Bölüm 875

avatar
11959 28

Against The God - Bölüm 875


Hengshan'ı taşıyarak yere indiği anda çok sayıda insan tarafından anında sarıldı. 

 

Hiç şüphesiz bu kişiler Büyük Uyanış Klanı öğrencileri idi. Hengshan'ın kan lekeleri ile kaplı olduğunu ve dağınık saçlara sahip olduğunu gördüklerinde bir anlığına karmaşık duygular hissetseler de onların etrafını sarma konusunda en ufak tereddüt yaşamadı. Onlara doğru parlayan silahlar çekilmişti. 

 

"Hala kaçmak mı istiyorsun... Nereye kaçacaksın görelim!" 

 

Çöken zindandan ezici bir ses geldi. Bu sesi duyduğunda Yun Che'nin zihninde 'Su Haoran'ın ismi parladı. 

 

Hengshan'ın tek oğlu, Ling'er'in farklı anneden gelen kardeşi... altı yıl önceki 'rüya alanında' aşırı mide bulandırıcı olan kişi... 

 

Kalabalık açıldı ve Yun Che'nin daha önce hissettiği yirmi altı kişi ilgisizce oraya yürüdü. 

 

En önlerinde siyah cübbeli orta yaşlı bir adam vardı. Görünüşü hafif bir solukluk taşıyordu ve göğsündeki cübbede yedi yıldız damgası vardı. Bu yedi yıldız koyu yeşildi ve bu da onun Yedi Yıldız İlahi Sarayında makul bir statüye sahip olduğunu gösteriyordu. İlerlerken bedeni yüksek pozisyondaki birinin sahip olduğu yüce aurayı yayıyordu, sanki bu toprak parçası üzerinde o kralken diğerleri sadece karıncaydı. 

 

Bedenindeki yayılan kaynak aurası Tiran Kaynak Aleminin sekizinci seviyesindeydi. 

 

Arkasındaki iki orta yaşlı adam da benzer şekilde siyah cübbe giymişti ve göğüslerindeki işlemeler açık yeşildi. Onlar Yun Che2nin daha önce hissettiği diğer iki Derebeyi idi. 

 

Onların arkasında ise tanıdık yüzler vardı. 

 

Biraz önce bağıran Su Haoran!! 

 

Kara Ağaç Kalesi iel iş birliği yaparak Hengshan'ın hazine anahtarını teslim etmeye zorlayan Su Hengyue!! 

 

Büyük Uyanış Klanındaki en büyük kıdemliliğe sahip Ulu Büyük Su Wangji!! 

 

Qingyue tarafından korkutulan Kara Ağaç Kalesi lideri Heimu Qİngya bile oradaydı!! 

 

Üstelik bu yürüyen kişiler arasında önderlik eden kişi Su Haoran gibi gözüküyordu. 

 

Ve bu insanlar Yedi Yıldız İlahi Sarayının üç Derebeyinin arkasından geliyorlardı. Bedenleri hafifçe eğikti, saygılı duruşları vardı, sanki aşırı korkulu bir şekilde yürüyor gibilerdi. 

 

Yun Che'yi gördüklerinde aynı anda sersemlediler. Ardından Haoran onu hatırladı ve seslendi: "Bu... Bu sensin!!" 

 

EN öndeki siyah cübbeli adam soğuk gözler ile Yun Che'yi süzdü. Haoran'ın sesini duyduğunda hafifçe konuştu: "Bu kişiyi tanıyor gibisin." 

 

"Ah... Evet." Siyah cübbeli adamın ani sorusu Haoran'ın beli hızlıca biraz daha eğildi: "Biz birkaç sene önce karşılaştık ama o sadece küçük bir figür, bahsetmeye bile gerek yok. O Lord İlahi Elçinin bahsetmesine değmez." 

 

"Küçük figür?" Siyahlı kişi soğukça burnundan soludu: "Altıncı seviye Derebeyi olan bir genç küçük bir figür mü?" 

 

Bu sözleri solduğunda büyük Uyanış Klanı veya Yedi Yıldız İlahi Sarayından gelen kişiler fark etmeksizin oracıkta şok oldu. Yun Che ile altı sene önce karşılaşanlar ilse boş boş oldukları yerde bakakalırken Yun Che'nin arkasındaki Hengshan büyük ölçüde şaşırdı. 

 

Haoran genişlemiş gözlerle kekeledi: "Altıncı... altıncı seviye d... Derebeyi mi?! B.. bu... b... b.. bu imkansız! Altı sene önce... O sadece Ruhsal Kaynak Alemindeydi... Bu nasıl olabilir?" 

 

"Ne? Bu büyüğün hissetme yeteneği seninkinden daha düşük mü diyorsun?" Siyahlı adamın sesi aniden soğudu. 

 

Haoran anında titredi ve korku içinde konuştu: "Hayır hayır hayır, bu küçük hatalı konuştu. Bu küçüğün on bin kat daha fazla cesareti olsa bile Lord iLahi Elçi'den şüphelenmeye cüret edemem. Lord İlahi Elçinin affediciliğini diliyorum." 

 

Oğlunun tavrını izleyen Hengshan'ın ifadesi ilgisizdi, yüzünde en ufak acı görülmüyordu... çünkü yoğun acı ve keder nedeniyle uyuşalı çok olmuştu. 

 

"Genç adam senin otuz yaşında bile olmadığını hissediyorum ancak bu kadar büyük bir gelişime sahipsin." Siyahlı adam hafifçe konuştu: "Bizim Yedi Yıldız İlahi Sarayımızda bile bu seviyedeki bir yetenek en yüksek seviyededir. Sen isimsiz birisi olamazsın ama Yükselen İlahi Kılıç Tarikatından veya Göğü Engelleyen Tarikattan biri değilsin. İsmin ne? Hangi tarikattan geliyorsun? Ustan kim?" İfadesi şiddetle battı: "Ve bizim Yedi Yıldız İlahi Sarayımızı provoke edecek cesareti sana kim veriyor?" 

 

Otuz yaşına ulaşmamış altıncı seviye Derebeyi. Siyahlı adam korkmasa bile kalbi sakin kalamıyordu. Bu nedenle hemen harekete geçemden onun arka planını öğrenmeye çalışıyordu. Ancak arka planı nasıl olursa olsun korkması imkansızdı... Çünkü o Yedi Yıldız İlahi Sarayına bağlıydı! 

 

Yükselen İlahi Kılıç Tarikatından veya Göğü Engelleyen Tarikattan olsa bile en fazla onunla aynı seviyede durabilecek biri olurdu. 

 

Yun Che'den gelen yeryüzü ve gökyüzü enerjisinin yardımı ile Hengshan çoktan canlılığının büyük kısmını geri kazanmıştı. İleri doğru ilerlemeye çabaladı, YuN Che'yi güçlüce uzağa itti ve kükredi: "Yaşlı hırsız, bu genç adam beni biri ile karıştırmış olmalı. Onu tanımıyorum bile! Eğer cesaretin varsa gel ve beni öldür!" 

 

Kafasını şiddetle Yun Che'ye çevirdi ve daha yüksek sesle kükredi: "Bana dikkatlice bak, ben Su Hengshan'ım Lİng Datong değil. Burası Büyük Uyanış klanı, senin aradığın İkinci Kaynak Klanı değil! Benim klanımın meseleleri ile benim, Su Henghsan'ın ölümü veya yaşamı seni ilgilendirmez, sen bir yabancısın buna karışma! Neden hala buradasın! Kaybol!!" 

 

Yun Che : "…" 

 

Hengshan'ım amacını anladı. Ona önlerindeki kişilerin onun uğraşması mümkün olmayan kişiler olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Ona hemen gitmesini ve Ling'er'e bakmasını söylüyordu. 

 

Gözleri önündeki duruma, Haoran'ın ve adamlarının tavrına ve Büyük Uyanış Klanı cübbeleri giyen cesetlere baktığında.... Yun Che çoktan neler olduğunu aşağı yukarı anlamıştı. Buradaki herkesi katletme dürtüsünü bastırırken ileri adım attı ve inanılmaz sakince konuştu: "Su Ling'er'in nerede olduğu hakkında bir bilgi edindiniz mi? Eğer bir şey biliyorsanız şimdi konuşun, böylece size biraz daha huzurlu bir ölüm bahşederim." 

 

Hengshan anında sersemledi, uzattığı avuçlar zayıfça aşağı düştü. Siyahlı adamın gözleri dalardı ve çevrede kahkahalar yankılandı. Yedi Yıldız İlahi Sarayının öğrencileri Yun Che'ye inanılmaz bir alay ve acıma ile bakarken gülüyordu. 

 

"Heh." Siyahlı adam hafif soğuk bir gülüş attı ve ilgisizce konuştu: "Görünüşe göre yeteneğin oldukça iyi olsa da beynin parlak değil... oh benim hatam, sen saf bir aptalsın." 

 

Haoran'ın yüzü sinsilik doluyken kibirlice kükredi: "Yun Che altı sene sonra senin döndüğün an ölüm arzulayacağını asla beklememiştim! Sen önündeki büyük figürün kim olduğunu biliyor musun?! O Yedi Yıldız İlahi Sarayının onurlu İlahi Saray Elçisi! Hemen diz çöküp seçde edersen bir şansın olabilir. Lord ilahi Elçi yüce gönüllüdür belki senin cesedinin bütün halinde kalmasına izin verebilir." 

 

Yun Che Haoran'a bakmazken gözlerini daralttı: "Bir kez daha söylüyorum, bana Ling'er hakkındaki bilgileri söyleyin ben de size biraz daha huzurlu bir ölüm bahşedeyim!" 

 

"Heh." Siyahlı adam hafifçe güldü: "Görünüşe göre bilerek ölümünü arıyorsun!" 

 

Yun Che bedenini hareket ettirmedi. Sadece tek parmağını siyahlı adamın sağındaki İlahi Saray öğrencisine doğru hafifçe itti. 

 

Bang!! 

 

Hafif bir patlama sesi duyuldu ve ardından aşırı sefil bir haykırış yankılandı. O ilahi Saray öğrencisi yere kapaklandı, göğsü patlayarak açıldı. Şiddetli Altın Karga Alevleri göğsünü başlangıç noktası olarak kullanarak tüm bedenine yayıldı. 

 

“WAAAAHHH….” 

 

Bir Hükümdar bile Altn Karga Alevlerinin sıcaklığına zorlukla dayanabilirken düşük seviyeli bir Derebeyinden bahsetmeye gerek yoktu... Üstelik bu devasa Altın Karga alevleri onun bedenlerinin içinde tutuşmuştu! Gözü dönmüş gibi haykırdı, çaresizce dönüp kaynak enerjisi ile karşı koymaya çalıştı ancak naısl olur da gücü Yun Che'nin altın karga alevlerine karşı koyabilirdi? 

 

BU dehşet verici manzara herkesi şoktan soldurdu ve siyahlı adamın ifadesi de değişti. Solundaki İlahi Saray öğrencisi hızlıca ilerledi, onun bedenindeki 'kaynak alevlerini' söndürmek istedi. Ancak elleri alevlere temas ettiği an haykırdı, elleri çoktan beyaz kemiklere dönüşmüştü... Ardından beyaz kemikler de tamamen yandı ve iblis benzeri alevler yavaşça kollarını yakarak onun da acı ve korku içinde yerde yuvarlamasına neden oldu. İlk İlahi Saray Öğrencisi gibi gözü dönmüş gibi yuvarlandı ve haykırdı. 

 

Altın Karga alevlerinin yanışı çok yavaştı ve onlar bedenlerini sakince yok ediyordu. Bu süreç hayal edebileceklerinden çok daha acımasız bir acıyı getiriyordu.  İki öğrencinin haykırışları cehennemdeki hayaletlerin çığlıkları gibiydi. Bedenleri çılgınca dönüp kasıldı ve göz bebekleri yuvalarından her an çıkabilecekmiş gibi gözükürken alınlarındaki mavi damarlar solucanlar gibi belliydi! 

 

"Öldür beni.... Öldür beni... Yalvarırım... Öldür beni... AHHHHHHHHH!!!" 

 

Umutsuzluk sesleri yankılanırken onlar her şeyleri ile ölmek istiyorlardı. 

 

Bang!!! 

 

Yun Che'nin ifadesinin değişmesinin ardından dünyadaki en şiddetli alevler aniden patladı ve bir anda iki öğrencinin bedenleri parçalara ayrıldı. Bu parçalar yere değmeden önce yanarak hiçliğe dönüştü... Geride cesetleri şöyle dursun, tek bir duman bile kalmamıştı. Yere değen kıvılcımlar ise anında binlerce kabarcığa benzer delikler oluşturmuştu. 

 

Herkes tamamen sessizleşti. Her biri genişlemiş gözlerle ve kağıt kadar solgun ciltlerle bakıyordu. Gözleri önündeki manzara onlara şaşkınlık ve korku vermişti. 

 

Haoran'ın yüzündeki tüm renkler solarken panik içinde geri çekildi ve titreyerek konuştu: 

 

"Şeytani... Şeytani Sanat...Bu şeytani bir  sanat!!" 

 

Siyahlı adamın yüzü çirkinleşmişti, artık sakinlik ve ululuğa sahip değildi. Yüzündeki solgunluk kalbinin içinden gelen korku ile doluydu. Geriye doğru adım atarken aniden kükredi: "Hemen... Onu öldürün!!" 

 

Emrini verdiğinde korkan kalabalık YuN Che'ye ilerlemeye başladı. 

 

Yun Che'nin yüzü buz gibi soğuktu ve çevresine bakış bile atmadı. Ellerindeki alevler mavi ışığa döndü ve aniden parladı. 

 

Bir anda düzinelerce Donmuş Son Ağacı yükseldi ve yaklaşan tüm herkesi içine aldı. Sayısız buz dalı kemik delici soğukluk ile uzaktı ve onların bedenlerini acımasızca deldi... Ancak soğuk havanın altında kanları daha akmadan önce çoktan donmuştu. Hayatlarının akışı bile soğuk havanın altında yavaşlamıştı. 

 

Tek bir anda tüm İlahi Saray öğrencileri Donmuş Son Ağaçlarının içinde gömülmüştü. Her birinin bedenine düzinelerce buz dalı saplanmıştı. Ancak hiç kan akmamıştı, çabalayamamışlardı ve hızlı bir şekilde ölememişlerdi. Tek yapabildikleri sefil ve korku dolu şekilde çığlık atmaktı. 

 

Bu çığlıklar birleşirken bu sanki cehennemin en derinliklerinden gelen bir ölü cenazesi gibiydi! 

 

---------ÇEVİRMEN NOTU--------- 

 

Yun Che neler yapacak? Ling'er nerede? Durumu nasıl? Haoran'a ne olacak? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ???? 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46693 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr