Bölüm 891 - Diğer Gökyüzü Zehir Sedefi
Yun Che aniden durduğu vakit, rüzgarda salınan Su Ling’er “Ah” “Büyük KardeşYun Che, neyin var?” diye bağırdı.
Yun Che aklı başında olmayarak “Usta...” diye mırıldandı. Ardından sert bir şekilde vücudunu çevirdi. Bedeli ne olursa olsun vahşi bir şekilde saldırmak üzereydi. Ancak, bütün enerjisini topladığı anda, bütün sebepler aklından uçup muazzam bir dürtüyle geriye çekildi.
Duan Heisha’nın önceden söylediği “Yun Gu” onun ustasının ismiydi!
“Aziz Hekim” Masmavi Bulut Kıtasındaki herkesin bildiği ve saygı duyduğu bir isimdi!
Yun Che, onun az önce ustasını düşündüğünü hiç tahmin etmemişti, ustasını mı özlüyor, onun ardından uzaklara doğru yola mı düşüyor yoksa kendisiyle gayet basit bir muhabbete girmeye çalışıyor?.. Şüpheliydi. Ustasının adını duyduğu anda şoka uğradı.
Göğü Engelleyen Tarikat, Yedi Yıldız İlahi Sarayı ve Yükselen Göksel Kılıç Tarikatının beraber hareket edeceğini asla beklemezdi. Bu üç büyük egemenin Masmavi Bulut Kıtasında bireysel olarak bu mekana gelmesi yüz yılda bile tanık olunması muhtemel olmayan muazzam bir olaydı. Aslında onun ustası, ve...
Gökyüzü Zehir Sedefi uğrunaydı...
Gökyüzü Zehir Sedefi?!!!
“Usta? Usta hakkında mı konuşuyorsun?” Su Ling’er de Yun Che’nin kollarını sıkı ve heyecanlı bir şekilde kavramıştı. “Bu doğru mu? O nerede? Usta nerede?”
Yun Che, Yun Gu’ya karşılaştırılamaz bir hayranlık içindeydi ve ona her zaman “Usta” olarak seslenirdi, kendisi Masmavi Bulut Kıtasında geçirdiği yaşamı boyunca Yun Gu ona babalık yapan tek kişiydi!
Neden Su Ling’er de Yun Gu’ya karşı derin bir saygı ve hissiyat beslesin ki?
Yun Che’nin gözleri kaydı. Hemen cevap vermedi, çünkü kalbi şüpheyle dolmuştu. Duan Heisha’nın bahsettiği “Gökyüzü Zehir Sedefi” de neydi? Onun sözlerinde açıkça belirttiği; burada olan üç büyük tarikat, ustası Yun Gu’nun elinden Gökyüzü Zehir Sedefini kapmak için gelmişti.
Ancak, Gökyüzü Zehir Sedefi tamamen ona aitti ve hatta vücuduyla bir olmuştu. Peki, nasıl başka bir tane daha belirebilirdi?
Dahası, Jasmine’in önceden bahsettiği üzere Samsara Aynası’nın meydana getirdiği reenkarnasyon, karma etkisinin iyileştirmesiyle birleşmişti. Ancak nedensellik yasasını çiğnemek neredeyse imkansızdı. Masmavi Bulut Adasında geçmiş olan bunca zamana rağmen, ondan başkası meydana çıkmadı ve başka bir Gökyüzü Zehir Sedefi de görünmedi.
Gökyüzü Zehir Sedefi yalnızca basit bir nesne değil ayrıca Samsara Aynası gibi bir Cennetsel Kaynak Hazinesiydi!
Nasıl böyle bir şeyin “sahtesi” yapılabilirdi?!
Anlayamadığı bir şey daha vardı... Ustasının Gökyüzü Zehir Sedefinden dolayı öldürülmeye zorlanmasına rağmen, onu öldürmeye çalışanlar Masmavi Bulut Kıtası’nın en gözde tarikat ve klanlarıydı. En önemlisi de, bu saydıkları Masmavi Bulut Kıtası’nda belirli ülkeleri ya da belirli bölgeleri yönetmişti; ancak hiçbirisi de Göğü Engelleyen Tarikat gibi kutsal bir seviyeye sahip değildi.
Sonrasında, intikam niyetiyle, delirmiş bir şekilde Gökyüzü Zehir Sedefinin zehir gücünü salmış ve bu da insanların Gökyüzü Zehir Sedefinin gazabına tanıklık etmesine sebebiyet olmuştu. Bundan dolayı da Göğü Engelleyen Tarikat gibi üst mercilerin dikkatini çekmişti... Ve tabii ki bütün kıtanın...
Yun Che Gökyüzü Zehir Sedefine hayatı boyunca sahip olamadığından bunu hiç düşünememişti, kendisinin kibarlığı ve tıbbi teknikleriyle birlikte, ustası Yun Gu kesinlikle hayatının kalanını insanlardan saygı görerek yaşamayı sürdürebilecekti. Usta Yun Gu’nun sonunda böyle dehşet verici bir sonla başa çıkmaya çalıştığını asla tahmin edemezdi.
Ancak, bu güne dayandırır isek, geçmiş yaşamına kıyasla şu anki çok daha kötüydü. Üç kutsal bölge seviyesindeki oluşum karşısındaydı!
Burada neler oluyor?
Ancak, ne olduğu ve kimin olduğu önemli değildi... Nasıl kendi ustasının tekrardan o dehşet-vari kaderle başa çıkmasına izin verebilirdi?
“Ling’er, o insanların daha önceden etrafını sardığı kişi... Ustaydı,” Yun Che çoktan sakinleşmiş ve sesinin şiddetini azaltmıştı. “O vakit, ustamı kurtaracak becerilere sahip değildim. Ancak şimdi, isterse cennet kralının kendisi gelsin, Ustamın saçına bile dokunmaya cesaret edemeyecek!”
“Ah...” Su Ling’er’in gözleri döndü ve yüz ifadeleri aniden değişti. Yun Gu için de endişeleniyordu ancak Yun Che için çok daha fazla endişeleniyordu.
“Ling’er, yavaştan yola çıkalım. Korkma, onlar tarafından fark edilmeyeceğiz.”
Yun Che Su Ling’er’e tekrardan sıkıca sarıldı ve aktifleştirdiği Gizli Akış Yıldırımı ile birlikte, muazzam bir şekilde ikisinin de auralarını onlara yavaşça yaklaşmadan önce sakladı. Artık ne olup bitiyor tamamiyle öğrenmek istiyordu. Önceden duyduğu “Gökyüzü Zehir Sedefi” gerçekten de o muydu öğrenmek istiyordu.
Üç kilometre kadar yaklaştıktan sonra, ormanın içlerinden geçen bir sis ve insan kalabalığı ile birlikte, Yun Che üç kutsal bölge tarafından çevrelenmiş bir yaşlı adam gördü. Yun Che’nin kalbi delice atmaya başladı, ve Su Ling’er ile birleşmeden önce birkaç kere kontrolünü kaybettiği gözlerini bir kez daha kaydı.
Uzun bir sakalı, kaşları ve saçları vardı beyazlar içinde ancak yüzünde bir kırışıklık bile yoktu ve gözleri su kadar berraktı. Bütün vücudu sanki endamla o güzelliği, ilginçliği ve pürüzsüz mükemmelliğiyle birlikte bulutlara doğru yürüyormuş gibi görünüyordu.
Üç kutsal bölgenin onu çevrelemesine, nirvanaya ulaşmış üç kutsal bölgenin ustalarının doğrudan yüzüne bakmasına rağmen o hala sakinliğini koruyordu. Yalnızca gözlerinde derin bir yorgunluk vardı, o da tamamen insan kibrine ve kirliliğine maruz kaldığından dolayıydı.
“Usta...” diye mırıldandı Yun Che ve bilSedefni kaybettiğinden dolayı kaynak enerjisi sızdırmaya başlamış gibi görünüyordu. “Sonunda... Sonunda seni tekrardan görebildim.”
“Yun Gu, Gökyüzü Zehir Sedefi’nin ellerinin içinde olduğunu söylemeyeceksin, değil mi?” Göğü Engelleyen Tarikatın Lideri Zuo Hanshuo alaycı gözlerle ileriye doğru birkaç adım attı, sahte bir gülüşle beraber. “Yedi ay önce, Kuzey Gökyüzü Ülkesi’nin bir numaralı tarikatı, Süzülen Köy, Gökyüzü Zehir Sedefi’ni insanların kendi çabalarıyla saklamaya çalışmalarından dolayı çok ağır bir faciayla burun buruna geldi. Köydeki iki yüz yetmiş bin insan zehirli sıvıların içinde eriyip gitti ve tüm kent ölüm kalıntısına döndü. Kelimelerle anlatılamayacak kadar acizdi, ve bundan sonra köye gelen insanlar dahi yaşamlarını kaybetti.”
“Zehrin yayılmasından sonra, Süzülen Köy’de Gökyüzü Zehir Sedefi’ne dair neredeyse hiçbir iz yoktu, o günden beri de ne haber var ne soran. Ancak, son zamanlarda, tek bir konuda karar kıldık... Süzülen Köy’deki zehirden sonra, oradan sağ çıkıp yürüyerek gelen tek bir kişi vardı. O kişi de sendin Yun Gu! Bunu red mi edeceksin?”
“Haah,” Yun Gu esnedi,
“tarikat Ustası, neden bu yaşlı adamla konuşarak vakit kaybediyorsunuz? Bırakın da alalım canını.” Göğü Engelleyen Tarikatın ileri gelen büyüklerinden birisi öne doğru adım atmak üzereydi.
“Ah, kaba olmayın.” Zun Hansuo yavaşça elini kalırdı. “Yun Gu bu dünyadaki Aziz Hekim’dir. Sayısız hayat kurtarmış, dünyadaki insanların güvenini kazanmıştır. Nasıl kendisi nerede durması gerektiğini bilmeyen ve koca kıtadaki barış ile düzeni umursamayan bir ahmak olsun ki?”
Aslında, bu sözler Yun Gu’ya yapılmış övgüler değildi. Burada yalnızca bir tarikat olsaydı, onun işini bitirmek için ellerinden gelen her türlü yolu denerdi. Ancak, toplanmış üç büyük divanla birlikte, oldukça uyumlu ve sakin görünüyorlardı. Aralarından ilk fırlayacak kişiyi kim olursa olsun kesinlikle ağır bir saldırı bekliyordu.
“Gökyüzü Zehir Sedefi zaten yaşlı adamın elinde” dedi Yun Gu yavaşça. Sesi gürdü, en ufak bir yaşlılık belirtisi yoktu.
Yun Che: “...” (Aslında Yun Gu direkt kendini kast etti.)
“Hahahaha.” Yedi Yıldız İlahi Sarayı Lideri Duan Heisha kükreyerek güldü. “Aziz Hekim’den beklendiği gibi, kesinlikle yerini bilen bir kişiliksin.” Bu durumda, güzelce bize teslim edecek misin yoksa biz mi elinden alalım?”
“Neden insanları Gökyüzü Zehir Sedefi’ne sahip olmaya şevk ediyorsun?” Yun Gu kafasını gökyüzüne bakmak için kaldırdı ve cevabını zaten bildiği bir soruyu yöneltti.
“Hmmm, sormaya gerek mi var?” Yükselen Göksel Kılıç tarikatından Mu Yingchan, yavaşça ona doğru bir adım attı ve kendinden emin bir şekilde: “Dört sene önce Gökyüzü Zehir Sedefi ortaya çıktığından bu yana, Masmavi Bulut Kıtasındaki sayısız insan onun yoğun zehri altında göçüp gitti. Başlangıçta onun etkisi birkaç düzine insan öldürdü. Ancak, devasa görünüşü, onu en korkunç zehirli hastalıklardan bile ürkütücü yapıyor. Birkaç düzine insandan, birkaç yüze, bine ve bine... Sonra da birkaç bine daha çıktı...”
“Ve, göründüğü son zaman, Süzülen Köy’de iki yüz yetmiş bin insanı zehirleyip öldürdü. Cesetleri bulunamadı ve bütün köy harabeye döndü. Dahası, yoğun zehri yalnızca bir ay içinde yayıldı. Eğer daha fazla vakit verilirse böyle bir varlık kesinlikle Masmavi Bulut Kıtası’na devasa bir kriz getirecek. Yükselen Göksel Kılıç tarikatımızın amacı Gökyüzü Zehir Sedefi’ni tüm zaman boyunca aramak, onu sonsuza dek saklayıp dünyaya bir daha zarar vermesini engellemektir.”
“Ve Masmavi Bulut Adası’nın tümüne baktığımızda, Gökyüzü Zehir Sedefi’ni saklayabilecek yeteneğe sahip tek tarikat, Yükselen Göksel Kılıç tarikatıdır.”
Yun Gu: “...”
“Hohohoho, tarikat Ustası Mu, koca rüzgarlar tarafından o dilinin kesileceğinden korkmuyor musun hiç?” Duan Heisha alaycı bir tonda konuştu. “Eğer ki kılıcımın yolu buysa, Yedi Yıldız İlahi Sarayımız karşılaştırılamaz ancak tıp ve zehre gelince mevzu, korkarım ki sizin muhteşem divanınız bizim ayak tırnağımız bile olamaz.” “Eğer ki Gökyüzü Zehir Sedefi gerçekten de sizin muhteşem divanınızın eline geçerse, heeh... Usta Mu, Yükselen Göksel Kılıç Tarikatınızın Süzülen Köy’e giden ilk engebede yeteneklerinin eksikliğinden dolayı pes edeceklerinden korkmuyor musun?”
Mu Yingchan da kızgın değildi, gülümseyerek cevap verdi. “Bu mevzu Saray Şefi Duan’ın endişelenmesi gereken bir şey değil şimdilik. Ola ki Yükselen Göksel Kılıç tarikatlığı gerçekten de Gökyüzü Zehir Sedefi’ni alamayacak olursa, on bin yıldır Masmavi Bulut Kıtası’nda bir hiç uğruna kalmışız demektir. Saray Şefi Duan’a gelince, sizin muazzam sarayınızdan geldiği anlaşılan yaşlı bir adam ve bir tımar dolusu öğrencisi öyle görünüyor ki birileri tarafından katledilmiş... Şimdi ise, hiçbir kanıt yok. Henüz püskürtülmemiş dışarıdan gelecek bir tehlike varken, sen bu tarafa doğru kaçıp Gökyüzü Zehir Sedefi’ni saklamaya kalkıştın. Bu tarikat ustası da sizin muhteşem sarayınızın çok güçlü olduğu ve kazara Süzülen Köy’ü yakıp yıkacağı konusunda endişelenmişti. Görüyorsunuz ki git gide çirkinleşiyor.”
Duan Heisha tatsız bir şekilde güldü. “Masmavi Bulut Adası’ndaki barış ile düzeni düşünürsek, dışarıdan gelecek bir tehlike ne kadar önemli?”
Sözleri Yun Che’nin kulaklarına tek bir sözcük kaçırmaksızın düşüyordu, bu da onu şaşkınlığa itiyordu.
Bahsettikleri “Gökyüzü Zehir Sedefi” dört sene evvel görünmüş ve tarifi imkansız bir zehir mi yaymıştı?..
Gökyüzü Zehir Sedefi onunla birleştiğinde muhteşem güçler bahşetmişti. Ancak, onca yıl geçtikten sonra dahi, zehrin etkisi bir daha asla onarılamadı. En ufak bir şekilde olsa dahi onarılamadı.
Sonrasında, ustası Yun Gu ölüme itilmişti. Ondan Gökyüzü Zehir Sedefini kapmayı istemelerinin sebebi ise, Yun Gu insanlara tedavi dağıtırken sedefin oluşturduğu kutsayıcı ve iyileştirici güçlerdi.
Yun Gu Gökyüzü Zehir Sedefi’ni insanları kurtarmak için kullandı, ancak kurtarılmış olanlar da Sedefnin etkisine maruz kaldı. Bütün Masmavi Bulut Adasında, Gökyüzü Zehir Sedefinin cennetin altında sayısız zehir içerdiği ve bunun da cennetin altındaki sayısız nesneyi etkilediği gerçeği yayılmıştı. Gökyüzü Zehir Sedefiyle beraber, artık hiçbir zehir türünden korkmalarına gerek yoktu. Artık geliştirebilecekleri bir tıp da kalmamıştı.
Sonunda, sayısız divan ve klanın kibri altında, Yun Gu kendisini öldürdü. Kendisini öldürme sebebi ise Yun Che’yi korumaktı. Ancak, Yun Che bunun yerine...
Sedefnin zehir kudretiyle birlikte, insanlar yalnızca onun en korkunç tarafını gördüler, devasa zehir gücü, yalnızca intikam ateşiyle yanan Yun Che her kim Yun Gu’yu sonuçlarını düşünmeksizin ölüme zorlayanlar için Sedefyi serbest bırakmıştı.
Ve şimdi, bu üç büyük divanın Sedefyi kapmak istemelerinin sebebi anlaşıldı, onun muazzam zehir gücünden dolayı. Kendi sözleriyle, onlar asla temizleme ve güçlendirme kudretini kullanmadılar.
Şu anda kapmaya çalıştıkları “Gökyüzü Zehir Sedefi” de neydi şimdi?
Yun Gu gözlerini etrafa çevirdi ve yavaşça kapadı. “Eğer ki siz buradaki insanlar, Gökyüzü Zehir Sedefi’nin kuvvetini saklayacak ve onun Masmavi Bulut Kıtasına bir kriz getirmesini önleyecekseniz, artık ayrılabilirsiniz.”
“Ne kast ettin şimdi?” Göğü Engelleyen Tarikat Lideri Zuo Hanshuo alaylı bir şekilde sordu.
“Gökyüzü Zehir Sedefinin kudreti sıradan bir zehir değil. Günümüzde, bu zehrin gücü yalnızca küçük miktarlarda etkili oluyorken, artık çoktan terör seviyesine geldi. Kontrol etmek ve zehir gücünü saklamak kesinlikle onu kaynak enerji olarak kullanmak kadar kolay olmayacaktır. Bu yaşlı olan tıp ve zehir mevzularında uzun yıllardır alakadar, ve dahası, zehre gelince, sizler için bir teklifim var ki bu da beni Gökyüzü Zehir Sedefi’ni kullanmamı sağlayacak. Eğer ki sizlere verilse, zehir gücünü kaybettiğiniz an çılgına döner, hatta başka bir önlenemeyecek olan kriz doğar ki bu da asla geriye döndürülemez.
“Hahahahahaahahaha!” Göğü Engelleyen Tarikat Lideri Zuo Hanshuo yüksek sesle güldü ve Duan Heisha ve Mu Yinchan da aynı şekilde sırıttı. Alaycı bir tonla, Zuo Hanshuo konuştu “Merak ediyordum da şu Aziz Hekim ne tarz bir kişilikti? Galiba gerçekten de insanların güvenliğini önemseyen biriydi, ancak sonunda, Sedefye sahip olmak için deliren bir hayasızdan başka bir şey olmadı.”
“Ne gülüç sözler. Gökyüzü Zehir Sedefini kontrol edebilme kapasitesine sahip olan tek kişi sensin de biz değiliz öyle mi? Başka bir deyişle, Masmavi Bulut Kıtasındaki on bin senedir ayakta olan üç divanımız da tıpla uğraşan yaşlı bir adamın sahip olduğunu koruyamaz mı? Hahahahaha, işte bu saray şefinin hayatı boyunca işiteceği en salakça şakaydı.” Duan Heisha kibirli bir şekilde güldü.
“Yaşlı Adam Yun.” Mu Yingchan kendi sahtekarlıklarını bıraktı. Ellerini Yun Gu’ya doğru yöneltti ve tarifi imkansız bir şekilde onu küçümsemeye başladı. “Usluca Gökyüzü Zehir Sedefini teslim et. Bu cennet altında yaşayan sayısız yaşam içindir.”
“Siz insanların istediği şey... Sedefin zehir gücünden başka bir şey değil.” Yun Gu’nun gözündeki keder yavaşça kaydı, sesi de hala rüzgar kadar hafifti. “Asıl yıkım ve hata, bunu sizlere iletmek olur.”
“Heh.” Mu Yingchan’ın gözleri karardı, buz kadar soğuk bir avuç uzandı ve Yun Gu’nun sol omzunu kavradı. “Beklenmedik bir şekilde inatçısın... Sedefi tekeline almak için, bütün yaşamını karartmayı göze aldın. Gerçekten de merak ediyorum, bir kolunu kaybetsen de, yine aynı cevabı mı vereceksin?”
Mu Yingchan’ın sesi düştüğü anda, buz kadar soğuk, kemik kırılma sesleri ardından geldi.
“Çek o pis ellerini ustanın üstünden!”
Useless notu: Çevirmenlik okuyan çevirmen adayımıza hoş geldin diyelim. Bizim tarzımıza pek uygun yapmıyor bölümleri sankim. Sizce bu şekilde mi devam etsin çevirilerine yoksa bizim tarza çevirmeye mi çalışalım?
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..