Cilt 5 Bölüm 5: Kılıç Eğitimi

avatar
7023 13

Coiling Dragon - Cilt 5 Bölüm 5: Kılıç Eğitimi


 

Direktör Maia sanki heykelin etkisi altına girmiş gibi, Rüyadan Uyanış heykelinin her bir milimini inceledi.

 

“Patron Yale, çoktan iki saat oldu.“ Reynolds mutsuz bir şekilde Yale`e baktı.

 

Yale kafasını salladı ve alçak sesle, “Sabırsızlanma. Bırak Maia Amca yakından incelesin. Bütün Proulx Galerisini baş yöneticisi olarak, Usta Proulx`un direk kendisinin varislerinden biri olmalı. Eminim ki heykelleri değerlendirme yeteneği inanılmaz yüksektir. Üçüncü kardeşin heykelinin hangi seviyeye ulaştığını merak ediyorum.“

 

Reynolds daha ses çıkarmadı.

 

Üç saat geçtikten sonra, Direktör Maia belini düzeltti ve derin bir nefes aldı.

 

“Bu heykelin isminin Rüyadan Uyanış olduğunu duydum?“

 

Yale kafasıyla onayladı. “Doğru. Üçüncü kardeş bizzat kendisi bu ismi verdi.“

 

Maia bir iç geçirdi. Heykeli iyi bir inceledikten sonra, övmeye başladı. “Sunu söylemeliyim ki, bu biraderiniz, Linley, hiç şüphesiz dahi bir heykeltıraş. Usta Proulx`un kendisiyle bile karşılaştırılabilecek bir dahi.“

 

“Teknik seviye olarak Usta Proulx`dan çok az geride olsa da, ruh ve aura olarak Linley kesinlikle ayni seviyeye ulaşmış durumda.“ Direktör Maia överken, bir yandan da ic çekiyordu.

 

“Teknik Seviye?“ Yale sorgular şekilde sordu.

 

“Doğru. Fakat bu heykelin küçük teknik hataları olsa da, ayni zamanda, kendi açısından belli bir güce sahip.“

 

“Bazı dış çizgiler ve yumuşak çizgiler tam olarak mükemmel bir şekilde yapılmamış. Fakat Linley`nin bu heykeli gerçekten inanılmaz pürüzsüz ve bir bütün halinde, ayrıca uyandırdığı his kesinlikle Usta Proulx`un en iyi eserleriyle yarışır. Dahası bu devasa bir heykel.“

 

“Bir heykelin cağlar boyu aktarılması için her bir acıdan inanılmaz bir emekle yapılması gerekir. Tek bir hata bütün heykeli mahveder. Tek bir insan figürlü heykel yapmak zaten yeterince büyük bir başarı. Fakat Linley beş tane yapmıştı! En övgü değer yanı ise beş heykelinde kendi emsalsiz aurasi olmasına rağmen birbirine bağlı bir hikaye gibiler. Eğer tahminim doğruysa arkadaşınız romantik bir kalp kırıklığı yaşamış olmalı.“

 

Direktör Maia`nin zekâsına bakılırsa, acık bir şekilde tek bir bakışla bu beş figürün arkasındaki hikayeyi söyleyebilirdi.

 

“Rüyadan Uyanış gibi bir heykeli Linley`nin yapabilmiş olması gerçekten inanılmaz.“ Direktör Maia övmeyi bırakamıyordu.

 

“Direktör Maia, lütfen söyleyin, biraderin heykeli tam olarak hangi seviyede? Usta Proulx ile ayni seviyede mi?“ Reynolds sordu.

 

Maia somurttu. “Açık söylemek gerekirse, bende emin değilim. Şöyle diyeyim. Uyandırdığı his ve anlattığı hikâye açısından Usta Proulx`la ayni seviye de olsa da teknik seviye olarak bu uzman seviyesinde sayılır. Fakat emsalsiz bir noktası var…“

 

“Oyma çizgileri gerçekten çok temiz ve keskin. Başlangıçtan bitişe bu heykelin bölünemez bir bütün olduğu söylenebilir. Görmeyi geçtim, daha önce hiç duyma bile duymadığım anlaşılmaz bir hissi var.`

 

Yale aceleyle “Maia Amca, seviyesi ne peki?“

 

Direktör Maia çaresizce “Tam emin olamıyorum. Geleneksel değerlendirme bakış açısından, bu heykel usta seviye olarak değerlendirilebilir. Sonuçta sorgulanamaz eşsiz bir aurasi var ve isçilik kalitesi acık bir şekilde heykelin zarafetini gösteriyor.“

 

“Geleneksel bakış acısı mı?“ Yale ve Reynolds`un kafasında soru işareti oluştu.

 

“Geleneksel değerlendirme metodu yıllardır kullanılan evrensel olarak kabul edilmiş adil ve tarafsız bir metottur. Fakat öyle hissediyorum ki… Linley`nin heykeli kusursuz, tam bir bütün, cok hatası olmayan bir heykel.“

 

“Heykellere sahip olmanın bütün amacı zaten onlara bakmak değil mi? Bakışlar her şeye karar verir. Şimdilik bunu bir kenara bırakalım. Linley belki de Büyük Usta olarak anılmayacak fakat bu heykelin değeri inanılmaz yüksek olacaktır. On Başyapıtla ayni seviyede.“ Direktör Maia bir kahkaha attı.

 

On Büyük Ustanın biri tarafından yapılmamış bir heykel onlarla aynı değere sahip. Bu hiç duyulmamış bir şeydi.

 

Fakat Direktör Maia bunun olmak üzere olduğunu kabul etmek zorundaydı.

 

Düz Keski Okulunun tek kusuru vardı. Dürüst olmak gerekirse, sadece tek bir alet, yani düz keski kullanırken, hassasiyet olarak bazı oymalarda o konuda özelleşmiş aletlere yarışamıyordu. Linley`nin yarattığı teknik görünüş belki de normal uzman heykeltıraşlarla karşılaştırılabilirdi.

 

Usta heykeltıraşlarla karşılaştırırken, zayıf noktası apaçık ortaya çıkıyordu.

 

Fakat Düz Keski Okulunun da kendine özgü bir gücü vardı. Örneğin, oymanın sürekliliği ve… Diğerleri oyarken sürekli alet değiştiriyordu fakat Düz Keski Okulu sadece toprak­stili bir büyücünün oyarken toprakla bütünleşmesini gerektiriyordu. Ki buda ruhsal enerji kazanma hızını artırıyordu.

 

“Linley nerede?“ Direktör Maia sordu.

 

Yale kafasını salladı. “Üçüncü kardeş sonuçta bir büyücü öğrencisi. Zamanının çoğu eğitimde geçiyor. Şuanda da Büyülü Yaratık Sıradağlarına eğitime gitti ve bizde tam olarak ne zaman geri geleceğini bilmiyoruz.“

 

“O zaman Yale, peki sen onun yerine heykeli Proulx Galerisinde satılığa çıkarma iznini verebilir misin?“

 

“İmkânı yok.“ Yale lafı hiç dolandırmadı. “Üçüncü kardeşin direkt izni olmadan, benim bu kararı almam doğru olmaz.“

 

Direktör Maia somurtarak sözüne devam etti. “Peki, sergilemeye ne dersin? Proulx Galerisinin onun sergilemesinde bir mahsur olmaması lazım, değil mi? Sonuçta Linley`nin önceki heykellerinin hepsi Proulx Galerisinde satıldı.“

 

Fakat Yale bu heykelin Linley için manevi değerinin ne kadar çok olduğunu biliyordu.

 

Linley`nin hayatının inanılmaz acı dolu bir kısmını anlatıyordu. Linley burada olsaydı bile sergilenmesine izin vereceği muallaktı. Linley`i rahatsız bir duruma düşürmek istemiyordu.

 

“Yapamam. Ben sadece bu heykeli koruma göreviyle yükümlüyüm. Sergileme veya satma için üçüncü kardeşi beklemek zorundayız.“ Yale`nin sesi baya kararlıydı.

 

…..

 

Büyülü Yaratık Sıradağlarında…

 

Tam olarak iki ay geçmişti. Bu süre içinde, Linley kendisini tamamen Bloodviolet’in eğitimine vermişti. Bloodviolet kılıcı Linley`nin gördüğü en iyi kılıçtı. Sadece keskinliği tek başına altıncı seviye yaratıklardan kurtulmaya yetiyordu. Yine de keskinlik onun sadece küçük bir özelliğiydi.

 

Bloodviolet kılıcının asıl gücü­ Tahmin edilemezliği, hızı ve şeytani aurasıydı.

 

Doğru şeytani aura.

 

Linley ancak bir kaç tane büyülü yaratık öldürdükten sonra bunu fark etmişti. Bloodviolet kılıcının yapıldığı bu malzeme belli bir emsalsiz enerjiye sahipti. Her bir darbesinde kendine has bir şeytani aura yayıyordu.

 

Bu şeytani aura ejderlerin yaydığı korkutucu hisse benziyordu. Doğal olarak onun kadar korkutucu değildi, fakat savaşta bu şeytani aura çok işe yarayabilirdi.

 

Gece, Büyülü Yaratık Sıradağlarında, yüzlerce Rüzgar­kurdundan oluşan bir suru etrafını cevirmiş durumdaydı. Rüzgar ­kurtlarının lideri yeşil­sarı karışımı gözleriyle Linley`e bakıyordu. Alçak bir hırlamayla Linley`e doğru zıpladı. Fakat Linley sanki bir rüzgâr gibi çevik bir şekilde kurtların saldırılarından sıyrıldı. Elinde kılıcı mavi bir ışıkla parlıyordu.

 

Rüzgar­stili büyü gücüyle aktifleştirildikten sonra, Bloodviolet Tanrıkılıcı`nın hızı daha da artmıştı. Tanrıkılıcı havanın direncinden en ufak şekilde etkilenmeden dans etti.

 

“Whoosh!”

 

Karanlığın içinde eflatun parıltılar mavilerle yüksek hızda kesişiyordu. Çok tuhaf hareket ediyordu ve ne zaman titreşse Rüzgâr­kurtlarından biri ikiye ayrılıyordu. Sonuçta Rüzgar ­kurtları sadece dördüncü seviyeydi. Sürüde bazı daha güçlü besinci seviye yaratıklarda vardı ve sadece liderler altıncı seviyeydi.

 

Şuan da Linley insan formundaydı, yani altıncı seviye bir savaşçının gücüne sahipti.

 

Açıkçası, yedinci seviye bir savaşçı bile yüzlerce kurttan oluşan bir sürüyle direkt savaşmaya cesaret edemezdi, kaldı ki altıncı seviye buna cüret etsin. Sonuçta bir kahraman dahi olsan düşman yeterince fazlaysa yenilirsin. Rüzgar ­kurtlarının pençeleri inanılmaz keskindir. Linley`nin vücudu bile Rüzgar – kurtları tarafından çizilirse büyük ihtimalle kanayacaktı. Tabii Ejder­formuna girmediği surece.

 

“Auuu!“ Rüzgar ­kurtlarından bir tanesi ağzını sonuna kadar açarak zıpladı.

 

“Swish!”

 

Bloodviolet Tanrıkılıcı bir an parladı. Ruzgar­kurdu anında kafadan kuyruğa ikiye ayrıldı.

 

“Belki be bu Bloodviolet Tanrikılıcı Velocidragon`un zirhini keserken biraz zorlanir. Fakat ya siz?“ Bloodviolet Linley`nin elidne git gide daha da hizli ve cevik bir hal aliyordu.

 

Rüzgâr ­kurtlarının en korkutucu yanı hızları ve sayılarıydı. Eğer on tane Rüzgâr­kurdu aniden üstüne çullanırsa yedinci seviye savaşçıda olsan sonun kötü bitebilirdi. Tek seçeneği savaş ­qi`sini kullanıp darbeyi karşılamaya çalışmak olurdu.

 

Fakat Linley`de durum böyle değildi.

 

“Swish!” Bloodviolet yeniden parladı ve bir kurt daha ikiye bölündü.

 

Kılıç basitçe çok hızlıydı o kadar hızlı ki kurtlar sadece bir bulanıklık görüyordu. Linley hiç yara almadan yüzden çok kurdu öldürünce, Rüzgar­kurdu sürüsü korkmaya başladı.

 

Ölümden korkmuyorlardı ama amaçsızca da ölmek istemiyorlardı.

 

“Auuuuuu!“ Sürünün arkasında saklanan iki büyük Rüzgâr­kurdu sonunda sinirli bir şekilde ulumaya başladı. Geri kalan bütün Rüzgâr ­kurtları kafalarını eğdiler ve dönüp, hızlıca geri çekildiler. Kızgın ve üzgün ulumaları duyulabiliyordu. Bunun nedeni acık bir şekilde çok fazla arkadaş kaybedip hic bir şey kazanamamış olmalarıydı.

 

Linley`nin bir bilek hareketiyle, Bloodviolet bir kemer gibi Linley`nin belinin etrafına sarıldı.

 

“Bunlar gibi rakipler için Bloodviolet`in gerçek gücünü kullanmaya gerek yok.“ Linley`nin elbisesinde kan izleri vardı ama tamamı Rüzgar ­kurtlarından gelmişti.

 

Savaşından başından sonuna kadar Bloodviolet düz konumdaydı. Rüzgar ­kurtları gibi rakipler için sadece keskinliği yeterdi. Fakat ne zaman ki Bloodviolet katı ve esnek formları arasında oynamaya baslardı, işte o zaman saldırı gücü katlanırdı.

 

“Patron, git gide daha da güçleniyorsun.“ Bebe Linley`nin omuzunda yatıyordu.

 

Linley bir kahkaha attı. “Sen sanki çok zayıfsın.“

 

Derin bir nefes aldıktan sonra, Linley çevresine biraz baktı ve sonra arkasındaki üç çantaya döndü. Gecen iki ayda Bloodviolet`i analiz edip eğitim yaparken, Linley üç çantayı büyü özütüyle doldurmuştu.

 

“İki ayımı eğitimle harcadıktan sonra, artık Bloodviolet”i kullanmada son noktaya ulaştım. Bu dakikadan sonra daha iyi olmak istiyorsam kendi kol ve bilek gücüme güvenmek zorundayım.“

 

Bu iki ay boyunca Linley kılıcı çekme, saldırma, kesme, bıçaklama, doğrama ve pek çok farklı yetenek konusunda eğitim yapmıştı. Eğitimin amacı hızını geliştirebildiği kadar geliştirmekti. Dahası Linley`nin rüzgâr büyüsü konusunda becerisi sayesinde kolayca kılıcı kullanmanın gizemlerini çözebiliyordu.

 

Daha simdi yüzden çok kurtla karşılaşmasına rağmen tek bir yara almamıştı. Bu çalışmalarının bir karşılığıydı.

 

Geçmişte, Linley böyle bir şeyi hayal etmeye bile cüret edemezdi.

 

“Simdi tam sınırda olduğuma göre, artık Büyülü Yaratık Sıradağlarında kalmamın bir amacı yok. Geri gitme zamanı geldi.“

 

…..

 

Sabah, güneşinin ilk ışıkları yeryüzüne vuruyordu. Bloodviolet beline sarılmış, arkasında üç çanta büyü özütü ve biraz kan lekeleri olan mavi bir elbise, Linley Ernst Enstitüsünün kapısına vardı. Omuzlarında da tabii ki Bebe.

 

“Sonunda döndüm.“ Ernst Enstitüsünün ana kapısını görünce Linley`nin kalbini bir huzur kapladı.

 

Ernst Enstitüsü ve Büyülü Yaratık Sıradağları tamamen zıt iki yerdi. Burada kimse amaçsızca öldürmez ve herkes dost canlısıydı. Fakat Büyülü Yaratık Sıradağları büyülü yaratıklara ait bir dünyaydı. Güçlüler saygı görür, zayıflar dışlanırdı. Her an ölüm size bulabilirdi.

 

“Bu Linley.“ Ana kapıdaki korumalar Linley`i hemen tanıdı. Nede olsa ünlüydü. Doğal olarak durdurmayı denemediler.

 

Linley hafifçe korumalara kafa salladı ve Ernst Enstitüsüne yürüdü. Yol üzerinde epey öğrenci Linley`i görünce aralarında fısıldaşmaya başladı.

 

“Bak. Bu Linley. Üzeri kanlarla dolu. Büyülü Yaratık Sıradağlarından daha yeni dönmüş olmalı. Duyduğuma göre gecen yıl Büyülü Yaratık Sıradağlardan gitmiş ve yılsonu değerlendirmesine gelmemiş. Dört ay oldu. Gerçekten inanılmaz. Dört ay boyunca orada hayatta kalmayı basarmış.“

 

“Gecen yil Dixie altıncı seviye olmayı basardı. Fakat Linley değerlendirmeye gitmedi.“

 

…..

 

Linley fısıltıları duyunca sadece güldü ve kendi yurduna doğru yürümeye devam etti. Şuanda Yale, George ve Reynolds beraber kahvaltıya hazırlanıyordu.

 

“Aha, Üçüncü kardeş, geri dönmüşsün.“ Reynolds heyecanla ilk bağıran oldu.

 

Üçü de heyecanla koştu. Linley biraderlerini görünce hemen kıkırdamaya başladı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr