

Bu gerçeklikle yüzleşen Zhao Feng onlarla karşılaştırılınca kendinin hiçbir şey olduğunun farkına vardı. Karşılaştırılınca masum bir şekilde cahil ve küçük kalıyordu.

 

Ayrıca, Yeşil Yaprak Köyünden gelen güzeller güzeli kız, Zhao Xue, Zhao tarikatına girdikten sonra yavaşça ondan uzaklaşmaya başlamıştı. Her geçen gün dış öğrencilerin en iyi üçüyle daha fazla görüşmeye başlamıştı.

 

Zhao Xue hala Yeşil Yaprak Köyündeyken, ona hayranlıkla bakıyordu ve hatta onu delicesine seviyordu. O zamanlar, Zhao Feng sadece yetişimine odaklanmış ve onu görmezden gelmişti.

 

Şimdi, Zhao Feng gittikçe daha çaresiz oluyordu, içini kemirip bitiren bu çaresizliği hissettikten sonra yetişimine daha da çaba sarf etmeye başlamıştı.

 

Kendine bir söz vermişti: Zhao tarikatında Güneş Tüy Şehrinin en üstündeki yeri elde edecekti! Asla Yeşil Yaprak Köyüne geri dönmeyecekti!

 

*****

 

Yıkandıktan sonra, Zhao Feng derin bir nefes aldı ve tarikat ailesinin dövüş sanatları alanına doğru koşmaya başladı.

 

“Hah! Hah!”

 

Zhao Feng iki yumruğu rüzgarı taşır bir şekilde yarım adım atıyordu, Zhao tarikatının Alevli Metal Yumruklarının idmanını yapıyordu. Alevli Metal Yumruklar yalnızca çekirdek bir dövüş sanatıydı ama Zhao Feng onun pratiğini dikkatli bir şekilde yapıyor, itinayla mükemmelleştiriyordu.

 

Keşiş şartlarına göre, normal dövüş sanatları 5 kategoriye ayrılıyordu: çekirdek, düşük, orta, yüksek ve zirve. Normalde, bir dövüş sanatının derecesi ne kadar yüksekse, verdiği hasar o kadar yüksek olur, ayrıca yetişim için daha uygun olurdu.

 

En düşük dövüş sanatları olan, çekirdek dövüş sanatları kişinin bedenini ve kanını güçlendirmek için kullanılırdı, onların hasarı çok düşüktü. Ancak, yan dal kimliğiyle birlikte istisnai bir yeteneği olmayan Zhao Feng için daha yüksek bir derece dövüş sanatı öğrenmek çok zordu.

 

“Uzun zamandan beri Savaş Yolunun birinci derecesindeyim. Ancak, ikinci dereceyi aşmak için hala zamana ihtiyacım var.”

 

Bir süre idman yaptıktan sonra, Zhao Feng’in yüzü terle sırılsıklam olmuş, nefes alması hızlanmıştı.

 

Zhao Feng’in yeteneği kötü olarak kabul edilmiyordu. Diğerlerine yetişememesinin sebebi daha yüksek derece bir dövüş sanatına sahip olmamasıydı. Ayrıca o yetişim hızlarını yükseltmek için değerli haplar alan ana aile öğrencileri gibi zengin de değildi.

 

Bazılarının dediklerine göre Zhao tarikatının birkaç öğrencisi doğumdan vücutlarını güçlendirmek için kıymetli hap kullanıyormuş. Böylece daha on yaşına varmadan, Savaş Yolunun birinci derecesini aşıyor ve diğerlerine karşı bir üstünlük kazanıyorlardı.

 

Hayatın başlangıç çizgisinde, Zhao Feng çoktan onların gerisinde kalmıştı.

 

Yarım saat sonra, güneş yavaşça doğdu. Dövüş sanatları alanına Zhao tarikatının bazı öğrencileri yavaş ama istikrarlı bir şekilde gelmeye başlamıştı, bazıları gülüyor ve birbirleriyle oyunlar oynuyordu. Ancak, bakışları Zhao Feng’in üstüne gelince, bir anda gözleri soğuklaştı, hatta bazıları küçümseyerek bakıyordu.

 

Bu tutum yalnızca Zhao Feng için değildi. Zhao tarikatı öğrencileri yan dallardan gelen herkesi küçük görüyordu. Yan dallardan gelenlerin önünde, gururlu hissediyorlardı!

 

Zhao Feng düşünceleri içinde kaybolmuşken, arkasından uğuldayan bir ses geldi: “Küçük süpürge sopası! Dur orada!

 

Pah!

 

Metal kadar sert bir el sırtına ağırca vurmuştu.

 

“Demek sensin…”

 

Zhao Feng hazırlıksız yakalanmış ve neredeyse yere düşmüştü. Neyse ki, çekirdek yetenekleri iyiydi, çok geçmeden kendini dengelemişti.

 

Bu elin sahibi siyahlarla giyinmiş bir gençti. Vücudu fit ve kaslıydı, kalın kaşları vardı. Daha yeni dengesini kazanmış gence doğru bakarken gözlerinin içinde bir tutam alaycılık vardı.

 

“Zhao Kun! Bunun anlamı nedir?” Zhao Feng’in yüzü öfkeyle doluydu ve Zhao Kun’a vurmak istiyordu.

 

Zhao Feng, Zhao tarikatına ilk geldiğinde, ikili küçük bir anlaşmazlığa girmişti. Bunun sebebi Zhao Kun’un yan dallardan gelenlerle dalga geçmesi ve Zhao Feng’in hoşnutsuz kalmasıydı.

 

Zhao Kun her fırsatta intikam alan biriydi, o zamandan beri ne zaman Zhao Feng’i bulsa onu aşağılıyordu.

 

“Zhao Kun! Senin gücünle eğer bu yan dal öğrencisini on hamlede deviremezsen, hiç havalı olmaz!”

 

“On hamle mi? Zhao Kun çoktan Savaş Yolunun ikinci derecesinin zirvesinde! O çocuğu devirmek için üç hamle yeterli!”

 

“Üç hamle mi? Eğer kafa kafaya dövüşürlerse, o kadar kolay olmaz!” dedi yakındaki gösteriyi izlemeye hazır öğrenciler. Çoğu kişi neler olduğunu umursamadığı için, kendini kısıtlamadan konuşuyordu.

 

“Üç hamle mi? Hahaha…” Zhao Kun başını kaldırdı ve kibirli bir ifadeyle kahkaha attı, “Hepiniz beni, Zhao Kun’u, küçümsüyorsunuz! Bu veleti yere sermek için yalnızca tek bir hamlem yeterli!”

 

Tek bir hamlesi yeterli!

 

Mevcut öğrencilerin yüzünde şaşkın bakışlar vardı.

 

“Tek hamle mi?”

 

Zhao Feng’in kaşları çatıldı, yüzü değişmişti. Yüreğindeki öfke yeniden yükselmişti.

 

O ve Zhao Kun’un arasında yalnızca bir derece fark vardı. Eğer Zhao Kun iyiyse belki üç hamlede kazanabilirdi. Bu doğruydu.

 

Ancak, sadece tek hamle… Bu rezil etmek anlamına geliyordu!

 

Zhao Kun’un kışkırtıcı gözleriyle karşı karşıya olan Zhao Feng çok geçmeden sakinleşti ve düşünmeye başladı, “Bu tuzağa düşemem. Tek bir hamleyi kaldırsam bile, yine de sonrasında beni rezil edecek.

 

Zhao tarikatında yarım sene bulunmuş olan Zhao Feng çoktan birkaç kez dayak yemiş ve buna katlanmayı öğrenmişti.

 

“Bugünkü idmanım beni epey yordu. Birkaç gün dinlenmeme izin ver, o zaman senle dövüşürüm.” Tek bir kelime daha etmeden ayrılan Zhao Feng’in yüzü duygusuzdu.

 

Performansı, onunla yaşıt olan Zhao Kun’u duraksatmıştı.

 

“Tamam, velet. Bugünlük gitmene izin vereceğim ama bir dahaki sefer birbirimizi gördüğümüzde, bugünün ‘tek hamlelik dövüşünü” unutma.” Zhao Kun’un gözleri soğuk ve kurnaz bir his yayıyordu.

 

Tek hamlelik dövüş mü?

 

Zhao Feng’in kalbi tekrardan hızlandı ve düşünmeye başladı, “Görünüşe göre Zhao Kun beni kendi halime bırakmayacak. Yakın zamanda Savaş Yolunun ikinci derecesine ulaşmalıyım. Ancak o zaman Zhao Kun ile savaşabilirim.” Zhao Feng’in kalbi yeniden gerginleşmişti.

 

Dövüş sanatları alanından ayrıldıktan sonra Zhao Feng evine dönmüştü.

 

Zhao Feng, Zhao ana tarikat ailesine girmeyi başardığından dolayı, onun ebeveynleri de biraz prestij kazanmış ve Zhao tarikatına katılmıştı. Bu onun ebeveynlerinin ödülüydü.

 

Ancak, Zhao Feng, Zhao tarikatındaki performansı ebeveynlerini hayal kırıklığına uğratma ihtimali yüzünden mahçup hissediyordu. Aynı zamanda köydeyken ona karşı büyük beklentileri olan yaşlı nesli de hayal kırıklığına uğratabilirdi.

 

“Geri geldim.”

 

Derin, sakin bir adam dışarı çıktı. Bu Zhao Feng’in babası, Zhao Tianyang’dı.

 

“Feng’er, çabuk gel de yemeğini ye!” Bu da onun annesi, mutfaktan yemek getirirken yüzünde şefkatli bir bakış olan Zhao Shi’ydi.

 

Zhao Feng eve her geldiğinde, burada sıcaklık ve sevgi hissedebiliyordu.

 

“Teşekkürler anne… Çok lezzetliymiş!” Ağzı yemek dolu olan Zhao Feng mırıldandı.

 

Yemek yerken, Zhao Tianyang ve Zhao Shi sanki akıllarına bir şey takılmış gibi yemek yemiyordu.

 

“Baba, Anne, siz…” Zhao Feng ebeveynlerinin ona sanki bir şey söylemek üzereymiş gibi ciddi bir ifadeleri olduğunu gördü. Zhao Tianyang ve Zhao Shi birbirine baktı, sonra da birlikte derince içlerini geçirdiler.

 

“Ben söyleyeyim. Kısa bir süre önce, tarikatın üst kademeleri birileriyle mektup yolladı.” Zhao Tianyang bir süreliğine duraksadı.

 

“Tarikatın üst kademeleri mi?” Zhao Feng anlamamıştı.

 

Zhao Tianyang’ın yüzünde ciddi bir ifade vardı, konuşmaya devam etti, “Tarikatın artık yeni birkaç kuralı daha var. Eğer yan dal gençleri ikinci dereceye geçemezlerse, aile sahte dövüş yarışmalarına katılma hakları olmayacak. Eğer… On beş yaşından önce, üçüncü dereceye ulaşamazlarsa, dallarına geri yollanacaklar.”

 

Ne!

 

Zhao Feng’in kalbi bir anlığına durmuş ve yüzü çarpıcı bir şekilde değişmişti.

 

Aile sahte dövüş yarışması tüm gençlerin yeteneklerini göstermek için savaştığı yerdi. Kazananlar bolca ödüller alıp, tamamen aile tarafından eğitilen bir iç saha öğrencisi olma şansı elde ediyordu. Bundan dolayı, aile sahte dövüş yarışması dış saha öğrencileri için bir balıktan ejderhaya dönüşme şansıydı.

 

Katılma şansını kaybetmek, tarikattan atılmakla aynı anlama geliyordu!

 

Zhao Feng’in yüreğini donduran kural ise son olanıydı ─ On beş yaşından önce, Savaş Yolunun üçüncü derecesini elde edemeyenler, dal ailelerine geri yollanacaktı.

 

“Hayır, hayır, bu doğru olamaz…” Zhao Feng’i sesi yumuşaktı, elleri birbirlerine kenetlenmişti.

 

O ve ailesi, Yeşil Yaprak Köyüne gönderilince kimsenin yüzüne bakamayacaktı.

 

“Bu kural sadece yan dal öğrencileri için geçerli.” Annesi Zhao Qi’nin yüzünde memnuniyetsizlik vardı.

 

“Anne, baba, sorun yok. Daha da sıkı çalışacağım ve aile sahte dövüş yarışması başlamadan Savaş Yolunun ikinci derecesine ulaşacağım,” Zhao Feng titreyerek, dişlerini sıkarak konuşuyordu.

 

“Hala iki ay daha var, ayrıca kayıt olmak için bir aydan önce gitmelisin. Bir ayda ikinci dereceyi ulaşmak muhtemelen kolay değildir.”

 

Zhao Tianyang başını salladı. Sadece bir ay mı?

 

Zhao Feng’in gözleri sanki karanlığa düşmüş gibi sönükleşmişti.

 

Eğer geriye iki ay kalmış olsaydı ve çabalarını iki katına çıkarsaydı, başarma ihtimali yüzde yirmi ila otuz arasında olacaktı. Lakin, bir ay içerisinde ikinci dereceye ulaşmaya gelince, hiç kendinden emin değildi!

 

Uzun süre sessiz kaldıktan sonra, Zhao Shi gözlerinin kenarlarını sildi ve yumuşak bir şekilde konuştu, “Feng’er, başarısız olursan bu önemli değil… Biz hala seninle gurur duyuyoruz… Olabilecek en kötü şey Yeşil Yaprak Köyüne geri dönüp normal bir yaşam sürdürmemiz.”

 

“Evet! Eğer Yeşil Yaprak Köyüne dönersek, oradaki en yetenekli kişi hala sen olmuş olacaksın ─ bir anka kuşunun kuyruğu yerine bir tavuğun başı olmanı tercih ederim!” Zhao Tianyang onaylarcasına başını salladı.

 

Ebeveyn olarak, hayatları normal olsa bile, çocuklarının güvende olmalarını tercih ediyorlardı.

 

Fakat Yeşil Yaprak Köyüne dönmek mi?

 

“Hayır!” Zhao Feng öfkeyle başını salladı. “Yeşil Yaprak Köyüne dönüp normal bir yaşam sürdürmeyeceğim!”

 

Zamanında yemin etmişti. İyi çalışacak, Zhao tarikatının Güneş Tüy Şehrinde bir yer elde edecek ve kendi toprağına sahip olacaktı.

 

Yüreği Savaş Yolunun dokuzuncu derecesini ve dış dünyanın ötesindeki toprakları arzuluyordu.

 

Nasıl olur da kaybetmeyi kabul edip eski hayatına dönebilirdi ki?

 

Zhao Feng ağlamak için kendini zor tutuyordu, bağırmış ve evden koşarak çıkmıştı.

 

“Feng’er! İnatçı olma…” Ebeyvenleri haykırdı.

 

Güm!

 

Bir anda, gökyüzünde şimşek ve yıldırım çakmış, yağmur yağmaya başlamıştı. Zhao kalbindeki çaresizliei tutunarak, yağmura daldı ve gökyüzüne doğru geri haykırdı. Her yere yıldırım çakıyor, Zhao Feng’in yüzünü aydınlatıyordu.

 

“İyi değil!” Zhao Feng üstünde ona doğru yaklaşan bir baskı hissetmiş, yukarı baktığında ise gördüğü şey karşısında şaşkına dönmüştü.

 

Doğduğundan beri, böyle bir yıldırım görmemişti, birbirine sıkıca yakın tıpkı bir örümcek ağı gibi. O kısa an içerisinde, yukarıdaki yıldırım boyutların bile çatlamasına neden olan bir gücün etkisi altındaymış gibi gözüküyordu.

 

Sheeeeeeew───

 

Karanlıktan siyah bir çizgi gelmişti. Yıldırımdan geçmiş ve hayal gibi dalgaların ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Bu siyah çizginin ne olduğunu hayal etmek imkansızdı, yıldırımın gücünü bile görmezden gelebiliyordu.

 

Pah! Pah!

 

Zhao Feng ayaklarının uyuştuğunu hissetmişti, saçları ve kıyafetleri siyaha dönmüştü ve göklerin gürültüsü durmaksızın kulağında çınlıyordu. Tüm dünya bir anda ölüm sessizliğine bürünmüştü.

 

“Bu…”

 

Yüzü bembeyazdı, ayaklarına doğru aşağıya baktığında tıpkı bir göz bebeğine benzeyen, tuhaf, siyah bir küre görmüştü. Siyah çizgiye sebep olan eşya buydu.

 

Peng! Peng!

 

Göze benzeyen bu küre sanki canlı gibiydi, doğrudan Zhao Feng’in gözüne bakıyor gibi gözükürken güm güm sesler çıkarıyordu. Ancak, göz küresinin gümleyişi onun kalbiyle senkronize gibiydi, ki bu da Zhao Feng’e dostça bir his veriyordu.

 

O an, bir tür dürtü, çekim hissetti? Sanki çağrılıyor gibiydi?

 

“Bu eşya canlı mı?” Nefesini tuttu, herhangi bir tehlike belirtisine karşı hazırdı. Ancak, o daha hareket edemeden ─

 

Poom! Göze benzeyen küre bir ard görüntüye dönüşerek Zhao Feng’in sol gözüne atıldı.

 

“Ahhhhhhhhhhhhhhhhhh!” Zhao Feng çığlık attı, ardından bayıldı.

 

Bayılmadan önce, aklında tek bir düşünce vardı. İşim bitti… Gözüm kör oldu!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr