Çeviren: Yusaince00– Düzenleyen: Thelostanonking – Bağışcı: İsimsiz
Yun Che’ye doğru koşan dokuz kişi oldukları yerde durdular, ifadeleri nefretten şaşkınlığa dönmüştü. Ardından, oldukça korkmuşa döndüler. Gözleri durmadan küçüldü ve tüm vücutları rüzgardaki yapraklar gibi titremeye başladı.
Ç.N:Göz küçülmesi, korkma anlamındadır. Pek kullanılmayan bir mecaz olduğundan gene açıklayayım dedim .
Bunun sebebi gözlerinin önünde bir ejderin ortaya çıkmasından dolayıydı… Kıyaslanamaz büyüklükte, gökyüzünü doldurmuş bir ejderdi. Vücudu binlerce metre uzunluğundaydı ve sadece başı bir dağ kadar büyüktü. Açıklanamaz büyüklükte bir aura gökyüzünden aşağı indi ve bu büyük auranın altında evrenle karşılaştırılırsa kendilerini bir kum tanesi kadar ufacık hissettiler.
Gökyüzü karardı ve kızgın şimşek gürlemeleri yukarıdan inerek, toprağı sallandırdı ve ona bir dizi ürperti yolladı. Tüm bu görüntü Kıyamet Günü’nün aniden gelişi gibi korkutucuydu.
‘’Ne…Ne…Ne… O da ne !?’’ Gözlerinin önündeki korkutucu devasalıkta ejdere baktıklarında ve gözlerinin önündeki dünyanın bir anda değişmesinden sonra, uzuvları zayıfladı, vücutları titredi, gözleri şişti, hayatları boyunca yarattıkları en yüksek seste bağırdılar.
Ve Devasa ejder onların korku dolu bağırışlarını duymuş gibiydi. Onun koca kafası aniden gökyüzünden inip ağzını genişçe açarak onlara doğru ilerledi.
‘’AHH!!!’’
Son derece korkutan bir çığlık gökleri delmişti ve kıyaslanamaz biçimdeki Gök Kaynak Alemindeki uzmanlar bu gücün ve korkutuculuğun altında vahşi bir kaplan tarafından yakalanmış olan fareler gibi karşı koyamıyorlardı.Korkularının yanında, vücutları gevşeyerek tüm güçlerini kaybettiklerinden kimse kaçamıyordu. Her biri yere düşmüştü ve kafalarını tutarak oldukça perişan ve korkmuş bağırışlar çıkartıyorlardı.
Bang!
Yanan Cennet Klanından titreyen bir kıdemli Yun Che tarafından göğsü parçalanmış bir şekilde, gözleri korkmuş bir şekilde tamamıyla açık halde yatıyordu.
Bang!!
Yanan Cennet Klanının bir köşk efendisi korkutucu bir kükremenin ortasında Ejder Kusuru Kılıcı tarafından ikiye ayrılmıştı.
Boom!!
Yüksek sesli bir gürültü duyulduğunda Yanan Cennet Klanı’nın dört kıdemlisi vurularak uçurulmuştu ve anından cesede dönmüştü… Dokuz Kaynak Kepçe Oluşumu bununla beraber düşmüştü ve kaynak oluşumundan gelen muazzam güç olmadan, savunmaları Yun Che’nin önünde basitçe gülünecek kadar zayıftı.
Ejder Ruhu Alanında ve bu kadar muazzam bir gücün altında tüm savaşma ruhlarını kaybetmişlerdi; kalan tek şey korkularıydı. Yun Che’ye saldırmalarını bırak, karşı koyma ve kaçma yeteneklerini bile kaybetmiş gözüküyorlardı. Kıyaslanamaz biçimde güçlü olan onlar, şuanda zayıf koyunlar gibi, birer birer Yun Che’nin vuruşları tarafından ölerek katledilmeyi bekliyor gibilerdi.
Ejder Ruhu Alanı’nın dışında, Yanan Cennet Klanı’ndan herkes çoktan tamamıyla korkmuştu. Tüm duydukları bir ejderin kükremesiydi ve gördükleri tek şey Yun Che’nin arkasında olan bir ejderin gölgesiydi… Bunun yanında gördükleri ise, Yun Che’yi saran herkesin oldukları yerde durarak, kafalarından ayak parmaklarına kadar titreyen bir şekilde, göz bebekleri büyümüş bir şekilde ve yüzlerindeki ifadede… sanki dünyadaki en korkutucu sahneye şahit oluyormuş gibiydiler.
Ve tam o anda, kaynak oluşumunun ışığı aniden parladı ve tüm Gök Kaynak uzmanları’nın kaynak damarlarını ve zihinlerini bağlayan Dokuz Kaynak Kepçe Oluşumu… bir anda kaybolmuştu!!
Yun Che yabani bir leopar gibi fırlamıştı. Ejder Kusuruyla çılgınca birer birer kıdemli ve köşk efendilerine vuruyordu… O kıdemli ve köşk efendileri şeytan tarafından ele geçirilmiş gibiydiler. Yun Che ile karşılaştıklarında korkudan yere düşüp, korku çığlıklarının ortasında bir tek kılıç vuruşu ile hayatları sona eriyordu… Ona karşı vurmuyorlar veya karşı koymuyorlardı. Öldüklerinden sonra bile, gözleri tamamiyle açıktı ve ahirete gideceklermişçesine gibi korku ile doluydu.
‘’Ne…Ne oluyor!?Neler oluyor!!’’ Neredeyse Yun Che’nin Dokuz Kaynak Kepçe Oluşumunda hayatını kaybedişini göreceklerdi ama aniden inen bir kabus gibi, Yanan Cennet Klanı’ndan güçlü Gök Kaynak uzmanları birer birer Yun Che tarafından yerde titrerken öldürülüyordu… Ejder Ruhu Alanı renksiz ve şekilsiz, zihinsel bir alandı. Alanın ötesinde, bir kişinin zihinsel gücü yeterince güçlü değilse, ne olup bittiğini hiç hissedemezlerdi.
Yun Che’nin yarattığı Ejder Ruhu Alanı çok büyük değildi. Çünkü alan ne kadar büyürse, zihnine olan yüklenme o kadar artar. Sadece Dokuz Kaynak Kepçe Oluşumunu sarmak yeterliydi. Ejder Ruhu Alanı güçlü saldırı-merkezli bir Alan değildi, Donmuş bulut Alanı gibi kontrol-merkezli bir Alanda değildi. Bunun yerine zihinsel bir alandı. Yun Che gibilerinin daha önce karşılaşmadığı birşeydi… Ejder Ruhu Alanının bu kadar korkutucu derecede güçlü olacağını hiç düşünmemişti. Güçlü Gök Kaynak Alemindeki uzmanlar bile katledilmeyi bekleyen savunmasız koyunlara dönüştürerek onların hayatlarını istediği gibi almasına izin veriyordu.
Böyle bir güç o kadar korkutucuydu ki, kendisi bile derin bir şok içindeydi!
Bu insanları direkt olarak öldüremese de, vücutsal zarar veremese de, bu hala Yun Che’nin bildiği tüm saldırı ve kontrol alanlarından daha korkunçtu.
Sonuçta bu, sadece Ejder’in Ruhu ile aktifleştirilebilen Ejder Tanrı’dan gelen Tanrı’nın alanıydı!
Fakat böyle güçlü bir Alan kıyaslanamaz biçimde büyük miktarda kaynak enerjisi ve konsantrayon harcardı. Özellikle zihinsel tüketme… Beş nefes alıp verme zamanından sonra, Yun Che’nin beyni çoktan ağırlaşmaya başlamıştı ve gittikçe güçlenen baş dönmesi işaretlerini sergiliyordu. Şuanki durumunda, zorla devam etmeye çalışırsa, bunu dağıttığında güçlü zihinsel ters tepki ile karşılaşacağını ve orada bayılacağını birazcık da olsa hissetmişti.
Bu beş nefes alış veriş zamanında, toplamda on iki Gök Kaynak uzmanının hayatına Ejder Kusuru tarafından son verilmişti.
‘’Derebeyi’nin Hiddeti!!’’
Yun Che ileri atlamıştı ve anında Yanan Cennet Klanı’nın kıdemlilerinin en yoğun olduğu yere armıştı. Ejder Kusurunu şiddetle vurmuştu ve birkaç nefes alış zamanı kadar oluşmuş Ejder Ruhu Alanı da kalkmıştı.
Bang!!!
Birkaç düzine metre alan patladı ve Yanan Cennet Klanı’nın sekiz kıdemlisini aynı anda uçurdu. Ejder Ruhu Alanı’nın altında, vücutları Dokuz Kaynak Kepçe Oluşumu’ndan transfer olmuş gücü kaybetmekle kalmamış, kendi kaynak savunmalarıda korktukları anda düşmüştü. Yun Che’nin bir vuruşuyla, altı Yanan Cennet Klanı kıdemlisinin hepsi ölmüş, hiçbiri hayatta kalmamıştı.
Bu sahne normalde Yun Che’nin neredeyse ölmüş olduğu sahneydi , fakat birkaç nefes alış verme zamanından sonra bu, on sekiz Gök Kaynak Alemindeki kıdemlinin sıra sıra sebzeler gibi öldürülmesi olmuştu. O anki anlık değişim herkesi karşılık veremez yapmıştı. Karanlık bir deniz, Fen Duanhui’nin görüşünü bir ağız dolusu taze kan püskürttüğü gibi yutmuştu .
Ejder Ruhu Alanı kalktığında, kalan kıdemli ve köşk efendileri aniden kabustan uyanmış gibiydi. Yun Che’nin komplolarından birine düştüklerini biliyorlardı. Etraflarında yatan cesetlere baktıklarında, yüksek sesle bağırdılar ve ileri doğru öfkeli bir şekilde koştular… Ama çökmüş Dokuz Kaynak Kepçe Oluşumu artık tekrar oluşturulamazdı. Aynı anda ileri doğru atılmalarına rağmen, Yun Che’ye karşı olan tehditleri çoktan önemli derecede kalkmıştı.
Şuanki durumunda, Yun Che zirvedeki gücünün yarısı ile kalmıştı ama Dokuz Kaynak Kepçe Oluşumuna sahip olmayan bu Gök Kaynak uzmanlarına karşı, üstündeki baskı aniden düşmüştü. Ejder Kusuru dans etti ve fırtınalar koptu. İnsanları birer birer ölümün girdabına çekiyordu. Yun Che’nin kılıcının gücü altında, isimleri Mavi Rüzgar’ı şaşırtmış olan bu Gök Kaynak uzmanları Yun Che’ye on metreden daha fazla yaklaşamıyorlardı. Ve Ejder Kusuru ile hafif bir temasa girdiklerine, hafif bir vuruş ağır yaralanmalara sebep olurken, ağır bir tanesi sert bir ölümle sonuçlanırdı. Çok geçmeden, bu Gök Kaynak uzmanları çoktan telaşlanmıştı. Kendi yaşamlarını bile kurtaramadıkları için mutlak umutsuzluk ifadeleri ortaya çıkarmışlardı.
Fen Juecheng’in yüzündeki gülüş tamamıyla kaybolmuştu ve yüzündeki her bir kas seğiriyordu. Yun Che Yanan Cennet Klanı’nın destek sütunlarını birer birer öldürürken ona iyice ve katı bir şekilde bakıyordu… Hatta, Yanan Cennet Klanı’nın hayat çizgilerini keserken bile! Elleri ve ayakları buz kadar soğumuştu, dişlerini sıkmıştı ve derin bir korku dalgası göğsünde yayılmıştı… Aniden, bir şey düşünmüştü ve bir çılgın gibi Ölümlü Ayıran Cennetsel Köşk’e doğru koşmuştu.
Ölümlü Ayıran Cennetsel Köşk’ün kapısı tekmelenerek açılmıştı. Fen Juecheng’in bakışı sıkıca Xiao Lingxi’ye kitlenmişti ve ona doğru koşmuştu.
Bulanık bir figür önünde belirmişti ve Fen Juechen yolunu bloklamıştı. Bakışı soğuk bir şekilde yan bakıyordu: ‘’ Ne yapmaya çalışıyorsun?’’
‘’Ne yapmaya mı çalışıyorum? Elbette onu Yun Che’ye götürüyorum!’’ Fen Juecheng derin ve kısık bir şekilde onuştu : ‘’ Yun Che onun için buraya gelmeye razı oldu, yani bu onun Yun Che’ye önemli olduğunun kanıtı! Onu Yun Che’nin önüne götüreceğim… ve onun hayatına karşılık kendi hayatını almasını sağlayacağım!’’
Xiao Lingxi geri adım attı, gözleri korku ile doluyken sırtı tahta pencereye sıkıca yaslanıyordu.
Fen Juecheng’in adımları durmadı, ifadesi bile hala ifadesiz ve soğuktu, ‘’ Onun sadece bir yem olduğunu söyledim! Hepsi bu. Bu onu buraya getirirken kabul ettiğimiz en alt çizgiydi!Bundan başka… kimsenin ona dokunma izni yok!!’’
‘’Yun Che çoktan 20 den fazla kıdemlimizi ve köşk efendimizi öldürdü, ve tüm Yanan Cennet Klanı onun ellerinde gömülmek üzere, fakat sen hala gülünç alt çizginden bahsediyorsun… Kaybol!!’’
Fen Juecheng’in ifadesi uğursuzdu. Sağ kolunu kaldırarak, Fen Juechen’e vurdu ve Xiao Lingxi ‘yi tutmak için yürümeye devam etti.
‘’Ölmek mi istiyorsun!!’’ Fen Juechen sinirlendiği gibi uzun alev zincirleri izi elinden ortaya çıktı ve Xiao Lingxi’ye doğru ilerleyen Fen Juecheng’i sarmaladı.Aynı anda vücudu ileri doğru fırladı ve vahşi bir kurt gibi atladı .
‘’Ölmeyi isteyen kişi sensin! Sen hiçbir işe yaramayan yüce duruşları bile kibirli varsayan bir çöpsün. Gözlerimde her zaman gülünç ve zavallı bir palyaço olarak gözüktün! Sadece yeteneklerinde… Beni durdurabileceğini mi düşünüyorsun?’’
Bang!
Fen Juechen ve Fen Juecheng savaşmaya başladığı gibi alev zincirleri patlamaya başladı. Fen Juecheng ısrarlı arzusunu Xiao Lingxi’yi yakalayıp Yun Che’yi zorlamakla doldurmuşken, Fen Juechen, Xiao Lingxi’yi koruma taşkın öfke ve öldürme niyeti arzusu ile dolmuştu. Oldukça uyum sağlayan iki kardeş şuanda öldürücü arzularla dolmuştu. Saldırıları kıyaslanamaz biçimde şiddetli ve gecikmedendi.
Fen Juecheng’in sol kolu ve sağ kolu çokta ağır yaralıydı ve içsel olarakta yaralıydı. Fakat alemi Fen Juechen’inkinden bir kat büyüktü ve hala Fen Juechen’e baskı uygulayarak ona dezavantajlı bir durum kazandırıyordu. Bir düzene veya ona benzer sayıda bir çarpışmadan sonra alevin bir dili Fen Juechen’in göğsüne doğru vurdu ve onu uzağa doğru fırlattı. Fen Juechen’in sırtı duvara sert bir şekilde vurarak, etrafındaki masalar ve sandalyeler aleve yakalandığı gibi , duvar da kırılmıştı.
‘’Çöp!!’’ Fen Juecheng küçümseyici bir şekilde güldü ve Xiao Lingxi’ye doğru yeniden tuttu.
‘’Kime…çöp…dedin!!!!’’
Muazzam bir alevden el öfkeden kabardı ve Fen Juechen’in yüzünde uçuştu, onu üç veya dört adım geri attırdı. Fen Juechen yerden kalktı ve kızgın bir kurt gibi kendini Fen Juecheng’e doğru attı.
‘’Ölmek mi istiyorsun!!’’
Uğursuz bir ifade Fen Juechen’in yüzünde belirdi. Bir bağırma ile vücudundaki alevler patladı. Fen Juechen’in bakışları sertti ve kaynak ateşi Fen Juecheng’inkinden zayıf olsa da etkileyici baskı konusunda ondan hiç aşağı kalmıyordu. Bundan başka, bakışı bir kılıcın kesen ucundan bile daha soğukdu. Düşük bağırışlar yaratarak, Fen Juecheng’in ilerleyen adımlarını inatla engelledi. Elinin derisi ve eti de gıcır gıcır Fen Juecheng’in alevleri tarafından yanıyordu, fakat ne tek bir söz söylüyor, ne de yarım adım bile olsa geri adım atıyordu.
‘’Ben, Fen Juechen’in korumak istediği şeyler… Ben…ölmedikçe…onlara bir şey yapabileceğini aklından geçirme!’’
‘’Seni öldürmeye cürret edemeyeceğimi düşünme! Seni işe yaramaz çöp!’’
Fen Juecheng’in ifadesi daha da kötüleşti ve alevleri Fen Juechen’in alevlerini daha da hızlı yemeye başladı. Neredeyse kolunun yarısı kemikleri görülecek kadar yanmıştı, ama hala bırakmamıştı…Alevler elinden ilerisini yaklamaya başlamıştı, kollarını…
Xiao Lingxi tahta pencerelerin orada duruyordu. Onun hassas yüzünde çoktan renkler tükenmişti. Fen Juechen hakkında, onu ve babasını buraya getiren o olduğundan normalde ondan nefret etmesi gerekirdi, ama onu devamlı bir şekilde korumuştu… Onu korumak için hayatını kullanmaya tereddüt etmeyecek noktaya gelmişti. Bu hissin ne olduğunu anlamamıştı, suskun kişi kalbinin derinlerinden düşünüyordu, ama ona karşı tüm nefretini o zamana kadar çoktan kaybetmişti ve bunun yerini karmaşık bir minnettarlık almıştı…
Onun kaynak enerjisi o ikisiyle karşılaştırılamasa da, Fen Juechen ne kadar vahşi olursa olsun, Fen Juecheng’i onsuza kadar engelleyemeyeceğini bilmesi için yeterliydi. Bakışını savaşta mücadele eden, kanla sırılsıklam olmuş, onun için mücadele eden kişiye kaydırdı…
Aniden, tüm korkuları kayboldu ve büyüleyici güzellikte bir gülüş yüzünde belirdi.
‘’Küçük Che… Beni düşünmelisin…’’
Bang!!
Bir avuç vuruşu ile, tahta pencereler parçalara ayrıldı ve pencerelerin üstüne esnek bir şekilde çıktı. Gözlerini kapatarak, vücudunun düşmesine izin verdi.
Ölmekten korkuyordu.
Fakat Yun Che’yi yakalamak için bir rehin olarak kullanılacaksa, onun yaşamını tehlikeye sokan bir öğe olarak… Ölmeyi yeğlerdi.
Ç.N: Fen Juechen’e helal . Sağlam çocukmuş :D . Bizimkinin Küçük Teyze kurtulacak mı ,ölecek mi? Yun Che’nin Ejder Kusuru olduğundan uçmak için teknikler kullanamayacağı söylenmişti. O zaman onu kim kurtaracak?Bu çevirmen kafanızı neden mi karıştırmaya çalışıyor ? Çevirmen mi suçlu , yazar mı ? Gelecek bölümü bekleyin :D .
Useless notu: Şimdi güzel yuşa kardeşim. Bir insan düşün. Bunun babası olduğunu hayal et. Ardından kendini zorlayıp babasının bir kız kardeşi olduğunu da anla. Böyle bir durumda babanın kız kardeşi, bu insanın teyzesi olmuyor. Anla artık şunu :D Teyze ne :D
Not: Diğer Bölüm Çarşamba Akşamı 9-12 Arasında Gelecektir. Eğer gelmezse suçlu Orkun :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..