Bölüm 366: ######

avatar
16029 31

Against The God - Bölüm 366: ######


 

   

Çevirmen: Useless | Düzenleyen: TuRaN 

 

Salonun girişinden Xia Qingyue'nin tanrıça benzeri figürü yavaş adımlarla girdi. Bulutların arkasından çıkan parlak aya benzeyen görünüşü bir anda herkesin dikkatini çekerek gürültülü olan salonu bir anda sessizleştirdi. Tüm bakışlar ona odaklandı, özellikle genç öğrencilerin gözleri sabitlenmişken kalplerini tuttular ve kalpleri neredeyse tamamen duracaktı. Ama hemen ardından onun Yun Che'nin karısı olduğu gerçeğini hatırladıklarında kafalarını birbiri ardına alçaltıp başka bir bakış daha atmaya cüret edemediler.

 

Yun Che hızlı bir şekilde onu karşılamaya gitti ve konuştu. "Qingyue, buradasın... İki ay önce neden hoşça kal demeden gittin?"

 

Xia Qingyue hafif bir sesle konuştu, ses tonu ipek kadar yumuşaktı. "Bay Yun, o zaman zaten uyanmıştı herhangi bir büyük endişe duyulacak yaralanması da yoktu ve Donmuş Bulut Asgard'ın da halletmesi gereken önemli bir meselesi bulunuyordu. Bu nedenle de bir şey demeden ayrılmak durumunda kaldım. Umarım bunu kötü algılamazsınız. Bugün, Qingyue Donmuş Bulut Asgard'ı temsil ediyor ve Bay Yun'un neşeli evliliğini kutluyor."

 

(Ç.N: Qingyue seni seviyorum ama tam tsunderesin len. Seviyom seni lavuk gel benim ol de bağrına bas. Yoksa Che her 100 bölümde 1 kız buluyor bak. 400e yaklaştık sıkıntı büyük.)

 

(D.N: trip atıyo :D)

 

Yun Che doğal olarak ona inanmıyordu. Yarım adım yaklaştı, sesini alçalttı ve konuştu. "Yoksa sen... o gün Kıdemli Kız Kardeş ile evleneceğimi duymuş ve kıskanmış olabilir misin?"

 

"Öhö..." Chu Yueli yürüyerek Xia Qingyue'nin yanına geldi ve soğuk bir tonda konuştu. "Bay Yun'un gücü on dokuz yaşında çoktan orta seviye İmparator Kaynak Alemi’ne ulaştı, sizin gelecek başarılarınız kesinlikle limitsiz olacaktır. Biz usta ve öğrenci özellikle bu neşeli evliliği kutlamak için geldik... Xia Qingyue, içeri girelim."

 

Konuştuktan sonra Chu Yueli daha fazla Yun Che ile ilgilenmedi ve Qingyue'yi peşinde sürükledi. Yun Che'ye bakarken gözlerindeki ifade biraz da olsa bir kötü niyet barındırıyordu.

 

Nedeni de oldukça basitti. Ablası şu an hiçbir yerde bulunamıyordu ama yine de o böyle büyük bir düğün ayarlıyordu. Öğrencisi onun ana eşiydi; bu ilişkiyi daha önce tanımak istemese de şu an geçmiş ile karşılaştırılamazdı ve Yun Che Cang Yue ile evlenmek üzereydi. Qingyue'nin ustası olarak kalbinde biraz moral bozukluğu bulunuyordu... ve Qingyue'nin ara sıra ortaya çıkardığı garip duygular çok belli olmasa da onun hissetmesi için yeterliydi.

 

Yun Che salonun önüne doğru yürüdü ve anında büyük bir insan kalabalığı onu karşılamak için acele etti.

 

"Kardeş Yun, kardeşimin karın olması gerçekten bu büyük kardeşi oldukça mutlu ediyor. Şu andan itibaren biz aynı ailedeniz. Kardeş Yun... Oh, hayır Enişte'nin sorunları artık benim de sorunlarım olacak. Eğer bu kardeşinin yardım edebileceği bir sıkıntı olursa çekinmeden söyleyebilirsin."

 

Veliaht Prens Cang Lin hızlı adımlarla ileri çıkarken konuştu. Her ne kadar yardımsever ve sevecen gözükse de Yun Che onun gözlerinin içinde olup da saklamak için oldukça çaba harcadığı korkuyu ve huzursuzluğu tek bir bakışta görmüştü.

 

"Kız kardeşim ve eniştem cennet tarafından belirlenmişi bir çift. Kız kardeşimin geri dönmek için böyle bir yere sahip olması konusunda onun abisi olarak ben gerçekten son derece mutluyum. Kendimi üç gün sarhoş edecek kadar içsem bile bu büyük neşe için fazla olmaz, haha... hahahaha!" Üçüncü Prens Cang Shuo umursamaz bir alaycılıkla gülerken konuştu. Onun Veliaht Prens kadar 'ince düşünceli' olmadığı görülebiliyordu. Yun Che ile konuşurken yüz kasları aralıksız bir şekilde kasılarak kalbindeki korkuyu açıkça ortaya çıkarıyordu.

 

Onlar hiç şüphesiz Yun Che'den fazlasıyla korkuyorlardı. Daha önce ne yaptıklarını unutmamışlardı. Şimdi Cang Wanhe'nin hastalığı mucizevi bir şekilde tamamen iyileşmişti ve bir kez daha politik gücü kendinde toplamıştı, buna ek olarak Cang Yue ile Yun Che'nin evlenmesi de Cang Wanhe'ye Mavi Rüzgâr bölgesinin en büyük korumasını kazandırmıştı. Bu tek bir gecede tüm niyetlerinin tamamen parçalanmasına neden olmuştu, artık herhangi bir kötücül hareket yapmaya cüret edemiyor ve her gün aralıksız olarak korkar hale gelmişlerdi. Eskiden yılda bir kere bile imparatorun yatak odasına girmeyen ikisi şu an sabah akşam imparatora saygılarını sunmaya gider olmuş ve iki aydır da buna devam etmişlerdi.

 

Şimdi Yun Che'nin karşısında oldukların da ise Yanan Cennet Klanı’nın yok edilmesi meselesi akıllarına geldiğinden dolayı korkudan tepeden tırnağa titriyorlardı.

 

Yun Che hafifçe gülümsedi ve cevap vermedi. O anda Ling Jie içeri kaynadı ve geniş bir sırıtış ile konuştu. "Patron, tebrikler, tebrikler... hehe, sen ve Prenses Abla sonunda resmi oluyorsunuz. Biliyorsun, Prenses Abla eskiden benim evlenmek istediğim kişiydi, gelecekte ona kötü davranmamalısın, anlaştık mı?"

 

"Haha," Yun Che içtenlikle güldü. "Eğer ona kötü davranırsam yüz kere beni kırbaçlamana izin vereceğim... Büyükbabanın durumu nasıl?"

 

Ling Tianni'den söz edildiğini duyduğunda Ling Jie hiç etkilenmedi ve rahat bir ifade ile konuştu. "Büyükbabamın yaraları ağır olsa da hayat damarları yaralanmamış ve aldığı tüm yaralar iyileşebilir yaralanmalar. Şu an itibariyle onun durumunun yüzde altmış kadarı iyileşti, o zaman ona merhamet gösterdiğin için sana borçluyum patron... Bu süre zarfında Büyükbabam senin hakkında bilgiler toplamak için bir sürü kişi gönderdi ve artık seninle ilgili her şeyi biliyor. Şu an her ne kadar Yanan Cennet Klanı’nı yok ettiğin için hala sana karşı bir içerlemeye sahip olsa da artık seni öldürme niyetine sahip değil. Bir keresinde onun iç çekerken aceleci davranması nedeniyle özünde kötü bir karaktere sahip olmayan eşsiz bir dahiyi neredeyse yok edeceğini söylediğini duydum."

 

"Hahahahah!" Yun Che kalpten bir şekilde güldü ve Ling Tianni'ye karşı olan kötü hisleri de anında ortadan kayboldu. Sonuçta Ling Tianni kesinlikle kötü bir insan değildi. O gün kendisini öldürmek istemesinin nedeni de aynı zaman da Mavi Rüzgâr için bir felaket filizini yok etmek istemesiydi.

 

"Küçük Kardeş Yun, bu Xiao, neşeli evliliğiniz için sizi tebrik etmek için burada. Sıralama Turnuvası’nda Küçük Kardeş Yun zaten bu Xiao'yu büyük ölçüde şaşırtmıştı. İki yıl bile geçmeden gücünüzün Mavi Rüzgâr’ın bir numarası haline geleceğini düşünmemiştim. Böyle bir başarı sadece şok edici bir sağduyu olarak görülebilir ve bu antik zamanları bile aşarak insanı hayrete düşürecek bir şey. "Xiao Juetian bizzat öne çıktı ve yapabildiği kadar ılımlı bir tonda konuştu.

 

Yun Che ona göz attı ve hafifçe gülümsedi. "Tarikat Lideri Xiao gururumu okşuyor. Yun Che sadece sıradan bir doğuma sahip biri ve buna rağmen evlilik gününe Tarikat Lideri Xiao bizzat geldi. Bu küçük son derece şeref duydu. Bir gün, Yun Che kesinlikle bizzat... tarikatınıza gelip memnuniyetini gösterecek."

 

(Ç.N: Git git hatta yanında kılıcını da götür. Kan istiyoruz, vahşet istiyoruz!!)

 

Yun Che son cümlesini bitirdiğinde Xiao Juetian'ın kalbi şiddetle attı. Arkasında duran Xiao Boyun ve Xiao Wuji'nin ifadeleri de değişti. Onlar Yun Che'nin sözde 'ziyaretinin' düşmanlığı çözmek için mi yoksa borcunu toplamak için mi olduğuna emin olamıyorlardı.

 

Üç yıl önceki düşmanlığa onun acımasız tedbirleri eklendiğinde ve tüm bunlara Yanan Cennet Klanı’nın onunla olan mücadelesinde oluşan düşmanlık da katıldığında... Yüksek ihtimalle ikincisinin olacağı açıktı.

 

Xiao Juetian'ın sırtı bir anda ter ile yıkandı ama herhangi bir anormallik göstermeye cüret etmeden yüzündeki gülümsemeyi zorla sürdürdü. "Eğer Küçük Kardeş Yun bizi ziyaret etmek istiyorsa bu Xiao kesinlikle karşılamak için tüm tarikat öğrencilerini çağıracak... Xiao Tarikatı, geçmişte tarikatımın içindeki bir kişinin aşağılık hareketleri nedeniyle Küçük Kardeş Yun ile sorun yaşadığını biliyor. Xiao Tarikatı kesinlikle geldiği zaman Küçük Kardeş Yun'a memnun edici bir cevap verecektir."

 

Eğer birisi Xiao Juetian'ın Yanan Cennet Klanı’nın imhasından sonra hala biraz tereddüte sahip olduğunu söylese bile Ling Tianni'yi ağır yaralamasının ardından Yun Che ile artık kanlı bir savaşa girme niyetine sahip olduğunu söyleyemezdi. Şu an onun aklındaki tek şey sadece Yun Che'nin öfkesini nasıl yatıştıracağıydı... Ne kadar büyük bir bedel ödemesi gerekirse gereksiz her şeyi yapmaya hazırdı... Çünkü ne kadar büyük bedel öderse desin bu Yanan Cennet Klanı’nın adımlarını takip ederek tamamen imha edilmekten yüzbinlerce kat iyi olacaktı.

 

"Yeni Ay Şehri’nin Valisi Mu Rongbo geldi!"

 

"Altın Kemer Dağı’nın Klan Lideri Yeşim Kılıç Taois'ti geldi!"

 

"İlahi Anka İmparatorluğu'nun On Üçüncü Prensi..."

 

(Ç.N: WTF!!)

 

Takdimcinin boğazı bir anda bir şey tarafından tıkanmış gibiydi, sesi anında duraksamıştı. Ve söylediği "İlahi Anka İmparatorluğu' sözü herkesin kulaklarında bir bomba gibi patlayarak, tüm ana salonun anında sessizleşmesini ve herkesin aynı yere doğru bakmasını sağlamıştı.

 

"İlahi... Anka İmparatorluğu'nun On Üçüncü Prensi... Feng Xichen geldi!!"

 

Ne? İlahi Anka İmparatorluğu'nun... On Üçüncü Prensi mi?!

 

Salonun içinde ve dışında olmaları fark etmeksizin tüm herkesin bakışları salonun girişindeki üç kişiye odaklandı... Özellikle de ortadaki kişiye. O, yirmili yaşlarda gözüküyordu, bordo renkli qilin cübbesi giyiyorken ellerinde bir beyaz yeşim yelpaze tutuyordu. Kabalığın bakışları altında hiç etkilenmemiş gibi görünürken yüzündeki hafif gülümseme ile büyük salona sıradan bir şekilde girdi ve kimsenin olmadığı bir yere doğru ilerledi. Arkasında siyah giyimli yaşlı bir adam ve kırmızı kıyafetli yaşlı bir adam yakın mesafeden onu izleyip her bir adımına uyuyorlardı.

 

En yüksekteki koltukta oturan Cang Wanhe anında kalktı. Son derece şok olmuş bir bakış ile herkesin baktığı genç adama baktı. Yun Che'nin kaşları da aynı zamanda hafifçe battı.

 

İlahi Anka İmparatorluğu’ndan birisi...

 

Ve bu kişi İlahi Anka İmparatorluğu’nun bir prensi mi?!

 

Bu gerçek mi yoksa sahte mi?

 

Eğer bu gerçekse, neden İlahi Anka İmparatorluğu’nun onurlu bir prensi bu yere gelmişti?

 

Feng Xicheng'in gelişinin ardından tüm evlilik salonundaki atmosfer büyük ölçüde değişti, çünkü 'İlahi Anka İmparatorluğu' sözü onlara devasa bir etki yapmıştı. Ve buna 'Prens' sözü de eklendiğinde bu etkinin gücü binlerce kat yükselerek kendilerini dayanılmaz bir şekilde yüce hisseden güçlü tarikatların üyeleri bile kalplerinde, onları soğutan bir şok hissetmişlerdi.

 

İlahi Anka İmparatorluğu, Kaynak Gökyüzünün Yedi Ülkesi arasında en büyük genel ülke gücü ve yüzölçümüne sahip imparatorluktu, onun boyutu Mavi Rüzgâr’dan onlarca kat daha büyüktü. Ülkenin refah düzeyi ve kaynak uygulayıcısı dünyasının kudretliliği Mavi Rüzgâr İmparatorluğu’nu fazlasıyla aşıyordu. İlahi Anka İmparatorluğu ile kıyaslatıldığında Mavi Rüzgâr İmparatorluğu tıpkı İmparatorluk Şehri ile kıyaslanan bir kasaba gibi oluyordu.

 

Söylentilere göre Mavi Rüzgâr İmparatorluğu’nda en ezici güçler olan Dört Büyük Tarikat, İlahi Anka İmparatorluğu'nun içinde en fazla orta seviyeli tarikatlar olarak düşünülürdü.

 

Ve en önemli nokta ise...

 

Mavi Rüzgâr İmparatorluğu’nda prens pozisyonu saygın olsa da bu sadece halk arasında geçerliydi; kaynak uygulayıcısı dünyasında prens kimliği çok fazla bir şey olarak görülmüyordu. Sadece Dört Büyük Tarikat değil, yeterli güce sahip güçlü tarikatlar bile İmparatorluk Ailesi’ni dikkate almıyor ve hatta İmparatorluk Ailesi’nin onlara yaltaklanması gerekiyordu.

 

Ama İlahi Anka İmparatorluğu içinde bu tamamen farklıydı!

 

İlahi Anka İmparatorluğu en güçlü olmasının yanı sıra Kaynak Gökyüzü Kıtası’nda Kutsal Bölgeler hariç en güçlü tarikata da sahipti... ve ismi İlahi Anka Tarikatı olan bu tarikat İlahi Anka İmparatorluk Ailesine aitti! İsmen, o İlahi Anka İmparatorluğu'nu koruyan bir tarikat olsa da gerçekte İlahi Anka İmparator Ailesi, İlahi Anka Tarikatı’na aitti ve İlahi Anka Tarikatı tam olarak İlahi Anka İmparatorluk Ailesiydi. Ve İlahi Anka İmparatorluğu'nun her bir imparatorlu aynı zamanda o neslin İlahi Anka Tarikatı Lideri oluyordu!

 

(Ç.N: Yazacağın paragrafın... Töbe töbe adam tüm ilahileri ve ankaları aynı paragrafta toplamış resmen.)

 

Mavi Rüzgâr İmparatorluk Ailesi sadece Mavi Rüzgâr İmparatorluğu'ndaki en yüksek politik gücü kontrol ediyordu.

 

Ama İlahi Anka İmparatorluğu'nun kontrol ettiği şey sadece İlahi Anka İmparatorluğu içindeki en güçlü politik güç değil aynı zamanda Kaynak Gökyüzü Kıtasında ki en güçlü ülke olan İlahi Anka İmparatorluğu'nun kendisiydi.

 

Ve bu nedenle İlahi Anka İmparatorluğu'nun bir prensi ile Mavi Rüzgâr İmparatorluğu’nun bir prensi tamamen iki farklı kavram ve seviyedeydi!

 

Eğer bu kişi gerçekten İlahi Anka İmparatorluğu'nun bir prensiyse o zaman o, İlahi Anka İmparatorluğu'nda bile gökyüzünü tek eliyle kaplayabilecek kadar olağanüstü bir varlık olmalıydı. Pozisyonu İlahi Anka İmparatorluğu'nun İmparatoru ve Veliaht Prens'ten sonra ikinci olacaktı.

 

Böyle olağanüstü bir varlık, ortaya çıkmaması gereken bir yere geldiği için herkesin kalbinde tartışmasız bir şekilde çalkalanma dalgasının oluşmasına neden olmuştu.

 

Feng Xichen ileri doğru çıktı, salonun merkezine yürüdü ve Cang Wanhe'ye basit bir saray selamı verdikten sonra hafif bir gülümsemeyle konuştu. Bu küçük, İlahi Anka Tarikatı’nın Feng Xichen'i, Mavi Rüzgâr’ın onurlu imparatoruna saygılarını sunar. Bu sefer haber vermeden ortaya çıktığım için Mavi Rüzgâr İmparatoru’nun bağışlayıcı olacağını ve bana karşı kötü davranmayacağını umuyorum."

Bölüm 366 - İlahi Anka Prensi 

--------------ÇEVİRMEN NOTU-------------- 

İşte bence bu bölümün sonu sizin için daha iyi. Sizce de öyle değil mi :)

+Evde dizi izliyorlar son ses. Bu nedenle de anlayamıyorum okuduğumu. Saçma cümleler çıkıyor. Ondan dolayı zor anladığınız yerler olabilir. Sry bu nedenle

İlahi Anka İmparatorluğunun prensi nasıl biri? Buraya neden geldi? Düğünde neler yaşanacak? Yun Che neler yapacak? Gelecek bölümde kaç kere İlahi Anka yazacak? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin :)

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr