Bölüm 651

avatar
16102 36

Against The God - Bölüm 651


 

Bölüm 651 - Umutsuz Son Çaba

 

Mavi Rüzgâr Başkentinin önündeki gök yüzü sarı kumla dolmuştu. Nehirlere akan kan ve etrafı çevreleyen cesetler, yeri sarsıyordu.

 

Şiddetli savaş, Mavi Rüzgar Şehri’nin tüm defansı yenilene kadar bütün gün, bütün gece devam etti. Son defans hattı, Kutsal Anka Ordusu tarafından şehrin surlarına kadar bastırılmıştı bile.

 

Kutsal Anka Ordusunun zırhları tamamen kırmızıya boyanmıştı. Onların kızıl zırh ve silahları, yakıcı bir aura yayıyordu, hepsi de Kutsal Anka Tarikatı tarafından Anka alevleriyle kaplanmıştı. Sadece silahlarının ve zırhlarının ne kadar ışıltılı olduğuna bakmayın, kendi defansif ve saldırı kapasiteleri de oldukça yüksekti. Bunların karşısında Mavi Rüzgar Ordusunun gümüşten yapılma silah ve zırhları hiçbir şeydi. Dahası, Kutsal Anka Ordusundaki orta düzeyde gücü olan askerler, Mavi Rüzgar Ordusunun en güçlü askerlerinden bile güçlüydü. Özetleyecek olursak, Kutsal Anka Ordusunun 1 grup askeri, Mavi Rüzgar Ordusunun 10 grup askerini hiç yorulmadan mahvederlerdi!

 

Dünya uzun zamandır kan ile boyanmış bir şekildeydi ve yeryüzünün rengi, Kutsal Anka Ordusunun zırhlarından bile daha kırmızıydı. Sayısız ceset, her karışta en az bir tane olacak şekilde İmparatorluk Şehrinin önünde yatıyordu. Bu da yetmezmiş gibi katliam hâlâ devam ediyordu. Yedi yüz bin Kutsal Anka Ordusu askeri, görkemli bir şekilde şehre doğru ilerliyorlardı. Hilal taktiğini kullanarak ilerleyen Kutsal Anka Ordusu askerleri, Mavi Rüzgar Ulusunu cehennemin derinliklerinden gelen kan kırmızısı bir tsunami misali yutacaklarmış gibi görünüyordu.

 

Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehri’nin bütün gücünü kullanarak topladığı bir milyon askerden geriye kalan miktar yüzbinin altındaydı. Umutsuzca son kez çabalıyorlardı, sesleri kısılana kadar bağırıyorlardı. Aslında, sesleri yavaş yavaş acı ve umutsuzlukla birlikte azalmaya başladı.

 

Sayısız ok, şiddetli bir rüzgarda yağan yağmur gibi şehrin duvarlarına çılgınca saplanıyordu, fakat atılan bu kadar oka rağmen dayanıyordu. Şehrin kapılarına yaklaşırken, Kutsal Anka Ordusunun hızı yavaşlıyordu. Şehir duvarlarının ortasında, Mavi Rüzgar Ordusunun başkomutanı ‘Feng Yunlie’ bulunmaktaydı. Feng Yunlie, millete emirler yağdırıp duruyordu. Her geçen dakika sesi kısılıyordu ama hâlâ dağları ve nehirleri titretiyordu.

 

Cang Yue, sessizce onun sağ tarafına geldi. Bugün, Anka tacını giymemişti, bu yüzden kapkara saçları, savaşın rüzgarında dans ediyordu. Sessizce, yaşanan vahşeti izliyordu ama yüzünde ne kederli ne de zalimce bir ifade vardı. Bunun yerine durgun bir su kadar sakindi… Çünkü bugün hiç şüphesiz bir gün yaşanacaktı, bu kaçınılacak bir durum değildi.

 

Onun yanında Dongfang Xiu ve Qin Wushang duruyordu. Yavaş yavaş şehir duvarlarına ölüleri yapışan Mavi Rüzgar Ordusuna bakıyorlardı. Kendilerine olan hakimiyetlerini uzun süre önce kaybetmişlerdi ve Cang Yue onlara doğru konuşurken, bir anlığına durup bütün herkes onu dinlemek için gözlerini ona dikiyorlardı.

 

Şiddetli şekilde ses çıkartan oklar, duvarı aniden çökertmeye başlamıştı ve yakında duvarların yerini sadece boşluk alacaktı. En büyük tehdit olan duvarın yıkılmasıyla Kutsal Anka Ordusu, önceden kazandıkları avantaj yetmezmiş gibi, daha da büyük bir avantaj kazanmışlardı. Bu sayede duvardan içeri akın akın girmeye başladılar ve kaşla göz arasında, Mavi Rüzgar Ordusunun son defans hattının üzerine çöktüler.

 

“General Feng, oklarımız tamamen bitti!!”

 

Bu berbat haberden dolayı Feng Yunlie, bir santim bile kıpırdayamadı. Gözleri kırmızı bir şekilde büyüdü ve kısılmış olan sesiyle bağırarak dedi ki, “Şehrin kapılarını açın!!”

 

Feng Yunlie’nin sinirli bir şekilde kükremesiyle, Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehrinin, çangırtılı açılış sesi duyuldu. Feng Yunlie, İmparatoriçe Cang Yue’ya doğru döndü ve dedi ki, “İmparatoriçem, izin verirseniz Saray Şefi sizi güvenli bir yere götürmek için…”

 

“Daha Fazla konuşma.” Cang Yue’nun sesinde, eşsiz derecede büyük bir rahatlık ve kesin kararlılık vardı. “Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehri yıkılırken ya da ayaktayken burada olmak için yeminimiz var!”

 

“Bang.” Feng Yunlie dizlerini yere koyduğunda, muazzam bir ses ortaya çıktı ve Cang Yue’ye tüm içtenliğiyle secde etmiş bir şekilde konuşarak dedi ki, “Siz İmparatoriçemin hizmetçisi olmak, benim, Feng Yunlie’nin hayatındaki en onurlu iştir. Diğer hayatta, yine sizin hizmetkarınız olacağım, İmparatoriçem!”

 

“Clash!” (Çarpışma sesi)

 

Feng Yunlie, uzun kılıcını çekti ve duvarlardan aşağıya atlayarak, dünyaları sarsan sesiyle dedi ki, “Mavi Rüzgarın Askerleri, beni takip edin… Kutsal Anka İmparatorluğundan gelen bu orospu çocuklarını katledin!!”

 

Şehrin kapıları açıldı ve bütün okçular ellerinde olan çelik oklarını fırlattılar, sonrada keskin olan kılıçlarını ya da mızraklarını aldılar. Şehrin kapısından bağırarak çıkarken, yaklaşan Kutsal Anka Ordusunu karşılıyorlardı.

 

Bu sırada, hemen hemen herkes, Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehri’nin teslim olacağı vakti bekliyordu. Dongfang Xiu ve Qin Wushang birbirlerine acı bir şekilde bakarak, bayılmadan önce kafa salladılar. Dongfang Xiu, sessizce ilerlerken kılıcını çekeceği sırada Cang Yue’nun rahatlatıcı sesini duydu, “Saray Şefi Dongfang, eğer bizi bayıltacak olursan, uyandığımız zaman dilimizi ısırıp intihar ederiz!”

 

Dongfang Xiu olduğu yerde donakaldı, çaresizce elini indirdi ve uzunca bir iç çekti.

 

Kutsal Anka Ordusu sürekli akın akın ilerliyordu ve öyle görünüyordu ki bunların sonu gelmeyecekti. Bu sırada, Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehri son mücadeleye girmişti ve ileriye doğru saldırması söylenen okçular da Mavi Rüzgar Ordusunun son dayanağıydı.

 

“Şehrin kapılarını kapatın… Onları öldürmek için beni takip edin!!!”

 

Feng Yunlie’nin sesi havada yankılanırken, kapılar yavaş yavaş ardından kapanıyordu. Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehri’nin son savunması da dışarıya mühürlenmişti. Cang Yue duvarın üstünde duruyordu ve kana bulanmış olan savaş alanındaki askerlerin çıkardıkları sesleri dinlerken onları izliyordu. Gözleri, onların sakinliklerini koruyamadığını ve gözlerinden akan yaşların oluşturduğu kalın sis bulutunu görüyordu. İki elini de kaldırdı ve bağırmak için tüm kaynak enerjisini kullanarak dedi ki, “Mavi Rüzgar Ulusunun Savaşçıları, bu pozisyonda savaşmak zorunda kaldınız, şimdi sizlerin Mavi Rüzgar Ulusunun en yüce kahramanları olduğunu kanıtlama vakti geldi! Anavatanımız bu haydutlar tarafından yağmalansa bile, bu topraklar sizin kanınızı ve kahramanca savaşan ruhlarınızı hatırlayacak! Bizler, Mavi Rüzgar Ulusunun bütün erkek ve kız çocukları, sizin boyun eğmez ruhlarınızı sonsuza kadar hatırlayacak!” (TKN: Gaza geldim tutmayın beni…)

 

“Hepimiz, sizin arkanızdayız! Mavi Rüzgar Ulusunun son görkemini sizinle paylaşacağız… Ya beraber yaşayacağız ya da beraber öleceğiz!!”

 

Cang Yue’nun sesi, bütün Mavi Rüzgar askerlerinin kulağına girmişti. Kanları kaynamaya başlamış ve yüz ifadeleri ölüm saçan bir şeytanınkiyle yer değiştirmişti. gözleri kızıla dönmüş ve auraları ise kana susamış bir kurt gibi ölüm saçmaya başlamıştı. Vücutları ise çılgınlar gibi kabarmaya başladı…



Yeryüzünü sarsan kükreme, gökyüzünü kan kırmızısına boyamıştı. Geri çekilecek bir yol yoktu ve bunun düşüncesi bile onların ölümü demekti. Ama hiç de dehşete düşmemişlerdi. Bunun yerine, bütün güçlerini, savaş gayelerini, öfkelerini topladılar ve kızgın bir şekilde, dehşetin ta kendi olan Kutsal Anka Ordusunun üzerine doğru koşmaya başladılar.

 

Havadaki kan kokusu, savaş alanındaki askeri çılgına döndürüp daha da bağırmalarına sebep oluyordu. Ölümün kapısında olan Mavi Rüzgârın askerleri, acının, dehşete kapılmanın ya da ölümün olduğunu unutarak savaşmaya devam ediyorlardı. Büyük bir saldırıyla karşı karşıya kalan Kutsal Anka Ordusu, savunmayı bırakıp geri çekilmeye başladılar. Düşmanlarının kendi silahlarına güvenliklerinden çok, kendi kendilerine güvendiler ve kükreyerek düşmanın hayati yerlerine, mızraklarını ve kılıçlarını sokarak aşka geldiler.

 

Kutsal Anka Ordusunun zırhlarından dolayı, bazılarının kemikleri kırıldı, fakat kırılan bu kemiklerini sivri bir silah gibi düşmanlarının boğazlarına soktular. Bazılarının silahları düşmanın kafatasında kırılmıştı, fakat kırılan silahlar, göğüs kafeslerinin delik deşik olacaklarını bildikleri halde ilerlemelerine engel değildi. Bazılarının ise kesilen parmakları, düşmanın zırhına çarparak metalimsi bir ses çıkarıyordu fakat yine de bu onların savaştan çekilmelerine engel olacak kadar büyük bir yara değildi. Askerlerin bazıları ise ağır atlı birimlerinin saldırılarından dolayı uçarak yere düşüyorlardı fakat yere düştüklerinde bayılmayı reddedip aç bir kaplan gibi tekrardan savaşmaya devam ederek, ağır atlı birimlerini bindikleri atlardan düşürerek, silah arkadaşlarına bu adamların boğazlarına kılıçlarını sokarak öldürmeleri için avantaj sağlıyorlardı.

 

Savaş devam ettikçe, havadaki kan kokusu git gide daha da artıyordu. Neredeyse bitmek üzere olan tek taraflı savaş, ani bir korkunç değişimden sonra ters yüz olmuştu. Kutsal Anka askerlerinin ekipmanlarının gücü, Mavi Rüzgâr askerlerinin ekipman güçlerinden on kat daha fazlaydı, fakat Mavi Rüzgâr Ordusunun son direnişinde, her bir Mavi Rüzgâr askeri, en azından bir tane Kutsal Anka Ordusu askerini de kendi ile beraber mezara götürüyordu.

 

Bağrışmalar ve kanlı rüzgâr arasında, Mavi Rüzgâr ordusunun elli bin askeri zavallı bir şekilde ölürken, Kutsal Anka Ordusu… Elli binden daha fazla asker kaybetmişti! Kutsal Anka Ordusuna karşı kalan elli bin askerin yüzlerinde, en ufak umutsuzluk belirtisi yoktu. Bunun yerine, ölümcül niyeti olan bir şeytan benzeyen surat ifadeleri vardı… Gözleri, sesleri ve auraları, cehennemin derinliklerinden gelen, kana susamış bir şeytan gibi etrafa korku saçıyordu.

 

Bunu kazanmak için yapmıyorlardı… Bunu hayatlarını ortaya atarak kadere karşı gelmek için yapıyorlardı!

 

Kutsal Anka Ordusunun askerleri, korkudan tir tir titriyorlardı. Çünkü onlar, kazanmanın eşiğindeydi ve karşılarında, tüm umutlarını ve tüm morallerini kaybeden bir orduyla savaşacaklarını bekliyorlardı… Ama bunun yerine, ölümden korkmayan savaş ruhlarıyla yüzleşiyorlardı!

 

“Sss…”  Kutsal Anka Ordusunun üzerinde havada duran, ordunun ikinci komutanı Duan Qinghang yeşile döndü ve istemeden soğuk bir nefes verdi. Mavi Rüzgar Askerlerinde sadece limitine gelmiş olan savaş ruhlarını değil, aynı zamanda yaşama tutunma alevlerini de görüyordu… Her birinin güçleri düşük seviyedeydi ama aynı zamanda bu olay, altıncı seviye bir Taht’ın bile kemiklerinin titremesine sebep oluyordu. “Mavi Rüzgar İmparatoriçesi… Sadece bir kaç cümleyle, bütün orduyu çılgına döndürdü!”

 

“Phew!” Kutsa Anka Ordusunun komutanı olan Qi Zhencang, uzun bir soluk verdi ve dedi ki, “O sadece üç yıldan daha kısa bir süredir tahtta oturuyor ve daha yirmili yaşlarında küçük bir kız. Fakat çoktan ordunun manevi desteği haline geldi! Eğer o olmasaydı, bu pozisyonda kalmayıp, Mavi Rüzgar Ulusunu fethetmiş olurduk.”

 

“Bunca yıldır, ezik bir orduya sahip olan Mavi Rüzgar Ulusu, İmparatoriçe’nin manevi desteğiyle bizim Kutsal Anka Ordumuzu, her türlü koşulda ve düzende savaş yapıp, sayısız zafere sahip olan ordumuzu, nasıl olur da biraz geri püskürtmeyi başarabilir. Onu defalarca teslim olmaya zorladık ve dahası, bütün Mavi Rüzgar Bölgelerini ona vereceğimize dair söz verdik ki teslim olsunlar. Ama o ne yaptı, bizi reddetti! Şimdi ise bizim askerlerimiz, onun boynunun altında soluyorlar. Kaçmak için sınırsız sayıda şansı vardı, bunun yerine olduğu yerde kalıp, bütün askerlerine avazı çıktığı kadar bağırarak destek vermeyi seçti. Ya askerleriyle birlikte, bağlı oldukları ülkeyi kurtaracaklardı ya da burada sefil bir şekilde ölüp gideceklerdi… Başlarında böyle bir hükümdar varken ve sadece yirmili yaşlarda olan bir kız çocuğuyken, bir erkek olarak nasıl olurda bütün askerleri umutlarını kaybedip savaştan çekilebilirlerdi?!”

 

“Dürüst olmak gerekirse, ben, Qi Zhencang, hayatımda daha önce hiçbir kadına böylesine hayran olmadım… Bu kadın benim için bir ilk!”

 

Duan Qinghang’nın kaşları kırışmış bir şekil almışken dedi ki, “Ordumun aurası gittikçe zayıflıyor ve şimdiden bazıları savaştan korkmaya bile başladı… Tch!”

 

“Pekâlâ, neden siz ikiniz harekete geçmiyorsunuz?! Orada sadece ayakta dikip izlemekten başla ne yapıyorsunuz?!!”

 

Alçak sesle konuşan bir adam arkalarında belirmişti. Çok hızlı bir şekilde arkalarına döndüler ve başlarını saygıyla önlerine eğerek dediler ki, “On dokuzuncu Yaşlı, Kırk üçüncü Yaşlı.!

 

Kızıl elbiseler içerisinde olan iki tane orta yaşlı adam aniden arkalarında belirmişti. Gözlerinde ateş ışığı vardı ve sakalları ise aynı alev şeklindeydi. Kırmızı kıyafetlerinin üzerine nakış olarak işlenen altın renkli anka kuşları onların Kutsal Anka Tarikatının Yaşlıları olduğunu gösteriyordu!

 

Kutsal Anka Ordusunun üç komutanı arasından sadece Feng Huwei Kutsal Anka Tarikatı üyesiydi. Zaten her ordu içerisinde, Kutsal Anka Tarikatından mutlaka bir tane gözetmen olmak zorundaydı. Ayrıca ana orduda ise mutlaka iki tane Yaşlı sınıfı gözetmen olmalıydı. Aslında bu gözetmenler hiç harekete geçmezlerdi. Kutsal Anka Tarikatı yaşlıları ve güçlü Derebeyi olan kişiler, diğerlerine hep yukarıdan baktıkları için savaşlara neredeyse hiç dahil olmazlardı. Dahası, böyle şeyler için harekete geçme işini küçümserlerdi. Onların tek görevi, savaşı gözetleyip orduyu şekillendirmek ve Kutsal Anka Tarikatının Patriği olan, Feng Hengkong’a rapor vermekdi.

 

Ve şimdi ise, Mavi Rüzgar İmparatorluk Şehri’ni fethetme savaşında, neredeyse bütün sabırlarını tüketmişlerdi.

 

“Koskoca üç sene geçti ve biz hâlâ bu küçücük Mavi Rüzgar Ulusunu elimize geçiremedik! Patrik çok fazla sinirlenmeye başladı! Mavi Rüzgâr İmparatorluk Şehri gözlerimizin önünde ama gece ve gündüz süren çılgın savaşlarla bile hâlâ düşüremedik! Dahası, iki saatten daha kısa sürede on binlerce elit askerimizi de kaybettik! Bu mantık dışı!” On dokuzuncu Yaşlı kükreyerek devam etti: “Ben nasıl olurda bu mantık dışı olayı Patriğe açıklarım?!” 

 

Qi Zhengcang kara kara gülümsedi ve dedi ki, “Ben sizin yatışacağınıza inanıyorum. Mavi Rüzgar Ordusunun çöpleri kendilerini öldürtmek için son bir kez daha hayatları için savaşıyorlar. Savaş alanında, öleceklerini anlayıp, sırtlarını duvara dayayan askerler en zorlu ve korkunç olanlarıdır. Yüzlerinde görünen savaş ruhu ifadelerini ihmal edemeyiz… Böyle bir durumda, geriye kalan Mavi Rüzgâr Ordusunun çöp askerlerini tamamen yok etmek için, gerekirse on binlerce elit askeri gözden çıkarmak zorundayız.”

 

“Hmm!” Feng Feigeng’in yüz ifadesi sinirden kızardı ve devam etti, “Neden on binlerce Kutsal Anka Ordusu askeri, bu yavşak ve çöp olan askerleri tamamen yenmek için ölmek zorunda?! Bizim beklediğimiz kayıp sayısı, on binin de altındaydı. Bu yüzden araya girmemize gerek kalmayacaktı. Ama görünüyor ki bu aslında büyük bir hata! Eğer işler çığırından çıkıp böyle gitmeye devam eder ve biz bu küçücük şehri ele geçiremezsek… Tarikat Patriğinın yüzüne bakamayız!”

 

“Feiying!” diye seslendi Feng Feiheng, yan tarafa doğru bakarken.



“Heh heh.” Kırk üçüncü Yaşlı Feng Feiying, hemen gülerek cevap verdi. Duygusuz bir gülümsemeyle, yerden yükseldi ve şehrin kapılarına doğru uçmaya başladı. Bir Derebeyinin her tarafı kuşatan, yenilmez bir aurası gibiydi. Aniden, savaş alanının bağrışmalarını susturmuş gibiydi. Aşağıya doğru baktı ve kümelenmiş olan karınca sürüleri gibi görünen askerleri gözleriyle kesti. Kolunu alevle kapladı ve sıradan bir savurma ile anka alevi toplarını çizgi şeklinde şehrin kapısına fırlattı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr