Bölüm 903 - Cennetsel Şeytan Miasma’nın Sonsuz Gecesi
“Çok iyi, gerçekten de çok iyi. Bu kadar parlak olmalı zaten. İşte ancak böyle gerçekten de Cennetsel Hükümdarlık Konferansı olabilirdi, hahahaha!”
Wentian kafasını geriye doğrulttu ve haykırarak güldü. Ne kadar insan ona baş kaldırırsa o kadar iyiydi.
“Feng Hengkong, bu egemen Anka Tanrınızın hala yaşıyor olmasını ümit eder. Eğer mevzu buysa, o halde bu egemen tanrınızın öldürülmesine bizzat şahitlik etmenizden onur duyar!” Delice gülerken, Wentian birden kükredi: “Başkası var mı?! Bu egemene kafa kaldırmak isteyen?! Hepiniz gelin hadi!”
Bam!!
Bütün kılıçlarını Anka ateşleri ile savuran İlahi Anka Tarikatının üyeleri, İki yüzün üstündeki güçlü küme ile parlak Anka ateşleri yakmaya başladı. Bu, etrafa Deniz Tanrısı Arenasındaki herhangi birisinin nefes almasını güç kılan baskın bir kudret yayıyordu. İlk olarak Feng Zukui ileriye atıldı, sözlerinin ucu doğrudan Wentian’ı hedef aldı. Antik sesi bütün boş Saray boyunca yayıldı: “Şu an ölmekten korkan herkes kaybedecek! Wentian, bugün yerkanımızllaa kaplasa dahi fark etmez, çünkü sen asla İlahi Anka Tarikatımızı köleleştiremezsin!!”
İlahi Anka Tarikatı birkaç sene önce tarihindeki en büyük hezimeti tatmıştı... Bu hezimet Yun Che’nin ellerinden gelmişti. Feng Xue’er Yun Che’ye derinden bağlıydı. Sonunda Feng Konghong, Tianwei ve Zukui, geçmişteki üç neslin İlahi Anka Tarikatı Ustaları, hepsi bu durumu kabul etmişti. Bu Feng Xue’er ile evlendikten sonra İlahi Anka Tarikatını Yun Che’nin ellerine düşeceği anlamına gelse dahi…
Bunu sadece Xue'er'in Yun Che'ye olan hisleri için kabul etmemişlerdi. Ayrıca onlar ve tarikattaki diğer öğrenciler Yun Che'ye karşı içerleme ve korku hissetseler de hayranlık ve şaşkınlık da kalplerinin derinliklerinde mevcuttu. Her ne kadar tarikat kapılarını yıkılmış ve Prenses Karlarından vazgeçmiş olsalar da ve Yun Che'ye karşı hala içerlemeye sahip olsalar da olanları kabul etmeleri çok daha kolay olmuştu.
Eninde sonunda o bir insandı ve ortalama bir insandan çok daha temizdi.
Diğer taraftan Xuanyuan Wentian... Bir kez o ilahi kuvveti kazandıktan sonra bütün insan görünüşünü kaybeden deli bir köpekti resmen…
Baş kaldırış ölüm anlamına gelse dahi, İlahi Anka Tarikatını Xuanyuan Wentian’ın ayakları altındaki bir köle asla yapmayacaklardı!
Mutlak Hükümdar İbadethanesinin bir araya gelmiş kaynak kullanıcıları da aynı zamanda havada uçuşuyordu. Aniden, yüzlerce kavurucu sıcak ve buz soğukluğundaki öldürme arzusu kenetlenmiş, Wentian’ın o anda bulunan yüzlerce bireyin auralarını kırmıştı. Bu da Deniz Tanrısı Arenasındaki enerji akışının onlar yok olurken tamamen tükenmesine sebebiyet vermişti.
Kaynak enerjileri göreceli olarak daha zayıf olanlar, özellikle de çeşitli koca kutsal mercilerden ve tüccar loncalarından olanlar, o denli korkmuştu ki titreyen ve sallanan vücutlarıyla oldukları yere çökü vermişlerdi.
Wentian’ın onlar üzerindeki tarifi imkansız bakışları, gözleri o denli aşağılayıcıydı ki sanki kudreti hakkında hiçbir şey bilmeyen aciz böceklerdi onlar... Gözleri eşsiz bir ses tonunda konuşurken eğimli bir hale geldi, “Qu Fengyi, hala Salonunu bir araya toplamadın mı?”
Qu Fengyi aniden cevapladı, “Cennetsel İmparator, lütfen öfkenize hakim olun, size Salonumdaki tek bir insan dahi cürred...”
“Wentian!” Denizlerin Hükümdarı Qu Fengyi konuşmasını bitirmeden önce, mor bir ışık süzmesi Zi Ji’den patladı ve kılıcı Wentian’ın gırtlağına dayandı, “Geber!!”
Kılıcını Wentian’a yönelttiğinde kendisini ölüme yolladığı o denli belliydi ki Zi Ji’nin... Belki de, bu saldırı Wentian’a olan nefretinden değil Qu Fengyi’ye olan acıma ve hayal kırıklığından ötürü yapılmıştı.
“Dd... Dur!”
Qu Fengyi şok içinde bağırdı ancak olacakların karşısında çok geç kalmıştı.
“Hmmm, bu kadar basit bir tarikatı bile bir araya toplayamadın demek, neden artık sana ihtiyacım olsun ki?” Wentian’ın ardında gizlediği eli bir pençe misali onu kaptığı anda ağzı büküldü... Ancak bu pençe Zi Ji’ye değil, Fengyi’ye doğru atıldı.
Bam!
Kara delikli kılıç boşluğa doğru atıldı ve Zi Ji Wentian’a yaklaşamadan önce, kara delikli kılıçtan çıkan aura onu havaya doğru fırlattı. Yere düştü... Ve aniden, kara delikli kılıç tepki dahi veremeden Qu Fengyi’nin göğsünden içeriye girerek onu paramparça etti.
Kara delikli kılıçla yok olan Qu Fengyi, yere ipleri kesilmiş bir uçurtma misali çakıldı. Vücudundan çıkan yere yayılan kan dahi kıpkırmızıydı.
“Denizlerin hükümdarı...”
“DENİZLERİN HÜKÜMDARI!!”
Şimdiki sahne görenli şoka uğrattı. Her hareketlerini tehdit eden öylesine vahşi bir kavganın ortasındayken, Wentian’ın saldırmak için ilk seçtiği kişi Cennetsel Hükümdarlık Konferansını hazırlayan, kendi sadakatini gösterdiği Fengyi olmuştu.
Belki de, Wentian bile, insanlığı sarmalamış ve karanlık güçler tarafından yok edilmiş yarı şeytan, Fengyi’nin kararına kalbinden gücenmişti.
“Denizlerin hükümdarı!”
Zi Ji’nin yüz ifadesi aniden değişti, Wentian’a öfkelenemedi bile. Qu Fengyi’nin yanına koştu hemen. Karanlık tarafından yok edildikten sonra göğsünde çıkan o kara delik, çember... Altında beliren kan gölü, saniyeler içerisinde daha da büyüdü. Vücudundan sızan kan gölü git gide siyahlaşıyordu.
Yoğun bir acıyla sızlarken kalbi Zi Ji dişlerini gıcırdattı. Qu Fengyi’nin yanlış olduğunu düşünse dahi, eninde sonunda, o hala Denizlerin Hükümdarı ve hala onun senelerdir karısıydı. Ye Meixie gibi ölümden korkmuş olduğundan bu tercihi yaptığını da düşündü ayrıca. Ancak, o bunu yaparak aslında on bin senelik Yüce Okyanus Sarayını korumaya çalışıyordu.
Söylenilen ve yapılan onca şeyden önce, Qu Fengyi hala onuncu seviyede bir yöneticiydi. Wentian’ın önünde her ne kadar güçsüz olduğunun bir önemi olmasa da, Wentian’dan gelecek tek bir üfürükten de ölecek kadar zayıf olmamalıydı. Zi Ji’nin Xuanyuan Wentian’a saldırdığını gördüğü vakit oldukça gergin ve korkmuş olmalıydı. Dahası, Wentian’ın kendisine saldıracağını hayal dahi etmemişti. Wentian’dan işte bu şekilde böylesine ağır bir yara aldı. Doğrusu, Wentian’dan gelen bir üfürük onu ölümle yüzleştirmişti!
Bu arbedenin doğallığı içindeki aşırı ciddi ve korkunç karanlık kaynak enerjisinden kaynaklanıyordu, diğer insanlar o anda ölürdü. Qu Fengyi’nin kaynak kudretinden, belki bir dört saat kadar yaşardı ancak bu son saatleri yalnızca ölen bir kadın olurdu, başka bir şey değil.
Yüce Okyanus Sarayı’nın dört değerli üyesinin öfkesi ve öldürme arzusu sınırları zorlayacak şekilde yükseldi. Kalpleri böylesine bir öfkeyi kaldıramazdı artık. Öfke içinde haykırırken yıldırımlar soluk mor olarak çatırdamaya başladı, “ Mutlak Hükümdar İbadethanesinin Saygıdeğer İmparatoru, İlahi Anka Tarikatı Ustası, geçmişte birbirimize karşı savaştık, kederleriniz ve üzüntüleriniz ne olursa olsun... Bugün, şu Wentian şeytanını öldürmek için gelin bir araya gelelim! Bugün burada hepimiz ölsek dahi, Sarı Bahara giden yolda gelin yoldaş olalım!”
BOOM
On bir Mutlak Hükümdar İbadethanesinin Ruhsal Ustası öne atıldı, patlayan kaynak enerjileri arenayı öylesine sarstı ki onlarca kilometre öteden işitildi.
“Tsk... Tsk...” Bu kadar çok insanın baş kaldırısına karşı gelmesine rağmen, Xuanyuan Wentian kafasını kederle salladı, “Ne kadar da acınası ve gülünesi varlıklarsınız... Bu egemenin gözleri önünde, sizin gücünüz nedir ki? Ancak sizleri suçlamıyorum. Her şeyi geç, bu egemenin sahip olduğu kudreti hiç biriniz anlayamazsınız.”
“Sizlere bu nefis lokmayı anlatmaya çalışmayacağım. Bu egemen yeni bir dünyanın varlığını açıkça gözler önüne seriyor, öyle bir dünya ki sizler on bin senelik yaşantınızda dahi ulaşmayı hayal dahi edemezdiniz! Bu dünyada ise, var olan her şey o kadar küçük ve yetersiz ki...”
Yeni bir dünya mı?!
Yun Che’nin kalbi göğsünden çıkacakmışçasına atıyordu.
Bir kişinin kaynak gücü bu ilahi hükümdarlığa girdiği vakit, o kişi diğer gezegenlerin varlığını ve başka diyarları hissedebilir.
Altın Karga Ruhu ve geçmişte Jasmine’nin söylediği bir şeye oldukça benzerdi bu.
Şu anki Wentian’ın hükümdarlığını ilahi yola sokmak için hazırladığı da söylenebilirdi.
Kaynak Gökyüzü Kıtasında, yalnızca bir efsanenin bunu yaptığını ve kimsenin henüz onunla iletişime geçemediğini söylemek mümkündü.
İlahi Kaynak Hükümdarlığı!
Wentian Şeytani İmparatorluk Şehrini kuşattığında, Yun Che, Feng Xue’er ve Küçük Şeytan İmparatoriçesini kendisiyle savaşmak için birleşmelerine rağmen alt edebilmiş ancak ciddi şekilde yaralanmıştı. En azından, onları baskı altına aldığı yerde bu denli bir güce sahip değildi. Xuanyuan Wentian’ın o zamanlarda İlahi Kaynakta yalnızca yarım adım ilerlediği söylenebilir, yoksa belki de İlahi Kaynak Hükümdarlığının yalnızca sınırında mı bulunuyordu?
O zamandan beri yalnızca bir ay geçti ancak o ilahi hükümdarlığa sonunda ayak basmayı başardı!
“Heh, belki de seni öldüremeyeceğimiz açık ancak bizi köle olarak görmeyi unut.” dedi gülerek Feng Hengkong. Öleceği belli olsa dahi, en ufak bir korkusu yoktu.
Whoosh!!
Bütün kuvvetler içinde en zayıf güce sahip olan Feng Hengkong, herkesten çıkan enerji aurasından topladığı güçle Anka ateşini yaktı. Ardından, Mutlak Hükümdar İbadethanesi, Yüce Okyanus Sarayı ve İlahi Anka Tarikatına mensup bütün üyelerin kaynak enerjileriyle tam güçle saldırdı.
“Yüce Yıldız Birleşimini oluştur!”
“Sonsuz Yıldırım Canavar Etkisi!”
“Cennet Kavurucu Anka Etkisi!”
Yüzlerce insan üç yüce etkinin havasıyla birlikte ayağa kalktı ve Wentian’a doğru yöneldi. Ancak Wentian’ın bir kası bile yerinden kımıldamadı. Aksine, gülümseyerek, “Ne kadar da yüce bir kudret, nasıl da sadık ve tükenmez bir azim. Ah, ne yazık... Görünen o ki sizlerin ne kadar acınası ve gülünç varlıklar olduğunuzu anlamanız biraz süre alacak.”
“Eğer ki hepinizin basit bir şekilde ölmesine izin verirsem, bu çok sıkıcı olur. En azından bu egemenin sizlerin acınası ve umutsuz yüzlerini aydınlatmasına izin verin.”
Üç yüce kudret son gücüyle limitlerini zorlarcasına yüzlerce güçlü kişiyle birlikte Xuanyuan Wentian’a doğru saldırdı. Ancak Wentian onlara hiç aldırış etmedi. Gözlerindeki kara bir ışık süzmesi patlak verdi ve ellerini birbirine çarptı. Ardından gelen havadaki ani bir kara ışık patlamasından sonra, cennetleri ve dünyayı kaplayan kara bir ışık süzmesi her yeri sarmaladı.
“Ebedi Gecenin İlahi İblis Miasması”
Bu kara ışık süzmeleri kolayca birleşmiş etkileri bütün tarikat mensuplarını dağıtırcasına hızlıca yok etti.
Kara enerji her şeyi kapladı, Ye Meixie aceleyle geriye doğru çekilirken feryat içinde kaldı ancak ondan sonra, derin bir rahatlama nefesi aldı, sonrasından fark etti ki kara enerji Güneş Ay İlahi Hanedanına dokunmamıştı bile.
Bu kara enerji çok hızlı geçti, tüm bildiklerini yok edercesine. Üç büyük tarikat mensuplarının her biri, en ufağından en büyüğüne kadar, bu kara enerji tarafından tuzağa düşürülmüştü. Bir tanesi dahi kaçamadı. Her birinin yüzü karanlığa gömüldü, ancak ondan sonra, cennetleri titreten her birinin yere düşüşünden sonra ağzından çıkan aciz ağıtlar aniden patlak verdi, tabana ölü sinekler gibi çakıldılar.
Bu durum İlahi Anka Tarikatı için de geçerliydi. Feng Zukui ve Feng Tianwei’nin yanında, onların her biri yere çakılmıştı. Haykırışlar, kara enerjinin acısından vücutların çıkıp etrafa yayıldı ve dehşet verici bir acının yönettiği keder herkesin sınırlarını tecrübe etmesine yardımcı oldu.
Feng Zukui, Feng Tianwei ve Kesin Monarşi Hanedanının on bir Ustasıyla Yüce Okyanus Sarayının saygıdeğer dört büyüğü soluk soluğa kalmış bir şekilde havada asılı kaldı, yüzlerindeki dehşete düşüren görüntü açığa çıktı. Henüz birleşmiş olan üç büyük tarikat da oldukça hızlı bir şekilde dağıldı.
“Kutsal baba... Büyük baba!” Feng Xue’er’i şok kapladı, tatlı yüzü birden solu verdi.
“Bu şeytan zehri!” dedi Yun Che Feng Xue’er’in elini tuttu. Buradan tam ayrılmak üzereydi ki ani bir hareketle, gözlerini doğuya doğru çevirdi.
“Wentian... Sen... Ne yaptın?!” Zi Ji acı dolu bir sesle sordu.
“Aslında bu egemenin sizlere yapmış olduğu bir lütuftur bu.” Dedi gülerek Wentian, “Bu hükümdarlığın hepiniz için önceden hazırlamış olduğu şeytan zehridir. Ancak, korkmanıza gerek yok. Sizler şeytan zehriyle boğuşurken, hemen ölmeyeceksiniz, hatta koca iki saat boyunca yaşayabilirsiniz. Ancak, iki saatin sonunda, doksan dokuz farklı çeşit acı sizleri saracak ve her bir çeşit acı da sizlere gömülü hatıralarınızı o denli yaşatacak ki yüzlerce kez yeniden dirilseniz dahi hatırlayacaksınız. Her şeyi geç, her biriniz kara renkli kan gölleri içinde öleceksiniz. Hahahaa... Ne bekliyordunuz? Sizlere göstermiş olduğum lütufları için neden bu egemene teşekkür etmediniz?!”
“Sen... Ah!” Zi Ji’nin gözleri açıldı ve aniden konuştuğu an göklerden yere düştü. Yere çökmüş bir şekildeydi, aziz bir şekilde acının bağırışmalarını reddediyor, vücudundaki her kas korkuyla titriyor ve hissettiği azamet ile kasılıyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..