Cilt 3 Bölüm 20: Siyah Hançer (Part 2)

avatar
6491 13

Coiling Dragon - Cilt 3 Bölüm 20: Siyah Hançer (Part 2)


 

Linley`den beş altı metre ilerde duran siyahlı adam, Bebe`yi herhangi bir sekilde hesaba katmamıştı, ne zamanki üstüne geliş hızını gördü, o an yaptığı hesabın ne denli yanlış olduğunu anladı. “Amk bu hız ne?!“ Siyahlı adam aceleyle hançeriyle bloklamayi düşündü.

 

Açıkça, bu seferki assassin Linley”nin ilk karşılaştığına göre daha güçlüydü. Bebe ile yüzleşirken bir anlık düşünmeyi basarmış hatta hançerini sallayacak hızı bile bulmuştu.

 

Bebe acımasız bir şekilde pençelerini salladı.

 

Metalik bir ses cıktı ve Bebe`nin pençeleri hançerle çarpıştı. Bir anda hançer parçalara ayrıldı. Bebe`nin pençeleri ise en ufak bir hasar almamış sekilde siyahli adamin kafasına ilerledi ve kafasını parçaladı. Adam darbenin etkisiyle anında öldü.

 

“Altıncı seviye ile yedince arasındaki fark gerçekten büyük.“ Linley olanları görünce bir ic çekti.

 

Bebe karşısında yedinci seviye Velocidragon bile tabanları yağlamıştı. Pençelerinin ve dişlerinin keskinligi düşünürsek, altıncı seviye bir savaşçıyı çerez niyetine yerse kimse şaşmazdı.

 

Linley hemen suikastçının cesedinin yanına koştu ve elbiselerini yırtıp, saklı çantayı çıkardı. Değişik hiçbir şeye bakmadan dönüp kuzeye doğru koşmaya başladı. Ayağının etrafından rüzgârlar dönerken, çevik bir şekilde arkasında hiç bırakmadan gözden kayboldu.

 

Bir sure sonra ikinci bir siyahlı grup geldi. 2 numaranın kafasının geldiği hali görünce hepsinin yüzü sekil değiştirdi.

 

“Bir büyülü yaratık?“ Siyahlı adamların kafasında çeşitli sihirli yaratıkların resimleri dönmeye başladı. “Altinci seviye, bir mavi Golgefare? Veya yedinci seviye bir mor Golgefare?“ bu keskin ama küçük pençe izlerini fare turu bir büyülü yaratik bırakmış olmalıydı.

 

Büyülü Yaratık Sıradağlarında bazıları karşılaşabilecekleri en korkunç şeyin sekizinci veya dokuzuncu seviye büyülü yaratiklar olduğunu düşünürdü. Bazıları ise suru olarak dolananları cok korkunç bulurdu. Ama siyahlı adamın kalbinde kurduğu en kotu senaryo Taşyiyici Fare veya Golgefare sürüsüyle karsilasmakti.

 

Tasyiyici fare gerçekten dehşet bir defansa, keskin dişlere ve pençelere sahipti.

 

Golgefare`nin de pençeleri ve dişleri ondan aşağı kalmazdı ama defanstan cok hiza yönelmişti.

 

Eğer on binlerce Tasyiyici ve Golgefare sürüsü saldırırsa onların on kişilik küçük grubunu bır yana koyun, önlerine çıkan herhangi bir orduyu tatlı niyetine yer geçerlerdi.

 

“Geri dönüyoruz!“ En ufak bir tereddüt olmadan siyahlı lider hemen emir verdi.

 

……

 

Dağ tas demeden Linley koşmaya devam etti. Şuan bir dağin tepesine doğru ilerliyordu. Yüz kilometre ilerledikten sonra artık takip etseler de kimsenin onu yakalayamayacağını inanıyordu.

 

 “Patron, acele ette, ac su çantayı. Ne varmış görelim!“ Bebe her zamanki gibi heyecanlıydı.

 

Linley`de beklentiyle doluydu. Rakip ne kadar güçlüyse, çantasında o derece dolu olmalıydı. Ilk karşılaştığı suikastçı 15.000 bırakarak öteki dünyaya gecmişti. İkinci assassinde ne kadar büyü özütü ve büyü cevheri vardı acaba?

 

Çantayı açtı…

 

“İki yeni temiz elbise seti daha.“ Linley elbiselere bir baktı ve sonra nerdeyse taşacak olan iki keseyi dışarı aldı. Bu 2 numaralı assassin birincisinden bir ay daha fazla Büyülü Yaratık Sıradağlarında kalmıştı ve daha güçlüydü, yani mantıken konuşursak…

 

Linley ağzını sonuna kadar açmış çantada ne kadar cok büyü özütü olduğuna bakıyordu.

 

“Ne kadar çok! Ve çoğu besinci seviye! Epey de altıncı seviye var.“ Bu kadar çok büyü özütü biriktirdikten sonra, Linley artik bir bakisti hangisinin kaçıncı seviye olduğunu söyleyebiliyordu. Hemen dikkatlice saymaya başladı.

 

“9 tane altıncı seviye büyü özütü. 56 tane besinci seviye büyü özütü. 12 tane dördüncü seviye büyü özütü. Yedi tane büyü cevheri. Toplam değerleri yaklasik…. 20.000 civari olması lazım. Çoktan sahip olduğum 50.000`e eklersek, 70.000 civari ederi olan büyü özütü ve büyü cevheri toplamış oluyorum.“ Hesapları bitirdikten sonra Linley derin bir nefes aldı.

 

70.000 altin para!

 

Eger bu kadar parayi babasının önüne korsa, aptala dönüşürdü zavallı adam.

 

Büyülü Yaratık Sıradağlarında bu gecen 51 günde suikastçı organizasyonu sağ olsun, Linley`e 35.000 altın para bağışlamışlardı. Öldürmek için üstüne atlayan diğer insanlar da 30.000 bağışlamıştı. Kendisi ise 5.000 altın civarı büyü özütü toplamıştı.

 

Doehring Cowart hemen ortaya cikti ve Linley`nin yüzünü görünce, kahkahayı bastı.

 

“ Büyülü Yaratık Sıradağlarında, neden bu kadar insanın birbirini doğramaya çalıştığını simdi anlıyorum. Bir ay boyunca o kadar çalışmama rağmen bir kaç bin altin kazanabildim. Ama gel gör ki bir iki kişi öldürünce onların iki aylık emeklerine de sahip oldum.“ Linley iki keseyi de kendi cantasina atti ve fazlalık çantayı cimlere firlatti.

 

“Bu 70.000 altın para eden çantanın sadece 5.000`i öldürdüğüm büyülü yaratıklardan geldi. Gerisi suikastçılar ve katiller.“ Linley kafa sallayıp bir ic çekti.

 

Doehring Cowart beyaz sakalını okşayarak kıkırdadı. “Gencligin sana yârdim ediyor gibi. Az daha olgun ve tecrübeli görünseydin, o kadar kişi aç kurtlar gibi üstüne koşmazdı.“

 

“Hehe.“ Linley elinde olmadan gülmeye başladı.

 

“Büyükbaba Doehring, az önce duyduğumuz sözlere bakılırsa, bu grup Büyülü Yaratik Sıradağlarına eğitime geldiler gibi görünüyor?“ Linley hala biraz meraliydi.

 

Doehring Cowart hafif gülerek , “Linley Yulan kıtasındaki her önemli güç kendi eğitim üssüne sahip. Fakat ne yazık ki her Güç eğitilip olgunlaştırılmalı. Bu yüzden büyük güçlerin çoğu öğrencilerini gruplar halinde Büyülü Yaratık Sıradağlarına eğitime yolluyor.“

 

Linley anladığını gösterircesine kafa sallıyordu.

 

“Linley, bu kıtada ne kadar fazla güçlü organizasyon olduğu hakkında hic bir fikrin yok. Dürüst olmak gerekirse… ben bile cok bilmiyorum. Gecen bu bes bin yilda Pouant İmparatorluğunda ki güçlerin cogu yıkılmış olması lazım.“

 

Liney fazla soru sormadı. Şuan üzerinde büyük bir baski hissediyordu. Yulan kıtası hayal ettiğinden çok daha karmaşıktı.

 

Elindekileri bir düzene koydu ve üstüne bir gömlek giyip yola koyuldu. Ormanların içinde hızla ilerliyordu. Bazen yerdeki kayaların üstünden atlıyor, bazen kırılmış ağaçların altından sürünüyordu. Büyük bir daği geçtikten sonra…

 

Geçtiği dağin yüzlere kilometre uzunlukta olduğunu fark etti. Dagin zirvesinden ağaç denizine bakarken, diğer zirveye olan yüzlerce kilometreyi gördü. Tabi ardaki uçurumun üstünden uçarsa!

 

“Ne korkunç bir kanyon.“

 

Linley dağların kenarındaki uçurumların uçlara doğru birbirine yaklaştığını fark etti. Hemen dağin tepesinden aşağı doğru koşmaya başladı. Koştukça kanyon duvarlarının da birbirine yakınlaşmaya başladığını gördü. Beş altı kilometre koştuktan sonra öyle bir noktaya geldi ki kanyonun iki duvarı arası yalnızca bir metreydi. Tek bir adımda geçebileceği bir mesafe.

 

“Bu ucu böyle, acaba diğer taraf nasıldır? Aynı mı?“

 

Linley her iki tarafa birer ayağını koyarak, ileri doğru iyice bir baktı. Uzaklarda iki uçurum birbirine daha da yaklaşıyor ve sanki bir tane haline geliyordu.

 

“Tuhaf, gerçekten tuhaf.“

 

Bu dağlarda belli bir sure geçirdikten sonra, Linley pek cok şey görmüştü, ama bu kadar tuhaf bir kanyona hic rastlamamıştı. Kanyonun açıklığından aşağı doğru bakarken, sadece beyaz bir sis görüyordu. Aşırı bulanıktı ve hiçbir şey görünmüyordu.

 

“Tas atsam dibe varmaz.“ Linley inanılmaz meraklanmıştı. Tabi ayni zamanda dibinde bekleyen şeylere karşı da temkinliydi.

 

Kenardan aşağı inerken, bir yandan da iyice inceliyordu. Beyaz sisin sakladığı şeyleri görmeyi umuyordu. Bu dağ geçidinde, iki yakasının birbirine aşırı yakın olmasından daha tuhaf başka bir şey vardı.

 

Aşağı indikçe, sanki iki yaka yeniden uzaklaşıyordu.

 

Örneğin; zirvesine doğru iki yakasının arası belki de 100 metre filandı, ama Linley asagi indikçe mesafe belki de bir kac bin metreye yükseldiğini söyleyebilirdi. Hatta on binlerce kilometreye.

 

“Bu… bu yoksa…“

 

Linley bir anda yıldırım çarpmışa döndü. İlerde ki sisin içinde saklanan bir parça ota bakıyordu. Uçurumun yakasında büyüyen küçük bir grup yeşil ot, fakat bu otlar soluk mavi bir ışıkla parlıyorlardı.

 

“Mavi­kalp Otu. Bu Mavi­kalp Otu!“ Linley Ernst Enstitüsünün kütüphanesinde Mavi­kalp otunun resmini görmüştü ve net hatırlıyordu. Gözleri parlamaya başladı. İnanılmaz nadir bulunan bu kadar değerli bir ot, taze Ejderkaninin zararlı etkilerine karşı koyacak ot. Mavi­kalp Otu!.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr