Lms 7.3 - Liç Shire

avatar
8119 19

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 7.3 - Liç Shire


 

Çeviri: Şamil Düzenleyen: Dunklesplatz

 

Görkemli Ölümsüzler Ordusu ürkütücüydü.

 

Bireysel olarak dahi korkutucu olan bu yaratıklar bir grup haline geldiklerinde iş daha da beter hale gelecekti.

 

Gelen yeni orduyu gördüklerinde Ork ve Karanlık Elflerin yüzleri soldu.

 

Bazı Orklar silahlarını atıp kaçışmaya başlamıştı bile!

 

“Ueek!”

 

Mapan da bu korkudan nasibini almıştı. Ölümsüzler Ordusu’nun sebep olduğu baskı korkunçtu!

 

“Kue! Kue!”

 

“Herkesi öldürün! Daha çok yoldaş edinelim. Ku ku ku!”

 

Serpa cadılarının kahkahaları savaş alanında yankılanıyordu.

 

Kadim Ölümsüz Savaşçılar ve devasa yaratıkların saldırısı başlamıştı. Duvarları geçmek için birbirlerinin üzerine çıkıyorlardı.

 

Tam bir felaketti!

 

Ama Mapan’ın gördüğü kadarıyla Weed rahatlamış ve hayat doluydu.

 

‘Şimdiye kadar biraz sıkıcıydı ama nihayet ölümüne çarpışmaya değer bir düşman çıktı. Eh, nihayet gücümü ve savaş tecrübelerimi sergileme zamanım geldi.’

 

Bu yeni orduyla savaşmak çok daha eğlenceli olacaktı.

 

Ölümsüzler Ordusu’ndaki zombi ve hayaletler sayıca az olmalarına rağmen bireysel güçleri yüksek yaratıklardı.

 

Daha önce herhangi bir sebeple bu kadar güçlü yaratık bir araya toplanmamıştı ve Weed hepsinin icabına bakacaktı.

 

Birden ellerini havaya kaldırarak haykırdı.

 

“Artık başlıyorum. Karanlık Elfler, saldırmaya hazırlanın!”

 

Weed savaşın en başından beri yüksek bir tepede bulunan Karanlık Elflerin yanına gitti. Hazırlanmış elli bin kadar ok vardı. Karanlık Elfler yayları göğe çevirerek gerip Weed’in emrini beklediler.

 

“Ateş!”

 

Shuchouchoushuk!

 

Bu savaşın başından beri okçu birliğinin yaptığı ilk saldırıydı. Ok yağmuru gökyüzünü tamamen kaplayıp güneş altında ışıldadı.

 

“Yukarıda… dağlarda. Kötü bir his var.”


“Durmak yok!”

 

Ölümsüz savaşçılar kalkanlarını başlarının üzerine kaldırdılar. Görünüşlerine bakılırsa bu paslı kalkanlar yüzyıllar öncesinden kalmaydı ki ok yağmuruna maruz kaldıklarında paramparça oldular.


Kalkanları işe yaramayınca ise saldırıyı çıplak el ve kollarıyla savuşturmak zorunda kaldılar.

 

“Aaaah!”

 

Savaş alanının her bucağına inen oklar ölümsüz askerlerin acı çığlıklar atmalarına neden oldu. Ama bir antik savaşçı usulca gülüyordu.

 

“Ke ke ke!”

 

Vücudu oldukça büyük ve kemikleri arasındaki boşluklar çok genişti. Bu sayede şansına oklar hasar vermeden kemiklerin aralarından geçiyordu.

 

“Ke ke!”

 

Bu antik asker gülerken çenesi iki karış açılıyordu.

 

“İkinci birlik hazır. Ateş!”

 

Weed’in emirleriyle her saniye savaş alanına ok yağmaya devam ediyordu.

 

Evvelki ölümsüz asker kollarını havaya bakarak çaprazlayınca oklar yine kemiklerinin arasından geçip gittiler.

 

Sayısız gümüş ok birbiri ardına savaş alanına yağdı.

 

“Kuuek!”

 

Ölümsüzlerin acı çığlıkları duyulmaya devam ediyordu.

 

Işık ölümsüzler için acı vericiydi.

 

“Gece uzaklaşıyor!”

 

Ölümsüzlerin bedenlerine saplanan oklar kirpi gibi gözükmelerine sebep oluyordu.

 

Ölümsüzlerin sağlam kemikleri vardı ama bedenlerine saplanan gümüş oklar yenilenme özelliklerini kullanmalarına engel olduklarından onlar için ölümcüldü.

 

“Ateş, ateş, ateş!”

 

Oklar durmaksızın yağmaya devam ediyordu.

 

Dağlardan yağan on binlerce ok ölümsüzlere adım atacak yer bırakmıyor, harika bir manzara ortaya çıkarıyordu.

 

“İnanılmaz Weed!”

 

Mapan hayranlık içinde bunları söylüyordu ancak Weed pek de mutlu gözükmüyordu.

 

“Bu kadarıyla…”

 

Weed uçup giden her parayla bir kalp krizi daha geçiriyordu. Ancak bu acıyı o paracıkların ulaştığı ölümsüzler de hissediyordu. Ölümsüz askerler hala Serpa cadılarının ardından ilerlemeye devam ediyorlardı.

 

“Su birliği ileri!”

 

Weed bu savaş için 3 koz hazırlamıştı!

 

İlki ellerindeki gümüş palalarla Ork birlikleriydi. İkincisi gümüş oklarıyla Karanlık Elflerin okçu birliğiydi. Ve üçüncüsü de Wyvern birliğiydi.

 

“Haaaggghhhh!”

 

Dağların arkalarından Wyvernler kulak patlatan çığlıklarıyla çıkageldiler. Wyvernleri süren Rosenheim askerleri ellerinde su dolu büyük bir kase taşıyorlardı.

 

Sswaah Oh!

 

Gökten dökülen su, sağanak yağmur gibi savaş alanına indi. Ancak bu su, sıradan yağmur suyundan farklı olarak Kutsal Su idi!

 

***

 

Yunopu Kanyonu’nu geçen Seoyoon Sürgün Köylerinden birine vardı.

 

“….”

 

Köy tamamen boş ve terk edilmişti. Tüm insanların köyü terk etme sebebi Orklara karşı yaptıkları savaşlardı.

 

Seoyoon oradan ayrılıp gün boyu molalar vererek kendini yolun akışına bırakıp ilerledi. Güçlü, sık ormanlar, yalçın kayalıklar.

 

Adımları onu Yuroki dağlarına sürüklüyordu.

 

Orası adım başı canavarların kaynadığı bir yerdi.

 

Issız Diyarlar tehlikeli canavarlarla doluydu ama arazi avlanmak için fazla genişti.

 

Yoruki Dağları’nın derinliklerine ilerleyen Seoyoon kendini Orklarla Ölümsüzler Ordusu’nun savaşını izlerken buldu. Serpa Cadıları büyüler yapıyor ve bindikleri gergedanlarla öncülük ediyorlardı.

 

“Güçlüler, sanırım.”

 

Seoyoon savaşmak istiyordu ama çok fazla canavar vardı. Korkuyor değildi fakat hepsinin icabına bakmak çok fazla zaman isterdi.

 

Wyvernler gökyüzünden kutsal su saçıyorlardı. İlerleyen Ölümsüzler Ordusu’nun haykırışları dağlarda yankılanırken, Orkların ettikleri küfürler de duyulabiliyordu.

 

‘Burası berbat.’

 

Seoyoon sessizliği severdi. Elleriyle kulaklarını tıkayıp orayı terk edip dağların derinliklerine doğru ilerledi.

 

***

 

Chaeng Chaeng!

 

Chou syuk.

 

“Wukyaaaaaa!”


“Chwiiik!”

 

Kutsal suyun sırılsıklam ettiği ölümsüzler iğrenç sesler çıkarıyordu!

 

Wyvernler savaş alanını kutsal suyla yıkarken ok yağmuru da devam ediyordu.

 

İlerleyen Ölümsüzler Ordusu ciddi hasarlar alıyordu. Kutsal suyun ulaştığı ölümsüzler mavi bir alevle yanıyorlardı, ifade etmek gerekirse ateşten bir zemin üzerinde yürümeye çabalıyor gibiydiler.

 

“Buzun soğukluğu, zayıflat, yavaşlat ve kır. Buz Büyüsü!”


“Durdurulamaz rüzgar, keskin esinti, böl ve parçala. Rüzgar Büyüsü!”


“Kıvılcımların sönmez görüntüsü, sıcaklığın kuvveti ve alevler. Ateş büyüsü!”

 

Ok yağmuru yağdırırken Karanlık Elfler zaman zaman Orkların palalarını da efsunluyorlardı.

 

Karanlık Elfleri takiben, Ruh çağıranlar da kendi büyülerini sergiliyordu.

 

“Kaynayan kan bana gücünü göster ve aklını yitir! Kan tutkusu!”


“Kuwaaag!”

 

Orklar çıldırıp vahşileşmişlerdi. Ruh çağıranların büyüleri etkisini gösteriyordu. Orklara güç bahşederken birtakım yan etkiler de getirmişlerdi. Gözlerini kan bürümüş ve kasları fazlaca gerginleşmişti.

 

“Chwiaag!”

 

Palalarını savurarak duvarlara tırmanan ölümsüzlere ve dev yaratıklara karşı korkusuzca mücadele ettiler.

 

Yüzlerce Ork bir canavarın tepesine çıkıyordu.

 

Şu an herhangi bir taktik uygulamıyorlardı.

 

Aktif olarak savaşan Ölümsüzlerde kutsal suyun etkileri gözleniyor, yenilenme özellikleri doğru düzgün çalışmıyordu.

 

Tanrıların tarikatlarına bağlı olarak kutsal suyun özellikleri değişiklik gösterebiliyordu.

 

Savaş tanrısına bağlı olan tarikatın ürettiği kutsal su yaraları iyileştirip kullananı güçlendirmekte iyiyken, güzellik tanrıçası Freya’ya bağlı olan tarikatın suyu çirkin ölümsüzlerin yeteneklerini deaktif hale getiriyordu.

 

Puwoogh!

 

Devasa gergedanlar saldırmaya başlayıp önlerine gelen Orkları tekmeliyor, üzerine basarak eziyorlardı.

 

Kuuung! Kuung!

 

Gergedanlar, deprem oluyormuşçasına, zeminin sarsılmasına sebep oluyorlardı. Kısa ve geniş bacaklarıyla gergedanlardan kaçabilmek için Orklar yerlerde yuvarlanıyordu.

 

“Engelleyin!”

 

Ork muhafızlarının yüzleri ölümcül bir solukluğa bürünmüştü. Dev gergedanlar duvarlara doğru koşuyorlardı!

 

Bu gergedanlar 15 metreden daha uzunlardı ve duvarlar ne kadar sağlam yapılmış olsa da bu hücum, parçalanmaları için yeterli olacak gibiydi.

 

“Ateş!”


“Her şeyinizle saldırın!”

 

Karanlık Eller ok fırlatıyorlardı ama güçlerinin çoğu tükendiğinden okların çoğu isabet etmiyordu.

 

Serpa Cadıları ise gergedanların sırtında koruyucu büyüler yapıyorlardı.

 

Weed bunu kendi gözleriyle görüyordu.

 

Hücum eden gergedanlar Orklara ciddi hasarlar veriyordu.

 

‘En azından birkaç yüz Ork ölecek ama fazla hasar almalarına izin verirsem moralleri haddinden fazla düşer.’

 

“Karanlık Elfler, yetiştirme büyüsü kullanıp ağaçları çağırın!”

 

Weed’in emirleriyle Karanlık Elfler büyülerini yapmaya başladı.

 

“Büyü!”


“Ağaçlar gelin!”

 

Topraktan filizlenen fideler çabucak büyüyüp ağaca dönüşüyor, devasa kökler her yeri kaplayıp yürüyecek yer bırakmıyordu.

 

Ağaçların arasına sıkışıp kalan gergedanların hareketleri durmuştu.

 

Kueuoh!

 

Gergedanlar böğürüyor, kurtulmak için tepiniyorlardı.

 

Serpa Cadıları ağaçları yok edip gergedanlara yol açmaya çalışırken, Karanlık Elfler durdurmak için yeni bitkiler büyütüyordu.

 

Diğer yandan antik ölümsüz askerler balta ve kılıçlarını savuruyorlar ve her geçen saniye bir Ork daha toprağa düşüyordu. Ama ne zaman bir Ork ölse daha fazlası birlik olup onun yerini doldurarak karşı koyuyordu. Tüm Orklar savaşmak için tepeden aşağı koşuşturuyorlardı.

 

Bu sırada avcılar çıkageldi.

 

“Bu işi halletmeliyiz.”


“Gergedanların icabına bakmalıyız.”

 

Issız Diyarlarda her geçen gün gücüne güç katamayanlar yaşama hakkına sahip değildi!

 

Canavarları öldürürken avcılar da zaman zaman kanlı ölümlerle burun buruna geliyorlardı.

 

Demirciler Orkların silahlarını tamir etmek için koşuşturuyorken avcılar cesurca onları koruyordu.


Bu sırada Weed onları kullanmayı arzuluyordu.

 

“Cadıları yakalamamız lazım. Köyümüzün barış ve güvenliği içim, Ölümsüzler ordusuyla savaşalım.”


“Anlaşıldı.”

 

Avcılar sırt çantalarını toparlayıp silahlarla doldurarak tepeden aşağı indiler. Dört Gergedandan üçü ağaçlık alandan kendilerini kurtarıp dışarı atmışlardı ki pusuya yatmış avcılar mızraklarını Serpa Cadılarına fırlattılar!

 

Yay formunda dizilen avcılar Gergedanların hayati noktalarını hedef alıyorlardı.

 

İnsan, Karanlık Elf, Ork ve Ruh çağıran! Güçlerini birleştirip Ölümsüzler Ordusu’na karşı birlikte savaşıyorlardı!

 

Saldırıları gümüş oklar ve kutsal suyun etkisiyle daha etkili hale geliyor ve şanslarını sıfır olmaktan çıkarıyordu.

 

Ork savaşçıları yavaşça iyileşirken kalan Ork gözcüleri ve askerleri ölümsüzleri tek taraflı olarak katlediyordu.

 

Orklar ön saflarda düşmanın Karanlık Elflerin okçu birliğine ulaşmalarına engel oluyordu. Orklar savaşırken başlarının üzerinden geçen oklar düşmanı yıpratıyordu.

 

Kkeueooh!

 

Antik askerlerden, gergedanlara binen Serpa Cadılarına kadar ok yağmuru düşmanı bir kazık çukuruna düşmüşçesine hareketsiz bırakıyordu.

 

Qooowooooung!

 

Kısa sürede sınıra dayanan gergedanlar böğürtülerle yere devrildiler. Canları zaten az olan Serpa cadıları da gergedanların altında ezilerek can verdiler. Ama ruhları olmasa bile büyüleri sayesinde bedenleri yeniden doğruldu.

 

“Ölümden sonra yeniden var olmak, ölüme renk katmak, ölümü güzelleştirmek arzumuz. Yoldaşlarım uyanın. Ölüler yükselin!”

 

Ölü Orklar ölümsüzlere dönüştü. On binlerce Ork ve savaş sırasında ölen binlerce ölümsüz çabucak ayağa kalktı. Düşmanların sayısı daha da artmıştı.

 

“Saldırın, onlar artık ölümsüz. Tereddüt etmeyin. Saldırın!”

 

Weed zaten kaçınılmaz olanı feda etmek istiyordu. Bu seçim ve konsantrasyon ile ilgiliydi.

 

Eğer ölen Ork ve Karanlık Elflerin tamamı ölümsüzler ordusuna katılsaydı bu savaşı kazanmak imkansız olurdu. Düşman sayısı arttıkça savaş daha da zorlaşacaktı. Sürekli yeniden dirilebilen ölümsüzlerin yanında bunun lafı bile olmazdı.

 

Asıl mesele ölümsüzler ordusunun şu an zayıflık gösteriyor olmasıydı.

 

Gümüş oklar ve kutsal suya maruz kalan ölümsüzler ağır darbe almışlardı. Kutsal su ölümsüzleri yıpratıp zayıflatıyordu. Aynısı devasa yaratıklar için de geçerliydi.

 

Ölümsüzler Ordusu’nun asıl birlikleri ağır yaralıydı.

 

“Ölü Şövalye Van Hawk, seni çağırıyorum! Vampir Lordu Tori, seni çağırıyorum!”

 

Van Hawk ve Tori, Weed bu ikiliyi savaş alanına çağırıyordu!

 

Ölü Şövalye her zaman çağırılabilir ve efendisi için hizmet etmeye hazır olurdu. Tori ise çağrıldığında idare edilmesi güç biriydi. Her yorulduğunda taze kana ihtiyaç duyması pek hoş değildi.

 

Eğer kan içemezse inanılmaz derecede zayıf düşüyor ve işe yaramaz hale geliyordu.

 

Kan emen bir vampire sahip olmanın hem avantajları hem de dezavantajları vardı. Taze ve pıhtılaşmamış kana ihtiyaç duymasının avantaj olmadığı ise açıktı.

 

“Beni mi çağırdın efendim?”


“İşte düşmanlarınız, gidin ve savaşın.”

 

Weed parmağıyla ölümsüzler ordusunu işaret etti.

 

“Kara Şövalye karanlıktan uyandı. Emrini işittim.”

 

Ölü Şövalye bilenmiş bir kılıç gibi gibi keskin ve titiz bir şekilde emirleri takip ediyordu.

 

Sadık bir şövalye.

 

Weed canını her sıktığında zaten ölü olan garibanı ölümüne dövdüğü için emirlerine katı bir şekilde itaat ediyordu.

 

“Kanı akmayan şeylere ilgim yok. Şu cadılar hala hayatta olsalar da tatları pek güzele benzemiyor.”

 

Konuşurken Tori’nin siyah pelerini rüzgarla dalgalanıyordu. Sebebi vampir olarak doğmuş olması olabilirdi. Ama kadınlara değer verirdi, özellikle de bekar olanlara.

 

“Saldır!”

 

Tori emrindeki vampirleri peşine takıp savaş alanına daldı. 100 kişilik bir safkan vampir klanı!

 

Eskiden emrindekilerin sayısı bini bulurken, şimdi sayıları iki basamaklıydı ve doğalı fazla olmadığından hepsi de ezikti.

 

Toksitleri, yüksek canları ve diğer Irksal avantajları bir kenara koyarsan seviyeleri sadece 120 civarıydı.

 

Vampirler de avlanarak zamanla gelişiyor ve güçleniyorlardı.

 

Bu yüzden vampirler her zamanki şöhretlerinin aksine cadılar yerine dev yaratıklara saldırmayı tercih ettiler.

 

“Sis felaketi!”


“Ölümün eli!”

 

Vampirler Orklar gibi ama daha güçsüzlerdi, fakat can değerleri oldukça yüksekti. Savaşırken uzun tırnaklarını pençe gibi kullanıyorlardı. Aynı zamanda bazı kara büyülere de hakimdiler.

 

Tori ise en güçlü örnekleriydi. Çok sayıda rüzgar bir araya gelip bir hortuma dönüşmüştü.

 

“Fırtına Biçişi!”

 

Bu, zamanında paladinleri bile yerden yere vuran güçlü teknikti.

 

Hortum ölümsüzler bir yana dev yaratıkların bile bazılarını kaldırıp sağa sola fırlatıyordu.

 

Ve kısa sürede Orklar ve Karanlık Elflerin de yardımıyla katlediliyorlardı.

 

“Taş laneti!”

 

Toriyle göz göze gelen yaratıklar taştan heykellere dönüşüyorlardı. Bu becerisi tehlikeli bir lanetti.

 

Tori aynı zamanda diğer canavar ve cadıları da göz hapsinde tutuyordu.

 

Toriyle meşgul olan cadılar ölümsüzlerin sayısını artıracak fırsat bulamıyordu.

 

Bu sırada Orklar ve Karanlık Elfler gaza gelmiş, ölümsüzlere daha fazla hasar vermekle meşgullerdi.

 

Durumu gözden geçiren Weed gözlerini kıstı.

 

‘İyi değil.’

 

Tori de bir vampirdi. Her ne kadar canı çok yüksek ve mana havuzu geniş olsa da yüksek seviyeli teknikleri çok fazla mana gerektiriyordu. Anlaşılacağı gibi, kan içmezse yorulduğunda o 400 seviyelik teknikleri göstermesi mümkün olmayacaktı.

 

Weed üzerinde dikildiği taştan aşağı göz gezdirdi. Mapan iki elini yumruk yapmış heyecanla savaşın gidişatını izliyordu.

 

“Mapan.”


“Evet?”


“Sana savaşı izlemen için harika bir açı göstermemi ister misin?”


“Gerçekten mi? Tabii ki isterim… Hey, hayır bir dakika!”

 

Mapan aniden kötü şeyler olacağını hissetti. Eğer Weed bir jestte bulunuyorsa, şaşmaz şekilde arkasında bir sebep var demektir.

 

Ama bunun sadece hayal gücü olduğunu ummakla yetindi.

 

‘Kötü bir şey olmayacak değil mi? Bana güzel bir yer bulacağını söyledi. Ama ne olur ne olmaz bir sorayım.’

 

Mapan şüpheli yüz ifadesiyle kritik soruyu sordu.

 

“Bunun için bir şey ödemem gerekiyor mu?”

 

Weed hiç değilse öyle bir nokta için para isteyebilirdi!

 

Niyetini anladığını düşünerek sormuştu.

 

“Hayır, beleş.”

 

“Beleş!”

 

Beleş sözcüğünü en az Weed kadar o da seviyordu.

 

“Eğer beleşse oldukça cazip duruyor ama eminim bu işin içinde kötü bir iş olmalı, değil mi?”


“Evet, çok tehlikeli. Hatta ölebilirsin.”

 

Eğer Ölümsüzler Ordusu bu savaşta mağlup edilemezse sonu muhtemelen ölüm olacaktı nasıl olsa.

 

Savaşı izlemeyi seçerek hayatını riske atmışken daha iyi bir koltuk için riski arttırmayı neden dert etsindi ki?

 

“Evet. O zaman o yeri denemek isterim. Nereden bahsediyorsun?”


“İşte orası.”

 

Weed Tori’nin olduğu yeri işaret ediyordu.

 

“Ne demek is……”


“Şimdi git!”

 

Daha fark edemeden biri aralarına girip Mapan’ı havaya kaldırdı.

 

Bir Wyvern, bir kartal gibi dalış yapıp tekrar uçuşa geçmeden önce ayaklarıyla Mapan’ı yakaladı.


“Uwaaaaa!”

 

Mapan çığlık atıyordu. Aşağısında sayısız Orkun kafasını görebiliyordu.

 

Hepsi palaları havada savaşa odaklanmışlardı!

 

Okçu birliğinin arkasından Karanlık Elf büyücülerinin büyüleri geliyordu. Yakınlarından gelen bir alev topunun sıcaklığını yüzünde hissetmişti.

 

“Whew, ucuz yırttım.”

 

Alev topu onu resmen sıyırmış, o sırada zar zor nefes alabilmişti.

 

“Waa, inanılmaz!”

 

Mapan çenesi düşmüş, gözleri faltaşı gibi açık, altındaki manzarayı seyrediyordu.

 

Her yer alev içindeydi. Büyüler patlıyor, Antik ölümsüz savaşçılar Orklarla mücadele ediyordu.

 

“Burası gerçekten harika.”

 

Mapan bunun için kendisini Weed’e borçlu hissediyordu.

 

// Çok sürmez o şükran duygusu Tsss xD

// D.N: Zavallı Mapan :P

 

Wyvern onu ayaklarından yakalamıştı ve her şeyi baş aşağı izliyordu ve ciddi bir tehlike altında olsa da meydan bulan savaş heyecanlı ve izlenmeye değerdi.

 

Bir Wyvern istediğin yere uçurabilir ve savaş alanını istediğin açıdan izleyebilirdin. Gerçekten de böyle bir savaşı izlemek için en iyi koltuk burasıydı.

 

Ama aslında Mapan’ı ayağından yakalayan Wyvern’in nereye uçacağına dair hiçbir fikri yoktu.

 

Mapan bu konu üzerine düşünüyorken sorun kısa sürede çözülecekti.

 

Hwirik!

 

Wyver havada uçarken işaret vermeksizin aniden Mapan’ı bırakıverdi.


“Uwaaaaaa! Biri yardım etsin!”

 

Mapan aşağı düşmeye başladı. Hem de Tori ve Serpa Cadılarının mücadele ettiği yere doğru düşüyordu!

 

En az Karanlık Elfler kadar siyah tenli olan cadıların saçlarının olması gereken yere çeşitli mücevherler gömülmüştü.

 

Ayrıca çirkin bir aura etraflarını kaplamıştı.

 

“Kihehehel!”

 

Mapan paniklemişti.

 

Hem yere çakılmaktan hem de cadılara yakalanmaktan korkuyordu. Eğer cadılara yakalanırsa her türlü lanete maruz kalabilir veya bir gergedanın ayağı altında ezilebilirdi.

 

Ama o sırada Weed Aslan Kükreyişi’ni kullandı.

 

“Tori! Mapan’ı yakala!”


“Bu rican için teşekkür etmeliyim.”

 

Tori zıplayıp havada yakaladığı Mapan’ı düşmekten kurtardı.

 

Bir an ikisinin ağırlığıyla birlikte yere çakılacak gibi oldular ama Pelerinin paraşüt vazifesi görür gibi onları yavaşlatmasıyla güvenli bir iniş yaptılar.

 

“Kkueek!”

 

Mapan kusacakmış gibi hissediyordu.

 

‘Hala hayattayım.’

 

Ama yarı kapalı gözlerine bir bakış yakalanmıştı.

 

Hemen önünde Tori’nin soluk yüzü duruyordu.

 

Seviyesi 400’ün üzerinde olan boss sınıfı bir yaratık, Vampir Lordu Tori!

 

Mapan için böyle bir yaratığı avlamayı düşünmek bile korkutucuydu.

 

Tori Mapan’ı yere indirdi, etraflarındaki antik ölümsüz askerler onlara saldırıyordu. Tecrübesiz Mapan daha önce böyle bir sahneyle karşılaşmamıştı.

 

‘Euuu!’

 

Zayıf iradeli tüccar Mapan. Dişleri birbirine vuruyordu. Her taraf canavarlarla doluydu ve çoğunluk ölümsüzdü.

 

Mapan hayatta kalabilmek için Tori’nin arkasına saklanıyordu.

 

Devasa yaratıklar, antik ölümsüz askerler ve Serpa cadıları, Mapan’a ulaşamadan ölüyorlardı.

 

Savaşı izlemek için daha iyi bir nokta bulması mümkün değildi, öyle ki kendisi de savaşıyormuş hissi uyandırıyordu.

 

“Yeah!”

 

Mapan heyecandan gülüyordu.

 

Kendini savaşa kaptırmıştı. Bu tecrübeyi yaşarken ölecek olsa gam yemezdi.

 

O sırada Weed’in Tori’yle konuştuğunu duydu.

 

“Azar azar ye! İyi korunduğundan ölmez!”

 

İlk başta neyi kastettiğini anlayamadı.

 

‘Neyi azar azar yiyoruz?’

 

Ama neler olduğunu anladığında her şey için geç kalmıştı.

 

Jjuuuuuk!

 

Birden boynunda keskin bir acı hissetti.

 

Tori köpek dişlerini boynuna geçirmiş kanını emiyordu.

 

Artık canı veya manası azaldığında kullanabileceği atıştırmalıkları vardı.

 

İşte Weed’in Mapan’a yaptığı jestin arkasındaki sır buydu!

 

***

 

Ruh çağıranlar da ellerinden geldiği kadarıyla Serpa Cadılarıyla mücadele ediyorlardı. Serpa Cadılarından önce Ork ve Karanlık Elf cesetlerini diriltip kendi emirlerine sokmaya çalışıyorlardı.

 

Rahipler de ara vermeksizin gökyüzüne uçan okları büyülemekle meşgullerdi.

 

Bazı Karanlık Elfler ayrı bir grup olarak duruyorlardı.

 

Onların vazifesi atılmış okları toplayıp Okçu birliği için gereken cephaneyi sağlamaktı.

 

“Bizim gibi soylu varlıkların böyle farazi bir işle uğraştığına inanamıyorum.”

 

Tabi söylenseler de işlerini aksatmıyorlardı.

 

Gümüş oklar ve kutsal su düşman birliklerini zayıflatmakta çok önemli bir rol oynuyordu. Kutsal suyla sırılsıklam olan antik ölümsüz askerler güçlerinin yarısını bile kullanamıyor ve gümüş oklar onlara ölümleri için rehberlik ediyordu.

 

“Karichwi, gümüş oklar bitti.”

 

Oklar da limitine ulaşmıştı. Gümüş oklar tasarruf yapabilecekleri bir şey olmadığından tükenmeleri kaçınılmazdı.

 

Weed yeni emirleri verdi.

 

“O zaman, alevli okları ateşleyin. Chwiik!”

 

“Yangın çıkarabiliriz.”


“Fark etmez. Chwiik!”


“Peki.”

 

Karanlık Elflerin doğalarında yaşama değer vermek ve korumak yoktu. Normal Elflerin aksine onlar geçimsiz ve açgözlülerdi.

 

“Alevli okları ateşleyin!”


“Oooohhhhh!”

 

Karanlık Elfler Weed’in kararından memnun gözüküyorlardı. Ateşledikleri okların bazıları antik askerleri vururken birçoğu çalıları ve ağaçları vuruyordu.

 

Hwareureuk!

 

Alevler yayılıyor, bir orman yangını çıkarmaya doğru gidiyordu.

 

Doğanın katliamı!

 

Bu resmen kundaklamaydı!

 

Doğa anayı umursamazca ve kararlı bir şekilde yok ediyorlardı!

 

Dağların alt tarafında bol miktarda yakacak odun biriktirdikleri için yangın hızla yayılmaya başlamıştı. Orman yangını duvarlar için çok sayıda ağaç kesildiği ve yer yer patikalar olduğundan çabucak yayılmasa da kalan yerlerin de yangın tarafından yutulması fazla zaman almazdı. Kaçacak yer bulamayan antik ölümsüz askerler üşüyen civcivler gibi bir noktada toplanmak zorunda kalmışlardı.

 

Tüm güçleriyle duvarları yıkıp geçmeye çalışıyorlar ancak Orklar varını yoğunu koyup onları tutmayı başarıyorlardı.

 

Hepsini bir araya toplamak Weed’in amaçladığı şeylerden biriydi. Sonuçta Gökyüzündeki müttefikler kutsal su gibi güçlü bir koz taşıyor ve bir araya toplanmış düşmanı vurmak için nişan almaya bile gerek kalmıyordu!

 

Gökyüzünden saçılan kutsal su ölümsüzlerin kemik ve etlerinin aşınmasına sebep oluyordu.

 

Kutsal su bir yandan çevredeki ağaçları da besliyordu. Güzelliğin ve bereketin sembolü olan Tanrıça Freya’nın lütfuyla kutsal suyun gücü ağaçların büyümesini sağlıyordu.

 

Büyüyen bitkiler ve ağaç kökleri ölümsüzlerin ayaklarına sarılıyordu. Ağaç dalları ise devasa yaratıkları hedef alıyordu.

  

Hala Orklar çok fazla hasar alıyor ama Ölümsüzler Ordusu da yıpranıyordu.

 

Güçsüz düşen antik ölümsüz askerler katledilirken, Orklar etrafını sardıkları devasa yaratıklara saldırıyorlardı. Serpa Cadıları ise Tori ve Karanlık Elf büyülerinin özel bakımıyla eşek cennetini boylamışlardı.

 

Derken Ölümsüzler Ordusu’nun çıktığı çukurun içinden cübbeye bürünmüş bir iskelet daha çıkageldi.

 

Kafatasının alın kısmında kırmızı mücevherler vardı!

 

Liç Shire sahneye çıkıyordu.

 

“Toprağı ve suyu kara bir boyayla boyayacağız! Ölümsüzler Ordusu ilerle! Yaşayan her şeyi yok et! Onları mutlaka yoldaşlarımız yapacağız!”

 

Shire’in sesi her tarafta tereddütsüz biçimde yankılandı.

 

***

 

Liç Shire yüzeye ayak bastığı anda Weed kafasını hızlıca onun olduğu tarafa çevirdi.

 

Kabaca bir gelir hesabı yaptı.

 

Parlak siyah-mavi bir cüppe, üzerinde kadim figürler resmedilmişti ki bu figürler ilk başta küçük kanatları varmış hissiyatı veriyordu!

 

Parmakları mücevherlerle bezenmiş yüzüklerle doluydu ve alnını gümüş bir taç kaplıyordu.

 

Ellerinin birinde kara kaplı bir büyü kitabı, diğerinde ise beyaz bir baston vardı.

 

Bu ölümsüz şaşırtıcı şekilde büyüleyici kıyafetler giyiyordu.

 

Gulp!

 

Weed ağzında biriken salyadan boğulmamak için yutkunmak zorunda kaldı.

 

Hissettiği duygu lezzetli bir yemeğe bakmak gibiydi.

 

// Oruçluyken Tasty videosu izlemek gibi bir şey :D

 

‘Bunlar Ay ayakkabıları. Hareket hızını artırırken çeviklik statını da yükseltiyor. Cüppe şimdiye kadar bir kere görüldü, büyülü Vine Cüppesi. Bu cüppe saldırı büyülerini güçlendiriyor.’

 

Diğer ekipmanları ayırt edememişti.

 

Ama emin olduğu şey Liç Shire’in Etiler bebesi gibi pahalı ekipmanlarla çıkageldiğiydi.

 

‘İşini bitirirsem kısa yoldan en aşağı on milyon won kazanacağım. En azından birini ele geçirmeliyim.’

 

Bu kadar pahalı ekipmanlarla dolaşmak bile kendi başına ölüme davetiye çıkarmaktı.

 

//Weed seni öldürüp, tecavüz edip, sonra gasp edecek (@_@)

 

Görevin gidişatına bakılırsa sonunda elde edeceği ganimetler de oldukça değerli şeyler olacak gibiydi.

 

Weed ordunun dizginlerini tekrar eline aldı.

 

“Son düşmanımız belirdi, chwiik. Sona yaklaşıyoruz! Orklar! Son savaş için hazırlanın!”

 

Orklarla antik ölümsüz askerler ve ev yaratıkları yalnızca duvarlar ayırıyordu.

 

Nihayet son ve büyük saldırı başlamıştı.

 

“Kaldır! Kaldır!”


“İtin duvarları. Chwiik!”

 

Derme çatma inşa edilmiş duvarlar birbiri ardına devrilmeye başladılar.

 

Orklar hep birlikte her taraftan duvarları itiyordu.

 

Herkes hala Weed’in hesaplarına uygun gidiyordu.

 

Ölümsüzler Ordusu’na karşı kazanmak için sahip oldukları tek plan Weed’e ait olduğundan onun planlarını son nefeslerine kadar uygulamaya hazırdılar.

 

Duvarları her iki elleriyle birlikte itiyorlardı.

 

Geniş göğüslü, çirkin yüzlü Orklar can havliyle çırpınıyorlardı.

 

Azar azar duvarlardan kopan parçalar dağdan aşağıya yuvarlanmaya başladılar.

 

Ardından duvar birden ellerinden kayıp devriliverdi.

 

Kwareeeeeeeuuuuuug!

 

Yuvarlanan kaya parçalarının bir kısmı yerlerde açılan çukurları dolduruyor, diğerleri ise dağın yamacından aşağıya doğru yuvarlanmaya devam ediyordu.

 

Duvarlar amaçladıkları gibi birbiri ardına yıkılıyordu!

 

Taşlar yamaç boyunca aşağıya yuvarlanıyordu!

 

Bazı Orklar devrilen kaya parçalarının altından kaçamayıp eziliyor bazıları da dengesini kaybedip taşlarla birlikte yuvarlanıyorlardı.

 

Ölümsüzler Ordusu’nun üzerine devasa bir heyelan geliyordu.

 

“Liç’i öldürün!”

 

Orklardan hayatta kalan herkes Ölümsüzler Ordusu’nun üzerine hücum etti.

 

Karanlık Elfler büyülerini yapıyor, ruh çağıranlar da lanetlerini gönderiyordu.

 

“Ceset Bombası!”

 

Ruh çağıranlar cesetleri patlatarak Liç’in onları tekrar diriltmesine engel olmaya çalışıyorlardı.

 

Kıskaç saldırısı uyguluyorlardı!

 

Bu adil ve dürüst bir savaş olmaktan çok uzaktı.

 

‘Liç Shire ne kadar güçlü olursa olsun, Karanlık Elfler, rahipler ve Tori birlikte saldırırsa hayatta kalamaz.’

 

“Korkaklar! Birebirde rakibim dahi olamazsınız!”

 

//D.N: Yiyosa teker teker gelin uleeyn :/

 

Liç Shire’in öfke dolu sesi Weed’i tamamen görmezden geliyordu.

 

Doğru ve adil olan hakkında tartışmak için sebep yoktu ama bazen hile hurda, kazanmanın tek yoluydu.

 

Onunla birebir dövüşmek aptallık olurdu. Daha önce böyle kalabalık bir ekibe sahip olmanın bu kadar eğlenceli olduğunu fark etmemişti.

 

Savaşın sonunda tek başına çıkıp ölmek Shire’in kendi hatasıydı.

 

“Ağırlığını bil. Yerçekimi!”

 

Liç Shire geniş ölçekli bir yerçekimi büyüsü uyguluyordu.

 

Havada uçan Wyvernler de büyünün etkisine kapılmış ve kaseyle birlikte yere düşmüşlerdi. Wyvernler yere çakıldıklarında taşıdıkları Rosenheim Askerleri de hayatlarını kaybetmişlerdi. Shire’in büyüsü 4 wyvernden oluşan grubu ve 6 bin civarı Orku vurmuştu. 3 bin civarı Karanlık Elf de hayatını kaybetmişti.

 

Liç Shire'in böylesi bir güç gösterisi yapmaya kadir olması ve Tori, ruh çağıranlar, Karanlık Elfler ve rahipleri bir dereceye kadar zapt edebilmesi tehlikeliydi.

 

Shire ne zaman bir büyü yapsa düzinelerce ork ölüyordu. Ölenlerin yerlerini başkaları alıyor ama karşılarındaki güçlü düşmana saldırmaya çalışırken onlar da büyük hasarlar alıyorlardı.

 

O kadar güçlüydü ki Weed, Rosenheim Askerlerini savaş alanından tahliye etmek zorunda kalmıştı.

 

Rosenheim Krallığı’nın askerleri ve Wyvernler feda edilebilecek birimler değillerdi.

 

“Wyvernler yükseğe uçun. Tori dikkatini dağıt! Karanlık Elfler sel büyüsü!”

 

Kutsal su sayesinde Liç biraz da olsa zayıflamıştı.

 

Liç Shire’in canı kara büyüyle mühürlendiğinden kutsal büyü olmadan öldürülmesi imkansızdı.

 

Kutsal su serpiliyor, rahipler ilahi büyülerle Liç’i zayıflatmaya çalışıyordu.

 

“Şeytan mızrağı!”

 

Shire karanlık bir mızrak çağırıp parmak ucuyla kontrol ederek fırlattı!

 

“Gaaaargh!”

 

Rahipler içlerinden geçen mızrakla doğranıyorlardı!

 

“Kraliyet Şövalyeleri! Ölü Şövalye! Orklar! Rahipleri koruyun!”

 

Tanrıça Freya’nın rahipleri ölümle burun burunaydılar.

 

Wyvernler gökten baraj gibi kutsal su yağdırırken Weed, rahipleri koruyordu.

 

Shire azar azar hasar alıyor, büyüler yağdırmaya devam etse de gücü azalıyordu.

 

Weed güvende olsa da yatırım maliyetlerini çıkarmak için Liç’i yakalamak zorundaydı.

 

Uzun süren savaş artık bitmeye yaklaşmıştı. Shire’in canı hala çok yüksek olsa da birbiri ardına yaptığı büyüler manasını tüketmişti.

 

“Gueergh! Nasıl cesaret edersin!”

 

Shire’in sesi öfke doluydu.

 

Büyü yapamadığından uçamıyordu. Manasını tamamen kuruttuğu sırada en basit büyüleri bile yapamaz hale gelmişti. İskeleti çatlamaya ve canı da azalmaya başlamıştı!

 

Ama Shire’in sessizce ölmeye niyeti yoktu.

 

“Van Hawk! Tori sen de! Efendi Balkan’ı nasıl unuttunuz?”

 

“Yeni bir efendi bulduk.”

 

“Efendi Balkan sizi bekliyor. Benimle gelin ve birlikte Balkan’a hizmet edelim. Ve bu topraklara birlikte hükmedelim.”

 

Tori ve Van Hawk’ın durumu ciddi bir hal alıyordu.

 

“Yapamam.”

 

Ölü Şövalye teklifi kesip atmıştı ama Vampir Lordu Tori’nin aklı çelinmişti.

 

“Efendi Balkan benim gibi bir kafiri kabul edecek mi?”


“Efendi balkan bizim umudumuz. Büyük bir merhametle karşılaşacağına eminim.”


“O zaman…”

 

“Evet seninle birlikte çalışmak istiyorum. Şu canlı müsveddeleri öldür. Hayat hasat edilmesi gereken bir mahsuldür.

 

Tori’yle birlikte Shire artık saldırırken tereddüt etmiyordu.

 

Durum düşmanın lehine dönmüştü!

 

400 seviyelik bir düşman daha edinmişlerdi! Eğer gerçekten karşı tarafa geçerse bu ciddi bir sorun olurdu.

 

“İleri!”

 

Weed Karanlık Elflere emir verdi.

 

Kalan gücüyle Shire’in üzerine büyü yağdırdılar. Devasa patlamalar yerin şiddetle sarsılmasına neden oldu. Ama inatçı Shire hayatta kalmayı başardı.

 

Kemikleri çatlaklarla doluydu ve yanıyordu. Bir kolu kırılmış olsa da devasa can miktarıyla orada dikilmeye devam ediyordu.

 

Weed şimşek gibi fırladı.

 

“Dörtnala koşu!”

 

En yüksek hızda bir ceylan gibi koşmasını sağlayan yetenek!

 

Dayanıklılığını çabucak tüketen bir yetenek olsa da fazla seçim şansı yoktu.

 

Weed Orklara doğru koşup kendi ön safa, Shire’in karşısına attı.

 

Shire vücudunu 5 metre kadar büyüttüğünde yakınında durmak çok tehlikeli sayılmazdı. Weed kılıcını çekti ve delici bir ses duyuldu.

 

“İmparatorun Kılıcı!”

 

Orkların gücü tükendi tükenecekti ve öyle yorgundular ki eti bırak ot yemeye bile razıydılar!

 

Weed Liç’i dikkatle izlemiş ve en güçlü yeteneğini bu zamana kadar saklamıştı.

 

“Bu herif!”

 

Sürpriz saldırısı Liç Shire’i bulmuş ama öldürmeye yetmemişti.

 

Weed bu becerisini Devasa Yeti’lere karşı test etmişti. Çok mana tüketiyor olsa da o canı yüksek yetilerin kırmızı barlarını silip süpürmeye yetmişti bu beceri.

 

Ama karşısındaki Liç Shire olunca yetersiz kalmıştı.

 

Kara duman enerji gibi vücudundan  ve cehennemden çıkmış gibi gözükmesine sebep oluyordu.

 

“Buz!”

 

Mana barının dibini sünnetleyen Shire son bir büyü daha yapmış, elleri buzlaşmaya başlamıştı.

 

Göğsüne saplanan kılıca bakılırsa o saldırının hedefi Weed olacaktı.

 

Weed haykırdı.

 

“Karanlık Elfler beni boş verin, saldırın!”


‘Ya ben gideceğim ya da birlikte öleceğiz.’

 

Büyülerini hazırlayan Karanlık Elfler bir saldırı daha yaptı.

 

Her yönden yüzlerce, hatta binlerce büyü ikiliye doğru uçuyordu.

 

Büyü saldırısı Weed ve Shire’in bulunduğu yeri silip süpürmüştü.

 

Buz saldırısına maruz kaldığınızdan hareket kabiliyetiniz zayıfladı.


Vücudunuz yanıyor. Alevlerden kurtulmazsanız ciddi hasarlara sebep olabilir.


Bir yıldırım tarafından vuruldunuz. Vücudunuz geçici felç geçiriyor.


Ağır yaralandınız. Hareket edemez haldesiniz!

 

Weed ve Shire birlikte büyü banyosu yapıyorlardı.

 

Weed kaçamadığına emin olmak için Shire’e yapışmıştı.

 

Büyü darbelerinin sebep olduğu etkiler bir pencerede gözüküyor ama Weed’i ilgilendiren çabucak azalan can barı olmuştu.

 

Büyü saldırılarına daha fazla dayanamayan Shire’in bedeni bir ışık tarafından yutulup yok oldu.

 

Seviye atladınız.


Seviye atladınız.


Seviye atladınız.


Seviye atladınız.


Seviye atladınız.

 

Saf içgüdüyle Weed’in elleri Shire’in yok olduğu yere gitti.

 

Ne ganimet elde ettiğini göremeden yeni bir pencere onu karşıladı.

 

Canınız tükenerek öldünüz.


24 saat boyunca oyuna erişemezsiniz.


Beceri seviyeleri oyuncunun ölümü dolayısıyla azalacak.


Dayanıklılığı tükenen bot ve şapka parçalara ayrıldı.


Tamiri mümkün olmayacak.

 

//D.N: Böyle bölümü bitirdiğin yere sokem yazar :/

 

//D.N: Arkadaşlar bir bölümün daha sonuna geldik sonunda lütfen yorum yapmayı unutmayalım o güzel yorumlarınızı bizden esirgemeyin :D

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr