“AHHHHHHHH!!!!”
Xiao Yulong’un karnının altında ki kesikten çok miktarda kan çıkıyordu. Daha önce sarhoş olan Xiao Yulong yataktan düşerken ölmek üzere olan bir domuz gibi ses çıkarıyordu. İki eliyle midesini tutup acı içinde yerde yuvarlanıyordu.
Kapı aniden açıldı ve daha çok uzaklaşmamış olan Xiao Yang içeride ki çığlık sesini duyup geri döndü. Gözleri önünde ki sahneyi gördüğünde yüz rengi soldu ve elleri panik içinde titriyordu. “pa…patron.”
Xiao Yulong’a yardım etmek istiyordu ama onun izni olmadan ona dokunmaya cesaret edemiyordu. İlk başta ki panik patlamasının ardından hızlıca dışarı fırladı ve bağırmaya başladı. “Klan Lideri…….Klan lideri….. Xiao Yulong bir suikastçi tarafından saldırıya uğradı. Klan lideri.”
Gecenin karanlığında Xiao Yang’ın sesi oldukça fazla bir mesafeye ulaştı ve normalde sakin olan Xiao klanını anında son derecede kaotik bir duruma getirdi. Yerde ağlayan Xiao Yulong’u izleyen Xiao Che soğukça güldü ve kapıyı açıp yavaş yavaş dışarı çıktı. (Ç.N: Katil ruhlu nasılda eğleniyor sadist :D ) (DN: bu yapılır mı lan biraz daha çıldırda adamaın kolunu bacagını al :D)
Çok geçmeden Xiao Yunhai, Xiao Gu ve birkaç büyük aceleyle içeri girdi. Karnında ki hançeri ve Xiao Yulong’un bedeninden fışkıran kanı gördükten sonra Xiao Yunhai ne yapacağını bilemedi. Aceleyle onun yanına giderken tökezledi ve “Yulong…..Yulong!!” Dedi.
Xiao Yulong’un bilinci hala açıktı. Sarhoşluktan ayılmıştı ve elini uzatıp Xiao Yunhai’nin elbisesini tutup ıstırap içinde ki zayıf sesiyle “ba…..ba.” Dedi.
“Acele edin! Acele edin ve onu yatağa yatırın.” İlaç çantasını açarken Xiao Gu konuştu. Arkadan izleyen büyüklerin yüzleri tamamen şaşkınlık içindeydi. Kim? Bunu kim yapmıştı?
Xiao Yulong yatağa yatırıldıktan sonra Birinci büyük Ve Xiao Yunhai kaynak enerjilerini kullanarak kanayan yarayı kapattılar. Xiao Yunhai karmakarışık yüz rengiyle beraber “Xiao Gu durum ne?” Dedi.
Xiao Gu’nin kaşları en başından beri gergindi. Xiao Yunhai’nin sorusunu duyduktan sonra uzun ve derin bir nefes alarak “Çok büyük bir hayati tehlikesi yok. Suikastçı açıkça onun canını hedef almıyormuş ama bu kesik….gerçekten çok şeytanca. Bıçak sadece kaynak damarlarının ortasında ki kaynak kalbini delmiş. Dolayısıyla bu hareket bir balonu delmek gibi. Sadece kaynak damarları hasar almamış ayrıca tüm kaynak enerjisi dışarı sızmış.” Dedi.
“N…e?”
Xiao Yunhai “tüm kaynak enerjisi dışarı sızmış” lafını duyduğunda sanki bu anında ten rengini soluk beyaza çeviren bir gök gürültüsü gibiydi. Kendini sakin kalmaya zorlayarak bir umutla ” O zaman… iyileşmesi ne kadar zaman alacak?” Dedi.
Xiao Gu kafasını salladı ve “Sızan kaynak enerjisi çoktan tükenmiş. Temelde bunun iyileşmesi imkansız. Ama neyse ki kaynak damarlarında ki hasar tamir edilebilir ve onarıldıktan sonra bir kez daha…. en baştan eğitime başlayabilir.” Dedi.
Xiao Yulong’un ifadesi tamamen umutsuzluğa düşerken Xiao Yunhai’nin vücudu birdenbire seğirmeye başladı.
Bu kesik Xiao Yulong’un canını istemiyordu. Ama bunun yerine tüm kaynak gücünü yok etmişti.
Cennetten düşen etli börek gibi Xiao Klanı sonunda Xiao Tarikatına girebilmek için bir fırsat elde etmişti. Xiao Yulong bu son derecede nadir fırsatı elde edebilmek için çok büyük çaba harcamıştı ve sonunda göklere uçabilecekti. Ama bu güzel rüyanın arifesinde bu olay oldu ve tüm kaynak gücü tamamen yok olmuştu… Eğer onlar ayak baş parmaklarını teminat olarak gösterseler bile Xiao Kuangyun’un kaynak damarları hasarlı birini Xiao Tarikatına götürmesinin imkansız olduğunu biliyorlardı. (Ç.N: ayak baş parmakları Çin’de çok önemli bir şeymiş. Onları teminat olarak sunmakta öyleymiş garip bir mantık diğer parmaklar kimsesiz mi :D )
“Kim.. Kim bu şeytanlığı….bunu kim yapmış olabilir? Kim?”
Xiao Yunhai’nin yüzü solmuştu ve tüm vücudu titriyordu. Normalde oğlunun ayrılarak Xiao Tarikatına gitmesinin olağanüstü mutlu bir olay olduğunu düşünüyordu. Hatta kendisinin öğlen hazır nasıl hazırlanacağını düşünmüş ve sabırsızlıktan oğlunun yarın yapacağı seyahat için gerekli olan kıyafetleri çoktan hazırlatmıştı. Ama beklenmedik bir şekilde daha cennete doğru 2 adım bile atamadan aniden cehenneme düşmüştü.
“Klan lideri ilk önce sakin olmalısınız. Yulong’un bilinci hala açık yani belki bu kötü hareketi yapanın kim olduğunu biliyordur.” Xiao Li karanlık bir yüzle konuştu.
Xiao Yunhai transtan uyandı ve hızlıca Xiao Yulong’in yanına geldi. Ciddi bir ses tonuyla “Yulong! Seni bıçaklayanı gördün mü?” Dedi.
O anda Xiao Yulong’in karnı Xiao Gu tarafından bandajlarla kaplandığı için yaraları geçici olarak stabilize edilmişti. Kafasını salladı ve acı çekerek yanıtladı. “bilmiyorum. Hiç kimseyi görmedim.”
“Hiç kimseyi görmedim.” Xiao Yunhai’nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Daha sonra aniden Xiao Cheng’nin bakışları parladı ve telaş içinde “Çabuk. Oraya bakın. Pencereye bakın.” Dedi.
Pencerede yumruk büyüklüğünde bir deliğin olması yeterince şok ediciydi. Xiao Yunhai ellerini deliğe yerleştirdi ve vücudundan öldürme isteği yayıldı.
“Açıkça belli ki birisi pencerenin arkasına saklanmış Yulong’un gelmesini beklemiş ve onun sarhoşluğundan yararlanarak hançeriyle onu yaralamış.” Xiao Li dikkatlice konuşmaya devam etti. “Bu avlu Xiao Klanının bölgesinin ortasında ama yine de birisi içeri girmiş ve böyle sessiz bir suikast gerçekleştirmiş… Bu kişi ya klanımıza son derecede aşina yada klanımızdan biri.”
Konuştuktan sonra Xiao Li’nin gözleri yanlışlıkla Xiao Bo, Xiao Ze ve Xiao Cheng’e baktı.
Xiao Li’nin düşüncesi Xiao Yunhai’nin kalbini şiddetle sallamıştı… Uçan Bulut Şehrinde Xiao Klanı kaynak gücünde en hünerli klanlardan biri olarak kabul ediliyordu. Zorluğu ne olursa olsun Xiao Klanına sızmak ve liderin çocuğuna suikast düzenlemek son derece büyük bir riskti. Ve dış görünüş açısından Xiao Yulong genellikle naziktir ve mükemmel bir üne sahipti. Kim ve ne amaçla ona suikast düzenlemişlerdi?
Eğer suikastçı Xiao Klanındansa o zaman her şey daha kolay açıklanabilir oluyordu.
Eğer bu klan üyelerinden biri tarafından yapıldıysa sızma normalle kıyaslanamayacak şekilde kolay olacaktı ve Yulong’un sarhoş olduğu anı bulmak çok kolay olacaktı. Nedene gelince…. Xiao Yulong’un Xiao tarikatına gitmesine duyulan kıskançlıktı. Eğer o sakat kalırsa yada öldürülürse doğal olarak Xiao Tarikatı başka bir insan seçerdi. Suikastçı de bu şansı elde edecekti.
Bunu düşündükçe Xiao Yunhai’nin kalbi adeta donmuştu ve uyanıklığı bilenmiş gibiydi… çünkü yanında ki ikinci, üçüncü ve dördüncü büyükler en büyük şüphelilerdi. Hepsi kendi torunlarının Xiao Tarikatına gitmesini hayal ediyorlardı. Xiao Tarikatından gelen böyle nadir bir fırsat karşısında böyle çılgın ve saçma bir şey olması tuhaf değildi.
“Xiao Gu yaraların durumu şimdi nasıl?” Xiao Yunhai sakin kalmak için dişlerini gıcırdatırken konuştu.
“Yarada ki kanama çoktan durdu ve ilaç uyguladım. Acil bir tehlike yok. Yulong’un şuan ki durumuna bakılırsa tamamen iyileşmesi yaklaşık yarım ay sürmeli. Ama kaynak damarlarının onarımı konusunda o birkaç ay sürebilir. İyileştikten sonra kaynak gücü çalışmaya yeniden başlayabilir.” Xiao Gu dürüstçe cevapladı.
O anda dışarıdan sanki bir gök gürültüsü gibi panik içinde bir bağırma duyuldu. “Yan….Yangın! Yangın! Revir ve güney avlusu…. ikisi de yanıyor!!!”
“Ne!!!”
Xiao Gu yırtıcı bir şekilde arkasına döndü ve sanki hayatını önemsemiyormuş gibi dışarı koştu. Revirde sayısız ilaç ve ot depolanıyordu onlar onun için hayatı gibiydi. Xiao Yunhai ve diğerleri de korkmuştu çünkü güney avlusu tam olarak klan lideri ve büyüklerin kaldığı yerdi.
4 büyük hiç konuşmadı ve hemen vahşice dışarı fırladı. Xiao Yunhai onların arkasında biraz tereddüt ettikten sonra endişeli bir yüzle “Yulong yaraları artık hayati değil. Güzelce dinlen ve başka bir şey düşünme. Ben kesinlikle en kısa zamanda sana suikast düzenleyen suçluyu tutuklayacağım.” Dedi. (Ç.N: adam görünmez nanik nanik askjfaha )
Bunu söyledikten sonra Xiao Yunhai da kapıdan çıktı ve doğrudan güney avlusuna gitti. Evinde tüm hayatı boyunca biriktirdiği önemli eşyaları vardı. Şimdi oranın yandığını duymuştu ve eğer kendi gidip bakmasaydı nasıl rahat hissedebilirdi?
Xiao Yulong aniden odada yalnız kalmıştı. Hasar almış damarları ve ciddi yarasıyla beraber hareketsizce yatıyordu… Vücudundan bahsetmeye bile gerek yoktu. Vücudu en küçük parmağını kaldıramayacak kadar zayıf ve acizdi. Soluk görüşüyle beraber boş boş tavana baktı. İçtenlikle bugün olan şeyin sadece bir kabul olmasını umuyordu…
Tap, tap, tap….
Orada besbelli kimse olmamalıydı ama boğuk adım sesleri Xiao Yulong’in kulağına geliyordu. Gelen ses tüylerini diken diken yaptı ardından kafasını eğerek sesin kaynağına baktı… Birinin yakınına geldiğini gördü… Burada asla olmaması gereken birinin…
“Xiao….Che?” Karşısındakinin hayalet gibi birden ortaya çıktığını gördüğünde Xiao Yulong’un gözleri sanki gördüklerine zor inanıyormuş gibi bir güvensizlikle doluydu. O açıkça klandan atılmıştı ve buraya yeniden girmesi yasaklanmıştı. Nasıl burada olabilirdi?
“Gizlenmiş Yıldız” etkisi altında ki 3 saat boyunca dış bir kuvvetle bozulmadığı sürece Xiao Che 3 saatlik süre bitene kadar etkiyi istediği gibi iptal edip yeniden aktifleştirebilirdi. Xiao Yulong’un yatağının önünde durdu ve ona soğuk bir şekilde bakarak “Xiao Yulong son derecede şaşırmış gözüküyorsun.” Dedi.
“Nasıl…. Sen nasıl…. sen nasıl burada olabilirsin!” Xiao Yulong baştan savma boğuk bir sesle konuştu. Oturma pozisyonuna gelebilmek için vücudunu kaldırmaya çalıştı ama ancak kolunun yarısını kaldırabildi. Bu yüzden çok dayanamadı ve geri yattı.
“Nasıl mı burada olabilirim?” Xiao Che gülümsedi. Xiao Yulong’a doğru nazik bir gülümsemeydi ama o garip ve korku verici bir hissin bedeninden zihnine doğru gittiğini tespit etti. Yavaşça Xiao Gu’nun Xiao Yulong’un bedeninde çıkardığı hançeri aldı ve Xiao Yulong’a doğrultarak ” Tabi ki bana olan borcunu almaya geldim.” Dedi.
“Borcunu mu alacaksın? Ne borcu? Ne yaptığını biliyor musun?” Xiao Yulong’un aniden gözleri telaş içinde büzülürken vücudu kasılıyordu. “Bana suikast yapmayı deneyen sen miydin? Hayır… imkansız…imkansız!!”
“Gerçekten hangi borcu almaya geldiğimi soracak kadar yüzün var mı!” Xiao Che’nin yüzünde ki gülümseme gitmiş yerine yüz hatları korkunç bir ifadeyle bükülü bir şeytanın kötü niyeti gelmişti. Elinde tuttuğu hançer belli belirsiz titriyordu. Sanki sonsuz öldürme isteği ve her zaman içine attığı dargınlığını açığa kavuşturmuş gibiydi…
“Düğün günümde Öldüren Kalp Tozu kullanarak beni öldürmeye çalıştın! Eğer kaderimin koruması olmasaydı çoktan ölü bir adam olmuştum.”
“Yükseklere uçmak için Xiao Kuangyun’a yalakalık yaptın. Benim küçük halama yalan yere komplo kurmaya tereddüt etmedin. Benim ve Xia Qingyue’nin ayrılmamıza zorladın. Ve benim atılmama neden oldun… Hmph aslında atılmak çok fazla bir şey değil. Eğer Xia Qingyue Donmuş Bulut Asgard’ın öğrencisi olmasaydı ve ustası yakınlarda olmasaydı Xia Qingyue kaderine terk edilecekti. Küçük halamda sizin yaptıklarınız yüzünden Xiao Tarikatına götürülecek ve her türlü aşağılanmayı yaşayacaktı. Büyükbabam yalnızlığın acısını çekecek ve tüm hayatını kin içinde barındırarak geçirecekti.”
“Xiao Yulong… Söyle bana… Senden borcuma karşılık ne talep etmeliyim.”
“Bu borcu ödemen için sana nasıl davranmalıyım?” (Ç.N: Dedim size bu çocuk gaddar vahşi katil sadist ama yine de adam gibi adam yürü be Che kim tutar seni vur kır parçala arkandayız. D: ) (DN: Takipçileriniz Che başgan)
Xiao Che kızgınlıkla kükrerken hançeri kaldırdı ve Xiao Yulong’a doğru batırdı.
“DU….RR!! AHHHHHHHHH !!!”
Yanıp sönen hançer Xiao Yulong’un bacaklarını çizdi ve kan her yere fışkırmıştı. 2 bacağında ki tendonlar acımasızca kesilmişti.
Xiao Yulong genellikle katliamlarda duyulan acınası bir feryat attı ve cehennemden gelmiş gibi olan bıçaklamalar onu acıdan kıvrandıracak kadar şiddetli olmaya başlamıştı. Onun acı çektiğini izlerken Xiao Che’nin yüzü sevinçle doluyordu. Kısa bir süre önce onun bedenine soktuğu hançer yeniden çıkardı ve düşük bir homurtuyla beraber onun iki elini de doğradı. 2 elinden de kanlar fışkırıyordu. Xiao Yulong’un iki elinde ki tendonlar da acımasızca kesilmişti.
“AHHH AHHH AHHH!!!!”
Xiao Yulong’un kan donduran çığlıkları sanki kötü bir ruhun tiz feryadı gibiydi. Kol ve bacaklarının kanıyla ıslanmasıyla acılı ve korkunç bir uçuruma düşmüş gibiydi. Genelde zayıf ve kendi kendini alçaltan Xiao Che’nin aslında onu böyle acımasız ve aşırı kötü bir şekilde öldürmek isteyeceğini beklemiyordu.
“Ha….. Hayır….bağışla beni……..Bağışla beni………ölmek istemiyorum………..ölmek istemiyorum…”
Xiao Yulong’un cildi çoktan sanki bir kağıtmış gibi solmuştu. Gözlerinde ki acı ve korku onlarca kat büyümüştü. Xiao Che hançeri yeniden kaldırdı ve acımasızca gülerek ”Ölmek mi? Hayır endişelenme senin ölmene izin vermeyeceğim… Neden ölmeni isteyeyim ki? Senin böyle hızlı ve acısız ölmeni nasıl isteyebilirim!!” Dedi. (Ç.N: tendonları kesmek falan acısız şeyler ama evde denemeyin :D )
“Bu kesikle beraber gözlerinin bir daha asla görmemesini istiyorum.”
Chi chi!!
İki tane hızlı hançer darbesi Xiao Yulong’un gözlerine girdi ve iki geniş gözbebeğini doğrudan bir tür siyah ve beyaz macuna döndürdü.
“WAAAAAAAAAAAAAHH!!!”
Çıkan sefil çığlık sesi sanki cehennemin derinliklerinden geliyormuş gibi aşırı derecede acıklıydı. O kadar ki duyanların bedenlerini titretecek ve kafalarının üzerinde ki deriyi hissizleştirebilirdi. Ama yine de Xiao Che sanki çok keyif alıyor gibi gülümsüyordu. Sanki cennetten gelen bir müziği dinliyordu. Hançeri çıkarıp gözlerini daralttı ve gülümseyerek “Cik Cik ne ses çıkaran bir çığlık. Hala yapabiliyorken sesinin tadını çıkar çünkü daha sonra….. bir daha böyle güzel sesler çıkaramayabilirsin.” Dedi. (DN: Acımasızlık=Xiao Che Chu Feng bizimkiyle yarışamaz)
“Bu kesikle beraber hayatın boyunca ağzınla bir daha konuşamamanı istiyorum.”
Hançer acımasızca Xiao Yulong’un ağzının merkezini deldi. Hançeri geri çektiğinde onla beraber büyük bir parça kanlı kırmızı dil ve oldukça fazla diş çıkmıştı.
“Bu kesikle beraber hayatın boyunca kulaklarınla asla duymamanı istiyorum.”
Chi!!!
Hançer sanki parlak kan renginde uçuyor gibi ilerliyordu. Xiao Yulong’un kulakları bedeninden ayrıldı ve üzerlerine kan serpilirken soğuk zemine düştüler.
“Bu kesikle beraber senin…. Oğul sahibi olmadan ölmeni istiyorum. Sen böyle bir geleceğe sahip olmayı hak etmeyen aşağılık bir insansın.”
Kanla boyanmış hançer havaya yükselip aşağı doğru eğildi ve merhametsizce Xiao Yulong’un kasık bölgesini delip geçti.
“EEEEAAAAAH……..”
Xiao Yulong’un bedeni sertleşti ve onun son derecede boğuk çığlığı bile yavaşça sessizleşti.
—————ÇEVİRMEN NOTU—————–
Oh ne rahatladım be :D gerçekten çok rahatladım ne güzel delik deşik etti :D
Xiao Che devam edecek mi? Xiao Yulong öldü mü? Klanın diğer üyeleri bu manzarayı görünce ne diyecekler? Xiao Tarikatı bunu öğrenince ne yapacak? Başka birini seçecekler mi? Seçecekler se kim seçilecek? Küçük hala ve büyükbabaya ne oldu? Büyükbaba gerçekten Xiao Che’nin ailesini biliyor mu? Merak mı ediyorsunuz? O zaman bekleyin okuyun ve öğrenin…
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..