Yun Che’nin gözleri kısıldı, bir gülümsemeyle başını salladı ve tatmin olmuş bir ses tonuyla konuştu, ‘’Fena değil, hiç fena değil. Bu insanların sahip olması gereken bir tutumdur. Oh, Fen Duancang mı diyorlar? Mn, gerçekten fena değilsin. Genç Efendisinin erkenden ölmesini isteyen aptaldan daha güçlüsün.’’
Yun Che sözlerindeki ‘’aptal’’ ile, doğal olarak Fen Moran’ı kastetti. Fen Moran o anda neredeyse kan kustu. Onun bütün vücudu titredi, başı döndü, akciğerleri, karaciğerleri, bağırsakları, mesanesi(idrar torbası) acıyordu… Onun öfkesi ve aşağılanması vücudunun her hücresine dolmuştu ve yüzü kan gibi kızardı ama başka bir söz söylemeye cesaret edemedi. Çünkü, o bir şey söylediği anda, ceza Fen Juecheng'in vücuduna acımasızca inecekti. Yaşadığı onlarca yıldan şimdiye kadar, hiç bir zaman bugünkü gibi böylesine mağduriyet ve aşağılanmaya maruz kalmamıştı...
Yun Che’nin üzerine hareket etmeye cesaret edemedi ve onu azarlayacak cesareti bile yoktu. Yun Che’deki aşırı tehlikeli gözlere aralıksız dik dik bakabildi ve Yun Che’yi canlı ve tüm olarak yutabilmeyi diledi.
Fen Duancang ondan daha iyi durumda değildi. Yıllarca bir çok ünü olan Gökyüzü Kaynak Alemindeki büyük bir uzman, henüz, sadece on dokuz(19) yaşındaki bir genç tarafından övülmüştü.
Bir ufaklık tarafından övülmüştü!!
Bu aşağılayıcı ‘’övgü’’ karşılaştırdığında, eşsiz bir uzmandan bir tek tokatla çok kötü bir şekilde dayak yemeyi tercih ederdi.
Ancak, Yun Che'nin onu vahşice ters çevirmesi nedeniyle, Fen Juecheng zaten bilincini kaybetmek üzereydi ve hatta onun çığlıkları acı inleme seslerine dönüşmüştü. Aslında ona bakanların dayanamayacağı noktaya kadar acınacak haldeydi.
‘’Ama burada hakkında yanıldığın bir şey var. Aslında beni serbest bırakmaya dair herhangi bir garanti vermene ihtiyacım yok. Eğer ben ayrılmak istersem, hiçbiriniz beni burada durduracak yeterliliğe sahip değil!’’ Yun Che küstahça söyledi.
(yasmen3 Notu: Alayınız gelsin, yine de kimse Yun Che Başkanı durduramaz… )
Bu sözler, Fen Duancag’in kalbinin soğumasına sebep oldu. Haddinden fazla hiçbir şey söylemeye cesaret edemedi ve hızlı bir şekilde başını salladı. ‘’Genç Klan Liderimizi etrafı yoğun bir şekilde çevrili iken kaçırabildiğinden dolayı, doğal olarak, güvenle ayrılmak için yeteneğin var... ‘’ O dişlerini sıktı ve söyledi. ’’Bugün Genç Klan Liderimizi bıraktığın sürece, sen ve Yanan Cennet Klanımızın arasındaki kin, şimdi burada iptal edilecek. Yanan Cennet Klanımız kesinlikle bu konunun peşine düşmeyecek!’’
Fen Duancang bu sözleri kolaylıkla söylemişti. Ancak, bir aptal bile Yanan Cennet Klanının bunu yapabileceğine inanmazdı. Geçmiş kini çöpe mi atacaksın? Yanan Cennet Klanı onun tarafından ezildiğinden bugün tam anlamında çok sefil bir durumdaydı, Yanan Cennet Klanı Yun Che ölene kadar kesinlikle durmayacaktı.
‘’Öyle mi?’’ Yun Che soğukkanlılıkla homurdandı. ‘’Sizler ziyadesiyle akıllı gibi görünüyorsunuz. Ben, Yun Che'nin, tarikatınız ile benim aramızdaki kini temizlemek için Yanan Cennet Klanınıza ihtiyacı var mı? Bugün burada olmamın nedeni düşüncesiz ve anlama acizi olmanız olabilir mi?”
Yun Che’nin gözleri genişledi ve soğuk bir sesle. ”Bugün, doğal olarak, gelini kaçırmak için buradayım!! Prenses Cang Yue, benim, Yun Che’nin kadını! Bu Fen Juecheng ne tür bir yaratıktır? O sadece çöptür öyleki bir kurbağayla bile karşılaştırılamaz ve benim kadınımı lekeleme fikrine takmış… Bugün onu öldürmemeyi umursamıyorum ve onun ölüp ölmemesiyle de ilgilenmiyorum. Onu serbest bırakmamı mı istiyorsun? Kolay. İnsanların şimdi bu çöpü alıp, hemen Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehri'nden defolacak ve Yanan Cennet Klanına geri dönecek. Prenses Can Yue'yi evlilik için götürmeye gelen insanlarına gelince, itaatkarca onu bana bırakacak.”
Yun Che, Fen Juecheng'e yarı ölü duruma getirecek kadar kötü davranmasına rağmen, o aslında onu öldürmeyecekti. Bu öldürmek istemediğinden değil, aksine, öldüremeyeceğindendi.
Savaşta, o bir yalnız kurttu. Ne Mavi Rüzgar Kaynak Sarayı'ndan ne de İmparatorluk Ailesinden katılım olmayacaktı. Dolayısıyla, o Fen Juecheng'i ağır yaralamış, Yanan Cennet Klanı öğrencilerinden iki yüzünü öldürmüş, ve daha önemlisi, onların itibarını tamamen kaybetmesine neden olmuş olsa bile. o Mavi Rüzgar Kaynak Sarayı ve İmparatorluk Ailesini içine karıştırmayacaktı. Ancak, o Fen Juecheng'i öldürmüş olsaydı, daha sonrası tamamen farklı olacaktı. Genç Klan Liderleri öldürülseydi, Yanan Cennet Klanı kesinlikle patlamaya hazır öfkeleri ile çılgına dönmüş, sağduyularını kaybetmiş ve Mavi Rüzgar Kaynak Sarayı ve İmparatorluk Ailesi'ni öfkelerini dışa vurmaları için hedef seçmiş olacaktı.
Başka bir açıdan, kimsesiz kalmış olsaydı bile, Fen Juecheng'i öldürdükten sonra bu yoğun kuşatmadan kaçması, belirtildiği kadar basit ve kolay olmayacaktı.
Fen Duancang şiddetli öfkesini birkaç kez neredeyse dışarı kusmak istedi. Yun Che onların Genç Klanı Liderlerini ele geçirmiş olduğundan, Yanan Cennet Klanlarının onurunun üstüne bassalar da, yine de, hala ona yalvarmalı ve sözleriyle onu övmeliydi. O, bu dünyada, daha aşağılayıcı olan başka hiçbir şeyin var olamayacağını düşünüyordu...
Ama sadece birkaç nefeslik bir sürede, farkına vardı... aslında bir şey vardı!
Çünkü bu Yun Che, Genç Klan Liderlerinin gelinini kaçırmayı bile istiyordu!!
Yüce ve kudretli görünen onların hepsi, gelini evinden almak için buradaydı. Bir hafta öncesinden yapılmaya başlanmış hazırlıklar dünyaca biliniyordu ve davetler çoktan Mavi Rüzgar İmparatorluğu'ndaki çeşitli büyük tarikatlara ve güçlü bireylere gönderilmişti.
Ancak, eğer onun isteklerine uymazlarsa, sadece itibarlarını değil, Genç Klan Liderlerinin hayatını da kaybetmiş olacaklardı!
Fen Duancang’ın dört uzvu(kollar ve bacaklar) titriyordu ve gözleri kararmıştı. Tahammülsüzlüğünün ve öfkesinin saldırısı altındayken, boğazına hücum eden kanı bastırmayı zar zor başarmıştı. Derin bir nefes aldı, tüm gücünü geri yutmak için kullandı ve benzersiz bir şekilde titreyen bir sesle, söyledi. ’’İyi… iyi! Eğer Genç Klan Liderimizi bırakırsan, Prenses Cang Yue’yi arkada bırakacağız ve derhal Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehrini terk edeceğiz!’’
O Yun Che’nin acımasızlığını erkenden görüp tecrübe etmişti, o aşırı öfkelense bile, kesinlikle düşüncesizliğe cesaret etmedi. Reddetmeyi ve öfkesini açığa çıkarıp saydırmayı bırak, itiraz etmeye ve pazarlık etmeye bile cesaret edemedi.
Fen Moran aniden ileriye doğru bir adım attı ve Fen Duancang’a bir şey söylemek istedi. Ancak, ağzını açtığında, tek bir kelime edemedi.
Yun Che'nin elindeki Elder seviyesindeki bir şahsiyet olsaydı, onun(elder) için uysallaşmayacaklardı, aksine, şiddetlice başkaldıracak ve Yun Che'yi öldürmeyi seçeceklerdi. Ancak, Yun Che’nin ellerindeki Genç Klan Liderleriydi… boyun eğmekten başka, ne gibi bir seçenekleri vardı?
Genellikle, bırak, Yanan Cennet Klanındaki Elder veya Köşk Usta seviyesindeki kişileri, Yanan Cennet Klanının normal bir öğrencisi bile olsa, o Yanan Cennet Klanlarının adını açığa vurduğu sürece, rakibini, tüm vücudunu titretecek ölçüde baskı altına alması mümkün olacaktı. Ancak, Yun Che'nin, Yanan Cennet Klanlarıyla karşı karşıya iken, sadece en ufak bir korku içinde olmamasını bırak, onları baskı altına almak için kıyaslanamayacak ölçüde acımasız taktikleri bile kullanıyordu ve hatta onlar onun memnuniyetsizliğini artıracak lüzumsuz hiçbirşey yapmaya cesaret edemiyorlardı. Öfkeden akciğerleri patlayacak olsaydı, yüz bin parçaya ayrılırdı.
‘’Hahahaha! Çok iyi! Buradaki herkesin içinden konuşacak en büyük yetkiye sahip kişi olduğunu görebiliyorum. Madem bu kadar açık sözlüsün, o zaman doğal olarak, burada benim için bundan daha fazla bir şey söylemeye gerek yok. O zaman Genç Klan Liderinizi geri vereceğim. Onun bedenindeki yaralarla birlikte, onların temelde Yanan Cennet Klanı için fazla(ciddi) olmadığını düşünüyorum.’’
Bu sözleri kesilirken, Yun Che’nin bacağı savurulup, Fen Juecheng’i Fen Duancang’a doğru tekmeledi. Sonra ilk şaşıp kaldı, ardından, çabucak elleriyle Fen Juecheng’i yakaladı. Hemen önündeki, Yun Che’nin sesi, soğuk bir şekilde geldi. ‘’Ancak, daha önce söylediğim sözleri unutmaman için dua ediyorum. Derhal Genç Klan Liderinizle birlikte Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehrini terk edin!’’
Yun Che Fen Juecheng’i öylece geri verdi ve hatta Fen Duancang bile inanmaya cesaret edemedi. Bu sözleri söylediği anda, onun arkasından, her yönden aniden öldürme niyeti yayıldı, Fen Moran’nın kaynak enerjisi çılgınca dalgalandı, bir kartal gibi, aniden Yun Che’ye doğru saldırdı.
“Dur!!”
Fen Duancang’in kalbi dondu, ve çabucak elini uzattı, zorla Fen Moran’ı havadan geri çekerek.’’On üçüncü Elder, ne yapıyorsun!?’’
‘’Onu öldüreceğim, belli değil mi! Gerçekten onun isteklerine uyacak ve ayrılmasına izin mi vereceğiz? Peki, öyle olursa Yanan Cennet Klanımızın sahip olduğu itibarından bir parça bile kalır mı?’’ Fen Moran öfkesini dışarı kusarak konuştu. Onun gözlerinde, Yun Che en sonunda tamamen aptalca bir şey yapmıştı… Fen Juecheng’i onlara öylece geri vermişti. Fen Juecheng dışında güvence olarak, başka nesi vardı?
‘’Sakin ol!’’ Fen Duancang onu sıkıca tuttu. Dişlerini sıktı, mümkün olan en yumuşak sesle konuştu. ‘’Benim onu öldürme isteğim seninkinden bile daha büyük(fazla) ve onu sayısız parçalara ayırmak istiyorum! Ancak, bu çocuğun ne kadar sinsi, kurnaz ve acımasız olduğunu zaten tecrübe ettin. Yani açıkça, herhangi bir güvencesi ya da herhangi bir gizli numarası(kozu) olmadan Genç Klan Liderini bize geri vermek için o kadar aptal olduğunu mu düşünüyorsun?! Nasıl rahatladığını görünce, kesinlikle henüz ortaya çıkarmadığı bir çok kozu var. Genç Klan Liderimizi bir kere alabildiyse, ikinci defa da yapabilir. Eğer onun üzerine gidersen, acımasız bir misilleme bile başlatabiliriz… Hatta Genç Klan Liderimiz onun ellerinde ölebilir bile. Ve, zaten Yanan Cennet Klanımız tüm itibarını kaybetti, Sözlerini bozan bir tarikat olarak boktan ününü mü alacağız!?”
Fen Duancang sözleri, Fen Moran'a, sanki kafasından aşağı bir tencere soğuk su dökülmüş gibi geldi. Doğruca Yun Che'ye baktı. Tüm vücudu öldürme niyetiyle dolup taştı ve yüreğinde, Yun Che'yi tek bir kesin vuruşta öldürmek için bu fırsatı kullanmayı kıyaslanamayacak kadar çok istedi. Ancak, mantıklı düşünme yetisinin kendine gelmesi, tüm vücudunun titremesine neden oldu ve harekete geçmeye cesaret edemedi. Fen Duancang aceleyle Fen Juecheng'in yaralarına baktı ve sadece Fen Moran'ın duyabileceği bir sesle konuşmaya devam etti. “Bugün, zayıf noktamız olarak Genç Klan Lideriyle birlikte, onu öldürmek için herhangi bir durumumuz yok. Ama Yanan Cennet Klanımızı gücendirmiş olan insanlar, asla iyi bir sona kavuşamadı, dahası böylesi bir utanç ve aşağılamaya maruz kaldıktan sonra! İlk olarak Genç Klan Liderini Yanan Cennet Klanına geri götürelim, geri geldikten sonra onu öldürmek için hala çok geç olmayacak. O zaman geldiğinde, dünyanın sonuna kadar kaçmış olsa bile, Yanan Cennet Klanımızın ellerinden kurtulmayı düşünmemeli!”
“Şak şak şak şak!” (alkış sesi)
Bir dizi alkış sesi duyuldu ve Yun Che sırıtarak konuştu. “Bu gerçekten fena bir plan değil, insanlarının bunu çok geçmeden başarması için dua edeceğim. Ama insanların endişelenmesin. O zaman geldiğinde, insanlarının beni dünyanın kenarına kadar kovalamasına gerek kalmayacak. Hatta ön kapınıza kadar bizzat gelebilirim bile.”
(yasmen3 Notu: Tehdit öyle değil böyle yapılır… Yardırrrr Yun Che Başkan… )
Fen Duancang ve Fen Moran başlarını kaldırdı, yüzlerindeki şok aynı anda ortaya çıktı. Onların bastırılmış sesini duymanın mümkün olması için, en azından, Gökyüzü Kaynak Aleminin zirvesindeki birisinin işitme kabiliyeti gerekliydi. Yun Che onlardan otuz metre uzaktaydı... Buna rağmen, onları gerçekten açıkça duyabildi mi?
Onun için böylesine güçlü bir işitme yeteneğine sahip olmak nasıl mümkün olurdu!?
Fen Duancang'ın kalbinin içindeki huzursuzluk anında daha da fazla filizlendi ve acilen bu yeri terk etmek istemeye başladı, bu korkutucu gençten daha uzakta olmak, daha iyiydi. Yumruklarını sıktı, Yun Che için başka bir söz söylemedi ve sertçe emretti. “Herkes… ayrılsın!!”
Fen Duancang, bu son sözünü söylediğinde, omuzlarından ağır bir yük kalktığını hissetti. Fen Juecheng'i taşıdı ve öne geçti. Havada uçarak, araya mesafe bıraktı. Fen Moran da onun arkasından takip etti ve tek bir kelime söylemedi ya da herhangi biriyle göz temasında bulunmadı… Tüm hayatı boyunca topladığı saygı ve onurun, bu özel günde tamamen çöpe atılmış olduğu düşünülebilirdi.
İki merkezi figürün ayrıldığını görünce, doğal olarak geride kalanlar onları yalnız bırakmadı. Her biri yüzlerinde kir ve çamur ile ayrıldı ve hatta yerdeki klanlarından olan cesetlere bile aldırmadılar… Ve bu cesetlerin çoğu tam değildi, onları geri getirmek isteseler bile zordan da öte olurdu.
"Güvenli yolculuklar." Yun Che hafifçe gözlerini kıstı ve neşeli bir gülümsemeyle söyledi. Fen Duancang ve Fen Moran'ın görüş mesafesinden kaybolduğunu gördükten sonra, Yun Che'nin kalbi tüm bu süre boyunca aşırı tempolu olmuş iken, sonunda sakinleşti ve sırtı, gerginlikten tamamen soğuk ter içinde kalmıştı. Gökyüzüne doğru baktı ve alçak bir sesle soğuk bir şekilde konuştu. “Fen Juecheng, bana neleri borçlusun! Başlangıçta, her ikimiz de birbirimize karşı kine sahiptik, ancak, Cennet Havzası Gizli Diyarında bana karşı komplo düzenlemek istedin! Kinimiz artık çözülebilecek, öyleyse, hadi elimizden gelenin en iyisini yapalım! Yanan Cennet Klanı... gelişimim için mihenk taşı ve basamak taşı haline gelecek!”
(MORİKAS ÇN: BU NEDİR LAN!!! İNSAN SÜREKLİ KLANININ ADINI SÖYLER Mİ LAN!!! BU BÖLÜMDE 21 KERE YANAN CENNET KLANI, 15 KERE GENÇ KLAN LİDERİ DENMİŞ. İNSANI BIKIP USANDIRIYOR!)(yesmen3 Notu: Ama çeviride kolaylık sağlıyor :) )
(Çeviride emeği geçen arkadaşların eline sağlık, biraz sorumsuzca davranınca bölümü geciktirdim bunun için özür dilerim. hızlı olunca bir kaç hata gözümden kaçmış olabilir :) keyifli okumalar :) )
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..