Yıl 6320. Yer; Ladonya kırallığı, Kimichi kasabası yanı. İblis ormanı mezarlığı.
İblis ormanı dairesel şekilde bulunduğu alanı kaplamış olan ve yanık ağaçlardan oluşan ölü bir orman. Tüm ağaçlar kıyamet savaşında yanmıştır. Nükleer bombaların kimyasal alevleri altında yanan dev ağaçlar siyah ve kaskatı şekilde kavrulmuştur.
Kimyasal alevlerin yaktığı dev ağaçlar nedendir bilinmez ormanın merkezine doğru bariz bir eğimle eğilmiş durumdadır. Dalları sanki teslim olan bir insanın kolları gibi havaya kalkmış olan ağaçların gövdeleri başlarını merkez alana doğru eğmiştir.
Ladonyanın kimichi yerleşkesinde bulunan halk bu orman için çeşitli hurafeler uydurmuştur. Bu hurafe hikayelerden biri de iblis kral Agmaton ile ilgili olandır. Hikayeye göre tüm iblislerin kralı Agmaton bir gün, bir sebepten dolayı emrindeki onlarca iblisi tam da bu günkü iblis ormanının olduğu yere toplamıştır.
Agmaton emrindeki iblislere kızmıştır. İblisler özür dileyerek Krallarının karşısında diz çöktülerse de bu Agmatonun sinirlerini yatıştırmaya yetmemiştir. Böylece iblis Kral Agmaton tüm iblisleri bir ağaca dönüştürmüştür.
Hikayenin aslı var ya da yok bilinmez. Ancak gerçekten de bu ağaçlar, özellikle gece vakti bakanlarda iblis hissini uyandıran korkunç görünüşlü ağaçlardı. Zamanla bölge halkı bu kasvetli ormanı mezar alanı olarak kullanmaya başladı. Özellikle kimichide ölenler bu ormanın batı kanadına gömülüyordu.
Bir gece ihtiyar Romek iblis ormanına doğru yürüdü. Bunu ayda en az iki kere yapardı. Gecenin geç saatlerinde gizlice iblis ormanına giderdi. Romek batıl inançları olmayan ve iblislerden korkmayan biriydi. Yerel halkın aksine ihtiyar Romek iblis ormanını son derece güvenli buluyordu.
Yerel halk bu ormandan korktuğu için geceleri kesinlikle buraya gelmiyordu. Bu da insanların paralarını çalan ve çaldığı paraları iblis ormanında saklayan hırsız Romek in işine geliyordu.
Romek in canı gibi sevdiği paraları için bulunmaz bir zula olmuştu iblis ormanı. Arsız, iflah olmaz ve aynı zamanda ağzı bozuk bir hırsız olan Romek yine saf bir kervan tüccarını dolandırmış ve paralarını çalmıştı. Ladonyanın para birimi olan bakron dolu para kesesini oyun yapar gibi havaya doğru atıp atıp tutarken ağır adımlarla iblis ormanına girdi.
Avucunun içinde sektirdiği para kesesine biricik evladına bakar gibi bakıp sırıtıyordu. Romek için bakron demek sadece para demek değil; aynı zamanda hayatın anlamı demekti.
Romek her zaman kendisini hırsızların feriştahı olarak görürdü. Çünkü Ona göre kendisini diğer hırsızlardan ayıran önemli özellikleri vardı. Kıvrak dili, zekası ve en taş yüreklilerin bile yüreğini eritebilen o sahte gülüşü.
Esasen Romek ellili yaşlarında, yüzü kırışıklarla dolu, gri saçlı, uzun gri sakallı ve pis bir cübbe içinde dolaşan dilenci kılıklı biriydi. Tipine bakan herkes bir kaç saniye içinde rahatsız olup kaşlarını çatarak bakışlarını başka yöne çevirirdi. Ama Romek çocukluğundan beri insanları kandırmak için sahte yüz ifadeleri üzerinde belki milyonlarca kez çalışmıştı.
Sudaki yansımasına bakarak bin bir çeşit yüz ifadesi üzerinde sayısız kez deneme yapmıştı. Üzgün surat, neşeli surat, şaşırmış surat, evladını kaybetmiş babanın yüzü, karısını hastalıktan kaybetmiş adamın yüzü, yıllarca biriktirdiği paraları haydutlara kaptıran zavallı ihtiyar bir adamın yüzü...
Daha da bir sürü yüz ifadesi. Ama en çok çalıştığı ve yüzde yüz başarılığı olduğu yüz ifadesi sempatik ve sahte gülüşüydü. Geçen yıllar içerisinde Romek bu konuda uzmanlaşmıştı.
Ve o sahte gülüşüyle kandıramayacağı bir insan yoktu. Yine yapmıştı! Saf bir kervan tüccarını kandırıp paralarına çökmüştü. Ve şimdi adeti olduğu üzere iblis ormanındaki gizli zulasına bakronlarını saklamak için gidiyordu.
Ormana girdiğinde para kesesini atıp tutmayı bırakan Romek dikkatlice keseyi iç cebine koydu. Kulaklarıyla sessizliği dinledi. Kimseciklerin olmadığına kanaat getirdiğinde adımlarını ağır ve sessiz olarak devam ettirdi. Bir süre sonra kendi kendine konuşmaya başladı.
''Aaahhh ayaklarımmm! İblis ormanı paracıklarımı saklamak için mükemmel bir yer. Ama yerleşkeye biraz daha yakın olsaydı ne güzel olurdu. Artık yaşlanıyorum. Buraya gidip gelmek yorucu oluyor. Uuhhhfff iflahım sitildi mına koyum.
Yahu ben niye hala malak gibi hırsızlık yapıyorum ki!? Yoksa benimkisi avare uğraşı mı? Acaba hırsızlığı bırakıp emekliye ayrılsam çok sıkılır mıyım? Belki de evlenmem lazım.
İyi de benim gibi tipsiz bir adamı kim alır ki? Ihmm belki madam Kadela benimle evlenir. O da artık yaşlanmaya başladı. Eee koca bir genel evi idare etmek kolay değil. Yorucu ve yıpratıcı bir iş. İnsanlarla, hele hele abaza haydutlarla uğraşmak kolay şey değil.
O da zamanın yıpratıcı özelliğinin farkındadır. Madam Kadela diğer kadınlar gibi aptal değil. Eminim ileride iyice yaşlanıp elden ayaktan düşeceğini şimdiden kestirmiştir.
Hem Onun bir sürü parası da vardır.Paraya ihtiyacı yok. Olsa bile benim gizli hazinem ikimize de yeter. Ama ya reddederse?! Gerçi bana karşı hep anlayışlı olmuştur.
Bu hayatta benden nefret etmeyen belki de tek kişi. En iyisi yarın ilk iş ağzını aramak. Nerde lan bu koduğumun zula ağacı? Hah buldum! Benim güzel ağacım. Nasıl da boynunu mazlum mazlum bükmüş de Romek babacığını bekliyor.
Ağacın tepesindeki küçük kovuk için hırsızlar Tanrısı Monden'e şükürler olsun. Hıııhhh! Hassss... O ne lan? Saklan Romek saklan. Atla şu çalıların içine. Hoooppp, hay ananı, gtüme diken battı. Uuhhffff senin çalı gibi ta ananı avradını @@!'^!++%'+'^%'^+'^+'^mın çalısı.
Sus Romek susss aptal herif kendini açık edeceksin. Noooluyor burada? Bu herif de kim. Şuna bak zebellah gibi. Ne yapıyor bu manyak? Mezarlığın oraya ateş yakmış oturuyor. Acaba kimichiden biri mi? Yok canım, kimichi halkı yerden bitmedir. Orada en uzun boylu adam bizim öküz Talvardır. Onun boyu da bu ayınınki kadar yok.
Dur bakıyım, hiç kımıldamadan ateşin karşısında oturmuş duruyor. Manyak mı bu herif? Ulaayynnn, yoksa benim gizli zulamı mı keşfetti? Yok canım, olamaz. Eğer yerini bilseydi şu anda zulamı karıştırıyor olurdu.
Peki ya ben bir aptallık yaptıysam! Ya sarhoşken ağzımdan bir laf kaçırdıysam!? Evet evet, kesin bir yerde açık verdim. Bu ayı oğlu ayı da benim zulamın yerini öğrendi. Ama tam yerini bilmiyor. Ve doğru ağacı bulmak için beni bekliyor olmalı. Güya beni yakalayıp zorla konuşturacak ve güzelim ağacımı bulacak. Sonrada hooop paralar cukkaya.
Ulan ayı oğlu ayıııı sen bırak parayı, anca benim yaaarrr@'+^+'^+'^+'^mı alırsın !'^'!+^!+! mın evladı seni. Dur bir dakka yaaa. Deminden beri kafamdan yazıp çiziyorum. Ya başka bir mevzu varsa!? Ya bu ayı gizli işler çevirmek için buraya geldiyse!!! Öyle ya, gizli kapalı işler çevirmek için iblis ormanından daha uygun bir yer mi var?!
Belki de paralı askerdir. Ya da kiralık katil!Belki Pis bir kelle avcısıdır. Hatta belki kral Ason u indirmek için kiralanmış bir köpektir kim bilir? Kral Asonun da bir sürü düşmanı var. Tabi yaaa, geçen gün hancı Omen söylememiş miydi! Bu mankafa Omenin kuzeni kraliyet sarayında hekimmiş.
Kralın hastalığını iyileştirmek için özel bir ilaç yapmışlar. Biraz da enerji versin diye içine bir sürü enerji veren özel otlar karıştırmışlar. Adam o ilacı içince birden beygir gibi azmış, enerjisi fazla gelmiş. İki gün içinde iyileşip ''Ben karı isterim beni everin'' diye tutturmuş yaşlı gergedan. Bu aylarda bir düğün olacak diye tüm ladonya eli kulağında bekliyor.
Belli ki kutsal birliktelik yemininin tören tarihi belli oldu. Ve belli ki bu ayı kralı tam düğün sırasında indirecek. Hiiii!!! Oğlum Romek nasıl pis bir işe karıştın sen. Ne yapıp yapıp bu ayıya çaktırmadan buradan uzaklaşmam lazım. Lazım ama korkudan dizlerim tutmuyor.
Ya bir salaklık yaparsam?! Ya kaçarken ses çıkarırsam. Eğer bu ayının eline düşersem kral Asonun baş muhafızı bile bu hayvanın elinden beni alamaz. Şunun boyuna posuna bak. Onun yanında ben kurumuş domuz bağırsağı gibi kalırım. Bir eline düşsem bana Ladonya milli marşını tersten okutur. Hırsızların yüce Tanrısı Monden kurtar beni bu keşmekeşten.''
Pimpirikli Romek kafasından bin türlü senaryo geçirse de; gerçekler çok daha farklıydı. 1,80 boyunda, siyahlar içinde, siyah sivri şapka giymiş ve kafası traşlı olan savaşçı bekliyordu. Beklediği kişi silah arkadaşı ve aynı zamanda can düşmanıydı.
Savaşçı, meditasyon yapar gibi kendi yakmış olduğu küçük ateşin karşısında başdaş kurmuş vaziyette oturmuştu.
Rüzgar bir anda sertleşti ve hava daha da soğudu. Gizemli savaşçının yaktığı küçük ateş rüzgarda bir o yana bir bu yana salınırken ince bir ''Farrr'' sesi çıkarıyordu. Savaşçının tepesi sivri siyah şapkası rüzgara eşlik edip pıtı pıtı dans ederken boynundaki siyah atkı ''Faşırfaşır'' sesleri eşliğinde dalgalanıyordu.
O sırada gözlerini huzur ve huşu içerisinde yummuştu savaşçı. Ancak bir anda kaşları çatıldı. İri kulakları tıpkı bir orman kurdunun kulaklarının dikelmesi gibi yarım santim kadar havaya kalktı.
Yavaşça gözlerini açan gizemli savaşçı doğruca karşıya, gecenin asil karanlığının içine doğru baktı. 10 m kadar ötesinde rüzgar yerdeki toprağı halojen şekilde dairesel hareketlerle olduğu yerde döndürüyordu.
Küçük bir hortumu andıran bu dalgalanmanın havaya kaldırdığı minik toz bulutunun içinde bir insan gölgesi belirdi. Gölge giderek koyuluğunu yitirdi ve minik toz bulutunun içinden genç bir adam çıktı.
Bunu gören Romek şaşkınlıktan eliyle ağzını kapatıp ses çıkarmamak için kendini var gücüyle zorladı. Toz bulutunun içinden çıkan genç adamın gri saçları ay ışığında gümüş gibi parlıyordu.
Üstünde ince tabaka metalden bir zırh vardı. Ve zırhın üstü bir erkeğin kaslarını andırır şekilde yontulmuştu. Genç adamın bronz teni en az saçları kadar canlıydı. Saçlarından birkaç ton daha gri bir pantolon ve gri çizmeler giyiyordu.
Adeta ben buradayım diye bağıran beyaz pelerini, tıpkı siyahlar içindeki gizemli savaşçının siyah pelerini gibi havada faşırdayarak dalgalanıyordu.
Siyahlar içindeki gizemli savaşçı önünde bağdaş kurduğu küçük ateşe bakarak konuştu.
''Demek sonunda beni buldun iki!!!''. Ondan daha genç olan gri saçlı savaşçı hafifçe sırtını dikleştirdi. Sonra küçümseyen bir bakış atarak konuştu.
''Benden sonsuza dek kaçabileceğini mi sanıyordun beş?! Unutma ki ben....'' İki diye hitap edilen genç adam daha sözünü bitirmemişti ki beş belinde sakladığı kavisli bıçaklarına davrandı.
Koşarak ikinin üstüne yürüdü ve bıçaklarını birleştirip yukarıdan aşağıya doğru kavis çizerek bıçaklarını ikiye salladı. Ancak kestiği tek şey hava olmuştu.
Çünkü iki aslında bir mutanttı. Özelliği ise hızdı. İnsanoğlunun neredeyse gözle göremeyeceği bir hıza sahipti iki. 5 vuruşunu tamamladığında 2 çoktan 5 in on metre arkasında belirmiş sırıtıyordu.
''Benim ne kadar hızlı olduğumu biliyorsun. Bu aptalca direniş niye? Akıllıca hareket edip kelleni bana teslim etsen ya. Söz veriyorum, eski günlerin hatrına canını yakmayacağım. Sen daha ne olduğunu anlamadan ölmüş olacaksın'' dedi.
Beş ise boşa giden hamlesinin ardından yavaşça doğrulup yüzünü 2 ye dönmeden konuştu.
''Senin ne kadar hızlı olduğunu iyi biliyorum kardeşim. Peki sen benim atalarımın ninja denilen kadim bir topluluğa dayandığını biliyor muydun?''.
Sözünü bitirir bitirmez beş kendi pelerininin ucunu yakaladı. Pelerinini üzerine dolayıp kendi etrafında bir tur döndü. Kulağı tırmalayan bir ''Siffuuşşş'' sesiyle ortadan yok oldu. Bunu gören iki içinden muhasebe yatpı.
''Lanet olası beş. Bu şerefsizin mistik teknikleri var. Bir daha önce bana bahsetmişti. Ama kendi gözümle hiç görmemiştim. Eğer bu şerefsizi biraz olsun tanıyorsam bana arkamdan saldıracak''.
Hızla arkasına dönen iki, bir anda havada beliren Beş'i gördü. Beş, ikinin bir metre üstünde çapraz şekilde aşağıya doğru kurşun gibi iniyordu. İnerken çizmesinin topuklarından çıkardığı keskin bıçakları İkiye doğru savurdu.
İki inanılmaz hızı sayesinde tüm hamleleri savuşturdu. Beş ise tam olarak yere düştüğünde İki nin üstüne doğru bir ters takla açtı. Açtığı taklayla çizme bıçakları İkinin boğazını hedef almıştı. İki eğilerek bu hamleden de kurtuldu. Ancak Beş yine bir serap gibi yok oldu.
İki ise içinden muhasebe yapmaya devam ediyordu. ''Her dört saniyede bir sadece bir saniyeliğine görünüyor. Sonra tekrar kayboluyor. Lanet olsun bu durumda benim hızımın hiç bir önemi kalmıyor''.
İki bir an için paniğe kapıldı. Görünmezliği en iyi şekilde kullanan Beş her dört saniye de bir şeytanın bile aklına gelmeyen açılardan İkiye saldırıyordu.
İki her seferinde ölümle yaşam arasındaki çizgiden ucu ucuna sıyrılıyordu. Bunları gören Romek ise yüzü kirece dönmüş şekilde sessizce izliyordu.
Bir dakika sonra nihayet Beş aradığı açığı buldu. İkinin tam arkasında belirdi ve üstüne abanıp peleriniyle ikiyi sarıp sarmaladı. İki daha neye uğradığını bile anlamadan beşin pelerinin içinde bohçaya tıkıştırılmış yastık gibi sıkışıp kaldı.
Beş insana hayret veren performansla İkiyi kucakladığı gibi havaya yükseldi. Havada İki ile beraber yatay şekilde üç tur döndükten sonra siyah bir gölge Beş in vücudundan tüm iblis ormanına yayıldı.
Gecenin karanlığını bile yutacak kadar siyah olan bu gölge ormanı tamamen kapladı. Romek bir an için dayanamayıp sessizliğini bozdu ve ağlamaya başladı.
''Kööör oldummm kööör oldummm Yüce Monden aşkına kör olduuuummm''. Romek kör olduğunu sanıp bu zifiri karanlığın içinde elleriyle yeri yoklarken kırmızı bir ışık gördü. Bu ışık hüzmesi çok yükseklerden aşağıya doğru kılıç gibi hızla indi.
Işığın inmesiyle İkinin çığlığını duydu. Derken kırmızı ışık hüzmesi ikiye ayrıldı. İki ayrı hüzme havada birbirlerinin etrafında dans ederek belli bir noktaya doğru uçuşuyorlardı. O noktadan her geçişlerinde İki nin kulak yırtan çığlığı Romekin beynine işliyordu.
Yaramaz kelebekler gibi bir birinin etrafında uçuşan ışıklar son noktada tekrar birleşip bir bütün oldular. Ve son kez yüksek bir yerden aşağı doğru hızla indiler. Ve İkinin son haykırışı duyuldu. Bir anda orman tekrar eski haline döndü. Romek yeniden görebilmeye başladığı için sevinçten nutku tutuldu. Neler olduğunu anlamak için tekrar kavganın olduğu yere baktı.
Beş sırtı İkiye dönük şekilde ayakta dikiliyordu. Bıçaklarından şapır şapır kan damlıyordu. İkinin hali ise içler acısı durumdaydı. Koltuk atlarından omuzlarına kadar kocaman yırtıklar vardı. Karnı yatay şekilde kesilmiş ve bağırsakları sapır sapır dökülüyordu.
Vücudunun diğer yerlerinde ise derin kesikler vardı. Binbir güçlükle ve acı içinde konuşmaya başladı. ''Öööhhöhöhö, lanet olası beeeşşş. Senin mistik tekniklerini hiç hesaba katmamıştım ööhhöhöh''
Sırtı İkiye dönük olan Beş bıçaklarını avuçlarının içinde bir kaç tur dans ettirdikten sonra usulca belindeki bıçak kılıflarına soktu. Sonra gökyüzüne bakarak umursamazca konuştu.
''Sen hep kendini bizden üstün gördün. Evet, ben dört ve üçten daha iyi değildim. Ama içimizde en zayıf olan sendin. Bir mutant olmana rağmen iğrenç bir kalbin vardı. Kardeşlerine ihanet edecek kadar iğrenç. Dört,Yedi ve Bir senin yüzünden öldü.''
Bu suçlamayı duyan 2 ellerini toprağa dayayarak yerden güç aldı. Yere düşmemek için çırpınıyordu. Bir tas dolusu daha kan kustuktan sonra konuştu.
2-- Hehh! Demek bana tepeden bakacak kadar küstahsın. Peki neden ihanet ettiğimi de biliyor musun?
5—Elbette biliyorum.
2—Sen! Sen cidden sebebini biliyor musun?
5—Tabi ki de! Üstelik sadece ben değil, bütün kardeşlerimiz senin pis bir nonoş olduğunu biliyorduk. Sadece yüzüne vurmuyorduk.
2—Hehehehe senin şu iğrenç espiri anlayışını hiç özlemeyeceğim 5. Neden ihanet ettiğime gelince, ben Üçüncü seviye bir mutant değilim. Daha çok üç ve o beyinsiz dördüncü seviye mutantların arasında bir şeyim.
Ben de tam olarak bilmiyorum. Doğuştan gelen bir genom hastalık. Dördüncü seviye iğrenç bir mutanta dönüşmemek için yıllarca mücadele verdim. O 1 denen şerefsiz piç bana bir çözüm yolu bulacağına dair söz vermişti.
Bu yüzden gölge savşaçılarının elit ekibine katıldım. Yıllarca sabırla 1 in bir tedavi bulmasını bekledim. Ama o ne yaptı? Sadece benim güçlerimden faydalandı. Tabi kendisinin tuzu kuruydu.
O da bir mutanttı ama benim gibi gen bozukluğu yaşamıyordu. Benim için parmağını bile kımıldatmadı. Sadece beni kullandı. Oysa kızıl güneş bana verdiği her sözü tuttu. Bana verdikleri mutajen sayesinde dönüşüm dengemi koruyabiliyorum.
5—Geçmiş yılların hatırına gevezelik yapmana izin verdim. Ama artık vakit tamam. Ölmeden önce son bir sözün var mı hain kardeşim ?
2—Aahh elbette, her zaman söylenecek bir söz vardır. Sözüm şu ki: Söz konusu hız olduğunda sadece bedenim değil; iyileşme gücüm de akıllara durgunluk verecek kadar hızlıdır seni geri zekalı!
Bunu duyan beşin gözleri bir anda fal taşı gibi açıldı. Belindeki bıçaklara davranıp hızla arkasını döndü. Ancak döndüğü anda vücudundaki yaraları çoktan iyileşmiş olan ikinin kılıcıyla karşılaştı.
İkinin kılıcı beş daha hamlesini bile yapamadan boğazını kesmişti. Elindeki bıçakları düşüren beş nefret dolu gözlerle ikiye bakarken dizlerinin üstüne çöktü. Fıskiyeden fışkırırcasına çıkan kan beşin yaşam enerjisinin hızla düşmesine sebep oluyordu. 2 iğrenç bir sırıtmayla beşin yanına geldi.
''Yoo yoo kardeşim, bana öyle bakma. Ölmek senin, öldürmekse benim kaderim. İlla birini suçlayacaksan kör talihini suçla'' dedi ve elindeki kılıcı göz açıp kapayıncaya kadar bir saniyede elli kez savurdu.
Kılıcını kınına soktuğunda beşin vücudunda kesilmedik yer kalmamıştı. Beşin cansız bedeni yere yığıldığında Romek korkudan ruhunu teslim etmek üzereydi. 2 Romek in olduğu yöne doğru baktı ve seslendi.
''Heeeyyy, seeen! Oradaki, geldiğimden beri orada olduğunu biliyorum. Çabuk yanıma gel''. Bu sözleri duyan Romek aklını yitirmenin eşiğine geldi. İnsansı bir içgüdüyle hemen yerinden fırlayıp gerisin geriye koşmaya başladı.
AMa daha iki saniye geçmemişti ki yüzünde 5in kan damlacıkları bulunan İki önünde bitti. Kaçamayacağını anlayan Romek ağzından köpükler saçarak yalvarmaya başladı.
''Lüüütfeeenn lordum, lüüüütfen beni öldürmeyin!!! Benim bakmam gereken dört yetim torunum var. Burada olanları kimseye anlatmam. Ne olur bu değersiz canımı bağışlayın''. İki yalvaran Romeke iğrenen gözlerle baktı.
''Bana bak pis böcek. Az önce öldürdüğüm herif benim kardeşimdi. Ona çok iyi bir mezar yapmanı istiyorum. Mezarı öyle güzel olmalı ki görenlerde saygı uyandırmalı. Daha sonra tekrar gelip kontrol edeceğim. Eğer o mezarı beğenmezsem seni de o piç torununu da dilim dilim doğrarım''.
Ölmeyeceğini anlayan Romek salyalarını silip 2nin ayaklarına kapandı. ''Eeellbetteee elbette lordum. Siz hiç merak etmeyin. Rahmetliye kimichi kasabasının görüp görebileceği en güzel mezarı yapacağım'' diye ağladı.
Romek bir kaç dakika daha dil döküp ağlamıştı. Bir ara başını kaldırdığında İkinin çoktan yok olduğunu fark etti. Ve bunca heyecana daha fazla dayanamadı. Kendi de yere yığılıp bayıldı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..