Bölüm 940: İki Söz
Feng Xue'er sakince seslendi “Büyük Kardeş Yun!”
“Onu bir daha hiç göremeyecek olman... Sen gerçekten… Hayatın boyunca mutsuz olmayacak mısın?"
Yun Che hafifçe kafasını salladı ve Feng Xue’er’e bakarak, “Sen benim yanımda oldukça nasıl mutsuz olabilirim? Küçük periyi kaybettiğimden beri ruhumda doldurulamayan bir boşluk var. İkinci kez aynı acıyı yaşamak istemiyorum." dedi.
“Küçük Şeytan İmparatoriçe, Kardeş Xue’er, bırakın gitsin.” dedi Su Ling'er sessizce. Tüm bu zaman boyunca sessizliğini koruyarak objektif davranan bir tek oydu.
“İtirazınızın ne yararı var ki?” Küçük Şeytan İmparatoriçe sakince konuşmaya devam etti. “Bir şeyi yapmaya karar verdiğinde, gerçekten onu durduracak biri ne zaman var oldu ki...”
“Ben..."
Yun Che bir şey söylemek üzereyken Küçük Şeytan İmparatoriçe onu aniden durdurdu. “Yun Che, seni durduramayacağımı biliyorum. Tanrı Aleminin nasıl bir yer olduğunu hepimizden iyi bilmelisin. Eğer bunca şeye rağmen gitmek istiyorsan kesinlikle gitmenin önemli bir gerekçesi vardır. Senin kadının olarak nasıl seni durdurabilirim ki?"
Yun Che’nin gözleri hareket etti. Böylesine güçlü bir karaktere sahip Küçük Şeytan İmparatoriçe’nin bunu kolayca kabul edeceğini hiç düşünmemişti. Kalbi biraz ısınıyor gibiydi, biraz da suçlu hissediyordu.
“Fakat... Bana iki şey için söz vermelisin!" Küçük Şeytan İmparatoriçe’nin sesi oldukça soğuk gelmeye başladı. Her kelimesi karşı konulamaz bir güç içeriyordu. “Eğer bana bu iki şey için söz verirsen, senin ve Ling’er in önerdiği bu şifa metodunu kabul edeceğim ve benim için endişelenmeden Tanrı Alemi’ne gidebileceksin. Ya da…"
“Ya da” kelimesini daha söylemeden, Yun Che çoktan onun hassas vücuduna arkadan sarılmıştı.
“Caiyi, bana sürekli tahammül ettiğini biliyorum. Sana vereceğim sözü söylemem gerekirse; bu bencilce davranacağım son sefer olacak. Bu sefer ne yapmamı istersen yapacağım. Sana söz veriyorum."
'Tahammül? Sen gerçekten bunu mu düşünüyorsun? Tahammül etmek mi istiyormuşum?' Küçük Şeytan İmparatoriçe içinden konuştu. 'Eğer ruhun tamamlanmamışsa, kırılmış olan tek sen olmazdın.'
“Tamam... Bana ne dediğini hatırla.” Küçük Şeytan İmparatoriçe gözlerini kapattı ve ağzından çıkan her kelimeyi daha soğuk ve kararlı çıkarmak için elinden geleni yaptı. “Bana söz vermeni istediğim ilk şey: Asla ölmeyeceksin!!”
“…”
Yun Che başını hafifçe salladı ve yumuşak bir sesle “Caiyi, Xue’er, Ling’er, endişelenmeyin. İlahi yolu aramaya ya da birinden intikam almaya gitmiyorum. Sadece ustamı tekrar görmek istiyorum, bunda bir tehlike yok. Mu Bingyun’un hayatını kurtardığımdan ve Donmuş Bulut Asgard ile yakınlaşmamdan beri onun beni Tanrı Alemi’ne alacağını biliyordum. O kesinlikle beni koruyacak ve yardım edecektir. İstesem bile tehlikeye girmemin zor olacağını düşünüyorum. Bu yüzden daha fazla endişelenmeyin. Tamam, tamam, tamam... Sana ilk sözümü veriyorum. Tanrı Alemi’ne girdiğimde asla, asla, asla tehlikeli görünen bir şeye yaklaşmayacağım. Ustamı gördükten sonra saçımın telini bile kaybetmeden geri döneceğim.”
“O zaman hayali Şeytan Aleminden Kaynak Gökyüzü Kıtası'na döndüğümüzde, buna benzer bir şey söylemiştin.” dedi Küçük Şeytan İmparatoriçe soğuk bir sesle. “Fakat bunu söyledikten sonra seni gördüğümde, yarı ölüydün.”
“…” Yun Che bir süre sessiz kaldı ve utanarak konuşmaya devam etti: “O zaman tekrar söz veriyorum, tamam mı?”
“Kişiliğini göz önünde bulundurursak, On milyon kez söz versen bile neye yarar?" Küçük Şeytan İmparatoriçe’nin sesi donuktu. “Sadece tehlikeli bir duruma düştüğünde bugün dediğimin aklına gelmesini diliyorum. Ebeveynini düşün, Büyükbabanı, Cangyue, Xue’er, Ling’er, Lingxi… Ve beni. Eğer Tanrı Alemi’nde ölürsen, kaç insanın mutsuz olacağını düşün. Ve bu insanlar gerçekten senin için endişelenen ve üzerine titreyen insanlar."
“Biliyorum.” Yun Che’nin kolları ve yumrukları bir süre için sıkılaştı. Bu cümleler onun kalbinin derinliklerine dokunmuştu. “Geçtiğimiz yıllarda sizi çok endişelendirdim. Fakat bu sefer öncekilerden daha farklı olacak. İster Kaynak Gökyüzü Kıtası ister Hayali Şeytan Ülkesi olsun, tüm gücümle korumam gereken çok fazla şey var. Ancak Tanrı Aleminde görmek istediğim biri var. Bu isteğimi yerine getirir getirmez döneceğim. Hepinize söz veriyorum, tüm bu süre zarfında kesinlikle tehlikeden kaçınacağım. Tehlikeli bir durum belirirse kesinlikle yaklaşmayacağım, tamam mı?
“Büyük kardeş Yun, sen.. Verdiğin sözü hatırlamalısın.” İlerleyen zamanlarda veda etmeyi düşünen Feng Xue’er gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu. Fakat gözleri iyice kızarmıştı.
“İkinci Şeye gelirsek...” Küçük Şeytan İmparatoriçe küçük bir nefes aldı, göğsü hafif yükseldi ve düştü. “Daha önce Altın Karga İlahi Tanrısı, onu beş yıl içinde görmen gerektiğini fakat bunun mümkün olmadığını söylemişti. Sonrasında... En fazla beş yıl. Onu bulup bulmamana bakmaksızın, geri döneceksin. Beş yıldan fazla bir gün bile yok!”
“Tamamdır.” Yun Che tereddüt göstermeden onayladı. "Hepinize söz veriyorum. Beş yıl içerisinde onu bulsam da bulmasam da, kesinlikle geri döneceğim!”
Şeytan İmparatorluk Sarayından ayrılırken hava tamamen kararmıştı. Tanrı Alemine gitmek çok önemli bir şeydi ve uzun yıllar sürebilirdi. Küçük Şeytan İmparatoriçe ve diğerlerine haber verdikten sonra, hala ailesine gidip bilgi vermesi gerekiyordu. Mavi Rüzgar İmparatorluğu Şehri’ndeki Cangyue, Yüzen Bulut Şehri’ndeki Büyükbaba ve Lingxi, Mutlak Hükümdar Mabedi’ndeki Xia Yuanba...
Su Ling’er onun yanında eşlik ediyordu.
“Ling’er, bu konuda ben çok bencilce davranarak çizgiyi aştım mı?" Yun Che iç çekti ve sordu. Kararının etrafındaki herkesin ruh hallerini ve hayatlarını berbat ettiğini düşünüyordu.
Su Ling’er gülümseyip başını salladı. “Yarım yıl önce buna benzer bir şey yapmamış mıydın? Fakat o zaman bunu benim için yapmıştın. Herkesten gizleyerek Masmavi Bulut Kıtası'na zorla girmiştin, böylece endişelenmemişlerdi. O zamanlardakine kıyasla bu daha bencil görünüyor. Fakat bu bencilliğin olmasaydı hayatım boyunca bir daha seninle karşılaşamayabilirdim.”
“Ling’er…”
“Büyük kardeş Yun Che, kalbinde birçok kişi barındırıyorsun, fakat her insana karşı ciddi ve inatçı olmayı sürdürebiliyorsun. Tüm bunlara rağmen hepsi de kalplerini sana bağlamaya istekliler. Sen de efendin ile benziyorsun ve inanıyorum ki o gittiğinde göründüğü gibi sana karşı duygusuz değil. Büyük kardeş Yun Che, sana Tanrı Alemi'nde iyi şanslar dilerim. Ustan Jasmine’i bul ve erkenden dön. Her birimiz gece gündüz demeden seni bekleyeceğiz.”
Su Ling’er’in şirin yüzünde bir gülümseme belirdi, fakat gözyaşları güzel gözlerinden ardında gizleniyordu. Kader çarkının altında ömür boyunca ayrılmışlardı, fakat sonunda bir araya gelmişlerdi. Ancak yarım yıldan daha kısa bir sürede tekrar ayrılmakla yüzleşmişti. Şu an kimse onun kadar isteksiz ve kaygılı olamazdı.
“Ling’er teşekkür ederim." Yun Che’nin kalbini sıcaklık sarmıştı.
“Minnettarlık sözleri aramızda gereksiz.” Su Ling’er vücudunu Yun Che’nin göğsüne yaslayarak yavaşça söyledi.
“Ling’er, benim için bir şey yapman için sana hala ihtiyacım var.” Yun Che uzaklara baktı ve bakışları uzaklaştı. "En fazla iki veya üç yıl içinde Xue'er'in kaynak gücü Egemen Kaynak Alemini aşıp gerçek İlahi Kaynak Alemi'ne girecektir. O zaman geldiğinde eğer hala geri dönememiş olursam beni aramak için Tanrı Alemi’ne girebilir. O zaman geldiğinde onu durdurmak için bana yardım etmelisin."
“Büyük kardeş Yun Che, endişelenmeyin. Ben yapmasam bile Küçük Şeytan İmparatoriçe onu durdurur ve Kardeş Xue’er o kadar düşüncesiz davranmayacaktır. Seninle Tanrı Alemi’ne gitmeye ısrar ederdi. Peri Mu ve öğrencisi sadece bir kişi alabilse de, hepsini İlkel Kaynak Arkı kullanarak geri getirebilirsin. Onların bunu düşünmeyeceğini gerçekten düşündün mü?" diye cevapladı Su Ling’er sakince.
“...” Yun Che bunun üzerine sessizliğini bozmadı.
“Haha!“ Su Ling’er aniden güldü. "Küçük Şeytan İmparatoriçe ve Kardeş Xue’er kendi güzelliklerinden bihaber değiller. Biri Hayali Şeytan Ülkesi’nin bir numaralı güzeli, diğeri ise Kaynak Gökyüzü Kıtası’nın bir numaralı güzeli. Ben bile bir kız olduğum halde onlara baktığımda büyüleniyorum. Tanrı Alemi’nden biri eğer onları görürse aklını kaçırır. Eğer Tanrı Alemi’nde sana eşlik ederlerse bu bitmek bilmeyen bir sorunu beraberinde getirir. Aslında bu sebeple yalnız gitmen daha güvende olmanı sağlayacaktır. Hmm… Aniden geri döndüğün gün gökten birkaç Tanrıça getirip getirmeyeceğini de merak etmiyor değilim.”
“Hahaha, bu nasıl mümkün olabilir ki.” Yun Che gülmeye başladı.
“Oldukça mümkün aslında...” Su Ling’er içten içe kaynayan gözleriyle oldukça ciddi bir şekilde Yun Che’ye bakıyordu. “Sonuçta Büyük kardeş Yun Che dünya üzerinde yaşayan en iyi adam. Gökyüzünde yaşayan Tanrıçalar bile benim Büyük Kardeşim Yun Che gibi mükemmel birini görmemeli. Belki de hepsi senin tarafından büyülenecek. Babanın, annenin ve diğer kardeşlerin erkenden buna hazırlanması gerektiğini düşünüyorum.”
“Hahahaha!" Yun Che, Su Ling’er’e sıkıca sarıldı ve yüksek sesle gülmeye başladı. Ruh hali oldukça iyiydi.
Yun Che, Tanrısal Alem’e gitme kararını herkesle paylaştı. Mu Bingyun ve öğrencisinden ayrılmasına hala bir ay vardı. Bir ay boyunca eğitimini durdurarak her gününü ailesi ve güzellikleriyle birlikte geçirdi. Aynı zamanda Mu Bingyun’un zehrini çıkarması günde dört saatini alacaktı.
Gökyüzü Zehir Sedefi'nin güçlü arınma gücü altında, Mu Bingyun’un bedenindeki bin yıllık toksin her geçen gün daha da zayıfladı ve artık tekrar yayıldığına dair bir işaret görünmemekteydi. Beşinci günden itibaren Yun Che Öfke Tanrısı’nın gücüne ihtiyaç duymaktaydı. Mu Bingyun’un kendi kaynak enerjisi yavaş yavaş iyileşirken, vücudu hızla artan sınırsız bir canlılık kazandı.
Bugün Mu Bingyun için bir kez daha zehir topladıktan sonra, Yun Che avuçlarını kapattı ve Altın Karga alevlerinin parıltısı vücudunda parlayarak terinin oluşturduğu tüm yoğunlaştırılmış buz kristallerini kuruttu.
Mu Bingyun buz yatağından oturdu, gözleri Yun Che'ye odaklandı. Tam o sırada yavaşça konuşmaya başladı: “Buz Anka kanı ve ruhu olmadan bile Buz Ankası Tanrı Atama Kanunu’nu zorla geliştirebilirsin. Bu zaten aşırı derecede anormal ve aynı zamanda Altın Karga Tanrısı’nın gücünü elde etmeni sağlıyor. Su ve Ateş birbiri ile çarpışıyor. Onları vücudunda kaynaştırmakla kalmayıp, üstüne birde özgürce kontrol ediyorsun. Bu gerçekten inanılır gibi değil.”
“…” Yun Che hızlıca düşündü ve açıklamaya çalışacaktı.
Bu iki şeye ulaşabilmek için, belki de bir kaç milyon yılda doğanın kanunları ve sınırları dışına çıkabilen efsanevi “Dokuz Kaynak Seçkin Beden” edinmişti. Fakat “Dokuz Kaynak Seçkin Beden” sadece kadınlarda ortaya çıkardı. Mu Bingyun’un gözleri Yun Che’ye baktığında biraz yoğunlaştı.
“Sen… Dokuz Kaynak Seçkin Bedeni olan bir kadın ile ikili etkileşimde olabilir misin?”
“Ah... Olabilir.” Yun Che rastgele bir yalan söyledi, ama kalbinde bir inilti hissetti. “Karım Qingyue gerçekten de Dokuz Kaynak Seçkin Bedene sahip. İsterdim tabi... Ama o asla ona dokunmama izin vermedi!"
Qingyue…
Yun Che aniden kafasını kaldırıp sordu: “Peri Mu, Donmuş Son İlahi Salonu'nda bıraktığın ışınlanma formasyonu insanları nereye gönderiyor?"
Mu Bingyun soruyu duydu, ama biraz kafasını salladı. “Bilmiyorum... Bin yıl kadar önce, Cennet Kader Klanı’nın Donmuş Bulut Asgard’a yaptığı “Bin Yılın Kehaneti” yüzünden kehanetin gerçekleşeceğinden korktum. Boyut taşının gücünü serbest bırakarak ve bu basit ışınlanma formasyonunu harekete geçirerek Donmuş Bulut Asgard için bir umut parçası bıraktım. Ancak hedef konumu belirtilmedi, bu yüzden birisinin ışınlanma yerini bilmesinin bir yolu yok. Ama ben boyut taşlarının gücünün birini çok uzaklara gönderebileceğini biliyorum. Tanrı Alemi’ne bile ulaşması imkansız değil."
“Anlıyorum.” Her ne kadar bunun büyük olasılıkla mümkün olduğunu bilmesine rağmen Yun Che büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı.
Bunu bilmeden önce, birbirimizi görmemizin üzerinden beş yıl geçti. Qingyue, şimdi neredesin acaba?
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..