Yun CHe hangi yolda ilerlediğini ve önünde ne olduğunu bilmiyordu. Yapabildiği tek şey tüm gücü ile ileri doğru uçmaktı. Durduğu an onu bekleyen şey ölümdü.
Arkasından gelen baskıcı kudret giderek dehşet verici bir hal alıyordu ve takip sesleri de yakınlaşıyordu. Ancak o anda yukarıdan nüfuz edici bir haykırış geldi. Bu tiz haykırış onu ilk başta takip eden karanlık canavarını kapladı. Çok daha yakından ve öncekinden çok daha dehşet verici bir aura yukarıdan geldi ve korkutucu bir hızla ona yaklaştı.
Bu da ne? Bu nasıl bir hız!!
Yun Che büyük ölçüde şok oldu ve bu canavar öncekinden iki üç kat daha hızlı olduğu için panik oldu!
Eğer Jasmine burada olsaydı onun ilkel iblis canavarlarından olan Kemik Cam Kuşu olduğunu söylerdi! Buraya ilk kez geldiğinde onun tarafından o da saldırıya uğramıştı.
Bu tür bir hız hiç şüphesiz Yun Che için dehşet verici bir kabustu.
Canavarın korkutucu hızı ile birlikte aralarındaki mesafe on nefes zamanı kadar kısa sürede kapandı.
“SCREEEEE!!!”
Arkasından gelen tiz haykırış inanılmaz keskinleşti ve bu ses Yun Che'nin tüm bedeninin şiddetle titremesine neden oldu... Çünkü hislerine göre takip eden canavar ondan sadece birkaç kilometre uzaktaydı!
Üstelik bu kuş haykırdığında arkasındaki tehlikeli aura da anında ölüm aurasına dönüştü ki bu da yU Ce'yi ürpertiyordu.
Kemik Cam Kuşu kanatlarını şiddetlice çırpmadan önce zaten Yun Che'nin yedi kilometre ötesindeydi. Bir anda gürleyen bir karanlık esinti oluştu ve yer sarsıcı bir haykırış eşliğinde ileri atıldı. Bu fırtına nereye değse karanlık boşluk ile anında sarılıyordu ki Kaynak Arkının atlayamadığı yerlerde bile girdaplar oluşturacak şekilde boşluğu büküyordu.
Karanlık fırtına geldiğinde Yun Che ölüm abisine düşmüş gibi hissetti... Eğer bu karanlık fırtınasına temas ederse, basit bir süpürülme bile onun anında karanlık toz haline gelmesi için yeterli olacağından haberdardı.
Yun Che'nin bakışları kararıp ağırlaşırken hızını gözü dönmüş gibi limitlerine kadar çıkardı. Hızı ner ne kadar eşsiz derecede şiddetli olsa da arkadan gelen ölüm fırtınası giderek yaklaşıyordu.
Bu olmayacak... Bu hızda devam edersem kesinlikle öleceğim!
Ssssss!!
Yun CHe dişlerini sıktı ve gözlerinde zalimane bir ışık parladı. Ardından kükredi ve zorla 【Gürleyen Gökyüzü】kapısını açtı.
Bang!!
Yun Che'nin bedeninden dışarı doğru bir kaynak enerji fırtınası patladı. Kaynak enerjisi anında koyu kırmızıya dönüştü. Kaynak enerjisi katlarca yükseldi ve hızı da buna bağlı olarak şiddetle artarken karanlığı çılgın bir hızda yarıp geçti.
BHOOOOM
Ölüm fırtınası Yun Che'nin arkasındaki zemine çarptı ve kaynak metalinden katlarca kat daha güçlü olan zemini toz haline getirdi. Çevredeki alan anında dalgalanırken birçok delik oluştu.
Bu eşsiz dehşet verici yıkım gücünün ortaya çıkışının ardından kalan güç dalgalar halinde onlarca kilometreye yayıldı.
Yun CHe【Gürleyen Gökyüzü】kapısını açarak onu bekleyen ölümden kaçtı ancak daha nefes alacak zaman bulamadan arkasından aşırı tehlikeli bir aura geldi. Göz bebekleri daraldı ve dönmeye zaman bile bulamadan anında Kötülük Tanrısı Bariyerini etkinleştirdi.
Bang!!
Yun Che'nin sırtı ölüm fırtınası tarafından yayılan geri tepme dalgası tarafından isabet aldı.
Bu geri tepme dalgası olsa da gücü sadece fırtınanın merkezine karşı kıyaslama yapılırsa zayıf olarak düşünülebilirdi. Yun Che için bu 'zayıf' şey inanılmaz ölümcül bir felaket gibiydi.
Patlayıcı bir çınlama ile birlikle Kötülük Tanrısı Bariyeri anında çöktü ve bedeni çok daha yüksek bir hızla uçuruldu. Otuz beş kilometre uçtuktan sonra şiddetlice yere çarptı.
"Öhö... öhö... öhö... öhö...."
Yun CHe avucunu yere koydu ve kendini yerden zorla kaldırmadan önce on ağız dolusu parlak kırmızı kan tükürdü.
Xue'er'in ANka hayati yinini elde ettikten sonra gücü patlayıcı şekilde yükselmişti ve bu dünyanın zirvesine ulaşmıştı. Wentian, İmparatoriçe ve Xue'er hariç ona denk olan kimse yoktu.
Ama bu korkutucu karanlık abiste o genç ve narin bir çocuktan farksızdı... Ve bu Kötülük Tanrısı Bariyeri açıkken böyleydi!!
Şu an Yun Che burasının nasıl çılgınca bir yer olduğunu düşünecek zamana bile sahip değildi. Doğruldu ve sendeleyerek ilerledi... Gürleyen Gökyüzünü zorla açmak zaten bedenine büyük zarar vermişti ve daha nefes alacak zaman bulamadan birkez daha dehşet verici bir zarar almıştı. Ama kalkması gerekiyordu, durduğu an ölecekti!
"Öhö...öhö, öhö..."
Yun Che elini göğsüne bastırdı ve iç organlarından gelen acı ona hayati organlarının çoğunun yarıldığını söylüyordu. Yürümek bile aşırı zordu ve bu yerde ışık olsaydı ilerlediği yerde ortaya çıkan uzun kan izi kolaylıkla görünürdü.
Henüz... ölemem...
Adımları ağırdı ve yaraları havada durmayacak kadar ciddiydi. Bilinci bile bulanıklaşmaya başlamıştı. On adımdan daha fazla attıktan sonra sonunda bir şeyin ynalış olduğunu fark etti ve yavaşça döndü.
Dehşet verici kükremeler ve yer sarsıcı adımlar kaybolmuştu.
Onu saran tehlikeli aura bile tamamen kaybolmuştu.
Neler oluyor?
Bilinçliliğim bu kadar mı bulanıklaştı.
Ancak bunlar Yun Che'nin yanlış algılamasından kaynaklanan şeyler değildi. Onlarca kilometre uzaklıkta Yun Che'yi takip eden canavarların hepsi durmuştu. Sesleri bile kesilmişti ve tek adım bile ilerlemeye cüret edemiyorlardı.
Sanki önlerindeki bölge kesinlikle giremeyecekleri yasak bir yerdi.
Yun Che arkasında ne olduğunu bilmeden ilerlemeye devam etti ve ne kadar yürüdüğünden bile habersizdi. Tam çökeceği sırada aniden sert ve sağlam bir duvara çarptı.
Bu bilinmez ve geniş dünyada uzun süre yürüdükten sonra sonunda zeminden başka bir şeye dokunmuştu.
Sonunda onu destekleyecek bir şey bulan Yun Che duvara bir süre yaslandıktan sonra nefes aldı. Bu noktaya gelmesi bir şeyi onaylamasını sağlamıştı. Onu takip eden canavarların aniden durma nedeni hislerinin bulanıklaşması değildi.
Bunun nedeninin düşünmeden önce kanını ve enerjisini hareketlendirmesi gerekliydi. BU nedenle oturdu ve yaralarını tedavi etmeye başladı. O anda gözlerinin kenarında bir mor ışık parıltısı gördü.
Yun Che'nin kalbi sarsılırken hızlıca döndü ve oraya odaklandı... Hatalı değildi, orada bir yerlerde gerçekten mor ışık parıltısı vardı.
BU parlaklık aşırı hafif ve zayıftı ancak bu karanlık dünyada ışığın varlığı hiç şüphesiz aşırı sıra dışı bir şeydi.
"Işık..."
Yun Che bilinçsizce kendi kendine mırıldandı.
Kendini iyileştirmek vazgeçti. Duvara yaslandı ve ağır yaralı bedenini bu mor ışığa doğru sürükledi. Merakı onu motive etmemişti. Işığa gitme nedeni ona bu karanlık dünyada göz alıcı bir umut ışığı vermesiydi.
Mor ışığa yaklaşırken ışık da giderek yakınlaşıp parlak hale geldi. En sonunda Yun Che bu ışığın bir şekilde tanıdık olduğunu hissetti.
Bu mor ışık... Bunu daha önce kesinlikle gördüm.
Ne olabilir?
Yun Che kabaca nefes alıp ilerledi. Fazlasıyla yürüdükten sonra mor ışığa yaklaştı ve duvarı kendini desteklemek için kullandı.
Yeterince yaklaştığında ise tamamen afallamış şekilde olduğu yerde durdu.
Gözleri önündeki dünya cezbedici mor ışıklar ile kaplıydı.
Sayısız fantastik çiçek yaprağı bu mor ışığın ortasında sallanıyordu. Göz alıcı çiçekler gururlu bir şekilde koyu mor yapraklarını ortaya çıkarmıştı. Her bir taç yaprak mor yeşim gibiydi ve parlak mor ışık yayarken çevrelerinde süzülen mat mor sis yer altı dünyasının derinliklerinden geliyor gibi gözüküyordu.
Bu mor ışıkların kaynağı göz alıcı o mor çiçeklerdi.
Bu dehşet verici karanlık dünyada Yun Che'nin alevleri on metre bile aydınlık oluşturamazken bu çiçekler büyük bir alanı aydınlatıyorlardı ve ışıkları da inanılmaz netti. Bu karanlık karşısında bile en ufak matlaşma belirtisi göstermiyordu.
Yun CHe olduğu yerde afallamış şekilde dururken tüm bedeni taş kesilmiş gibiydi.
Bu göz alıcı çiçekler açıkça.... Yeraltı Udumbara Çiçekleriydi!!
Bundan önce Jasmine ve o bu çiçeği yedi yıllık aramanın ardından Ay Katleden İblis Yuvasında bulmuşlardı. Jasmine de onun bu düzlemde bulunabilecek tek çiçek olduğunu söylemişti.
Ancak şu an önünde tamamen açmış on binlerce Udumbara Çiçeği bulunuyordu.
Bu karanlık dünyanın içinde mor renkli yer altı bölgesi oluşturmuş gibilerdi.
Ancak bu çiçekler sadece kıyaslanamayacak kadar cezbedici özelliğe sahip değildi... En korkutucu özellikleri ruh çalma yetenekleriydi!!
Yun Che hala bu çiçek denizinden uzakta olsa da ağır yaralıydı ve karşısında on binlerce udumbara çiçeği vardı. Bu nedenle kısa sürede içinde udumbara çiçeğine bakan gözlerindeki görüş bulanıklaştı ve gözbebekleri farkında olmadan genişledi.
Yun CHe tetikteliği hızlıca yükseldi ancak çok geçti. Geri çekilmek istedi ama bedenini bile zar zor hissediyordu ve görüşü giderek bulanıklaşıyordu.
Ay Katleden İblis Yuvasında Yun Che bu çiçeğin dehşet vericiliğini görmüştü ve onun ruh çalma yeteneğininin ölümden farksız olduğunu da anlamıştı.
Dilinin ucunu ısırdı ve biraz kendine geldi ama kontrolden çıkan bedeni yere çökmüştü.
Bu olamaz... burada bayılamam.
Yun Che dişlerini şiddetle sıktı ama yaraları çok ağırdı ve cildi de aşırı soluktu. O anda gümüş renkli bir figürün yavaşça mor çiçeklerin arasından çıktığını bulanık gözleri ile gördü.
İnsan gibiydi ve oldukça ince ve narindi. Hong'er kadar küçüktü. Gözlerindeki gümüş parlaklık geliyordu ve uzun saçı ve bedeni göz alıcı beyaz bir ışık tabakası ile kaplanmıştı.
Yavaşça süzülürken ayakları yere değmiyordu ama gümüş renkli saçı yere ulaşacak kadar uzundu.
Yun CHe'nin bilinçliliği giderek bulanıklaşırken bulanık görüşü de artık renkleri ve görünüşleri ayırt edemiyordu. Yun Che gözlerini defalarca kapadı ama onları her seferinde zorla açtı. Görüşünü her geri kazanışında o figürün de yaklaştığını fark ediyordu.
Gözlerini son kez açmayı zar zor başardı ve hayal edilemez derecede güzel bir çift gözün önünde olduğunu gördü.
Bu çift göz... gökkuşağı renklerinde parıldıyor gibi gözüküyordu.
"Sen.. De … kimsin..."
Yun CHe aşırı zayıf ve hafif bir ses çıkardıktan sonra görüşü her yer kararıp bilincini tamamen kaybetti.
--------ÇEVİRMEN NOTU---------
Yun Che ne yapacak? Karşısındaki kim? Neden burada bu kadar udumbara çiçeği var? Burası neden kimsenin girmediği bir yer? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????
Useless notu: Çılgın duyuru için son gün. Az kaldı azzz :D Gördüğünüzde ne hissedeceksiniz bakalım :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..