Bölüm 655 - Sarı Bahar Külleri
Qi Zhencang ve Duan Qinghai, bugüne kadar hiçbir Hükümdarın gücüne tanıklık etmemişlerdi. Ama bir Derebeyinin, bugün nasıl bir varlık olduğunu çok iyi öğrenmişlerdi. Yedi ulus arasındaki en güçlü olan Kutsal Anka İmparatorluğunun bir Derebeyinin, Tanrınınkine yakın bir güce sahip olduğunu kendi gözleriyle görmüşlerdi… Fakat, Feng Feiying’den sonra, son seviye olan bir Derebeyinin, Yun Che’nin elinde nasıl vahşice katledildiğini de görmüşlerdi.
İkisinin de kalbinde korku ve telaştan eser kalmamıştı. Hayretler içerisinde kafalarını çevirdiler ve ucu bucağı görünmeyen Kutsal Anka Ordusunun, neredeyse artık hiç askeri kalmadığını gördüler. Gökyüzünden, hâlâ durmaksızın yıkımın alevleri yağmaya devam ediyordu. Kutsal Anka Ordusu askerleri yukarıdan yağan yıkım alevlerini gördükçe, kendilerini kızgın cehennemin dibinde gibi hissediyorlardı.
Qi Zhencang, titreyen parmağıyla Ses İletim Yeşiminin tuşuna bastıktan sonra bağırarak dedi ki, “Herkes dağılsın… Öncü birliği, doğuya doğru! Defans birliği, güneye doğru! Ve geriye kalan diğer birlikler, batıya doğru kaçın!!”
Qi Zhencang’ın emirleri doğrultusunda, Kutsal Anka Ordusu üç farklı yöne doğru kaçışmaya başladılar. Bütün birlikler aynı yöne doğru kaçsaydı, hepsini birden katletmek çok basit olacaktı ama Qi Zhencang’ın bu kararı, Yun Che’yi üçünün arasında seçim yapmaya zorladı.
Kutsal Anka Ordusunun üç farklı yöne dağıldığını gören Yun Che, havada bekledi ve kovalamaktan vazgeçti. Hangi yöne doğru gideceğini düşünüyor gibiydi. Doğuya doğru kaçan Qi Zhencang, Yun Che’nin duraksadığını görünce derin bir nefes aldı. Sonra, bütün kaynak enerjisini kaçmak için kullandı… Bu içler acısı durum, onun ilk kez savaştan kaçtığı anlamına geliyordu… Hayatında ilk kez bir savaştan kaçıyordu… Büyük yenilgilere uğradığı durumlarda bile, böylesine kötü bir şekilde kaçmamıştı… Ama şimdi, savaştan kaçmıyordu; aksine, şeytanın katliamından kaçıyordu.
Yun Che, uzun bir süre geçmesine rağmen hâlâ kovalamamıştı. Sadece olduğu yerde kalmış ve Kutsal Anka Ordunun üç grup halinde, olabildiğince hızlı bir şekilde kaçışmalarını izlemişti. Ancak, öfkesinin parlayan alevleri, çılgınca gözlerinden okunuyordu ve az önceki öldürme arzusu, vücudunun her yerinden fışkırıyordu… Biraz olsun azalmamıştı… Bu sırada harekete geçmeye başladı ama onları kovalamak yerine, yerden binlerce metre yükselerek Kutsal Anka Ordusunu görebileceği bir yere ulaşmıştı.
“Kutsal Anka’nın orospu köpekleri sizi… Hepiniz… Öleceksiniz!!”
Yun Che’nin yumuşak öfkesi… Yumuşak olmasına rağmen, birinin kalbini delen bir şeytanın laneti gibiydi. Yun Che’nin bu yumuşak öfkesi, herkesin kulağında ve ruhunda yankılanmıştı.
Kolu, havada yavaşça yükseldi ve önünde kızıl alev sütunları oluştu. Bu kızıl alev sütunları çok yoğun değildi; aksine, alev kırmızısı renginde, havada parlayan bir ışık gibi garip bir şeydi… Kutsal Anka Ordusu askerlerine karşı kontrol etmesi daha basit olan Anka alevleri yerine başından beri Altın Karga alevlerini kullanmıştı. Çünkü, sadece Altın Karga alevlerinin acımasızlığı ve şiddeti, kalbinde alevlenen öfkeyi bastırabilirdi.
Dehşet salan “Şeytan” onları takip etmemiş ve uzun bir süre boyunca yerinde beklemişti. Bu yüzden, Kutsal Anka Ordusu askerleri, tam teşekkürlü bir şekilde rahatça kaçabileceklerdi. Yun Che’nin uzun bir süre beklemesinden dolayı, Kutsal Anka askerleri, şeytanın ölüm hasat eden gaddar tırpanından kaçtıklarını düşündüler. Ama bu arada, hava ısısının gittikçe keskinleştiğini hissetmeye başladılar. Gitgide ılık olan hava; ilk sıcağa sonra da kavurucu cehennem sıcağına dönmüştü… Bir kaç defa nefes aldıktan sonra, sanki sıcak demirden yapılma alevli kemerler derilerine yerleştirilmiş gibiydi.
Bir yerden sonra, havanın sıcaklığı kaynama derecesine gelmişti, bu noktada iç organları sıcaktan dolayı büklüm büklüm olup yanmaya başlamıştı. Dahası, bu dehşet verici sıcaklık her nefes aldıklarında daha da yükseliyordu. Dehşetin etkisiyle arkalarına döndüler ve etrafını alevler sarmış olan yukarıdaki figüre doğru baktılar… Öyle görünüyor ki, bulundukları atmosferin havası, derileri sıcaktan kızarana kadar gittikçe ısınıyordu. Buna ek olarak, vücutlarına tam oturan kızıl renkli Kutsal Anka zırhları, sıcaktan dolayı onların daha da çığlıklar içerisinde acı çekmelerine neden oluyordu.
“Ne… Neler oluyor?!” Qi Zhencang, sahip olduğu Taht gücünün sınırlarını zorlayarak, kendisini korumaya çalışıyordu, fakat kendisini hâlâ büyük bir ocaktaymış gibi hissediyordu ve bütün vücudu çok büyük bir acı ile yanıyordu. Gözleri genişledi ve tutmak için derin bir nefes aldı, çünkü ne kadar sıklıkla nefes alsa, alevden daha da sıcak olan bu hava ciğerlerini yakıyordu. Bununla kalmayıp, kendi altları olan Kutsal Anka Ordusu askerleri de geri çekilmelerini duraksatmış ve üzerlerinde olan zırhlarını çıkarmaya çalışıyorlardı. Her biri büyük ıstırap çekip bas bas bağırıyorlardı. Zırhları uzun zaman önce erimiş haldeki lava dönüşmüştü ve inatçı bir biçimde derilerine yapışmıştı. Zorla üzerlerinden çıkarmak, onları taze pişmiş bir porsiyon insan eti haline getirirdi.
Ağlamaklı ve kederli çığlıkları havayı dolduruyordu, sanki kendilerine kötü ruhlar tarafından cehennemden gelen bir ceza verilmişti.
Alevlerin temizleyici gücü, Yun Che’nin etrafındaki otuz beş kilometrelik bir alanı kaplayacak şekilde gökyüzünden yeryüzüne doğru iniyordu. İstinasız bütün Kutsal Anka Ordusu askerleri, bu alanın içerisindeydi. Doğal olarak, Mavi Rüzgâr İmparatorluk Şehrinin kuzey bölgesi ve Mavi Rüzgar Ordusu askerleri, bu alevden etkilenmeyeceklerdi. Onları etkilen tek şey, havanın bir anda bunaltıcı bir sıcaklığa kavuşması olabilirdi. Fakat şimdi onlar, Kutsal Anka Ordusunun başına gelenlere şahit oluyorlardı ve ıstırap dolu sayısız çığlığın sesleri, onlara net bir şekilde ulaşıyordu.
“Neler oluyor?” Göğün Altında Yedi Numara şaşkınlık içindeydi. Her şey aniden olup bitmişti, ağzını genişçe açıp Yun Che’nin olduğu yeri göstererek dedi ki, “B… Bu…”
Devasa altın bir figür, Yun Che’nin üzerinde belirmişti. Aşırı derecede muhteşem ve asil olan bir kuş figürü, kanatlarını geniş bir şekilde açmış, Yun Che’nin üzerinde duruyordu. Kuşun kafası kibirden yukarı kalkmıştı ve Ankanın kafasına benziyordu. Kanatları en saf altından yapılmış gibiydi ve kanatlarındaki her bir tüy, altın alev renginde parlıyordu. Ve her bir tüyü yaklaşık olarak bir metreydi. Son olarak kuyruğundaki tüyler de, vücudunda olduğu gibi yine göz kamaştıran altın bir renk ile kaplıydı.
Bu muhteşem ve parıltılı altın figürün yıkıcı aurası ve ezici gücü karşısında, gökyüzü ve yeryüzü titriyordu.
“Bu, Altın Karganın görüntüsü!” Göğün Altında Bir Numara, şaşkınlık içerisinde haykırdı. Bu, Altın Karganın silüetini ilk kez görüşü değildi. Şeytan İmparatoru, Altın Karga’nın Yanan Kayıtlarını her kullanışında, Altın Karga’nın görüntüsü uzun ya da kısa süreliğine görünürdü. Ama şu ana kadar gördüğü bütün görüntüler, zar zor fark edilebilir ve çok saydam bir biçimdeydi. Hatta gördüğü altın rengi daha solgundu. Fakat, şimdi gördüğü Yanan Karganın alevli görüntüsü neredeyse elle tutulabilir bir şekildeydi… Sanki Kutsal Karga’nın gerçek ilahi ruhu somut hale gelmişti. Bu göz kamaştıran altın parıltı o kadar ışıltılıydı ki, neredeyse gözlerini açamıyordu. Altın Karga’nın aşırı zalim olan kudreti ve yok edici aurası ruhunu titretiyordu. Ayrıca şu gözle bakılırsa, kendisi Altın Karga’nın figürüne oldukça uzaktı ve hedef kendisi değildi, yine de oldukça fazla etkilenmişti.
Geçmişteki bütün Şeytan İmparatorlarının soyu, Altın Karga’nın Tarihi Diyarlarında uyanmıştı. Onlara sadece üç damla kan bağışlanmıştı ve Altın Karga’nın Yanan Dünya Kayıtlarını kavramaları üç aylarını almıştı. Hayali Şeytan Ülkesinin gelmiş geçmiş en güçlü Şeytan İmparatoru, Altın Karga’nın Yanan Dünya Kayıtlarında sadece dördüncü seviyeye yükselebilmişti.
Aslında, Yun Che’ye bakıldığında, ona dokuz damla kan bağışlanmıştı. Onun sahip olduğu Şeytan Tanrısı’nın özel ateş bedeni ve yüksek öğrenme kabiliyeti sayesinde sadece üç aylık bir sürede Altın Karga’nın Yanan Dünya Kayıtlarında yedi seviyeyi de öğrenmişti.
Yun Che’nin dediğine göre, kendisi Şeytan İmparatorunun klanına alınmıştı ve Hayali Şeytan Ülkesinin tarihinde, baştan beri sıra gelen her bir Şeytan Hükümdarının Altın Karga alevleri git gide güçleniyordu... Ve şunu da söylemek gerekirse, tarihteki ilk Şeytan İmparatorunun gücü, Yun Che’nin gücüyle karşılaştırılamazdı! Bu arada, geçmişteki bütün Şeytan İmparatorları bu sahneyi görseydi, Yun Che’nin saldığı Altın Karga aurası karşısında hayretler içerisine düşerlerdi. (TKN: İlk cümleyi belki anlatamamış olabilirim ama durum şöyle; diyelim ki ben ilk İmparatorum, ben öldüm diyelim, yerime geçen kişi benden bir kademe daha güçlü oluyor. O gidince yerine gelen ondan daha güçlü gibi… )
Çünkü Yun Che’nin gösterdiği şey, hayatlarında daha önceden hiç görmedikleri Altın Karga’nın Yanan Dünya Kayıtlarının yedinci seviyesiydi. Hâyâl etmesi bile cesaret ister…
“Alayınız… Cehenneme gidin…” Yun Che kısık bir sesle söyledi. Kutsal Anka Ordusu askerlerinin etrafta çığlık çığlığa koşturduğunu gördüğünde aldığı zevk gözlerinden okunuyordu. Altın Karga’ın yedinci seviye Yanan Dünya Kayıtları… Şu anki gücüyle, bu yeteneğini ucu ucuna kontrol edebiliyordu ve dahası bu yetenek aşırı miktarda güç harcıyordu. Fakat bu isyancıların Mavi Rüzgâr Ulusuna karşı ağza bile alınmayacak suçlarına karşılık ve öldürdükleri on binlerce kişi için, günahlarının temizlenmesi için… Ölmek zorundalar… Hepsi ölmek zorunda!!
“Altın Karga’nın Alevli Yıkım Alanı… Sarı Bahar Külleri!!”
Yun Che’nin vücudundaki alevler ve arkasındaki Altın Karga görüntüsü, kısık bir şekilde uludular…
Kükreme sesi, sanki dünyanın sonunu getiren bir ses gibi bütün alandaki sesi yok etti. Mavi Rüzgâr İmparatorluk Şehrinde ve surların üzerinde duran insanlar, dünyanın etrafının saf alevler ile çevrildiğine tanıklık etmişlerdi… Kutsal Anka Ordusu, yeryüzü, gördükleri heryer ve bütün gökyüzü tamamen alevlerle kaplanmıştı. Alevler dışında hiçbir şey göremiyorlardı ve sanki bütün dünya, cehennemden gelen alevlerle dev bir arındırıcıya dönüşmüştü.
Bütün gözler yerlerinden fırlayacak gibi olmuş ve bütün çenelerde sonuna kadar açılmıştı, fakat kimsenin çıtı bile çıkmıyordu. Bütün kulaklar sağır olmuş ve bütün gözler de kızıl alevlerden dolayı kamaşmıştı.
Ucu bucağı görünmeyen alevler, bütün her yeri merhametsizce yakmıştı. Bütün herkes, hayatlarındaki en dehşet verici olaya şahit olmuşlardı. Bütün Kaynak Gökyüzü Kıtasındaki en korkunç volkanın patlaması bile gökyüzünü ve yeryüzünü sarsan, ayrıca dünyayı sona erdirme gücüne sahipmiş gibi görünen bu sonsuz alevlere kıyasla tamamen sönük kalıyordu. Göğün Altında Bir Numara, Göğün Altında Yedi Numara ve Xiao Yun, Hayali Şeytan Ülkesindeki en üst yetkiye sahip olan Koruyucu Ailelerde büyümüşlerdi. Onların bu alevlere karşı olan deneyimleri, diğer normal insanlara kıyasla çok yüksek seviyedeydi, ama her yeri kapsayan bu yok edici yangına karşı sanki ruhları vücutlarından çıkacak gibi olmuştu… Bunlar böyle hissettiyse, kim bilir diğer kişiler nasıl hissetmişlerdi.
Ucu bucağı görünmeyen gökyüzü, tamamen kızıl renge büründü. Alevlerin gökyüzünü gizlemesi çok uzun sürmedi, fakat Kutsal Anka Ordusunun zayıf ve kırılgan askerleri için, Altın Karga’nın Alevli Yıkım Alanı tek ihtiyacı olan şeydi. On nefesten sonra bütün hava, gökyüzünden yeryüzüne çığlıklarla inen alevlerle kaplanmıştı… Olayı izleyen şaşkın kişiler, kafalarını çevirmediler, ama bunun yerine gözlerinde ve yüzlerinde, korku ve dehşet ifadeleri belirdi.
“Ah… Ah… Yanıyorum, yanıyorum…” sesleri işiten Xiao Yun, titreyerek yutkunmaya başladı ve boğazından garip garip sesler gelmeye başladı.
Mavi Rüzgâr İmparatorluk Şehrinin önündeki devasa büyüklükteki geniş alan korkunç bir şekilde bomboş kalmıştı. Yun Che’nin etrafındaki otuz beş kilometrelik alandaki her şey yok olmuştu… Solmuş ağaçlar, harabeler, kumdan tepeler,düşmüş ve kırılmış olan kayalar, kan göleti ve ceset dağı… Görünen her şey yok oldu!
Devasa ve görkemli olan Kutsal Anka Ordusunun binlerce askeri aniden ortadan yok olmuştu… Etrafa savrulmamışlardı, yok olmuşlardı! Çünkü oradaki boş alanda ceset yoktu, parçalanmış zırh yoktu, hatta bir damla kan bile yoktu… Bütün her şey, bütün herkes yok oldu ve hiçbir yaşam belirtisi kalmadı.
Bütün yeryüzü çarşaf gibi beyaz ve dümdüz olmuştu. Yeryüzünün bu beyazlığı bütün herkesin kalbinin çok hızlı bir şekilde çarpmasına neden oluyordu… Bu beyaz renk dışında, çıplak gözle görülebilecek başka hiçbir renk yoktu. Gökyüzündeki kızıl alevler çekilmişti fakat gökyüzünde olan bulutlardan eser kalmamıştı. Hepsi yok olmuştu.
Bu bir katliam değildi… Yıkım da değildi. Aksine, yeryüzünün otuz beş kilometrelik alanında yeni boş bir beyaz sayfa açılmıştı!
Yun Che’nin muhteşem varoluşu, bu beyaz alana adım attı.
Sessiz dünyanın ortasında, Yun Che yavaşça elini indirdi ve gökyüzünü kaplayan alevler bir anda söndü. Ayrıca, gözlerinden okunan şiddet ve acımasızlık, sonundan dinmeye başladı. Altındaki boş yeryüzüne baktığında bütün ifadesi tamamen rahatlamış gibi oldu. Kafasını yavaşça kuzey batıya çevirdi… Baktığı yer, Kutsal Anka Ülkesinin bulunduğu yöndü.
Kutsal Anka Ordusunu yok etmek… Sadece başlangıçtı!
Yun Che, kesinlikle kana kan diyen biriydi… Eğer bütün ulusu için intikam alacaksa, nefreti yeri ve göğü doldururdu!!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..