XIAO DONGLAI'NİN ACI KAYBI
Fullbringer Notu: Bu bölüm TrollKing tarafından çevrilmiştir. Bu çevirinin kalitesini gördükten sonra Orkun kardeşime baskı yapıp görevi bıraktırmayın lütfen.
Büyük salona toplanan herkes, görüldüğü üzere çok bilgiliydi. Bu toplananların alayı, Hayali Şeytan Ülkesindeki en uzman kişilerdi. Aslında, onlardan biri kaynak yeteneği buzun içerisinde mühürlenmiş bir şekilde gelmişti ve etraftakiler şoka girmiş gibi sersemlemişlerdi. Bazı kişiler şaşkınlıktan ayağa kalktı ve bunun bir hayal olmadığını sürekli olarak kontrol etmeye başladılar.
Yun Che'nin saldırıları devam ederken buz mührü, saldırıların şiddetinden dolayı normal bir buz gibi kırıldı. Xiao Donglai, geçirdiği şoktan dolayı hakimiyetini kaybetti ve hızla yaklaşan Yun Che'ye boş boş baktı. Kolları sallanırken bir anda ellerinde uzun bir mızrak beliriverdi ve büyük bir kasırga oluşturur gibi mızrağı sallarken yüksek sesle kükredi.
Ripppp!!
Uzun mızrak Yun Che'yi delip geçti ama delinen tek şey Yun Che'nin ardıl görüntüsüydü. Xiao Donglai aniden afalladı... Kendisinin hisleri ve algısı direkt olarak rüzgar kaynak yeteneği tarafından oluşmaktaydı ama hâlâ Yun Che'nin ani hareket yeteneğini algılayamamıştı. İyi ki reaksiyon hızı yüksekti; bütün kaynak enerjisini çok hızlı bir şekilde açığa çıkarttı ve tüm vücudunu koruma altına aldı.
BOOOM!!!
Çok ağır bir balyoz, acımasız biri tarafından sırtına indirilmiş gibiydi. Xiao Donglai'nin sırtında aniden derin bir çukur oluştu. Kendisini korumak için topladığı o kadar kaynak enerjisi şiddetli bir şekilde dışarı yayılıyordu; neredeyse tamamen yok olmuştu... Bu sırada, sonunda Jiufang Yu'nun neden tek yediğini anlamıştı! Eğer bütün vücudunu tüm kaynak enerjisiyle korumasaydı, sıkı bir yumruk kesinlikle onu çok ciddi sakatlayacaktı... Dahası, Jiufang Yu, kendini korumaya bile zahmet etmeyen kişi olan Jiufang Yu, direkt olarak göğsüne darbe almıştı.
Kulak siken gürültünün ortasında, Xiao Donglai bir mermi gibi oradan uzaklaştı. Rüzgar kaynak enerjisini kullanarak zar zor vücudunu doğrultmadan önce havada bir kaç tur döndü ve arenanın kenarına kondu. Konduğu gibi bağcılar oturuşuna geçti. Yüzü son derece solgun görünüyordu. Bir kere yutkunduktan sonra tüm kan resmen boğazından midesine doğru hücum ediyordu.
(TKN: Semt çocuğuyuz, her yerde otururuz.)
(FN: Böyle çeviri gören Vay Amk yazıp 3131’e mesaj atsın.)
Ayağa kalkabilme şansından önce karşısından gelen uğultulu kasırga sesini işitti. Kafasını kaldırmasıyla birlikte, Yun Che’nin soğuk bakışını gördü… Kendisinden otuz metre bile uzakta değildi.
Yun Che ile yüz yüze geldikten sonra, nasıl olur da Xiao Donglai onu aşağılayıp böbürlenebilirdi? Dişlerini gıcırdattı, organlarının ve kırık kemiklerinin acısını görmezden geldi ve kaynak enerjisini yoğunlaştırdı. Uzun mızrağını sıkıca eline aldı.(TKN: Daha çok şeyi eline alırsın bu gidişle) Ama bundan önce tamamen ayağa kalktı. Kaynak enerjisinin ışığı, ayağının altında toplandı ve devasa Donmuş Son Ağacı yerde filizlenmeye başladı. Çok hızlı büyüyordu, tek bir nefes süresinde, gök yüzüne uzanan bir kule gibi olmuştu, ta ki salonun tepesine ulaşana dek.
Donmuş Sonun Dördüncü Bölümü ------- Donmuş Son Ağacı!
Buzdan dallara ve kardan yapraklara sahip olan Donmuş Son Ağacı, Xiao Donglai’yi yoğun bir biçimde sardı ve tamamen buzun içerisinde mühürlenmeden önce sadece birkaç kez kurtulmaya çalışabildi. Onun içindeki bütün kaynak enerjisini değerlendirmişti bile, artık bir milim bile hareket edemezdi. Çok güçlü, soğuk bir enerjiydi, sanki buzdan bir cehennem bütün vücudunu ele geçirmişti. Bütün kanı ve vücudu donmuştu.
“Bay… Bay!”
Yun Che, dudaklarının kenarından fısıldayarak söyledi ve birbirine kenetlediği ellerini yavaş yavaş açtı...
Çınnnnn!!
Donmuş Son Ağacı aniden patladı. Gökyüzü buzdan kristallerle dolmaya başladı ve bu da şiddetle salona düşen kristaller sonucu havayı soğutmaya başladı. Salonun kenarlarında oturan kişiler aniden üşümeye başladı. Hayallerdeki gibi olan buzdan kristaller arasından, tamamen donmuş olan Xiao Donglai uçmaya başladı, sadece bir ceset olarak. Yere düştüğünde bile hâlâ hareket etmiyordu. Salon bir kez daha sessizliğe büründü. Seyirci, geçen seferki gibi Jiufang Yu tek yediğinde donakalmıştı ve tekrar aynı şey oldu…
Jiufang Yu’yu bir hamlede ağır bir biçimde yaralamadan önce seyirciler, Jiufang Yu’nun dikkatsizliğinin, hazırlanmaması ve korunmaması değil, Yun Che’nin gücünü hafife almış olması olduğunu biliyorlardı. (TKN: Bol şans, düzenleyici arkadaşım. Benim beynim yandı :D) (FN: Şeyettim) Seyircilerin yüzde doksan dokuzu emindi ki, doğrudan bir savaş olsaydı Yun Che asla Jiufang Yu’yu yenemezdi… Her şeyden önce Jiufang Yu, on bin yıllık bir geçmişi olan bir Koruyucu Aileden geliyordu. Kaynak ve temel savaş sanatları bakımından Yun Che, onunla boy ölçüşemezdi.
Aslında Yun Che’nin, Xiao Donglai ile olan dövüşü gerçek ve dürüst bir karşılaşmaydı! Dahası, bir keresinde Xiao Donglai arenaya girdiğinde, Xiao Ailesinin en tehlikeli ardıl görüntü saldırısını kullandı ama bu saldırı Yun Che’nin kendi ardıl saldırısı tarafından kantırlandı! (TKN: Karşı saldırı da neymiş, Kantır varken :D) (FN: Mantıklı buldum, değiştirmedim.) Muazzam güçlü olan fırtına saldırısı Yun Che tarafından buza mühürlendi. Panik içindeyken, kılıcını çekti ama bu da Yun Che tarafından kolayca alt edildi. Hayali Şeytan Ülkesindeki Xiao Ailesinin akla hayale sığmaz hızıyla övünürken, bu hız Yun Che tarafından çok hızlı bir biçimde yok edildi!
Dürüst bir karşılaşma sadece bu raund için geçerli değildi, Xiao Donglai öne sürdüğü bütün avantajlarını kullanmıştı ama hâlâ Yun Che’ye kaybediyordu… Ve bu trajik bir yenilgiydi!
Sayısız insan şoka girmişti, afallamıştı, aptala dönmüştü ve hatta gözlerine bile inanamıyorlardı.
Mu Ailesinin koltuğunda oturan Mu Feiyan bile ayağa kalktı ve bunun nasıl olduğunu anlayamadı.
Yun Che’yi izlerken sakince arenanın köşesine doğru ilerledi, sakalı titredi ve garip bir ifadeyle, “Bu çocuk inanılmaz… İnanılmaz.”
“Ne tür bir kaynak sanatı kullanıyor? Böylesine korkutucu bir buz kaynak sanatını dünyanın hiçbir yerinde ne gördüm ne de duydum!” Mu Yuqing şok geçirircesine haykırdı.
Mu Yubai kafasını salladı. “Huh, Bizim Mu Ailemiz dünyada rakipsiz olan buz kaynak yeteneğiyle gurur duymuştur ama bu çocukla karşılaştırıldığında… Ailemizin buz kaynak yeteneği bu çocuğunkininkini asla alt edemez. Tch… Ancak Gökyüzü Kaynak Alemindeki böyle biri orta seviyeli derebeyine kafa tutabilir. Böyle bir hız, böyle bir hareket kabiliyeti, böyle ezici bir buz kaynak sanatı ve kendisi çoktan iyileşmiş… Bu çocukta büyük sırlar mevcut! Hayır! Hayatım pahasına bile olsa, bu çocuğu yeminli kardeşim yapacağım!”
“Büyük kardeş… Aslında… Çok güçlü.” Xiao Yun’un ağzından utanırcasına bu sözler döküldü.
“Kocacığım, o… Gerçekten bizim oğlumuz mu?” Mu Yurou, yüz ifadesi endişeliden şok geçirmişe doğru giderken Yun Qinghong’un elini kavradı. Tedirgindi ve neredeyse kontrolü kaybetmişti. Bu çocuk, cennetlerin kapılarından geri gönderilip, bu çifte verilmiş bir sürprizdi. Kadın, kendisini hâlâ rüyada hissediyordu. Derinden rahatlama ve gururun sebep olduğu göz yaşlarını kontrol edemiyordu.
“Evet… O bizim oğlumuz.” Yun Qinghong güçlü bir şekilde başını salladı ve titrek gözleri derin duygularla ve gururla dolmuştu.
Yun Ailesinin çeşitli yaşlılarının alayı kızardı ve hatta üç Ulu Büyük; Yun Jiang, Yun Xi ve Yun He bile kafa sallayarak onayladılar. Yun Ailesi öğrencilerinin az önce bıyık altından gülen ve onu aşağılar şekilde olan bakışları, bir anda kaybolmuştu ve gizlice kendilerini saklamaya çalıştılar. (TKN: Türkçe ve diksiyon dersi almam gerektiğini düşünmeye başladım.)
Xiao Donglai, Xiao Ailesinin üyeleri tarafından kendi koltuklarına taşındı. Bu sırada Xiao Ailesinden herkes, Yun Che’ye bakışlarını dikmişti. Aslında bakışları hiçte sinirli görünmüyordu ama şoka girmiş ve inançlarını kaybetmiş gibilerdi. Yun Che tamamen Xiao Ailesinin temeli olan ve aynı zamanda çok gurur duydukları hız ve hareket kabiliyetinin anasını avradını geçmiş hatta ve hatta yedi ceddini geride bırakmıştı. O kadar şoka girmişlerdi ki yüzlerinden hiç bir sinir ve öfke belirtisi görülmüyordu.
Jiufang ailesinin üyeleri, tatminsizliklerini ve mutsuzluklarını bağırarak dile getiriyorlardı, ta ki Jiufang Yu tamamen yenilene kadar. Daha fazla bu yenilginin Jiufang Yu’nun dikkatsizliğinden dolayı olduğunu söyleyebilecek kadar güçleri kalmamıştı, çünkü Xiao Donglainin nasıl yenildiğini görmüşlerdi. Jiufang Yu ve Xiao Donglai’nin güç seviyesi aynıydı, bu yüzden Yun Che, Xiao Donglai’yi beş raunttan kısa bir sürede yendiği için, Jiufan Yu bile bütün her şeyini oraya koyarak dövüşseydi… Sonuç yine de Yun Che’nin ezici galibiyetiyle sonuçlanacaktı.
Onlar kesinlikle Yun Che’nin gücünü yanlış değerlendirmişlerdi.
Hayır! Sadece Yun Che’nin gücü, onların mantığını delip geçmişti!
Eğer kendisinden bir seviye yüksek biri olan Tiran Kaynak Alemi seviyesindeki birini yenebiliyorsa, bu çocuk eşsiz bir dahidir. Yun Ailesinin nihai kaynağa sahip olması ve kendi limitlerindeyken güçlerini serbest bıraktıkları zaman, kendi seviyelerinden üstün iki kez Tiran Kaynak Alemi gücü kazanırlar. Her Tiran Kaynak Alemi arasında uçurum kadar güç farkı ve devasa bir uçurum kadar da seviye farkı var. Tabi bunu alt etmek hiç kolay değil. Ruhsal, Yeryüzü ve Gökyüzü Kaynak Alemine hiç de benzemeyen bir güç…
Başlangıçta olan bir Derebeyi ile orta seviyeli bir Derebeyinin baş başa olan mücadelesi, Hayali Şeytan Ülkesinin tarihine beş kişiden fazla girememişti.
Bir Hükümdar ile bir Derebeyi başa baş savaşmıştı, böylesi bir olay ne görülmüş ne de duyulmuştu.
Gökyüzü Kaynak Alemindeki biri Tiran Kaynak Alemindeki biriyle başa baş dövüşmüştü… ve bu kişi Tiran Kaynak Aleminin orta seviyesinde biriydi. Böyle bir şey tarihin hiç bir yerine daha önceden kazınmamıştı. Eğer bugün kendi gözleriyle görmeselerdi, dünyanın en saygın kişisi tarafından bile söylenseydi buna kimse inanmazdı.
Fakat şu an bu olay, bir sürü insanın gözleri önünde gerçekleşmişti. Sadece Gökyüzü Kaynak Aleminin onuncu seviyesinde olan bir kişiydi, nasıl olur da Tiran Kaynak Aleminin dördüncü seviyesinde olan birini kolaylıkla yenebilirdi… Dahası sadece beş raunt olmuştu!
Kimse, Yun Che’nin nasıl oldu da Gökyüzü Kaynak Alemindeyken böylesine korkutucu bir gücü serbest bıraktığını idrak bile edemiyorlardı. Böylesine garip olan güç patlamasının açıklaması sadece “cennetin meydan okuması” olabilirdi. En sonunda, birinin böyle bir güç kapasitesi ve yeteneği olduğunu görmek… Gerçekten böylesine nihai bir kudret, bu derece büyük müydü?!
Dük Huai’nin ifadesi sertleşmişti. Xiao Donglai’nin yenilgisi ve çok yerinden sakatlanan ve koruması olmayan Jiufang Yu tamamen farklı iki güce sahip kişilerdi. Onun kaynak gücü sahte değildi, gücü ise herkesin gözünün önündeydi. Bu noktada, Dük Huai’nin kalbinde bile şok patlamaları gerçekleşiyordu.
Herkesi küçümseyen, hiç dikkati çekilmeyen Hui Ran bile sonunda Yun Che’ye bir bakış attı ve dedi ki, “Hmmm… Biraz ilginç görünüyor.”
“Bu veledin gücü biraz abartılı. Öyle ki; Chiyang Yanwu bile bu velet ile kapışacak güçte değil.” dedi Hayali Şeytanın Yedi Çocuğunun iki numaralı olanı Dük Yuan Que hafif bir gülümsemeyle gözlerini kısarak.
Onun arkasında olan Dük Yuan He, Yun Che’ye bakarak soğuk bir gülümsemeyle birlikte somurtarak dedi ki: “Bu Dük umuyor ki; Chiyang Yanwu ona kaybeder. Eğer böyle olursa, bu dük onu kendi elleriyle… Sikecek!!”
“Oh!” Dük Yuan He kafasını çevirdi ve dedi ki, “Kiminle konuşuyorsun? Bu Yun Che veledi, aylar önce senin büyük planlarını alt üst etmişti. Bu kesinlikle senin için büyük bir şans. Haha, bu dük kesinlikle bizim sahnede görünmemizi istemiyor, ama öyle görünüyor ki bu oyun aniden ilginçleşmeye başlayacak. Umarım bu velet, Chiyang Yanwu’nun alevleri içerisinde kül olmaz, diğer türlü eğlencesi kaçar.”
“Endişelenme.” Dük Hui Ye korkutucu şekilde gülerek, “Chiyang Yanwu’nun ellerine düşmek, benim ellerime düşmekten daha konforlu değildir. O kadın çok korkunç biridir. Bu dük işi kendi hallederse tüm eğlencesi kaçar, bu yüzden işi kadına bırakıyorum. Böylece enerjimi korumuş ve ellerimi kirletmemiş olurum!”
TKN: Buradan Orkun’a bu seriyi nasıl çevirdiğini soruyorum. AMK Orkun senin. böyle seri mi olur la? Yazarken beynim yandı aqü. Düzenleyici arkadaşıma kolay gelsin :D
Fullbringer Notu: Troll kardeşime katılıyorum. Amk senin Orkun. Neler düzenlediğimi görsen, bu çeviri gökten inen ödül gibi bir şey.
Useless notu: Buradan hepinizin amk. Neden bana sövüyorsunuz amk. Ben sövüyor muyum amk.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..