"Bu Asile Ay Katleden İblis Egemeninden elde ettiğin siyah yeşimi göster." Altın Karga ruhu bilerek konuyu değiştirdi, Yun Che'nin daha fazla sormasını istemiyordu.
Siyah yeşim?
Yun Che bir anlığına irkildi ve ardından iblis egemeninin kalıntılarının yanından aldığı gizemli siyah yeşimi hatırladı. Hızlıca onu çıkardı.
Avuç kadar mükemmel bir şekilde yuvarlak siyah yeşim tutarken buz gibi soğuk ve ağır bir his veriyordu. Tüm gövdesi pürüzsüz bir şekilde simsiyahtı ve aşırı cilalı gibiydi. Üzerinde tek bir iz veya işaret yokt, en ufak kaynak enerjisi de hissedilmiyordu.
Dışı ve aurasına bakıldığında onun sıradan bir yeşim taşından farkı yoktu. En düşük seviyeli kaynak yeşimi olarak bile sayılamazdı.
Ancak iblis egemeninin gücü altında zarar alamadığına göre sıradan bir şey kesinlikle değildi.
Altın bir ışık ışını Yun Che'nin ellerinden gizemli siyah yeşimi aldı ve onu havaya yükseldi. Altın ışık ile sarıldı... Ancak bir an sonra tüm altın ışıklar tamamen kayboldu ve gizemli siyah yeşim de havadan düşerek yeniden Yun Che'nin ellerine geldi.
"Bu da tam olarak ne?" Yun Che kafasını kaldırdı ve sordu.
"Bilmiyorum."
"Sen bile bilmiyor musun?" Yun Che'nin yüzü şaşkınlık ile doldu. Siyah yeşim iblis egemeninden geldiğine göre kesinlikle milyonlarca yıl önceki Tanrıların Çağından geliyordu. Jasmine'nin o çağı bilmemesi normaldi ancak Altın Karga ruhu Altın Karga İlahi Canavarının ruh parçasıydı ve onun ilkel anılarının bir kısmını taşıyordu. Nasıl olur da o da bunu bilemezdi?
"Tıpkı siz ikiniz gibi bu asil de içine enerjisini gönderdiğinde o tamamen kayboldu. Böyle bir şeyin iki olasılığıa var." Altın karga ruhu yavaşça tarif etti: "Ya içinde tıpkı bu asilin oluşturduğu Altın Karga Yıldırım Alev ovası gibi bağımsız küçük bir dünya var ya da içindeki güç prensipleri aşırı derin ve bizim güçlerimiz ile temas edemeyeceğimiz bir düzlemde."
"İblis egemeni ile birlikte milyonlarca yıl boyunca zararsız kaldığına göre kesinlikle normal bir şey değil. Muhtemelen iblis tanrıların alemine ait bir 'iblis eşyası' veya bir 'iblis yeşimi' Başka bir olasılık ise gücünün iblis gücü ile uyanması."
Yun Che gizemli yeşimi koydu ve gelişigüzel bir şekilde konuştu: "Bu zaman boyunca merak ediyordum ama artık bir önem göstermiyorum."
"Altın Karga İlahi Ruhu, dönme vaktim. Eğer daha uzun süre burada kalırsam endişelenecekler." Yun Che kafasını eğdi ve altın karga ruhuna derinden boyun eğdi ve içtenlikle konuştu: "İlk karşılaştığımızda senin bir tanrı olmaya layık olmayan aptal ve kibirli biri olduğunu söylemiştim... Ancak sen bana ceza vermek yerine bana yeni bir hayat bahşettin ve birçok kez hayatımı kurtardın ve bunu ömrünü azaltmasına rağmen yaptın. Bu lütuflunu bu Yun Che nasıl geri ödeyecek bilmiyor."
"… Bu asil doğal olarak sana son soyumu ve ruh enerjimi bahşederken kendi bencilliğine sahipti, herhangi bir geri ödeme veya minnettarlığına ihtiyacım yok." Altın Karga ruhu hafifçe konuştu.
"… Ancak seni hayal kırıklığına uğratacağım." Yun CHe yavaşça iç çekti ve ardından döndü.
"Bu kadar karamsar olmaman gerek." Altın karga ruhu aniden konuştu: "Ebedi Gece İblis Klanının kalıntı gücü ile birleşen biri olarak Wentian gerçekten de şu an başa çıkabileceğin biri değil. Ancak iblis kanının gücü uyandıktan sonra gelişimi sonsuza kadar duracak ve hayatı boyunca en ufak ilerleme gösteremeyecek. Ömrü de büyük ölçüde kısalacak. Ancak sen farklısın. Sen sıra dışı bir yeteneğe sahip olmanın yanında birçok tanrının gücüne de sahipsin. Gelecekte kesinlikle onu aşacağın gün gelecek. Bundan önce kaynak arkını kullanarak Wentian'ın seni bulamayacağı bir yere kaçmalısın.
"Gerçekten kaçabilirim." Yun Che durdu ve alçak sesle konuştu: "Ama Caiyi kesinlikle kaçmaz. Babam ve annem de yapmaz."
"Üstelik... şu anki benim gerçekten bir geleceğim var mı?"
"…" Altın karga ruhu daha fazla konuşmadı. Uzun bir sessizliğin ardından uzun bir iç çekti: "Git bakalım."
Altın ışık parladı ve Yun Che ovanın dışına gönderildi.
Altın gözlerdeki ışık çekildi ve gözler kapanırken yavaşça mırıldandı: "Hatıralarını daha önceden incelediğimde onun cennet tarafından kutsandığını ve büyük bir şans ile ödüllendirildiğini düşünmüştüm. Ejderha Tanrısı ve Kötülük Tanrısının güçlerinin yanında her şeyimi ona bahşettim... Asla böyle bir kriz ile son bulacağını düşünmemiştim..."
"Bu kader. Her şey onun karşısında güçsüz kalıyor."
——————————
Ovadan çıktıktan sonra tıpkı Yun Che'nin beklediği gibi Xue'er ve imparatoriçe orada bekliyordu. Yun Che'yi gördüklerinde gözleri parladı ve hızlıca ilerlediler.
"Büyük Kardeş Yun, sen... sen iyi misin?" Xue'er endişe ile sordu.
"Görünüşe göre çoktan kendine gelmişsin." İmparatoriçe Yun Che'nin aurasını kontrol ettikten sonra gözleri ve ifadesi sonunda rahatladı.
"Haha, tabii ki." Yun Che rahat bir ifade ile konuştu: "Altın Karga İlahi Ruhunun gücü ile doğal olarak iyi olacağım."
"Bu harika." Xue'er mutluca kalbindeki ağırlıktan kurtuldu ve kafası karışmış şekilde onuştu: "Ama ne oldu? Neden Büyük Kardeş Yun aniden..."
"İkiniz de hala yaralısınız ve hemen dinlenmeniz gerekiyor. Öncelikle şehre dönelim. Onlar endişeli olmalılar."
"…" İmparatoriçe ona sessizce baktı ve sessiz bir sesle konuştu: "Gidelim."
————————————
Wentian gitmiş olsa da getirdiği etki kısa sürede düzelecek bir şey değildi. Şehir hala kaos halindeydi. Daha önce şehirden kaçan kişiler haberleri aldıktan sonra birbiri ardında dönmeye başlamıştı.
Bariyer geri çekilmişti ama şehir sanki büyük bir tava tarafından kapanmış gibi atmosfer inanılmaz boğucuydu. Her ne kadar kriz veya katledilmeden acı çekmemiş olsalar da Wentian'ın dehşetine bizzat şahit olmuşlardı... Üstelik o bugün kaçmış ve öldürülmemişti. Bir gün... Ya da daha net şekilde konuşulursa çok geçmeden geri dönecekti.
Bu dehşet verici gerçek kabus gibi herkesin kalbine bastırıyordu.
Koruyucu aileler ve Dük Saraylarının yönetimi altında şehirde ardıl görevler tamamlandı. Yun İlesi batık bir atmosfer ile doluydu. Qİnghong ve Mu Yurou ana kapının dışında bekliyorlardı gözleri Yun Che'nin güvenle dönmesini umarlarken kuzeye bakıyordu. Xiao Yun ve karısı da onların yanlarında onları aralıksız teselli ediyorlardı.
En sonunda kendi gözleri ile Yun CHe, Xue'er ve imparatoriçenin güvenle döndüğünü gördüler. Mu Yurou kalabalığı önemsemeden ileri doğru atladı ve oğluna sıkıca sarıldı, çocuk gibi yüksek sesle ağladı.
"Anne, bu evlat vefalı değil, her zaman seni endişelendirip göz yaşı döktürüyor." Yun Che pişmanlıkla konuştu.
Qinghong'un gözleri hafifçe nemlendi. Yun Che'nin aurasının biraz kırılgan olduğunu hissetse de önceki gibi anormallik yoktu. Kalbi ve zihni anında gevşedi ve imparatoriçeye doğru eğilirken konuştu: "İmparatoriçe bedeninizdeki yaraları lütfen en kısa sürede tedavi ettirin. İlahi bedeninize zarar vermemelisiniz."
İmparatoriçe kafasını hafifçe salladı: "Bu imparatoriçenin yaraları ağır değil. Yun Che'nin ise dış yaraları hafif olsa da iç yaraları oldukça ağır ve zihinsel gücü de tamamen tükenmiş gibi. Onu iyileştirecek bir yer hazırlasanız en iyisi olur. Diğer meseleleri yarın konuşabiliriz."
"Ah?" Mu Yurou daha göz yaşlarını bile silmeden hızlıca Yun Che'nin kolundan tuttu: "Che'er, yaraların... gerçekten o kadar ciddi mi?"
"Endişelenmene gerek yok." Yun Che kafasını hafifçe salladı ve onu teselli etti: "Beni bedenimin yenilenme yeteneği sıra dışı ve bu yaralar çok önemli değil... Ancak ben gerçekten biraz yorgunum ve uyuyacak bir yer bulmak istiyorum".
İmparatoriçe :"…"
"Pekala, pekala... Annen çoktan odanı hazırladı. Hadi hemen dinlen. Bir şeye ihtiyacın olursa annene söyle." Mu Yurou endişeyle konuştu. Bunları söyledikten sonra döndü ve Xue'er'in elinden ekerek nazikçe ona baktı: "Xue'er bu aylarda her zaman seninle tanışmayı istemiştim. Che'er'in sana sahip olması gerçekten cennetin bahşettiği bir şey. Sana nasıl teşekkür etmem gerektiğini bile bilmiyorum."
Mu Yoru'nun sözleri Xue'er'i hafifçe panikleştirdi: "Teyze... Ben... Ben Büyük Kardeş Yun için çok fazla bir şey yapmadım... Bu sözleriniz Xue'er'e baskı yüklüyor..."
"Teyze?" Mu Yurou'nun nazik gülümsemesi hafif bir sıcaklık taşıyordu: "İçeri girelim, Che'er'in dinlenmesi gerek. Onu yerleştirdikten sonra seninle konuşacağım çok şey var. Buraya gel, burasını kendi evin olarak görebilirsin."
"Teşekkür ederim, teyze." Xue'er nazikçe konuştu.
"Xiao Yun, büyükbabam ve diğerleri iyi mi?" Yun Che Xaio Yun'a sordu.
"Endişelenme ağabey. Onlar iyiler. Asgard perileri dış konutlara yerleşti ve genellikle kimse oraya yaklaşma iznine sahip değil... Bundan sonra onlara senin iyi olduğunu söyleyeceğim ve Büyükbabam ve diğerleri de böylece endişelenmeyi keserler." Xiao Yun onayladı ve konuştu.
"Mn..." Yun Che hafifçe onayladı: "Büyükbabam, Kıdemli Usta Murong ve diğerlerinden benim yerime özür dile... Zihinsel gücüm biraz zayıf, iyi olduğumda kesinlikle onların yanına gideceğim."
"… Tamamdır. Ağabey, güzelce dinlen." Xiao Yun'un ifadesi biraz şaşkındı.
Qinghong Yun Che'nin ifadesine, gözlerine ve her bir sözü ile hareketine baktı. Başlangıçtan beri Yun Che'nin durumunun biraz afallamış olduğunu hissetti ve bu his ağırlaşmıştı. En sonda kaşlarını açtı ve sormak istedi: "Che'er, sen..."
"Yeterli!" Mu Yurou elini salladı: "Che'er'in yaraları ve zihinsel gücü iyi değil, öncelikle dinlensin. Diğer meseleleri yarın konuşuruz."
"…" Qinghong'un ağzını kapamaktan başka seçeneği yoktu ama duyguları öncekinden çok daha ağırdı.
————————————
Aylar önce kaldığı yere gelen Yun Che usulca yatağa uzandı. Diğer sesler kapı tarafından engelleniyordu. Bu sakinlikte Yun Che hemen uyumadı veya kalbini sakinleştirip yaraları ile ilgilenmedi. Bunun yerine boş boş havaya baktı ve gözlerinde odak bile yoktu.
Jasmine... Tam olarak ne yapmam gerek...
Sen yanımda olmayınca yaşamak bile çok zor.
İblis köken küresi ortaya çıktığında ölümü hissettim... Ölüm hissi Bulut'un Sonu Uçurumundan atladığım zamandan beri hiç bu kadar net olmamıştı.
Belki de bir daha nüksettiğinde öleceğim zaman olacaktır.
Öldükten sonra Caiyu, Xue'er ve Yue'er'e ne olacak... Babama ve anneme ne olacak... Büyükbabam ve Lingxi'ye ne olacak... Hayali Şeytan Ülkesine ne olacak... ASgard'a ne olacak...
Onların hepsi Wentian'ın ellerinde can mı verecek...
Caiyi kesinlikle şeytan imparatorluk şehri ile birlikte yok olmayı seçecektir. Kesinlikle kaçmayı seçmektense ölmeyi seçecektir.
Annem ve babam da aynı.
Benim için Xue'er ilahi anka tarikatından ayrıldı ve Yue'er de ülkeyi terk etti, hepsi bana eşlik etmek için onlara tamamen yabancı olan bu yere geldi.
Ölmeden önce gözyaşları ile birlikte Gong Yuxian bana Asgard'ı emanet etti...
Büyükbabam ve Lingxi'yi de çok kez korumaya yemin ettin asla onların biri tarafından zarar görmeyeceğini söyledim.
Ancak eğer ölürsem...
Yun Che ağır bir iç çekti. Ölümden korkmaya başladı. Ancak damarlarındaki iblis köken küresi onun yaklaşan ölümü görmesini sağlamıştı.
Yaşamak için ne yapabilirim.
Eğer öleceksem ölmeden önce nasıl Wentian'ı yok edebilirim...
Jasmine ne yapmalıyım?
Sen gittikten sonra ne yapabilirim...
Üç ay önce Jasmine gözleri önünde gitmişti. Üç ay geçse de göğsü hala ağır hissediyordu. Onun her bir sözü, her bakışı, her tonu ve ifadesini hala hatırlıyordu.
"Bu hatıra parçasında sana şu an söyleyemediğim tüm sözler var." Jasmine'nin narin yüzü soğuktu ama gözleri bir anlığına hafifçe titredi: "Şu andan yirmi dört saat sonra hatıralardaki mühür otomatik olarak kalkacak. O zaman geldiğinde söylemek istediklerimi öğreneceksin."
"Bu sabah Ayçiçeğinin aurasını hissettiğim an bu anın geleceğine kendimi hazırladım. Bu nedenle Hong'er'e bir şey verdim ve onu da Gökyüzü Zehir Sedefinde taşımasını söyledim. Ben gittikten sonra onu ondan al... Bu her ne kadar gelişimini çok arttırmayacak olsa da en azından ömrünü birkaç bin yıl arttıracaktır."
"…"
Yun Che bir anda elektrik yemiş gibi yataktan fırladı.
Jasmine tarafından bırakılan hatıra parçaları!!
Jasmine gittiği an o da Ayçiçeğinin komplosuna uğramıştı. Hayli Şeytan Ülkesine döndüğünde bilinçsizdi ve bu süreç boyunca ölüme yakındı. Ardından ovada zorla üç ay Xue'er ve imparatoriçe ile çift gelişim yapmıştı bu nedenle Jasmine tarafından bırakılan hatırları okuyacak fırsatı olmamıştı.
------------ÇEVİRMEN NOTU------------
Jasmine ne söyledi? Ne bıraktı? Yun Che neler yapacak? Kaderinde neler var? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin D:
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..