Çeviren: Aiktu – Düzenleyen 1ghostdreamer – Yayıncı: Useless
Gece meltemi gecenin karanlığı gibi serindi. Tüm İç Saray sessizdi, böceklerin sesleri bile duyulmuyordu. Yun Che Yüce Kaynak salonunun arkasında ki Gezi Köşkünün çatısında oturmuş ve ay ışığında yıkanırken sessizce düşüncelere dalmıştı.
Uçan Bulut Şehrinden ayrılalı bir sene olmuştu. Onun asıl hayat planı oldukça basitti, o kaynak damarlarını iyileştirmeyi ve üç sene içerisinde bir şeyler başarmayı ve Uçan Bulut Şehrine tekrar geri dönüp Küçük halası ve büyük babasını kurtarmayı ve kendi şerifini tekrar kazanmayı istemişti. Jasmine ile tanıştıktan sonra ve onun yüzünden, ona yeni bir hayat verildi. Onun kaderi onunla birbirine bağlandı ve hayatının istikameti Jasmine yüzünden tepe taklak oldu.
Fakat şimdi hayatında ek olarak birde Lan Xueruo vardı.
Lan Xuerou’dan hoşlanmak gerçekten emin olduğu birşeydi. O gerçekten ilk gördüğü anda Lan Xueruo nun güzelliğinden ve onun ince mizacından derinden etkilenmişti. Yarım sene boyunca iletişimde bulunmalarından, özellikle onunla bir ölüm kalım felaketi atlattıktan sonra, aralarında duygu giderek güçlendi.
Ve daha düne kadar, Lan Xueruo’nun gerçek kimliğini ve hatta onun neler çektiğini ve eğer onunla beraber kalmak istiyorsa yüzleşmesi gereken ne varsa hepsini öğrendi
Dün Qin Wuyou’nun söyledikleri çok acımasızcaydı. Fakat Yun Che, onun söylediği şeyler tamamen doğru olduğu için inkar edemedi. Onun yeteneği çook küçüktü, belki kişisel bir kinle ilgilenebilirdi, ama İmparatorluk ailesinin karışıklığına zorla müdahil olsaydı, isterse iki muazzam tarikata dahil olmuş olsun yine de denizi doldurmak için kullanılan kum gibi hemen ve hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolurdu.
“Küçük Kardeş Yun, demek buradaydın.”
Lan Xueruo’nun zarif sesi Yun Che’nin arkasından duyuldu. Daha sonra hoş bir rüzgar ile okşandı ve Lan Xueruo çoktan çatıya çıkmıştı. Yun Che ye doğru gülümsedi. “Az önce seni bulmak için konağına gittim ve tek bulduğum senin çoktan gitmiş olduğundu. Senin de burada oturup aya hayran bir şekilde bakmakla ilgilendiğini bilmiyordum. Canını sıkan bir şey mi var?”
“Rahatsız edici olarak saymayacağım.” Yun Che yukarıya doğru bakmaya devam etti. “ Ben sadece hayatımda vereceğim en önemli olabilecek karar hakkında düşünüyorum.”
Lan Xueruo Yun Che nin yanına oturdu. Bir süre tereddüt sonra dikkatle sordu. “Küçük kardeş Yun, senin aynı anda hem veliaht prensten hem de üçüncü prensten davet mektubu aldığını duydum. Ayrıca ikisinin davet zamanı da aynıymış. Se…sen yoksa hangi mektubu seçmen gerektiği hakkında mı tereddüt ediyorsun?”
Yun Che cevap vermedi bunun yerine bir soru sordu. “Kıdemli kız kardeş, sence hangi daveti kabul etmeliyim? Birisi veliaht prens ve diğeri ise üçüncü prens; her ikisi de reddedemeyeceğim kimseler gibi görünüyor.”
Lan Xueruo’nun yüzünde derin ve karmaşık bir ifade belirdi ve tereddüt ederek söyledi. “ Ben…Ben senin kararını duymak istiyorum. Benim senin kararlarına karışabilecek bir yetkim yok.”
“…Mevcut Mavi Rüzgar İmparatorluk Sarayının gizli oyunlarla kaos içerisinde olduğunu duydum. İmparator şuan yatalak; çok fazla ömrü yok. Eğer bir gün ölürse, tüm istikrarsız ve gizli hareketler tek seferde ortaya çıkacaktır… Kıdemli kız kardeş, Bilmek istiyorum, benim bu İmparatorluk ailesi karmaşasına dahil olmamı istiyor musun?” Yun che sakin ve kayıtsız bir şekilde sordu.
“Hayır! İstemiyorum! Hiçbir zamanda istemeyeceğim.” Lan Xueruo hemen başını salladı. “Küçük kardeş Yun, Ben senin gücü arzulayan bir insan olmadığını biliyorum ve sen de kesinlikle dahil olmayacaksın değil mi?”
“Peki ya ben de mücadeleye dahil olmak zorundaysam?” Yun Che zayıfça sordu.
Lan Xueruo’nun büyük gözleri panikle Yun Che’ye bakarken tüm vücudu kasıldı. “Neden karmaşaya dahil olman gerekiyor? İmparatorluk Ailesinin iç karmaşasının ne kadar tehlikeli ve korkunç olduğunu tam olarak bilmiyorsun? Bunun ne kadar tehlikeli ve karışık bir durum olduğunu tahmin bile edemezsin. Küçük kardeş Yun, güç için yanıp tutuşan biri olamazsın yada çatışma düşkünü, tam olarak ne planlıyorsun? Yoksa gerçekten veliaht prens ya da üçüncü prense mi dahil olmayı planlıyorsun?”
“Haklısın. Güçle ilgilenmiyorum ve çatışmaya düşkünü biri de değilim. Fakat bu dünya da sırf onlara ilgi duymuyorum diye yapamayacağım birçok şey var.” Yun Che, Lan Xueruo’ya döndü ve sevgiyle bakıp dedi. “Kıdemli kız kardeş…. Seni Kıdemli kız kardeş Xueruo diye mi çağırmalıyım yoksa…. Prenses Cang Yue diye mi?”
Lan Xueruo nun güzel gözleri huzursuz ve tedirgin bir şekilde kocaman açıldı. Başını eğdi ve kekeledi. “Se… sen biliyor muydun? Yoksa Eğitmen Qin mi bu konudan sana bahsetti? Ben… ben bunu senden kasten saklamadım. Ben sadece… sadece…”
Yun Che onun bitirmesine izin vermeden fısıldamaya devam etti. “ Seni ilk gördüğüm andan beri, senin zarafetine, nezaketine ve hoş görünüşüne vuruldum. Sonra Xiao Tarikatının Yan Tarikatı bir saldırı başlattı., sende beni kurtarmak için hayatını tehlikeye attın. Sonrasında sen bizzat Yan Şubeye gelmek için ayrıldın ve bizde hayatlarımız için beraber kaçtık… Sonra Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehrine geldik ve Mavi Rüzgar Kaynak Sarayına girdik, sen her zaman dikkatle her şeyi düzenledin ve her şeyle ilgilendin. Eğer sen olmasaydın, Ben çoktan Xiao Zaihe tarafından çoktan öldürülmüş olurdum yada belki de bir avare olmuş olurdum yada hala rüzgar yemeğim çiğ de içeceğimken hayatım için kaçıyor olurdum. (Ç.N: burada ki çiğ gece soğuktan dolayı bitkiler üzerinde oluşan su damlacıkları. Bu cümlede yiyecek içecek hiçbir şeyi olmadan kaçmaktan bahsediyor.) Yoksa nasıl kalmak için böyle sabit bir yere sahip olabilirdim?”
“Sen benim için birçok şey yaptın ve bunu benden hoşlandığın için yaptığını düşündüm. Ben de seninle harcadığım her saniyeden zevk aldım… Ta ki düne kadar, davet mektuplarını aldığım zaman Eğitmen Qin bana her şeyden bahsetti. Ondan sonra bana böyle muamele etmenin sebebini daha iyi anladım, bizzat Xiao Tarikatının, Yan Tarikatına bizzat gitme sebebin, beni Mavi Rüzgar İmparatorluk sarayına getirme sebebin, bunların hepsi benim potansiyelimi ve yeteneğimi beğendiğin içindi; İmparator babanın dileğini gerçekleştirebilmek ve benim Mavi Rüzgar Sıralama Turnuvasında İmparatorluk ailesini temsil etmem içindi. Daha önce düşündüğüm her şey, sana sevgimden dolayı olan hayallerden ibaretmiş…”
Yun Che nin son sözleri hafif bir yenilgi ve keder hissi içeriyordu. Lan Xueruo’nun aklının allak bullak olmasına ve söylediği son cümle ise Lan Xueruo’nun kalbine bir bıçak gibi saplandı. Panik içinde hemen bağırdı. “Bu yüzden değil… Bu yüzden değil! Seni seçmem gerçekten İmparator babam içindi, ama bu sebepten dolayı senden bunu kasten saklamadım, yada seni istismar etmek için de yapmadım, sadece sana söylemek için uygun vakti arıyordum. Senle olduğum süre boyunca daha da korkak olmaya başladım… Eğer herşeyi öğrenirsen, sonrasında seni kullandığımı ve senden faydalandığımı düşünmenden korktum. Ama kormamın en büyük sebebi…”
“Kıdemli kız kardeş…” Yun Che tekrar onun sözünü kesti. Üzgün bir ses tonuyla söyledi. “Biraz sakin bir zamana ihtiyacım var.”
Bunu söyledikten sonra, Yun Che çatından kaydı ve karalığın içerisinde sessizce kayboldu.
“Küçük kardeş Yun…. Küçük kardeş Yun!!”
Ay ışığı parlıyordu ve her yeri aydınlatıyordu. Fakat Lan Xueruo, Yun Che’nin siluetini bile göremiyordu.
“Bu yüzden değil, gerçekten bu yüzden değil… Ben gerçekten kasıtlı olarak bunu gizlemedim. Seni hiçbir zaman istismar etmek istemedim…” Lan Xueruo’nun kalbi sonsuz bir boşluğa düştü. Vücudu güçsüz bir şekilde yere çöktü ve dizlerini tutarak ağlamaya başladı.
Babası ciddi bir şekilde hastalandığı zaman ağlamamıştı… İmparatorluk ailesi kaos içine düştüğü zamanda ağlamamıştı… Yanan Cennet Klanından Fen Juecheng ona sürekli baskı yaptığı zaman bile ağlamamıştı… Her şeyi sessizce içine atmıştı. Fakat şuan, Yun Che onu terk ettiği anda, ruhunun ve aklının tamamen boşaldığını hissetti. Hayatından çok önemli bir şeyi kaybetmiş ve kalbi iğnelerle bıçaklanıyormuş gibi hissediyordu. Gözyaşlarını kontrol edemiyordu ve deli gibi yüzünden akıyorlardı. Dünya tarafından terkedilmiş çaresiz düşmüş bir yaprak gibiydi.
“Kıdemli kız kardeş, senin gözyaşların çok değerli, o kadar değerli ki… hayatımı onlarla takas etmekten başka çarem yok.”
Rüya gibi hafif bir ses kulaklarında duyuldu. Hemen başını kaldırdı ve göz yaşlı bulanık gözleriyle Yun Che’yi karşısında gördü. Ellerini açtı ve göz yaşlarını hafifçe yanaklarından sildi.
“Küçük Kardeş Yun beni terk etme…!”
Bu sözleri derince burnunu çekerken söyledi ve istemsizce Lan Xueruo’nun ağzından kaçtı. Çünkü bu sözler uzun zamandır kalbinin derinliklerindeydi; hatta kendisi bile ne söylediğini fark etmedi. Öncesinde kalbinin bıçaklanması gibi olan acının keskin bir kılıç gibi kalbini ve ruhunu kesip açmasından dolayı içinde tutuşan bu duygularını salmasına ve bu ‘Küçük kardeş Yun’ için nasıl derin duygulara sahip olduğunun farkına varmasına neden oldu.
Kendini Yun Che’nin göğsüne attı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Hiçbir zaman böyle isteyerek ağlamamıştı, fakat Yun Che’nin yanında olunca ve onun göğsüne yaslanınca, artık rol yapmasına gerek kalmadığını ve artık duygularını gizlemesine gerek kalmadığını hissetti. Yıllardır kalbinde var olan korku, baskı, acı ve pişmanlık… Kırk bir barajdan taşan sel gibi akıp gitti.
“Kıdemli kız kardeş, Üzgünüm…” Yun Che ona sarılırken hafifçe özür diledi. “Daha önce söylediğim hiçbir şeyi kastetmemiştim. Seni her zaman biliyordum, bu yüzden nasıl olurda senin ne kadar iyi kalpli bir kız olduğunu bilmem, nasıl olurda senin tüm her şeyi bilerek sakladığını ve beni kullanmak istediğini düşünürüm. Sana onları söylememin sebebi korktuğum ve huzursuz hissettiğim içindi… Kıdemli Kız kardeşin kalbine girmiş miydim bilmiyordum çünkü Kıdemli kız kardeş bana karşı çok iyiydi ve bir prensesti. Ben ise güçsüz ve sıradan biriyim. Onun dışında benim kibirim, asiliğim ve sana karşı olan duygularım dışında hiçbir şeyim yok. Bu yüzden, gerçekten huzursuzdum ve korkmuştum… Ben bencil bir şekilde, senin benim için gözyaşı dökmeni görmek istedim…”
“Kadınını ağlatan erkek dünyada ki en iğrenç erkektir… Kıdemli kız kardeş, ne olur benim bu bencilliğimi affet. Ben gözyaşlarını sonsuza kadar layıkıyla kalbimde saklayacağım, onlar benim hayatımın en değerli hazineleri olacak ve benim en büyük moral kaynağım olacaklar…”
“Bu senin hatan değil. Benden özür dilemene gerek yok… Bu benim hatamdı, hepsi benim hatamdı. Gerçeği senden saklayan bendim, sana karşı her zaman bu tarz niyetlerim vardı…” Lan Xueruo, Yun Che’nin kolları arasında kafasını salladı ve kederle ağladı. “Ben her zaman babamın dileğini gerçekleştirebileceğin için ve belli bir potansiyeli sahip olduğun için seni zorladım ve kendi özlem ve endişelerimi düşündüm…. Sadece bunun içindi, fakat sen benim tarafımdan kaybolduğun zaman senden daha fazla ayrı yaşayamayacağımı anladım….Uuu..Beni terk etme. Prenses olmak istemiyorum… Senin Mavi Rüzgar Sıralama Turnuvasına katılmanı bile istemiyorum. Sadece benim yanımda kalmanı istiyorum ki seni her zaman görebileyim… Ne olur beni terk etme…”
Lan Xueruo en sonunda, hiçbir şey saklamadan tüm hislerini gösterdi. Yun Che hafifçe gülümsedi. Lan Xueruo’yu daha yakın tuttu ve tatlı bir şekilde söyledi. “ Benim Kıdemli kız kardeş için sahip olduğum tüm duygular seninkilerle tamamen aynı. İkimizin de duyguları aynı olduğu için sıkıntılarımızı da paylaşmalıyız. Kıdemli kız kardeşin sıkıntıları şimdi artık benimde sıkıntılarım. Kıdemli kız kardeşin bu küçük arzusunu bile gerçekleştiremeyeceksem o zaman ben nasıl Kıdemli kız kardeşin sevdiği olabilirim… Mavi Rüzgar Sıralama Turnuvasına gireceğim ve aynı zamanda Mavi Rüzgar İmparatorluk ailesinin karmaşasına da müdahale edeceğim… Beni henüz durdurma. Öncesinde de hayatımla ilgili çok önemli bir karar alacağım diye belirtmiştim.. ve benim kararım bu.”
“Şuan yavru bir kartal olsam bile, bana zaman ver ve bir gün kendi kanatlarımı elde edeceğim. Lütfen bana kanatlarımı kullanarak seni yağmurdan korumama izin ver… Eğer hava çok kararsız olsa ve seni koruyamasam bile, hala Kıdemli kardeşi alıp uçup gidebilirim. Bir kez daha kararsız havaya sahip olan bu toprakları sonsuza kadar terk edebilir ve sadece bize ait olan bir yer arayabiliriz. Bu sahip olduğum bir ayrıcalık çünkü ben Kıdemli kardeşi seviyorum… Hatta bu sen olsan bile, bunu benden alamazsın.”
Lan Xueruo cevap vermedi. O sadece elinden geldiğince gözyaşlarını tutmaya çalıştı ve şiddetle omuzları titriyordu. Yaslandığı bu erkeğin omzunu ne çok büyüktü nede çok geniş ama o yinede ona rahat ve sıcak bir his veriyordu. En sonunda sıcacık evini bulan sürüklenen ve evsiz bir su mercimeği gibi hissediyordu.
İkisi köşkün çatısında sarılıp oturdu ve ay ışığıyla beraber yıkandılar. Uzun bir süre her ikiside konuşmadı.Onları birbirinden ayıran gözyaşları, suçlamalar ve sözlerin oluşturduğu son halkada tamamen ortadan kalktı. Onların kalpleri birbirlerinin içten dileklerini dinlerken iyice birbirlerine bağlandı.
“Beni yarın İmparator babanı görmeye götür, tamam mı? Unutma senin erkeğin tam bir dahi doktor ve dünyada iyileştirilemeyecek hiçbir hastalık yoktur.”
“Hm..”Lan Xueruo,Yun Che’nin omuzlarına yaslanmışken hafifçe cevapladı. Ağzının köşesi hafifçe kalkarken gözlerini kapadı. Gözünün kenarında ki göz yaşlarıyla birlikte güzelliği eşsizdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..