Bölüm 362: Dehşete Düşmüş Xiao Tarikatı

avatar
14639 42

Against The God - Bölüm 362: Dehşete Düşmüş Xiao Tarikatı


 

Çevirmen: Useless | Düzenleyen:TuRaN

 

 

Ling Tianni'nin yaralarının durumu son derece ciddiydi; eğer göğsündeki yara biraz daha derin olsaydı, iç organlarını yok etmek için yeterli olacaktı. Yun Che'nin son saldırısını kullanırken ona merhamet gösterdiğini açıkça anlamıştı. Saldırının gücünün yarısından fazlası bir anda geri çekilmekle kalmayıp hedefi de hayati organlardan uzaklaşmıştı. Kalbinde uzun bir iç çekti ve kırılgan bir sesle Ling Jie ile konuştu. "Hadi... Gidelim..."

 

Ling Jie bir şey söylemedi ve Ling Tianni'yi götüreceği sırda Yun Che'nin buz gibi soğuk olan sesi arkalarından duyuldu. "Ling Tianni, bu şekilde gitmek mi istiyorsun?"

 

Ling Jie'nin adımları duraksadı ve Ling Tianni de hafifçe sarsıldı... Ve Ling Jie açıkça büyükbabasının bedeninin titrediğini hissediyordu... Bu doğru, o gerçekten titriyordu! Üstelik bu korku nedeniyle oluşan bir titreme gibi gözüküyordu. Kalp şeytanı gibi bir şeyin kalbe yerleşmesi sonucunda emsalsiz uzman seviyesindeki Kılıç Azizi bile buna karşı direnmekte son derece zorlanıyordu.

 

Yun Che Ling Tianni'ye tehditkâr bir bakışla baktı. "Bu şekilde giderken, bu nedenle kalbimde bir düşmanlık tutacağımı ve bir gün Cennetsel Kılıç Villası'nı katlederek ikinci bir Yanan Cennet Klanı'na döndüreceğimden korkmuyor musun?! Bunu yapmaya kapasitem olup olmadığı konusunda şüphen olmasın... Üç yıl önce biraz bile gücüm yoktu; bir buçuk yıl önce Sıralama Turnuvası’nda birinci oldum; şimdi ise tek başıma Yanan Cennet Klanı’nı imha ettim... Şu an seni tek başıma yenemesem ve Cennetsel Kılıç Villası’nı yok etmem çok daha imkânsız olsa da iki yıl içinde, sizin Cennetsel Kılıç Villanızı toz yığını haline getirmek elimi kaldırmak kadar kolay olacak... Buna inanıyor musun yoksa inanmıyor musun?!

 

Üç yıl içince kaynak gücü olmayan birinden Ling Tianni'yi ağır yaralayan birine dönüşmek; böyle bir büyüme hızı tarih boyunca duyulmamıştı ve tüm dünyayı sarsarak insanların soğuk hissetmeden bile titremesini sağlayabilirdi. Böyle bir hızla birlikte iki yıl içinde Yun Che'nin ne kadar korkutucu bir aleme ulaşacağını kimse tahmin edemezdi.

 

Belki de o zaman geldiğinde gerçekten de tek başına tüm Cennetsel Kılıç Villası’na karşı gelebilirdi.

 

Ling Tianni'nin bedeni bir kez daha titredi... Yirmi yaşında bile olmayan bir küçüğün Cennetsel Kılıç Villası’nı imha edeceğini söylemesi normalde son derece komik bir şaka olmalıydı; ama Ling Tianni gülmemekle kalmayıp tüm bedeninin soğuduğunu hissetmişti. İç şeytana sahip olmadığı varsayılsa bile Yun Che'den gelen bu birkaç söz, onu korkudan sarsmak için yine de yeterliydi. Çünkü bugün Yun Che'nin dehşetini bizzat deneyimlemişti... Bugün Yun Che'yi öldürmek için buraya geldiğine çoktan pişman olsa da sonunda onu öldürememekle kalmamış bir de üzerine ağır yaralanarak iç şeytana sahip olmuştu. Üstelik Cennetsel Kılıç Villası’na böyle korkutucu bir düşman kazandırmıştı.

 

(Ç.N: Hak ettin moruk. Karısına vurmayacaktın. Qingyue'ye dokunan eller kırılsın!!)

 

"Ama merak etme, yapmayacağım!" Yun Che dişlerini hafifçe sıkarken konuştu. "Çünkü beni öldürmek isteyen Cennetsel Kılıç Villası değil sensin. Ve seni bile öldürmedim... Çünkü Küçük Jie benim kardeşim ve onun sevdiklerini öldürmeyi kesinlikle istemem. Bu sözleri söylememin nedeni sana, benim son derece kötücül ve vahşi biri olmadığımı anlatmak. Yaptığım şeyler ve öldürdüğüm insanlar fark etmez, benim kendi standartlarım ve sınırlarım var. Benim ve Yanan Cennet Klanı arasındaki düşmanlık başka kimseye sıçramayacak. Eğer Yanan Cennet Klanı’nın soyundan gelen insanlar intikam aramak için bana gelse bile bu doğru ve uygun bir şeydir. Ancak sen, Ling Tianni... Sen hiçbir şey bilmeyen bir yabancıdan başka bir şey değilsin. Sahip olduğun hangi gerekçe seni yargıç rolüne büründürüp hatta cennetin yerine yargılama hakkını iddia etmene sebep olabilir?!"

 

"Hala seni öldürecek kadar gücüm olsa da bugün seni bağışlayacağım. Daha sonra da Cennetsel Kılıç Villası’na bulaşmaya gelmeyeceğim. Eğer hala benim tüm insanlığını kaybetmiş şeytani bir insan olduğumu düşünüyorsan yaraların iyileştiğinde bir kez daha beni öldürmeye gelebilirsin!"

 

Ling Tianni gözlerini kapadı ve uzun bir iç çekti. "Belki de hatalı olan gerçekten de benimdir. Bugün zaten yenildiğimden, gelecekte seni öldürmem çok daha imkânız olacaktır... Aynı zamanda içten bir şekilde umuyorum... Umarım hatalı olan gerçekten de benimdir..."

 

"Jie'er, gidelim."

 

Ling Jie kafasını çevirdi ve Yun Che'ye baktı. Gözlerinde minnettarlık ve hayranlık bulunuyordu ve anı zamanda sözlerle ifade edilemeyen bir karmaşıklık vardı. Sonunda bir şey söylemedi ve dönüp Ling Tianni'yi destekleyerek Şiddetli Esinti Kuşu’na bindirerek götürdü.

 

“Phew….”

 

Yun Che'nin tüm bedeni güçsüz bir şekilde düşerken uzun bir nefes verdi ve düştüğü yer Xia Qingyue'nin yumuşak göğsüydü. Gözlerini kapadı ve zayıf bir sesle konuştu. "Qingyue bir süre gitme, şu andan itibaren biraz... Senin korumana ihtiyacım var..."

 

Konuştuktan sonra Yun Che'nin bilinçliliği daha fazla dayanamadı ve karanlığa gömüldü.

 

——————————————————

 

Haberler geldiğinde Xiao Jietian'ın elleri ve ayağı soğuklaştı, kafa derisi uyuştu ve kafası neredeyse patlayarak açılacaktı.

 

"Söylediğin şeyler... Doğru mu?"

 

"Kesinlikle doğru!" Xiao Boyun çok ciddi bir ifade ile konuştu. "Ling Tianni geçekten de beklediğimiz gibi davrandı ve Mavi Rüzgâr İmparatorluk Şehrine gitti. Ancak savaşta Yun Che'yi öldürememekle kalmayıp Xia Qingyue ve Yun Che'nin birleşmiş güçleri tarafından ağır yaralandı. Yun Che son saldırısında bilerek kendini tuttu aksi halde belki de Ling Tianni şu an ölmüş olacaktı. Onlar İmparatorluk Şehri’nde dövüştü ve sayısız insan buna bizzat şahit oldu."

 

"Buna ek olarak Xia Qingyue, Yun Che’nin yardıma Donmuş Bulut Asgard'ın ismiyle geldi ve Ling Tianni'ye saldırmaya tereddüt etmedi... Yun Che'nin gücü tek başına zaten kıyaslanamayacak kadar dehşet vericiyken arkasında Donmuş Bulut Asgard'ın tüm gücüyle verdiği destek var!! Ayrıca orada bulunan herkesin 'Donmuş Son İlahi Sanatları' ismini duyduğu söyleniyor. Xia Qingyue çoktan Donmuş Bulut Asgard'ın efsanelerde geçen rakipsiz kaynak sanatını öğrenmiş olabilir. Ling Tianni bile o çiftin karşısında bir şey yapamazken tüm Mavi Rüzgâr’da basitçe onlara denk olabilecek biri yok!"

 

Xiao Juetian sandalyesine düşerken kafası tamamen ter ile doluştu.

 

"Tarikat Lideri, Yun Che Ling Tianni'yi ağır yaraladıktan sonra gücü tamamen tükendi ve olduğu yerde bayıldı. Şu an son derece zayıf olmalı, sizce..." Xiao Boyun konuşmaya devam etmese bile ses tonu ve gözlerindeki ifade, niyetini açıkça belli ediyordu.

 

(Ç.N: Saldırın lütfen. 2. katliyam güzel olur <3)

 

 

(D.N: Adamlar üç buçuk atıyo ne saldırması :D )

 

Xiao Juetian'ın kaşları hafifçe hareketlendi ve aniden sordu. "Xia Qingyue gitti mi?"

 

Bu sözleri duyduğunda Xiao Boyun'un ten rengi hafifçe değişti ve ardından kafasını salladı. "O, Yun Che'yi Mavi Rüzgâr İmparatorluk Sarayı’na götürdü ve oradan henüz çıkmadı.

 

"Donmuş Son İlahi Sanatları’nın Cennetsel Kılıç İlahi Sanatları’nı bile aşan emsalsiz bir kaynak sanatı olduğu söyleniyor. Eğer gerçekten Xia Qingyue onu öğrendiyse babam bile onun dengi olamaz. Xia Qingyue'nin korumasındaki Yun Che'ye suikast düzenlemek için ne yapacağız? Eğer başarısız olur ve bizim olduğumuz anlaşılırsa anlaşmak için en ufak bir şansımız bile kalmaz!" Xiao Juetian acı bir şekilde sızlanırken konuştu.

 

(Ç.N: Yok kardeşim cidden bir şey olmaz saldırın siz :D )

 

Aniden kalktı ve konuştu. "Mor Damarlı Cennet Kristali, Mor Yeşim Altın Pul Merhemi ve Koyu Kırmızı Kartal Kaynak Kanı'nı hemen hazırlayın. İyi dileğimizi iletmek için Yun Che'yi bizzat ziyaret edeceksin. Ayrıca on beş kilo Mor Kristal ve on kilo Beyaz Kaynak Yeşimi de götür. Buna ek olarak klanın içindeki on sekiz yaşından düşük olan kız öğrencilerden en güzel görünüşlü üç tanesini seç ve hediye olarak Yun Che'ye ver... Gece olmadan yola çık ve Yun Che'nin yaraları iyileşmeden her şeyin ulaştığına emin olun."

 

(Ç.N: Eli ayağı farklı çalışıyor lan adamın. Her şeyi vereydin :D )

 

Mor Damarlı Cennet Kristali, Mor Yeşim Altın Pul Merhemi ve Koyu Kırmızı Kartal Kaynak Kanı... Bunlar Xiao Tarikatı’nın sahip olduğu on binlerce mucizevi ilaçtan en nadir ve en değerli üç tanesiydi. Yun Che'ye olan samimiyetlilerini ifade etmek için Xiao Juetian'ın kalbini zincirleyerek kanını harcadığını söylenebilirdi. Bunları duyduğunda Xiao Boyun'un derisi tüm bedeninin durmadan titreyeceği şekilde acıdı ama durum bu noktaya geldiğinden ve klanları imha tehlikesi ile karşı karşıya olduğundan başka şansları da bulunmuyordu.

 

………………………………

 

Yun Che sonunda uyanmadan önce iki gün boyunca bilinçsiz kaldı.

 

Bu kadar uzun süre baygın kalmasının ana sebebi çok fazla güç harcaması değil zihinsel olarak aşırı fazla tükenmiş olmasıydı. Sonuçta şu anki kapasitesi ile Ejderha Ruhu Etki Alanını kullanmak çok ağır bir yüktü.

 

"Uyanmışsın."

 

Yun Che'nin gözlerini açtığı an kulaklarının yanından net ve seri bir ses geldi. Şu anda yumuşak bir yatakta yattığını ve etrafında altın tüylü Ankalar ile işlenmiş abartılı bir battaniyenin olduğunu gördü. Hafifte olsa burnuna hoş bir koku geliyordu. Bakışlarını çevirdi ve yatağın yanındaki Xia Qingyue'nin zarif siluetini gördü.

 

"Qingyue..." Yun Che seslendi, sesi biraz kuru ve acıydı, bedeni hala ağır bir güçsüzlük hissi ile doluyu. "Kaç gündür uyuyorum?"

 

"İki gündür," Xia Qingyue döndü. "Onları çağıracağım."

 

"Ah... Bekle." Yun Che aceleyle ona durmasını söyledi ve Xia Qingyue'nin adımları da bununla birlikte durdu.

 

"Bu sefer, gerçekten geldiğin için şanslıyım." Yun Che gülümserken konuştu.

 

Xia Qingyue bedenini yarı döndürdü, sesi durgun ve serin ama aynı zamanda da nazikti. "Ben olmasam bile Ling Tianni seni öldüremeyecekti."

 

"O beni öldüremese bile en sonunda sadece kaçabilecektim. Ama seninle birlikte onu solmuş bir yüzle geri döndürebildik... Sonuçlar, tamamen farklı."

 

":.. Ling Tianni senin tarafından ağır yaralandığı haberi her yere yayıldı. Mavi Rüzgâr’ın bir numarası unvanı sahip değiştirdi." Xia Qingyue Yun Che'ye baktı.

 

"Öyle mi... Unvanlar gibi şeyler her zaman en işe yaramaz şeyler olmuşlardır." Yun Che çok ilgisiz bir şekilde konuştu. Xia Qingyue'ye doğrudan bakarken aniden konuştu. "Qingyue biraz yakınlaşır mısın? Sana uzun süredir... Yakından bakamadığımı hissediyorum."

 

Konuşmanın aniden şüpheli hale gelmesi Xia Qingyue'nin nefes alışını anında biraz düzensizleştirdi. Bedeni hareket etmedi ama bir süre sonra hafifçe adım atarken yatağa geri oturdu.

 

(Ç.N: Öpecek diyenler? :D )

 

Yun Che de aynı anda doğruldu. Bedeni yavaş hareket etse de kaynak enerjisi boş değildi. Bilinçsiz olduğu iki gün boyunca kaynak gücünün üçte biri eri gelmişti. Şu an uyandığı için de yenileme hızı birkaç kat hızlanmıştı. Xia Qingyue yatağın kenarına oturduğu an aniden kollarını uzattı ve dikkatli bir şekilde Xia Qingyue'nin omuzlarına sarıldı.

 

Xia Qingyue'nin bedeni görünür bir şekilde bir anlığına kasıldı ve bilinçsizce kenara çekilmek istedi. "Sen..."

 

"Qingyue, kapa gözlerini" Yun Che nazik olsa da kararlı bir şekilde onu arkasından sarmıştı. Kolları yavaşça omuzlarından aşağı doğru kayarak söğüt dalı gibi hassas olan bileklerine gitti. Xia Qingyue'ye bu kadar yakın mesafeden bakarken hatları fanteziye yakın bir şekilde mükemmel gözüküyordu.

 

"Ne... Yapacaksın?" Bu şekilde aniden sarıldığında Xia Qingyue'nin nefesi tamamen karmaşıklaştı, tüm bedeni olduğu yerde dondu. Bir süre boyunca mücadele edip kaçmalı mı yoksa bunu yapmamalı mı, bunu bile bilemedi.

 

Yun Che'nin yüzü yavaşça yaklaştı ve sesi kulaklarında sanki bir büyü gücü taşıyormuş gibi çınladı. "Qingyue karıcığım, neredeyse üç yıldır evliyiz ama yine de karı koca olduğumuz üç sene boyunca seni hiç öpmedim. Bu sefer... Seni öpmeme izin verir misin?"

 

(Ç.N: EVET DE LAN! YA DA SEN DEME BEN SENİN YERİNE ONAYI VERDİM SALDIR CHE!!)

 

"…" Yun Che'nin sesi giderek yaklaştı, sıcak ve nemli nefes yavaşça kulaklarından yanağına hareket etti ve hatta dudaklarına bile dokundu. Xia Qingyue'nin tüm bedeni kasıldı; daha önce böyle bir şey deneyimlememiş olan o, neredeyse düşünme kapasitesini bile tamamen kaybetmişti asil bir buz nilüferine benzeyen kendisi şu an tahtadan bir oyuncağa dönmüş gibiydi.

 

Yun Che'nin yanağı yavaşça yaklaştı. Xia Qingyue'nin dudaklarına dokunacağı sırada bir dalgalanma yükseldi ve buz gibi soğuk olan bir enerji aniden onu iterek uzaklaştırdı. Xia Qingyue ayağa kalktı ve gözleri ile ona bakmaya cüret edemedi. "Uyandığını onlara söyleyeceğim," kızışmış bir şekilde konuştu ve ardından kaçıyormuş gibi gitti.

 

(Ç.N: QİNGYUE!! Ulan neyse kızamıyorum sana yine iyisin. Ve bizim Che sana yere bakan yüre yakan dedik daha karını bile öpemedin len. Ben seni öyle mi eğittim kerata?)

 

Yun Che'nin kafası itilme nedeniyle duvara vurdu, acı dişlerini sıkmasını sağladı. Çarptığı yere vurdu ve kızdırılmış bir şekilde mırıldandı. "Gökyüzü Kaynak Alemi’ne ulaştığımda ne olursa olsun seni zorlayacağım... Ahh ouch, ow, ow, ow..."

---------------ÇEVİRMEN NOTU---------------

Len banzai yapan eleman ben dün bölüm attım yani her gün bölüm atmaya devam ediyorum. normalde gecenin köründe atardım o yüzden sen, önceki gün attığımı düşünmüş olabilisin ama beni bağlamaz. Ben banzai'mi isterim :D Bugün de atıyorum bak. 00.00 olmadan atılan her bölüm o gün aittir ^^

Yun Che Qingyue'yi öpecek mi? Qingyue neler yapacak? Öpemediği için acısını kimden çıkaracak bizim yaramaz Che? Halası öpücük istiyor mu? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin. :)

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr