Bölüm 1037: İlahi Buda Damarları
Mavi Kutup Yıldızı, Hayali Şeytan Ülkesi.
“Kız Kardeş Ling'er, gel... Çabuk gel! Küçük Hala yeniden bayıldı!”
Göklerin Altında Yedi Numara'nın ses iletim yeşiminden gelen huzursuz sesi Su Ling'er'in karıştırdığı ilacı aniden bırakmasına neden olurken hızla cevap verdi: “Hemen orada olacağım.”
Xiao Ailesi, Yüzen Bulut Şehri, Kaynak Gökyüzü Kıtası. Xiao Lingxi sessizce, en rahat ve tanıdık hissettiği yatağın üzerine uzandı. Çoktan uyanmıştı, fakat yüzü hala zayıf bir edayla kaplıydı. Su Ling'er şu an küçük elleriyle Xiao Lingxi'nin bileğini tutuyordu. Az sonra Su Ling'er in parmakları Xiao Lingxi'nin kalbine uzandı. Kaşları tüm zaman boyunca çatıktı.
“Ling'er, ben iyiyim. Muhtemelen Küçük Che'nin yanımda olmamasına alışık olmadığımdan...”
Xiao Lie ve etrafındaki herkezin ifadelerinin nasıl olduğunu görünce Xiao Lingxi gülümsedi ve onları rahatlatmaya çalıştı.
Su Ling'er ellerini çekti, arkasını dönerken hafifçe gülümsedi ve Xiao Lie'ye doğru dönerek konuştu: “Rahatlayabilirsiniz. Kız Kadeş Lingxi'nin fiziksel durumunda ciddi bir problem yok, bu sadece halsizlik.”
“Lingxi kaynak enerjisine sahip ve o asla canlılığına zarar verebilecek bir şey yapmaz, yine de neden böyle olup duruyor...” Xiao Lie'nin yüzü hafifçe panik izleri barındırırken, Su Ling'er'in sözlerinin endişesini azaltmadığı barizdi.
“Heehee, geçmişte asla aşk hastalığına inanmamıştım. Fakat Kız Kardeş Lingxi'nin şu anki halini görünce buna inanmak zorundayım. Her şeye rağmen Kız Kardeş Lingxi Yun Che ile beraber büyüdü. Birbirleri için hisleri diğerlerinin kıskanç hissetmesine neden olur.” Çaresiz Xiao Lie'ye kıyasla Su Ling'er kıkırdıyordu. “Kız Kardeş Lingxi, çok fazla endişe etmeyi bırak. Kardeş Yun Che'nin beş yıla ihtiyacı yok. Belki de yarın birden çıkagelir. Fakat senin şu anki halini görürse kalbini kaplayan acıdan dahi ölebilir.”
“Büyükbaba, Kız Kardeş Ling'er'i duydun. Bu kadar endişelenmene gerek yok. Küçük Hala'nın tüm zaman boyunca aşk hastalığından muzdarip olduğuna inanıyorum. Eğer kardeş Yun aniden beni ve çocuğumu bırakıp gitseydi, belki ben de Küçük Hala ile aynı durumda olurdum.”
Göklerin Altında Yedi Numara konuşmayı bitirince yüzlerce kez tekrar ettiği, anlaşılmayan bir tonda birkaç söz fısıldadı: “Kardeş Yun'un hiç vicdanı yok. Bizi bu kadar uzun süre terketmesi... Bu olmalı... Neydi adı... Şu Tanrı Diyarı denilen yerde, her yerde perilerle... Ayrılmak istemiyor olmalı...”
“Büyük Kardeş öyle biri değil.” Xiao Yun, Yun Che'yi savunmak için sessizce cevap verdi.
“Kısa bir kestirmenin ardından iyi olurum. Gerçekten endişelenmenize gerek yok. Ayrıca lütfen Xue'er ve diğerlerine söylemeyin.” Xiao Lingxi konuşurken çoktan yüzünün rengi biraz canlanmıştı.
Xiao Lie'nin ifadesi oldukça sakinleşmişti. “Pekala, o zaman gerisini sana bırakıyorum. Ancak hava soğuduğu için bir süreliğine dışarı çıkmamalısın. Yun'er'in avlusuna gelince...”
“Temizlemesinin sorumluluğunu ben alırım.” Su Ling'er hemen araya girdi.
“Pekala.” Xiao Lingxi çabucak Su Ling'er'i onayladı ve ardından sessizce gözlerini kapadı.
Xiao Lingxi'nin odasını terk etmelerinin ardından Su Ling'er'in yüzündeki silik gülümseme ansızın kayboldu, yerini derin ve endişeli bir ifade aldı. Işınlanma formasyonuyla Yüzen Bulut Şehri'ni terk etti ve Hayali Şeytan Ülkesi'ne döndü. Daha sonra hemen Yun Ailesi'nin tıbbi avlusuna koştu. Avluya girmesinin ardından ona doğru yürüyen Yun Gu ile karşılaştı.
Su Ling'er'in ifadesini görünce Yun Gu durakladı ve sordu: “O kız yeniden mi bayıldı?”
“Evet.” Su Ling'er kafasını salladı. “Nabzı önceki gibiydi. Bilincini kaybetmesinin ardından kısa bir süreliğine nabzı anormal derecede hızlıydı. Normal bir insanda olabileceğinden on kat daha hızlı olsa da çabucak normale dönüyordu. Yarım yıl içinde çoktan dokuzuncu defa oldu. Usta, hiçbir fikrin yok mu?”
Yun Gu kafasını sağa sola salladı. “Sebebini bilmesem de hayra yormalı ve kötü düşünmemeliyiz.”
Su Ling'er yarım yıldır Yun Gu'dan eğitim alıyordu. Duyduklarına göre bu yüz yılda okuyamadığı tek nabız Xiao Lingxi'ninkiydi.
“Anormal şekilde bayıldığı ilk gün Yun Che'nin terk ettiği günden sonraki gündü. Belki de gerçekten Kardeş Yun Che ile alakalıdır. Eğer dönerse belki... Her şey normale dönecek.”
Su Ling'er kendi kendine mırıldandı ve kafasını kaldırıp düşüncelerini ve rüyalarını kaplayan figürden bir ipucu görebilmek umuduyla engin gökyüzüne baktı. “İkiniz dikkatli olmalısınız. İkinize de bir şey olmamalı.”
Yüzen Bulut Şehri. Xiao Lingxi yatağında uykuya dalalı uzun süre geçmişti fakat uykusu huzurlu değildi. Rüyalarında Yun Che'den gelen siyah yeşim yeniden ortaya çıktı ve daha önce hiç görmediği ve anlayamadığı sözler söyledi.
Her bayıldığında aynı rüyayı görüyordu.
İçinde hissediyordu. Bayılmasının sebebi Yun Che'nin ayrılışı değil bu siyah yeşim parçası ile karşılaşmasıydı.
Bu siyah yeşim yüzünden ruhunun derinliklerinde bastırılmış ve uyuyor olan bir şeyler yavaşça uyanıyor gibiydi.
Azure Bulut Kıtası, Bulutun Sonu Uçurumu'nun dibi.
Ölüler Diyarı'nın Udumbara Çiçeği açtıktan sonra çabucak solar. Ancak burada bulunan Ölüler Diyarı'nın Udumbara Çiçeği devasa yaprakları ve tacı, hayali, cehennemvari ve zifiri karanlığın ortasında parıldayan yoğun mor bir ışıkla kaplıydı.
Gümüş saçlı genç bir kız bu Ölüler Diyarı Udumbara Çiçekleri denizinin ortasında sessizce duruyordu. Mor ışığın yoğunluğu bunu pek belli etmiyordu fakat genç kızın göz bebeklerinden çıkan renkleri gizleyemiyordu. Morun dünyasında hafif parıltı noktaları ve çeşitli renkte ışıklar bir yıldız gibi ortaya çıktı.
Kız kayıtsızca mesafeye baktı. Gözleri çeşitli renkte ışıklar yüzünden inanılmaz derecede güzel görünüyordu fakat duygudan yoksundu.
Etrafındaki tek şey asla solmayan Ölüler Diyarı Udumbara çiçekleri ve uzakta sesleri asla kesilmeyen şeytani canavarların kükremeleriydi.
Uzun süreli yalnızlık, yaşayan canlılar için en zalim işkencelerden biriydi. Özellikle de yoğun duygulara sahip insanlar için. Onlar için yalnızlık dünyadaki en büyük azaptı. Ancak kız buna alışalı uzun zaman olmuştu. Bilincini kazandığı günden beri hep bu karanlıkla yüzleşmişti. Morun ışıltısı ve bu yalnızlık. Belki on binlerce, yüz binlerce, hatta milyonlarca yıl olmuştu.
Veya belki de... On milyonlarca yıl...
Neden var olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği var olduğuydu...
————————————
Bang!
Ping!
Patlayan buzun sesi Yun Che'nin kulak zarlarını titretirken figürü bir hayalmiş gibi titreşti. Buz enerjisi dalgalanmaları hareketini bölmüştü ve saldırısının yönünü değiştirmişti fakat paniklemedi. Vücudunun kontrolünü ve dengesini sağlam tuttu. Kaşlarını çattı ve geriye atılırken figürü bir kez daha titredi, buzlu bir ışık peşinden geliyor ve onları bir meteor gibi gösteriyordu.
Duyu neydi? (NN: spiritual sense'i ruhsal algı diye çevirdim sensationu ise Duyu diye. Sonraki cümlelerde farkını anlayacaksınız.)
Eğer ruhsal algının doruğu düşünceleri önceden görme ve onları tahmin etmekse...
O zaman fiziksel algının doruğu vücudun hareketlerini önceden görebilmek ve onları tahmin etmektir.
Havanın yönü kurnazca değişirken ruhsal hisleri ve bakışları birbirine odaklandı ve yüzlerindeki ifade ile kaynak enerjileri aniden değişti... İnsanlar uzaktan ruhsal algıya güvenirdi fakat yakın bir mesafede ruhsal algının yerini duyu alırdı.
Duyu, vücut ve ruhun gizemli ve mucizevi bir yeteneği olarak düşünülebilir. Yetişimi yapılamaz, hatta detaylı bir açıklaması dahi yoktur. Sadece kişinin şahsen hissetmesi ve anlaması gereken birşeydir.
Mu Xuanyin'nin saldırıları kaçınsalar bile sürekli hedefini buluyordu... Böylece onlarca saldırıdan sonra Yun Che kafası bulanık bir şekilde Duyu kavramını idrak etmişti.
Aynı gün onun Ay Dağıtan Şelalesi'de “Gölgeler İçinde” alemine başarıyla ulaşmıştı.
Bunun ardından sonunda Mu Xuanyin'in “Suikast” senaryosunu tamamlamıştı. Böylece Mu Xuanyin derece derece saldırılarını arttırdı... Bir kez... İki kez... Üç... Dört...
Şimdiye kadar, Yun Che sadece altı vuruşa kadar ayakta kalmayı başarmıştı.
Trajik bir durumda olsa da sürekli yer değiştiren Yun Che, Mu Xuanyin'in beş adım yakınına gelmeyi başarabilmişti. Bir ışık gözlerinin içinde parlarken Cennet Cezalandıran kılıç aniden ellerinden fırladı. Fakat aynı anda vücudunun sol tarafından sinsi bir duygu sezdi. Hiçbir tereddüt olmadan tüm vücudu içgüdüsel olarak havada salto attı.
Boğuk bir ses ve soğuk bir ürperti vücudunun sol tarafını yalayıp geçti. Ölümcül bir noktasına gelmese dahi bu vücudunun dengesini kaybetmesi için yeterliydi. O anda Yun Che'nin kolları hızla açıldı.
“Bulutları Mühürle, Güneşi Hapset!”
Bang!
Kötü Tanrı Bariyerini kuşanan Yun Che havadayken arkasında boşluktan bir buz sarkıtı belirdi ve ona vurdu. Başka bir vuruş ile buz sarkıtı Kötü Tanrı'nın bariyerini deldi. Fakat son anda hafifçe sarkıtın ucundan kaçınmayı başarmıştı. Yine de hala sol omzunu acımasızca delmişti.
Buz Sarkıtı aniden patlamadan önce sol omzunun eklemine sıkıca gömüldü. Anında Yun Che'nin soğuk sebebiyle vücudunun sol tarafındaki hissi kaybetmesine neden oldu. Çarpık vücudu yere yapışırken önceden fırlattığı Cennet Cezalandıran kılıç ona geri döndü ve onunla beraber yere uzandı.
Yun Che güçlükle diz üstü oturdu. Vücudunun sol tarafındaki his kaybını azar azar kazanırken kabus gibi bir acı oradan yayılmaya başladı. Yun Che dişlerini gıcırdattı. Böyle bir acıya rağmen tatmin olmuş bir gülümseme yüzünde belirebildi. “Öğrenci... Çoktan... Ustanın... Yedi Hareketini... Alabiliyor.”
“Hmph, sen hala oldukça eksiksin!”
Mu Xuanyin bu sert ve soğuk sözleri söylediğinde Yun Che'ye parmağıyla hafifçe vurdu. Küçük bir mavi ışık noktası aniden tam Yun Che'nin göğsünün önünde patladı. O anda Yun Che'nin tüm meridyenleri kopmuştu.
Sadece Mu Xuanyin'in kendisi bunu biliyordu, fakat ilk zamana göre karşılaştırıldığında Yun Che'nin meridyenlerini yok etmek birkaç kat daha fazla kaynak enerjisi alıyordu.
Meridyenlerin yok edilmesinden dolayı ortaya çıkan acı ve çile de bu oranla artmıştı.
Yun Che'nin vücudundaki tüm kan damarları patlarken göz bebekleri aniden küçüldü, derisindeki ve kaslarındaki tüm damarların tamamen bozulmasına neden oldu.
Vücudunun her bir noktasında ortaya çıkan bu inanılmaz acı Yun Che'nin duyusunu sertleştiriyor ve ayrıca zihinsel gücünü cilalıyordu. Ancak vücudu cenin pozisyonunda bükülürken bu acı onu arafa düşmüş gibi hissettirmişti. Fakat başta attığı çığlıklar bu sefer ağzından kaçmadı... Bunun sebebi önceki seferler gibi acıdan bayılması değildi.
Mavi bir ışık Mu Xuanyin'in gözlerinden Yun Che'nin tüm rengini kaybeden gözlerine parladı.
Nzzz...
Yun Che'nin zihni gümbürderken bilinci kapandı ve bayıldı.
“Bu son sefer olduğundan ve duyunun ne olduğunu artık anladığından daha az acı çekmeni sağlayacağım.”
Yun Che'yi yerden kaldıran Mu Xuanyin Kutsal Salona döndü.
Dalgalanan su birikintisinin ortasında duran son taç yaprağı bir zamanlar seksen bir taç yapraklı Dokuz Diriliş'in Buda Kalp Lotus'uydu.
Yun Che suya fırlatıldıktan sonra Mu Xuanyin'in yeşim parmağı nazikçe suyu döndürdü ve böylece son lotus taç yaprağı parmaklarına doğru süzüldü. Yeşim gibi kristal lotus kökünün tepesinde geriye sadece yeşim renkli yapraklar kalmıştı.
Sonraki çiçek dokuz bin yıl sonra açacaktı... Belki de asla tamamen açamayabilirdi.
Mu Xuanyin'in avucu Yun Che'nin göğsüne indi ve o son lotus taç yaprağını kullandı. Gözlerinde karmaşık duygu izleri doğdu.
Bu veletin anlama kabiliyeti gerçekten cennetlerin altında eşşizdi. Kısacık birkaç ayda, Ay Dağıtan Şelale'yi çok iyi öğrenebilmiş ve Buz Ankası Tanrı Atama Kanunu'nu “Donmuş Son Cennet Mühürleme” alemine kadar öğrenebilmişti.
Duyunun kaynak sırlarına gelirsek, yetenekli kaynak gelişimcileri İlahi Musibet Alemi'ni aşıp İlahi Öz Alemi'ne adım atana dek Ruhsal Hisleri'yle bu sırlara dokunamazdı ve bu aşamada dahi yavaş olurdu. Fakat Yun Che yapabilmişti... Sadece üç aylık kısa bir sürede, o Duyu'yu bu noktaya dek kavrayabilmişti.
Düşük bir alemde doğmuş olması üzücüydü. Eğer Kar Şarkısı Diyarı'nda doğmuş olsaydı isminin Tanrı Diyarı'nı sallaması mümkündü.
Mu Xuanyin İlahi Usta gücünü kullanırken mavi bir parıltı tüm Kutsal Salonu aydınlattı ve Buda Lotusu'nun gücü Yun Che'nin meridyenlerini son kez sertleştirmeye başladı. Seksen birinci kez Mu Xuanyin zorla damarlarını kırmıştı ve seksen birinci kez damarları bu mavi ışığın altında yeniden düzenlenmiş ve kaynaşmıştı. Zaman zaman hızlı, zaman zaman yavaştı fakat Yun Che'nin her meridyeni vücudundan çıkan bir ışık yaymaya başladı, onu son derece parlak gösteriyordu.
Ejderha Tanrı iliği Yun Che'nin kemiklerini son raddeye dek serleştirmiş ve onun Ejderha Tanrı Kan Çizgisi'nin daima son derece kalın ve yoğun olmasını sağlamıştı. Yine de bugün tüm vücudundaki meridyenler Mu Xuanyin'in vahşi yöntemleri ve Dokuz Diriliş'in Buda Kalp Lotusu ile tam bir dönüşüm geçirmişti.
Yun Che bilincini geri kazandığında o çoktan Cennetsel Cehennem Ayazı Gölü'nün ortasındaydı. Ancak uyanır uyanmaz tüm vücudundaki meridyenlerin muazzam değişimlerden geçtiğini hissedebilmişti.
Aceleyle kendini topladı ve inceledi. Meridyenlerinin üç ay öncesine göre birkaç kat daha kalın olduğunu keşfetti ve her biri önceki formlarından tamamen farklıydı. Şimdi daha kristalimsi ve temizlerdi. Sanki en saf buz kristalleri şimdi vücudunun her bir noktasına ve köşesine yerleşmişti.
Bir düşünce ile kaynak enerjisi dolaşmaya başladı. Dolaşımı çok hızlıydı. Yun Che kendini uzunca bir süre hazırlasa dahi yine de şaşırmıştı.
“Bunlar gerçekten... Benim meridyenlerim mi?” Meridyenlerindeki kaynak enerjisinin dolaşımını hissedince, Yun Che inanmaya cesaret edemedi.
Aşırı heyecan ve inançsızlığının arasında Yun Che Cennet Cezalandıran Kılıcı aldı, kaşları eğrilmişken bağırdı:
“Tahrip Edilmiş Gökyüzü, Yok Edilmiş Yeryüzü!”
Kaynak enerjisi birikti ve ardından patladı. Kötü Tanrı'nın üçüncü yeteneği Tahrip Edilmiş Gökyüzü, Yok Edilmiş Yeryüzü oldukça fazla enerji tüketiyordu. Zihinsel enerjisinin yeterince konsantre olduğu araf durumunda dahi kaynak enerjisini toplamak için iki nefese ihtiyacı olurdu. Ancak bu sefer sadece yarım nefes sonra yıkıcı güç patlamaya hazırdı. Cennet Cezalandıran Kılıcı sallamasıyla zorba ve yıkıcı bir güç aniden dışarıya patladı.
Boom!
Patlama tüm bölgeyi titretirken Cennetsel Cehennem Ayazı Gölü'nün yüzeyinde dalgalar belirdi. Onu takiben ikinci bir “Tahrip Edilmiş Gökyüzü, Yok Edilmiş Yeryüzü” geldi...
Boom!
Gölün yüzeyi doğrudan yarılırken Cennetsel Göl'ün su damlacıkları Yun Che'nin üzerine yağdı. Yun Che Cennet Cezalandıran Kılıcı iki eliyle kavrarken havaya süzüldü, göz bebekleri şiddetle titriyordu.
“Tahrip Edilmiş Gökyüzü, Yok Edilmiş Yeryüzü"nün gücü çok büyük olsa da geçmişte fazla kullanmamıştı. Çünkü bunun için enerji toplamak çok vakit alıyordu. Bir zamanlar büyük bir kusuru vardı. Üstelik kullandıktan sonra gücünü kontrol edemediği uzun bir sürece giriyordu. Bu nedenle eğer saldırı isabet etmez veya rakibi saldırıyı bloke ederse bunun çok ciddi sonuçları olurdu.
Fakat şimdi kılıcını çekene kadar enerjiyi çoktan toplamış oluyordu. Ayrıca saldırıyı gerçekleştirdikten sonra ilkinden zayıf olmayan ikinci bir Tahrip Edilmiş Gökyüzü, Yok Edilmiş Yeryüzü için hazırlanabiliyordu.
Hakikaten sanki büyülü bir rüya tecrübe ediyor gibi hissettirmişti. Şu anki durumu daha önce hayalini asla kurmadığı bir şeydi.
Onun kaynak enerjisi hala İlahi Köken Alemi'nin ilk seviyesindeydi. Artma sinyalleri yoktu.
Fakat meridyenlerinin değişimi ile üç ay öncesine göre apaçık bir şekilde tamamen farklı bir alemde ikamet ettiğini hissediyordu.
Eğer şu anki hali bir ay önceki hali ile savaşsa zafer çantada keklik olurdu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..