Bölüm 288: Şişirilmiş Hırs

avatar
14607 35

Against The God - Bölüm 288: Şişirilmiş Hırs


 

Su Ling’er'in Yun Che için olan özlemi yabancılar için biraz kafa karıştırıcıydı hatta onlara biraz mantıksız gibi görünüyordu. Su Ling’er kendisi bile neden onun figürünün ilk karşılaştıklarından beri zihnini ve kalbini doldurduğunu bilmiyordu. Onu beklemek neredeyse istediği tek şey haline gelmişti. Ve Su Haoran'ın ona söylediği sözler hiç şüphesiz dünyadaki en zalim sözlerdi çünkü her bir sözü bir zehirli çelik iğne gibi onun en mutlu ve güzel rüyasına saplanmıştı.

 

"Yalan söylüyorsun....Yalan söylüyorsun!" Su Ling’er zorla başını salladı ve kızgınlıkla haykırdı. "Büyük Kardeş Yun Che beni sevdiğini söyledi. Büyük Kardeş Yun Che ben büyüdüğümde benimle evlenmek için geleceğini söyledi. Büyük Kardeş Yun Che bana yalan söylemez....Sen yalancısın! Böyle bir yalan söyleyemezsin!"

 

"Oh gerçekten mi?" Su Haoran sırıtmaya başladı. "Eğer o seni gerçekten seviyorsan o zaman neden o zaman seni yanında götürmedi? Madem seni bu kadar seviyor o zaman sana hiç nerede yaşadığın ve hangi tarikatta doğduğunu söyledi mi?"

 

Su Ling’er'in küçük yüzü anında soldu. "Çünkü.....çünkü...."

 

"Çünkü o senin gibi küçük bir kızı hiç sevmedi bu yüzdende seni yanında götürmedi. O senin onu aramaya gidebileceğinden korktu bu yüzden de doğduğu yeri sana söylemedi. Hem onun ismi dışında onun hakkında başka ne biliyorsun? Belki ismi bile uydurmadır." Su Haoran bu sözlerin Su Ling'er için ne kadar acımasız şeyler olduğunu önemsemeden konuşurken güldü.

 

"Yalan söylüyorsun....yalan söylüyorsun! Bunların hepsi yalan! Büyük Kardeş Yun Che bana asla yalan söylemez o kesinlikle benim için gelecek!" Su Ling’er kulaklarını kapamak için ellerini kullandı ve şiddetle başını salladı. Gözleri sulanmaya başlarken güçsüzce savundu.

 

Su Haoran elini yaydı. "O zaman sen kuruntuna devam et. Ama ne yazık ki benim güzel küçük kardeşim Büyük Uyanış Klanının büyük prensesi olarak gelecekte sen erkeğini nehrin doğusundan seçeceksin yine de sen aptalca seni bir aptal gibi oynatan birini beklemek istiyorsun. Eğer bu yayılırsa tsk tsk korkarım ki tüm Büyük Uyanış Klanı ile dalga geçilecek."

 

"Sen yalan söylüyorsun....Söylediğin her şey yalan senden nefret ediyorum!"

 

Su Ling’er hala kulaklarını kapatırken ferahlatıcı bambu ormanının içine koştu ve onun zayıf bastırılmış ağlama sesleri duyulabiliyordu.

 

"Neden Su Hengshan'ın küçük kızı burada?" Su Haoran'ın arkasından çok uzak olmayan bir mesafeden siyah giyimli orta yaşlı bir adam oraya yürüdü. O aslında Su Hengyue idi!

 

"Onu görmezden gel."  Su Haoran gelişi güzel dudaklarını kıvırdı ve arkasını döndü. "Bana söyleyeceğin önemli bir şeyin olduğunu duydum. Ne oldu?"

 

"Haoran'ın büyük zekası ile nasıl bunu tahmin edememen mümkün olabilir?" Su Hengyue hafifçe güldü. "Tabi ki bu senin daha önceki klan hazinesini almana ve Klan Lideri olmana yardımcı olmak!"

 

İkisi bir süre birbirlerine baktı ardından aynı anda gülmeye başladılar.

 

……………………………………

 

Su Ling'er sonunda Büyük Uyanış Klanına geldiğinde akşam üstü olmuştu. Geri dönüş boyunca Su Haoran'ın söylediklerini unutmak istedi ama o kabus gibi sözler zihninde yüzmeye devam ettiğinden unutamadı.

 

Büyük Kardeş Yun Che benim için gelmeyecek değil mi...

 

Hayır! Büyük Kardeş Yun Che bana kesinlikle yalan söylemez. O bana karşı çok iyi ve bana baktığında bakışları bambu ormanının ay ışığı kadar sıcak.

 

Ama neden o gün beni yanına almadı neden bana nerede yaşadığını söylemedi...

 

Ben sadece....onun adını biliyorum....başka bir şey bilmiyorum......

 

Eğer beni gerçekten unuttuysa eğer beni artık sevmiyorsa....Ne yapmalıyım.....Ne yapmalıyım....

 

Su Hengshan eğitim odasından çıktı ve hemen hafif ve güçsüz adımlar atan Su Ling'er'i gördü. Aceleyle ileri doğru gitti ve sordu." Ling'er nereye gittin? Neden bu kadar geç geldin?"

 

Su Ling’er gözyaşı dolu gözlerini kaldırdı. Ağlamamak için gerçekten çok çalışırken acınacak bir şekilde konuştu. "Baba Büyük Kardeş Yun Che gerçekten....benimle evlenmek için gelmeyecek mi? O....o özleri gelişi güzel söyleyip beni çoktan unuttu mu?"

 

Su Ling’er'in yanaklarında asılı birkaç gözyaşı damlası vardı ve onun daha önce ağladığı açıktı. Su Hengshan çömelip hafif bir gülümseme ile cevap vermeden önce bir süre şaşkın şaşkın baktı. "Ling'er bana ne hissettiğini söyle. Onun seni sevdiğini düşünüyor musun?"

 

Su Ling’er nazikçe gözlerini kırptı ve başıyla onayladı. "Büyük Kardeş Yun Che....kesinlikle beni seviyor."

 

"O zaman durum bu." Su Hengshan hafif bir gülümseme ile başıyla onayladı. "Eğer başka kişilerin sözleri ile senin duyguların çakışıyorsa kendi duygularına inanmalısın. Sadece Ling’er değil ben bile senin Büyük Kardeş Yun Che'nin seni gerçekten sevdiğini hissediyorum. O sana baktığında bu sanki kendi hayatına bakıyormuş gibiydi. Özellikle ayrılmak istediği gün onun seni gerçekten beraberinde götürmek istediğini ama senin bunun için çok küçük olduğunu söyleyebilirim. Eğer seni şimdi götürseydi yada seninle şimdi evlenseydi bu kesinlikle birçok eleştiri getirecekti. Bu yüzden onu beklemeni istedi ve sen büyüdüğünde o kesinlikle gelip seninle evlenecek....Her ne kadar o şimdi senin yanında olmasa da siz zaten nişanlısınız ve buna bir çok kişi şahit oldu. Bu gerçek kesinlikle değişemez.."

 

Su Hengshan, Yun Che gittikten sonra herkesin onun ve Su Ling'er'in nişanlanma olayının sadece Su Hengyue ile olan anlaşmazlığı bitirmek için uydurulan bir şey olduğuna inandığını anlıyordu. Ama Su Hengshan buna inanmıyordu. Yun Che'nin kızına bakış şekli ve ona olan davranışları....tamamen sahte olabilecek bir şey değildi.

 

Babasının sözleri bahar esintisi kadar sıcaktı ve hemen Su Ling’er'in tüm endişesiyle korkusunu dağıttı. Su Ling’er mutlulukla başıyla onayladı. "Baba anladım! Ben Büyük Kardeş Yun Che'nin kesinlikle beni sevdiğini biliyorum....Ben hızlıca büyüyeceğim ve her gün onun geri dönüp benimle evlenmesini bekleyeceğim."

 

“Haha,” Su Hengshan biraz çaresizce güldü. Onun orijinalde masum ve kaygısız küçük bir peri gibi olan 10 yaşındaki kızı daha aşkın anlamını bilemeyeceği hassas bir yaşta aslında Yun Che ile karşılaştırıktan sonra her gün aşk hastalığına batırılmaya başlanmıştı ve hatta her gün evlilik hakkında düşünüyordu. Bu durumda onun babası olarak gülse mi ağlasa mı bilemiyordu. O bir hevesle sordu. "Birisi sana duygularını incitecek bir şey mi söyledi?"

 

Su Ling’er hafifçe başıyla onayladı. "Uu.. O abimdi. Ben bambu ormanındayken oda oraya geldi ve bana Büyük Kardeş Yun Che'nin bana söylediği her şeyin yalan olduğunu söyledi bu yüzden....bu yüzden...."

 

"Sen....abinin bambu ormanı bölgesine mi gittiğini söyledin?" Su Hengshan şiddetle seğirdi.

 

"Mn! Baba ne oldu? Neden aniden çok ciddileştin?"

 

"Oh, bir şey yok." Su Hengshan aceleyle gülümsedi. O Ling’er'in dış giysilerinin altındaki Ejderha Pulu Zırhına baktı ve ardından ciddi bir şekilde öğütledi. "Ling’er daha önce dediğimi iyi hatırlıyor musun? Senin bu koyu altın renkli elbiseni her zaman giymelisin ve ayrıca düzgün bir şekilde saklayıp kimsenin görmesine izin vermemelisin. Buna seninle oynayan klandaki abilerin ve ablalarında dahil. Eğer bu yanlışlıkla bulunursa çok büyük bir ihtimalle senden zorla alınır. Anladın mı?"

 

Su Ling’er bilinçsizce dış kıyafetlerini sıktı ve çok ciddi bir şekilde başıyla onayladı. "Anladım baba bu bana Büyük Kardeş Yun Che tarafından verildi ben kesinlikle onu düzgün bir şekilde güvende tutacağım."

 

Su Ling'er sonunda kalbindeki düğümü açıp mutluca hızla koşarken Su Hengshan'in kalbi endişeyle ağırlaştı.

 

Sadece gecenin perdeleri sonunda düştüğünde Su Haoran sinsice sinsice Büyük Uyanış Klanına geri geldi. Odasına döndüğü an babasının da orada olduğunu keşfetti. Kalbi aniden zonkladı ve aceleyle konuştu. "Baba neden buradasın?"

 

"Seninle konuşmak istediğim bir şey var..." Su Hengshan ona baktı ve kayıtsızca konuştu. "Bu öğleden sonra neredeydin?"

 

"Ben bu öğleden sonra çok eğitim yaptım ve biraz yoruldum bu yüzden de arka dağlardaki bambu ormanına gittim ve hatta Ling’er ile karşılaştım. Acaba babam benimle hangi önemli konularda konuşmak istiyor?" Su Haoran ifadesini hiç değiştirmeden saygılı bir şekilde konuştu.

 

"Ling'er dışında bambu ormanında başka biriyle buluşmadın değil mi?" Su Hengshan'ın ifadesi hafifçe bulutlandı ve sesi de biraz tehditkar oldu.

 

Su Haoran kafasını kaldırdı ve bir şaşkınlık ortaya çıkardı. "Arka dağlardaki bambu ormanı her zaman tecritlidir. Ben gerçekten sadece Ling’er ile karşılaştım ve onunla biraz konuştum. Onun dışında başka kimse ile karşılaşmadım. Babam bana neden bunu soruyor?"

 

Su Hengshan onun gözlerine bir süre baktıktan sonra bakışlarını hareket ettirdi ve hafifçe konuştu. "Haoran olgun bir adam için hırslı olmak kötü şey değil. Hırs olmadan birisi en üste asla ulaşamaz. Zalimlik, acımasızlık, kurnazlık ve uğursuzluk başarıyla güçlü bir insan için gerekli şeylerdir. Ama bunlar sadece düşman üzerinde kullanılmalıdır. Eğer birisi bunları en yakın ailesi üzerinde kullanırsa o zaman o insana insan değil bir domuz denir. Bunu mutlaka hatırlamalısın."

 

Su Haoren'in kaşları atladı ardından zorla başıyla onayladı ve içtenlikle cevapladı. "Haoran, Babamın öğrettiklerini zihninde taşıyacaktır."

 

Su Hengshan yüzünü ona doğru çevirdi ve hafifçe başıyla onayladı. "Birisinin kendi sınırlamalarını bilmesi çok önemlidir. Babanın başarılı bir klan lideri olup olmadığını ben kalbimde çok iyi biliyorum. Bir çok defa ben yeterince inatçı yeterince acımasız ve yeterince kararlı değildim. Aksi halde Klan Liderinin önünde vahşileşecek ve şahlanacak biri olmayacaktı. Ancak ben, Su Hengshan hayatım boyunca asla vicdan azabı çekeceğim bir şey yapmadım. Her ne kadar ben vasat olsam da ben hala yeryüzü ve gökyüzü ile yüzleşebilirim ben tarikatımızla yüzleşebilirim ve ben atalarımız ile yüzleşebilirim....Sen benim Su Hengshan'ın tek oğlusun. Gelecekte....beni asla hayal kırıklığına uğratmayacağını umuyorum."

 

"Evet....Bu çocuk Babamın sözlerini unutmayacak ve kesinlikle Babamı hayal kırıklığına uğratacak bir şey yapmayacak."

 

“Mm!” Su Hengshan hafif bir onay sesi çıkardı ve başka bir şey söylemeden yavaş adımlarla dışarı çıktı.

 

Su Hengshan'ın gidişini izlerken Su Haoran'ın ifadesi yavaşça karardı ardından uğursuz bir gülümseme ortaya çıkardı. "Her ne kadar ben Klan Liderinin oğlu olarak bir kimliğe sahip olsam da uygunluk açısından benim konumum çok tehlikeli bu yüzden kendim için ileriyi planlamadan edemiyorum...En yakın aile mi? Heh, eğer ben gerçekten çok bilgiçlik taslayan ve kararsız olursam o zaman bu Büyük Uyanış Klanı asla benim için bir yere sahip olmayacak. Bu olduğunda benim için gerçekten her şey biter...Senin oğlun olarak nasıl senin hayal kırıklığına uğramana izin veririm. Hehehehe…. HAHAHAHA…"

-----ÇEVİRMEN NOTU----

Artık Yun Che vakti.  Su Haoran tam bir ibne çıkacak kesin. Devam devam :D

Yun Che çalışmasına nasıl devam edecek? Ne kadar daha güçlenecek? İblis ile aralarında ki konuşma nasıl devam edecek? Merak mı ediyorsunuz? O zaman sonraki bölüme tıklayın ve okuyun :D

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr