Bölüm 625: Yaşam Ve Ölümün İlkel Mührü?
Herkesin dikkatini çeken yeni imparatorun yükseliş seremonisi kimsenin hayal edemeyeceği bir şekilde bitmişti ve kendi yerini Dük Huai Sarayı ve isyankarların taze kanıyla yapılan bir vaftize bırakmıştı.
Tüm Dük Huai Sarayının imhası ile ilgili olan acımasız emir nedeniyle Dük Huai Sarayını çevreleyen tüm herkes çılgınca Dük Huai Sarayına karşı cephe almıştı. Dük Huai'nin bacaklarını yalayanlar şimdi onunla aralarındaki bağları tamamen koparmak için bekleyemiyorlardı. Hepsi diğerlerinden daha az kişi öldürmekten korkuyordu... Özellikle de yedi büyük Koruyucu Aile ve Dük Sarayları kendilerini ve ailelerini korumak için imparatoriçeye bağlılıklarını ne yaparlarsa yapsınlar göstermeleri gerektiğinin açıkça farkındalardı ve buna haysiyetlerini hiçe sayıp kuyruklarını sallayarak yalvarmak da dahildi...
Çünkü imparatoriçe onların on bin yıllık tarihe sahip ailelerini tek gecede yok edebilecek mutlak güce sahipti ve onun tek bir sözü bile onların ailelerinin tarihte utanç içinde hatırlanmasını sağlayabilirdi!
Dük Huai Sarayı sonuçta Dük Huai Sarayıydı ve içinde birçok güçlü uygulayıcı vardı, ancak bu kadar güçlü kişinin birleşmesine karşı durmaları imkansızdı. İmparatoriçenin verdiği süre sınırı on gündü ama sadece üç gün sonra bile tüm saray tamamen harabeye çevrilip tüm aile katledilmişti... Tek bir canlı bile kalmamıştı. Dük Huai'nin ailesi bile binlerce kilometre ilerde öldürülmüştü.
Eskiden sıra dışı ve gösterişli olan Dük Huai Sarayı çoktan harabe haline gelmişti. Kalın kan kokusu yayılmış ve uzun süre dağılmamıştı. Kimse oranın on mil yakınına yaklaşmaya cüret edemiyordu. O anda şehirdeki her güç korku içinde titriyor ve herkes emniyetsiz hissederek yürürken bile dikkatli davranıyor ve yüksek sesle konuşmaya cüret edemiyordu.
İmparatoriçenin saltanat seremonisine gelip yeni imparatorun yükselişine tanık olmak için şehirde kalan kişiler hala gitmemişti çünkü yedi gün sonraya ertelenen saltanat seremonisi devam edecekti... Bu imparatoriçenin verdiği emirdi. Kimse onun emirlerine saygısızlık etmeye cüret edemiyordu.
Öte taraftan, Yun Ailesi son günlerde heyecanlı bir atmosferi ile doluydu.
Yun Qinghong'un tabu formasyonu imparatoriçe tarafından zorla durdurulsa ve ağır sonuçları tetiklemese de yine de birkaç şeye sebep olmuştu. Bedenindeki yaralanmalar, kaybettiği kan özü ile kıyaslanınca sadece ikincil olarak görülebilirdi. Kaybettiği kan özü onun kaynak enerjisinin düşmesine neden olmanın yanı sıra doğuştan gele yeteneğini de kalıcı olarak azaltıyordu; onun gelecekte seviye atlaması bile imkansız olabilirdi... Kan özü zarar gördüğünde onu yenileyecek bir yöntem yoktu.
Ama (sü) Öfke (per) Tanrısının (oyun) gücüne (hilesine) sahip olan Yun Che için zarar görmüş kan özünü yenilemek imkansız değildi.
(FN: Saygıdeğer yazarımız parantez içinde serinin özetini geçmiş. Kendisine teşekkürü borç biliriz.)
Yun Qinghong'un arkasına oturan Yun Che onun kalbinin arka tarafına avuçlarını koydu ve Budanın büyük yolunu kullanarak ona doğal güç verdi.
Bu hareket iki saatten fazla sürdü. Ardından Yun Che avuçlarını çekti ve babası da gözlerini açtı. Yüzü gül rengindeydi ve gözleri netken nefes alışı da canlıydı; kimse onun büyük miktarda kan özü kaybettiğini anlayamazdı.
"Phew!" Yun Che hafifçe nefes aldı ve rahatlamış şekilde konuştu: "Babamın canlılığı çoktan yenilendi, onu yenilemek düşündüğümden kolay oldu. Bu şekilde her gün aynı şeyi yaparsam babamın hasarlı kan özü en fazla üç ayda tamamen düzelir."
"Che'er, fazlasıyla çalıştın." Mu Yurou elini uzatarak Yun Che'nin alnındaki teri usulca sildi, yüzü sevgi ve memnuniyet doluydu.
"Bu basitçe... Mucize!" Yun Qinghong heyecanla konuştu.
"Genç Patriğin sözleri ile biz tamamen rahatız." Yun Duanshui başıyla onayladı ve ardından acılı bir şekilde konuştu: "Genç Patriğimizi bize bağışladığı için göklere şükürler olsun. Genç Patrik, yirmi yıldan daha uzun süredir klanımız sizi utandırdı. Döndüğünüzde tüm klanımızı kurtardınız... Lütfen Yun Duashui'nin selamını kabul edin!"
Konuştuktan sonra hürmet içinde hızlıca tek dizinin üzerine çöktü ve derinlemesine selam verdi. Her ne kadar konuşurken yükseklerde olsa da abartmıyordu. Herkes Yun Che'nin dönüşünün Yun Ailesini yok olmanın eşiğinden kurtardığını biliyordu ve onunla imparatoriçenin agresif dönüşü ile Yun Ailesi önceden elde edemeyeceği yüksekliğe ulaşmıştı.
Yun Waitian da aceleyle diz çöktü. Yun Che hemen onların önüne geldi ve onları kaldırdı: "Büyükler, lütfen kalkın. Bunlar, bu küçüğün kabul etmesi için çok fazla. Çaba bakımından, gerçek hizmeti yapan ve sıkı çalışan kişiler sizlerken bu küçük nasıl olur da diz çökmenizi kabul edebilir..."
O anda dışarıdan hızlı adım sesleri geldi ve bunları Xiao Yun'un endişeli sesi takip etti. "Baba, Anne... Ben geldim!!"
Kapı itilerek açıldı ve yüzü kırmızı olup sallanan Xiao Yun orada durdu: "Baba, Anne... Ağabey!"
Yun Che'nin önüne koştu, o kadar heyecanlıydı ki gözleri göz yaşları ile dolmuştu ve ne yapacağını bilmiyordu: "Ağabey seni yeniden görebilmek... Gerçekten... Gerçekten harika..."
Konuşurken Xiao Yun neredeyse göz yaşları içinde haykırarak ağlıyordu. On üç büyük yavaşça dışarıdan yaklaştı ve neşeyle konuştu. "Genç Efendi, Genç Patriğin döndüğünü öğrendiğinde o kadar heyecanlandı ki neredeyse ağlayacaktı... İmparatoriçe güvende ve Yun Ailemiz de güvende... Cennet gerçekten Yun Ailemizi hayal kırıklığına uğratmadı."
Üç gün önce Yun Qinghong Dük Huai ile ölüm kalıp mücadelesine girme kararını verdiğinde Xiao Yun ve on üç büyüğü binlerce mil uzağa göndermişti. Sonuçta o çoktan ölümüne karar vermişti ve tüm klanı da muhtemelen onu takip edecekti ama o Xiao Ying'in soyunu buna karıştırmayı kesinlikle istemiyordu.
Ve Her şey onun tahmininden tamamen farklı bir konuma ulaşmıştı, Xiao Yun ve on üç büyük de doğal olarak geri dönmüştü.
"Xiao'er, baban seni hayal kırıklığına uğrattı." Yun Qinghong gülümsedi ve konuştu: "Ben seni zorla, senin fikrini umursamadan uzaklara gönderdim..."
"Hayır hayır hayır!" Xiao Yun elini panik içinde salladı: "Annemin ve babamın bunu beni korumak içi yaptığını biliyorum, yani neden beni hayal kırıklığına uğratmış olasınız... Ben korkmuştum ve geri dönüp sizle karşılaşmak istemiştim ama döndüğümde bunun sizin çabalarınızı boşa çıkarmasından korktum... Şimdi sizin iyi ve ağabeyimin de güvende olduğunuzu gördüm. Ailemiz tamamen birleşti. Bu gerçekten... Çok harika!"
"Xiao'er..." İki oğluna bakarken Mu Yurou'nun gözleri nemlendi ve bir kez daha hayatı içinde daha fazlasını isteyemedi.
Yun Che gülümseyerek konuştu: "Eğer Yedinci Kız Kardeş de bizim ailemizde olsaydı bu çok daha mükemmel olurdu."
"Hahahhaa!" Herkes yüksek sesle gülerken Xiao Yun'un yüzü kızardı ve kafasını eğip utanarak güldü.
Yun Che derebeyi hapını gökyüzü zehir sedefinden çıkardı ve konuştu: "Daha önce söylediğim gibi Derebeyi Hapını ikiye bölüp ikinize de bir parça vereceğim. Ama o zaman bunu söylerken bu kadar zamanın geçeceğini düşünmemiştim. Babamın durumu düzelene kadar bekle. Ardından Derebeyi Hapı ile ilgili meseleyi halledip sana vereceğim. Sen de onu Yedinci Kardeşe verirsin. Gelecekteki kayınbabanın seni bizzat karşılayacağını garanti ederim."
"Hehehe." Xiao Yun utanırken kıkırdadı.
Yun Qinghong'un bedeni ağır yaralıydı, kan özü şiddetli bir zarar görmüştü ve uzun süre dinlenmesi gerekliydi. Yun Che kaldığı yere döndü, ülkeye geldikten sonra olan her şeyi hatırladı ve üzüntü hissetmeden edemedi. Gelişi ülkenin kaderini tamamen değiştirmişti. Eğer ortaya çıkmasaydı Yun Ailesi tamamen çökecek ve Şeytan İmparator klanı da sonsuza kadar yok olacaktı. Ayrıca ülke Dük Huai Sarayı tarafından yönetilecek ve Dük Ming'in hain planı asla ortaya çıkmayacaktı.
Bugün her şey halledilmişti. Hafif, kanlı koku dışarıdan geliyor ve bu Dük Huai sarayının tamamen yok edildiğini kanıtlıyordu. Tek hallolmayan şey kan kaçışı yapan Dük Ming ve imparatoriçenin kalan üç yıllık ömrüydü.
"Kaynak gökyüzü kıtasına ne zaman dönmeyi planlıyorsun?” Jasmine aniden sordu.
"... Babamın iyileşmesi için üç aya ihtiyacı var. En azından üç ay dönemem." Yun Che hafifçe ve dalgınca konuştu: "Ve ülkede hala yapmam gereken nemli bir şey var."
"Önemli bir şey?" Jasmine Yun Che’nin düşündüğünü göremiyordu.
(Ç.N: Çünkü düşünceler görülmez ???? )
(FN: Tahmin edemiyordu, anlayamıyordu falan diye değiştirecektim bak bunu görmesem.)
Yun Che bir süre sessiz kaldı, ardından alçak sesle konuştu: "İmparatoriçenin gerçekten üç yıllık mı ömrü var... Başka bir yol yok mu?"
"Ne oldu? Ölmesine dayanamıyor musun?" Jasmine'nin sesi en belirgin küçümseme ile doluydu.
"En azından, bu kaotik durumun bu kadar hızlı çözülmesinin ana nedeni imparatoriçenin mutlak gücü ama üç yıl gerekten çok kısa. Üç yıl geçtikten sonra... Ülke muhtemelen kaos içinde olacak." Yun Che yavaşça konuştu: "Ayrıca... O benim kadınım!"
"Hmph! Görünüşe göre asıl olay son cümlede!" Jasmine küçümseme içinde konuştu: "En çok önemsediğin şey her zaman kadınlar!"
"… İltifatın için teşekkürler." Yun Che zayıfça konuştu. Zihni Altın Karga Yıldırım Alev Ovasındakileri hatırladı. İmparatoriçe onun için Dük Ming'in saldırısını durdurmuştu ve kendini ağır yaralamıştı. Onu yere indirirken yüzü solgun ve gözleri ruhsuzdu... Altın Karga Ruhu üç yıllık yaşamı kalacağını söylediğinde o tereddüt etmemişti... Ve döndükten sonra acımasız bir şekilde Dük Huai sarayı ile ilgilenmişti....
Bu kalbinde kontrol edemeyeceği bir yara gibi kalmıştı.
Şu anda karşı gelinmez bir haysiyete ve mutlak güce sahip olarak görüyordu ama kimse onun neler çektiğini ve feda ettiği bilmiyordu... En yakınları, ailesi olmadan her şeyi kendi başına göğüslemişti. Şimdi ise klanının intikamını tek başına alıp şehri yönlendirerek tüm Dük Huai sarayının kan borcunu kendi sırtlamıştı...
O sonuçta bir kadındı.
Eğer yerinde başka bir kadın olsaydı bin kat daha fazla iradesi olsa bile çoktan çökerdi.
İmparatoriçe unvanı omadan o sıradan bir kadından çok daha zor ve acınası hale gelirdi.
"İmparatoriçenin kaynak enerjisi şu an hayatının yakılmasına dayanıyor! En fazla üç sene daha yaşayabilir ve bu da aynı zamanda Altın Karga Ruhunun söylediği şey! Bir İlahi Canavarın Ruhu bile bunu demişken nasıl bunu geri çevirebilecek güce sahip bir kişinin olacağını düşünüyorsun!"
"Senin bilgin ile... Bu gerçekten tamamen imkansız mı?" Yun Che pes etmeden sordu.
"Hmph, bunu soracağını biliyordum." Jasmine hafifçe burnundan soludu: "Eğer bilmek istiyorsan iki yol biliyorum... Ama bunları sana söylersem çok daha keyifsiz hale gelirsin."
"Ne yolu?" Yun Che'nin ruh hali yükseldi ve konuştu: "Hemen söyle. Eğer bir yol varsa... Ne olursa olsun umutsuz olmaktan iyidir!"
"O zaman iyice dinle." Jasmine usulca konuştu: "İlk yol Budanın Büyük Yolunu onuncu seviyenin üzerine gelinceye kadar çalışmak! Ardından bir Gerçek Tanrıya benzer bir bedene sahip olmanın dışında evrendeki en ilkel ve saf olan ilkel özü de emebileceksin! Eğer ona her gün yeteri kadar ilkel öz verirsen bir süre sonra onun fiziği değişecektir ve muhtemelen yüz yıl daha yaşayabilir hale gelecektir."
"Ama bir insan bedeninin en fazla altıncı aşamaya ulaşabileceğini görmezden gelsek ve gerçekten onuncu seviyeye ulaşmayı başardığını düşünsek bile... Onun sadece üç senelik ömrü var! Beş yılda birinci seviyeden dördüncü seviyeye gelmen zaten bir mucize. Senin bu üç senede beşinci seviyeye geçebileceğin bile bilinmezken... Onuncu seviye tamamen hayal. Öfke Tanrısı hayatta olsaydı bile dördüncü seviyeden onuncu seviyeye üç senede gelmesi imkansız olurdu."
"… Peki ikinci yol?" Yun Che hafifçe dişlerini sıktı. Her ne kadar Jasmine bunu başarmasının çok zor olacağını söylese de bu çok doğrudan olmuştu. Jasmine daha önce ağabeyinin tüm yaşamsal enerjisini kullanarak Budanın Büyük Yolunu altıncı aşamaya kadar geliştirdiğini söylemişti. Üç sene içinde onuncu aşamaya ulaşması... Ne olursa olsun imkansızdı.
"İkinci yol..." Jasmine'nin sesi hafifçe titrerken devam etti: "Yedi Büyük Cennetsel Kaynak Hazinesinden üç numara olan ve 'sonsuzluk' gücüne sahip olan 'Yaşam Ve Ölümün İlkel Mührü'nü bulmak!"
(FN: Bu şanslı pinç bulur bu hazineyi. Kesin bilgi yayalım.)
-----------------------------------
Yazar notu:
İçerlemiş vatandaş (Eruhlu): "Oyuna para basan bir oyuncunun cebinde metelik bile olmayanlara zorbalık etmesinin nesi eğlenceli?!"
Yun Che: "Yanlış düşünüyorsun, ben basit bir oyuna para basan oyuncu değilim."
İçerlemiş vatandaş (Eruhlu): "Saçmalamayı bırak! Sen sadece basit bir oyuna para basan oyuncusun!"
Yun Che: "Hayır... Aslında, ben oyun hilelerini kullanan ve oyuna para basan bir oyuncuyum."
İçerlemiş vatandaş (Eruhlu): "…" (Üç yüz litre kan tükürdü.)
---------------ÇEVİRMEN NOTU-------------
Bu yazar ne içti acaba. Üç yüz litre kan ile Kont Drakula bile diz çöker ve kurt adam olur.
Yun Che ne yapacak? Jasmine'nin bahsettiği şey ne? Yun Che neler diyecek? Diğer numaralar açığa çıkacak mı? İçerlemiş vatandaş içerleyecek mi? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????
Fullbringer Notu: Dı rın, dı rın, lanet olsun bu hayat, lanet olsun bu Yun Che. İyileştim. Yun Che’nin şansı kadar çalışma isteğim var şu an.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..