Masmavi Bulut Kıtası Kaynak Gökyüzü Kıtasından beş milyon kilometre uzaktaydı. Hayali Şeytan Ülkesi ve Masmavi Bulut kıtasının arasındaki mesafe de yaklaşık o kadardı. Jasmine kaynak arkının kalan gücü ile oraya en fazla bir kere gidebileceğini söylemişti.
Ancak Yun Che'nin şu anki durumunda oraya bir kere gitmesi yeterliydi.
Ovadan ayrıldıktan sonra Yun Che başkente dönmek yerine hemen kaynak arkını etkinleştirdi. Jasmine hatırlarına Masmavi Bulut Kıtasının konumunu bırakmıştı.
Oraya gitmenin koşullarını tahmin edemiyordu. Ancak gitmezse hayatında devasa bir pişmanlık olarak kalacaktı.
Milyonlarca kilometrelik boyutsal transfer de benzer şekilde bir an sürmüştü.
Kaynak arkından çıkan Yun Che'nin duyguları aniden karmaşa içine girdi.... Çünkü adımını attığı toprak onun aşina olsa da aynı şekilde çok uzak gelen Masmavi Bulut kıtasına aitti.
"Masmavi Bulut Kıtası..." Nefes alırken mırıldandı. Ustası, Ling'er, hepsi bu dünyadaydı. Sayısız hatıra ve görüntü zihnine gürleyen dalgalar gibi akın etti. Kimse iki hayatında deneyimlediklerini anlayamazdı ve aynı şekilde kimse şu an hissettiklerini algılayamazdı.
Nazik bir dağ esintisi esti, Yun Che'nin kalbini sakinleştirdi. Sonunda çevresine baktı. Gözleri önünde yukarı doğru dolanan bir dağ vardı. En yüksek tepesi bulutların üzerindeydi ve çevresindeki beş yüz kilometrelik manzara görülebiliyordu... Açıkça büyük bir dağın yanında duruyordu.
Yun Che sessizce çevresine baktı ve bir anda bir isim zihninde parladı.
Bu...
Büyük Uyanış Dağı!!
Kalbi büyük ölçüde şok oldu... Jasmine'nin onun ruhuna bıraktığı konum sadece masmavi Bulut kıtasının genel konumu değildi, o açıkça durduğu Büyük Uyanış Dağının konumuydu!!
Ling'er'in ait olduğu Büyük Uyanış Klanı ise bu dağın eteğindeydi!!
Kalbi hızlandı ve sakinleşemedi. Yun Che manzaranın tadını çıkaracak bir ruh halinde değildi. Hemen indi ve çok geçmeden dağın eteğine ulaştı.
Dağın eteğinde büyük bir yeşim yeşili orman bulunuyordu. Bu ormana giren Yun Che yavaşladı ve giderek daha yavaş hareket etmeye başladı. ALtı yıl önce rüya benzeri dünyanın içinde bu yerde de büyük bir orman vardı. Ardından Su Ling'er onu hoplaya zıplaya bu ormana getirmişti... çünkü burası onun favori yeriydi.
Bu yerde de orman var.
Eğer...
Eğer her şey gerçekse ormanın öteki yanında Büyük Uyanış Klanı olacak.
Yun Che'nin adımları hafiflerken buradaki nazik esintiyi engelleyecek hareketlerde bulunmaktan korktu. Özellikle Ling'er ile karşılaşmayı istiyordu ama her şeyin bir rüya olmasından da korkuyordu...
Orman rüzgarın esinti sesi hariç sessizdi. Ne bir hareket ne de bir canavar veya insanın figürü görülüyordu. Sessizlikten ziyade aslında biraz yalnız demek daha doğruydu.
Yun Che ilerlemeye devam etti ve bir süre sonra aniden durdu.
Yoğun ormanın ortasında küçük bir toprak bölge vardı. Bu yerde bir bambu ev sessizce duruyordu.
Bambu ev küçük ve basitti, biraz da eski gibi gözüküyordu. Tüm bambular sarımtırak bir renk almıştı.
Bu küçük bambu eve bakan Yun Che'nin gözleri bulanıklaştı. Hızlıca ilerledi ve bambu kapıyı açtı.
Bambu evin içinde küçük bir yatak ve bambudan yapılmış bir masa vardı. Yun Che titreyen elini uzattı ve nazikçe bambu yatağa dokundu. Yatak basit olsa da sağlamdı. Avucu ona temas ettiğinde usul bir gıcırdama sesi duyuldu... yatakta tek bir toz tanesi bile yoktu.
Yukarı bakıp evin tavanına baktı, orada yuvarlak bir delik vardı. Gece parlak ay ışığı yukarıdan parlıyordu ve tüm evi aydınlatıyordu.
Altı yıl boyunca bambuların yeşile dönemsinin yanı sıra bambu evde hiçbir şey değişmemişti... Sanki birinin kolalrında dikkatlice sevilip önemsenen bir bebek gibiydi. Altı sene boyunca zarar görmemişti.
“Ling’er… Ling’er… Ling’er… Ling’er… O gerçek Ling’er…”
Yun Che’nin zihni çöktü. Görüşü tamamen bulanıklaştı, duyguları tamamen karman coşmandı, ruhu şiddetle titriyordu içindeki her bir kan damlası yoğunca kaynadı... Her ne kadar Jasmine ona defalarca bunun bir hayal olmadığını söylemiş olsa da hala inançsızlığa sahipti... bu dünya da rüya gibi mükemmel derecede bir gerçeğin olduğuna inanamıyordu. Sonsuza kadar kaybettiğini düşündüğü Ling’er’e bir kez daha sarılabileceğini ummaya cüret edemiyordu.
Ancak bu orman ve Ling’er için ormanın içinde kurduğu ev bir hayal değil de gerçekti. Bu rüyalarında bile hayal etmeye cüret edemediği bir gerçekti.
“Ling’er… Ling’er… Ling’er!!!”
Tüm bedenini saran ılık hi a kafasına gitmiyordu. Yun Che evden çıktı, aralıksız olarak Ling'er'in ismini seslendi ve çıldırmış gibi hatıralarındaki Büyük Uyanış klanının olduğu yine doğru gidiyordu.
Sayısız yeşil bambu onun tarafından yıkıldı ama o bunu önemsemeden ilerlemeye devam etti.
Gökyüzüne doğru dalacağı sırada anormal bir koku taşıyan bir rüzgar ona doğru esti. Bu Yun Che'nin aşina olduğu bir kokuydu... bu açıkça yakılmış ceset kokusuydu!!
Yun CHe sanki bir kova soğuk su çarpmış gibi hissederken heyecanlı zihni de hızlıca sakinleşti. Burası Büyük Uyanış Klanına oldukça yakındı... burada neden böyle ağır bir yakılmış ceset kokusu vardı?
Yun CHe ilerlerken hızlandı ve havadaki koku da giderek güçlendi. Yavaş yavaş orman artık el değmemiş halde çıkarak büyük bir zarar almış şekilde ortaya çıkmaya başladı. Yerde ve bambuların gövdelerinde uzun süre önce kurumuş olan kan lekeleri vardı.
"…" Yun Che'nin kaşları çöktü ve görüşünde de bir ceset ortaya çıktı.
Bunun gibi bir ormanın içinde bir cesedin çürümesi de hızlı olmazdı. Önündeki cesedin durumu düşünüldüğünde o en fazla yarım ay önce ölmüş gibi gözüküyordu. Ancak Yun Che'nin kalbinin kasılmasına neden olan şey cesedin giydiği kanla lekelenmiş elbiselerdi..
Bunlar açıkça Büyük Uyanış Klanı üyelerinin giydiği kıyafetlerdi.
Üstelik o tek ceset de değildi. Yun Che ilerlerken önündeki orman tamamen yok edilmişti. Kurumuş kanlar tüm zemini ve kırık bambuları kaplamıştı. İlerledikçe daha fazla ceset ortaya çıkıyordu. Daha ilerde ise tüm cesetler bir araya toplanmıştı ve bu manzara ürkütücüydü. Koku o kadar yoğundu ki bambu ormanından gelen taze havayı bile tamamen kaplıyordu.
Yol boyunca bine yakın ceset gördü. Ölme zamanları da ilkine yakındı ve kıyafetleri de aynı şekilde Büyük Uyanış Klanına aitti!
Yun Che'nin ifadesi giderek kötüleşti ve önceki çılgın neşesi de yerini delici bir soğukluğa bıraktı... Binlerce ceset şöyle dursun, on bin hatta yüz bin ceset bile onun ifadesini değiştirmezdi. Ancak burası Büyük Uyanış Klanına yakındı ve bir ay önce ölmüş olmalarına rağmen bu cesetleri kimse umursamamıştı.
Hiç şüphesiz Büyü Uyanış Klanına kötü bir şey olmuştu!!
Yani, Ling'er...
Yun Che tepeden tırnağa buz gibi soğuk bir aura yaydı. Yumruklarını sıkıca sıktı, kafa derisi uyuştu ve yıldırım gibi ileri atıldı.
Büyük Uyanış Klanına ne oldu?
Ling'er.... iyi olmalısın... İyi olman gerek!!!
Yun Che tüm gücü ile Aşırı Serap Yıldırımını etkinleştirdi ve hızlıca altı sene önce gözleri önünde ortaya çıkan Büyük Uyanış Klanına gitti.
Klanın güney kapısına bakan Yun Che aşırı endişeli olsa da hemen içeri girmedi. Bunun yerine durdu, aurasını sakladı ve ardından sessizce içeri ilerledi.
Klanın içinde birkaç figür hareket ediyordu. Herhangi bir aşırı dikkatli aura yayıyorlardı. Her şey normalmiş gibi gözüküyordu. Klanın içine giren Yun Che kısa sürede birkaç güçlü auranın onların arasında olduğunu fark etti.
Otuz iki Taht, iki seviye iki Derebeyi ve bir seviye sekiz Derebeyi!!!
Yun Che'nin bakışları anında soğudu.
Bulundukları ülkede Büyük Uyanış Klanı ile kara Ağaç Kalesi iki büyük güçtü ve Büyük Uyanış Klanı biraz daha güçlüydü. Burada Gökyüzü Kaynak Alemi zirveydi. Eğer bir Taht ortaya çıkarsa tüm bölgede hüküm sürerdi. Büyük Uyanış Klanı ve Kara Ağaç Kalesi gibi oluşumlar bile burada yenilmez olsalar da bir Hükümdar'a sahip değildi.
Ancak burada otuz iki Taht ve üç Derebeyi bulunuyordu!
Ve onların kaynak auraları açıkça Büyük Uyanış Klanının üyelerininkiler gibi değildi!
Yun Che dişlerini hafifçe sıktı, kalbindeki huzursuzluk büyüdü. Sadece Ling'er'in güvende olması için dua ediyordu... Aksi halde nasıl çılgınca şeyler yapabileceğini o bile hayal edemiyordu!!
Derin nefes alan Yun Che hızlıca klanın içine doğru girdi ve doğrudan Derebeylerinin olduğu konuma gitti. Ardından, Büyük uyanış Klanının iki öğrencisini geçerken onların konuşmalarını duydu.
"… Eskiden eğer Klan lideri beni evlat alacak kadar cömert olmasaydı ben hayatımı çoktan kaybetmiş olacaktım. Şu an sahip olduklarımdan ise bahsetmeye bile gerek yok... Ancak ben klan liderine ihanet ettim... Huuh, bazen bunu düşünüyorum da ben gerçekten insafsızım."
"Seçimin hatalı değildi. İnatçı olup sadık olanlara ne olduğunu zaten gördün. Sonuçta onlar Yedi Yıldız İlahi Salonu. Sadece aptallar onlara karşı gelebilir."
Yedi Yıldız İlahi Salonu?
Bu isim Yun Che'nin gözlerini hafifçe daralttı.
"Huh, neden klan lideri bu kadar inatçı. Genç Klan Liderinin planını takip edip onlara yaranabilirdi. Bu diğer tarikatların hayal bile kuramadığı bir şey..."
"Klan lideri uzun süre tuzağa düşürülmüş kalsa da bir şey söylemeyi reddettiğini duydum. Kimse neden b kadar inat ettiğini bilmiyor. Bu nadir fırsatı görmeden gelip ölümünü arzuladı. Ona dürüst mü yoksa namuslu mu demeliyiz bilmiyorum..."
İkisinin konuşması aniden durdu ve iki buz gibi soğuk avuç birden ortaya çıkıp sıkıca boğazlarını kavradı.
İki öğrencinin gözleri genişledi ve yüzleri şok ortaya çıkardı. Sanki hayalet görmüş gibilerdi.
"Klan lideri dediğiniz, Su Hengshan mı?"
İkisi korku ile onayladı, ses bile çıkaramadılar.
"Söyleyin, onu nerede tutuyorsunuz?" Yun Che'nin sesi buz gibi soğuktu. Ancak Su Hengshan'ın ölmediğini anladığında biraz daha rahat etmişti.
Sağdaki kişiyi kavrayan el biraz gevşedi ve onun konuşmasını sağladı: "O... en içteki... hücrede..."
"Peki ya Su Ling'er?" Yun Che bu soruyu sorarken göğsü büyük ölçüde şişti.
İkisinin gözleri genişledi ve kafalarını sallarken bilmediklerini anlatmaya çalıştılar.
"Heh..." Yun Che sıra dışı bir tüyler ürperticiliğe sahip bir şekilde güldü: "Unutmayın, sıradaki yaşamınızda nankör canavarlar haline gelmeyin!"
Usul bir çatlama sesiyle ikisini boğazlarındaki kemikler anında merhametsizce kırıldı.
----------ÇEVİRMEN NOTU----------
Yun Che ne yapacak? Ling'er nerede? Hengshan nasıl? Derebeyleri ve Tahtlara ne olacak? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..