Bölüm 794: Jasmine Bedenini Yeniden Oluşturuyor
Buz alevi bariyere dokunduğu an en ufak bir yavaşlama olmadan ilerledi.
Kıtadaki en güçlü bariyer zayıf bir su akıntısı gibi kenara itildi. Sani gürleyen alevler soğuk buza değmiş gibi göz açıp kapayıncaya kadar bariyerde büyük bir delik açıldı. Buz alevi derinlere işlerken, delik kendini yenileyemedi ve yavaşça daha da büyümeye devam etti.
Bariyerin dışından hafif bir ışık ışını parladı. Dışarıda gece olsa da, kıtadaki gece göğü buradaki karanlığa kıyasla parlak gün ışığı gibiydi... Tek bir ses çıkarmadan buz alevi bariyeri tamamen deldi.
Üstelik oluşturduğu delik altmış santimden daha genişti!
Yun Che kendinden emin olsa da bu kadar pürüzsüz bir şekilde sonlanacağını da beklememişti... Çünkü önündeki bariyer kıtadaki en güçlü bariyer olarak kabul ediliyordu! Ancak bu buz alevinden gelen tek bir darbeye bile dayanamamıştı! Ellerini daha çekmeden önce bariyerdeki delik kapanmaya başlamıştı.
"Çabuk ol ve git!" Jasmine seslendi.
Yun Che'nin kalbi hala şok içinde olsa da bedeni anında tepki verdi. Bariyer kendini yenilemek için cızırdama sesi oluşturmadan önce çoktan Yıldız Tanrısının Kırık Gölgesi ile yıldırım gibi harekete geçti.
Riippp!!
Bariyerin kendini yenileme hızı aşırı fazlaydı. Delikten çıktığı an arkasından kulak delici, gürültülü bir patlama sesi duydu. Buz alevi tarafından oluşturulan delik hızla kapanıyordu ve her an yok olacakmış gibiydi. Geride kalan tek şey aşırı hızlı hareket eden enerji dalgalarıydı.
Önündeki dünya artık karanlık değildi. Hava ağır ve kasvetli değildi. Soğuk deniz esintisi Yun Che'nin tazelenmiş hissetmesine neden oldu. Bedeni duracakken aniden bir beden tarafından sıkıca sarıldı.
Xue'er haykırırken ona sıkıca sarıldı ve hemen ardından gözleri doldu.
Yun Che bir anlığına donsa da hemen ardından harekete geçti... Xue'er onun dönüşünü burada beklemiş olmalıydı... Tıpkı puslu hayal dünyasında gördüğü gibi...
Xue'er'e sıkıca sarılırken usulca fısıldadı: "Xue'er, üzgünüm. Seni birkaç gün endişelendirdim."
Xue'er onun göğsüne yaslanırken ağladı ve kafasını salladı. "Büyük kardeş Yun iyi olduğu sürece sorun yok... Büyük Kardeş Yun'un iyi olacağını biliyordum..."
"Enişte... Bu harika." Yuanba oraya gelirken yüzü heyecandan kızarmıştı. O kadar duygulanmıştı ki zorlukla konuşabildi. O anda ifadesi aniden değişti ve endişeyle sordu: "Enişte, yaralandın mı?"
Yun Che'nin aurası zayıftı ve yüzü de kağıt parçası kadar soluktu! Aurası normalde olduğundan yarısı kadar güçlüydü ve Yuanba ondan açıkça kan kokusu alabiliyordu! Açıkça aşırı ciddi iç ve dış yaralar almıştı ve fazlasıyla kan kaybetmişti!
"Ah?" Xue'er panik içinde haykırırken yüzünü Yun Che'ni göğsünden çekti. Ancak o anda onun bedenini yaralar ile dolu olduğunu ve aurasının zayıf olduğunu fark etti. Hala iyileşmemiş olan yüzündeki yaraları bile görebilmişti.
"Büyük Kardeş Yun, sen..."
"Endişelenme." Yun Che gülümserken elini salladı. İfadesi tamamen rahatken devam etti: "Yuvada birkaç sorun ile karşılaştım bu nedenle biraz yaralandım. Ama ikiniz de bu hafi yaraların bana etki etmeyeceğini biliyor olmalısınız. Ancak kaynak damarlarım yük altına girdiği için toparlanmam yarım ay sürecek."
"Büyük Kardeş Yun, ilk... İlk önce Yüce Okyanus Sarayına dönelim. Yaraların hemen daha iyi olacaktır."
Xue'er'in gözünde yaşlar vardı, kalbinde aşırı neşe ve sıkıntı çatışıyordu. Yun Che'yi desteklerken rahat ettirecek bir hız ile Yüce Okyanus Sarayına doğru uçtu. Onların arkasındaki Yuanba Yun Che'yi gereksiz hareket ettirmemesini söylemek istese de sözlerini yuttu ve bir şey demedi. Biraz düşündükten sonra nefes alıp bağırdı: "Küçük Kız Kardeş Xue'er, eniştemin yaralarını iyileştirmesi gerek, bu nedenle onun dinlenmesi için güvenli ve sessiz bir yer bulmalıyız. Eniştemi Saygıdeğer Bulut Sarayına götürelim. Orası Mutlak Hükümdar İbadethanesindeki kişilerin şu anda kaldığı yer, bu nedenle eniştem orada kesinlikle güvende olacaktır."
"Mutlak Hükümdar İbadethanesi?" Yun Che hafifçe kafasını salladı: "Yapmasak daha iyi olur. Bu süre boyunca birinin beni rahatsız etmesini istemiyorum."
"Enişte, endişelenmene gerek yok." Yuanba ciddi bir şekilde konuşurken göğsüne vurdu: "Ustama ve diğerlerine açıklayacağım, kimse seni rahatsız etmeyecek... Ve buna Lord Aziz İmparator da dahil olacak."
Yun Che biraz düşündükten sonra sonunda onayladı: "Tamam o zaman."
Mutlak Hükümdar İbadethanesi dört kutsal bölgenin lideriydi. Onların yanı gerçekten de kıtadaki en güvenli yerdi.
Yuva Yüce Okyanus Sarayından yalnızda elli kilometre uzaktaydı, bu nedenle üçü çok hızlı şekilde Yüce Okyanus Sarayına ulaştı. Ardından Mutlak Hükümdar İbadethanesinin kaldığı Saygıdeğer Bulut Sarayına ulaştılar ve Yuanba'nın kaldığı köşke geldiler.
"Enişte ustama çoktan ses iletimi gönderdim. Rahat olup yaraların ile ilgilenebilirsin. Kimse seni rahatsız etmeyecek." Yuanba kendinden emin bir şekilde konuştu.
"…" Yun Che köşkün dışına göz attı ve kaşlarını çattı: "Neler oluyor? Neden Yüce Okyanus Sarayı bu kadar sessiz? Yuvadan çıktığımızdan beri kimseyi görmedim. Normalde devriyede olan öğrencileri bile görmedim... İblis Kılıç Konferansı sabah başlayacak olabilir mi?"
"Aynen öyle." Yuanba konuşurken kafası ile onayladı: "Ustamın söylediğine göre yarın çok sıra dışı bir şey gerçekleşecekmiş. On üç yıldız hizaya girecekmiş ve bu on bin yılda bir kez yaşanan nadir bir olaymış. Belirlenen saat geldiğinde dünyadaki doğal Yin de zirvesine ulaşacak ve o anda da 'İblis Kılıcın' mührünün en zayıf olduğu an gelecekmiş. Ve bu da tam olarak konferansın olduğu zaman olacak."
"Üstelik, konferans kıyadaki en önemli olay olarak görülüyor bu nedenle herkes bunu kaçırmamak için uğraşıyor. Bu nedenle kimse konferans başlamadan yirmi dört saat önceki zaman diliminde bir karışıklık çıkarmak istemiyor. Üstelik konferanstan on iki saat önce herkesin köşkünde kalması ve dışarı çıkmaması söylendi."
"Ah, demek olay bu." Yun Che’nin kaşları seğirdi ve mırıldandı.
"Yani eniştem burada rahat edebilir. Konferans başlamadan önce seni rahatsız edecek biri olmayacaktır. Aslında eğer ben ses iletimi göndermesem de, ustam ve diğerleri döndüğünü bilse bile buraya gelmeyebilirlerdi... Şu an eniştemi ziyaret etmek için aşırı kritik bir zaman dilimi."
"Enişte, istediğin şeyi elde ettin mi? Neden... Bu kadar ağır yaralandın?" Yuanba sorarken gözleri endişe ile doluydu. Yun Che’yi en iyi tanıyan insanlardan biri olarak Yun Che'nin bedeninin sıradan kişilerden çok daha anormal olduğunu da iyi biliyordu. Onun böyle yaralar alması için yuvada çok sıra dışı bir şey olması gerekliydi.
"Yuvada kalma nedenim toplamadan önce Udumbara Çiçeğinin tamamen açmasını beklemek istemem. Ama karanlığın içinde Udumbara Çiçeği dışında aşırı dehşet verici başka bir şey olduğunu fark etmedim..." Bunu söyledikten sonra yun Che aniden göğsünün ağırlaştığını hissetti. Yüzü aniden kızarırken büyük miktarda kan ağzından sıçradı.
"Büyük... Büyük Kardeş Yun!"
"Enişte!!"
Xue'er o kadar korkmuştu ki yüzündeki renkler kaybolmuştu. Yuanba da hemen oraya hareketlenip neredeyse yere düşecek kadar şok olmuştu. Yun Che hızlıca elini salladı ve onları rahatlatmayı denedi: "Sorun yok, sadece iç yaralarımdan dolayı kan kustum. Şimdi kusunca daha iyi hissediyorum... Şu an biraz zayıf ve kansız hissediyorum. Biraz dinlendikte sonra iyi olacağım."
Xue'er lekesiz karlı elbisesinin kolunu kullanarak Yun Che'nin ağzının kenarındaki kanı sildi. Endişeli bir sesle konuştu: "O zaman biraz dinlenmelisin Büyük Kardeş Yun. İri yarı büyük kardeş ve ben burayı koruyacağız... Ya da Yüce Okyanus Sarayından ayrılıp Asgard'a dönsek nasıl olur?"
Yuanba da hemen konuştu: "Benim de sizle gelmeme izin verin. Mutlak Hükümdar İbadethanesine dönmeden önce eniştem iyi olana kadar bekleyeceğim."
"Hayır..." Yun Che kafasını salladı: "Şu an dönmek için iyi bir zaman değil. Yüce Okyanus Sarayında olduğumuzdan ve gün ağırınca İbis Kılıç Konferansı da başlayacağından, bunu kaçırırsak yazık olur."
"Enişte, konferansa mı katılacaksın? Ama yaraların..."
"Endişelenme ben sadece izleyici olacağım, mührü kırmaya çalışmayacağım. Ve şu anki halim ile kimse katılmam için beni zorlamayacaktır." Yun Che hafifçe konuştu.
İblis Egemeninden Cennetsel Günah İlahi Kılıcının gerçek kökenini duyduktan sonra konferansa olan az ilgisi yoğun bir ilgiye dönüşmüştü.
Çünkü Cennetsel Günah İlahi Kılıç gerçek bir iblis kılıcıydı! Üstelik içinde mühürlü gerçek bir iblis ruhu vardı... Ve bu ruh İblis Egemeninin oğluna aitti!
İblis Egemeninin sözlerine göre içindeki iblis ruhu uzun süre önce parçalanmalıydı. Ama en somunda o yine de antik bir iblis kılıcıydı, bu nedenle içinde bir iblis ruhu olmasa bile birkaç gizem barındırıyor olmalıydı... Üstelik Kudretli Cennetsel Kılıç Bölgesi de bu konferansı düzenlemek için hiçbir şeyden kaçınmadıklarından içinde özel bir şey keşfetmiş olmalıydılar.
Bunun dışında, o ve Jasmine bir şey hakkında şüphe ediyorlardı; neden iblis egemeni oğlunu kurtarmak için tek yolun onun ruhunu kılıca mühürlemek olduğunu söylemişti?
Yuanba bir süre düşündükten sonra onayladı: "Pekala. Ben de yarınki mühür kırmaya katılmayacağım. İçinde cennete karşı gelici bir sır olsa bile ilgilenmiyorum."
Yun Che gülerken cevapladı: "Yuanba, benimle olmana gerek yok. Şu anda Yüce Okyanus Sarayında olan insanlar tamamen konferans ile ilgililer ve hiç kimse gelip benimle bir sorun yaşamayacaktır."
Yun Che bir süre duraksadıktan sonra özür diler bir tonda konuştu: "Yuanba, Xue'er, yapmam gereken çok önemli bir şey var. Üstelik bunu sadece yalnızsam yapabilirim. Bu nedenle dışarıda beklemenizi ve ne duyarsanız duyun içeri girmemenizi istiyorum... Ayrıca kimsenin girmesine de izin vermeyin."
Yuanba ve Xue'er'in yüzlerinde şok oluştu, ama Yun Che'den bir açıklama veya neden istemediler.
"Büyük kardeş Yun, Xue'er dışarıda olacak. Senden tek adım bile uzağa gitmeyeceğim." Xue'er usul ve nazik sesi ile konuşurken Yuanba ile birlikte dışarı çıkıp gözcülük etmeye başladı.
Yuanba ve Xue'er gittikten sonra yun Che'nin ifadesi acı dolu hale geldi ve çaresiz bir şekilde konuştu: "Jasmine, gerçekten hemen başlaman mı gerekiyor?"
Yun Che'nin önüne hassas ve narin bir figür geldi, uzun saçları güzel ve göz alıcıydı. Yun Che'nin sözlerini görmezden gelip havada süzülmeden önce çevreyi inceledi. Köşkün en derin kısmına gitti ve bir perde tarafından çevrelenen bir odanın köşesine ulaştı: "Bu yer iyi. Gerekli şeyleri getir."
"…" Yun Che bir anlığına sessizleşse de itaatkar bir şekilde söyleneni yaptı. Aslında Jasmine'in neden bu kadar beklemek istemediğini anlayabiliyordu. Yedi yıl olmuştu ve yedi yıl boyuna ruh bedeninde kalmaktan başka seçeneği yoktu. Bu nedenle bedenini elde edip özgürlüğünü kazanmayı her gün hayal ediyor olmalıydı.
Şimdi tüm gereksinimler tamamlandığından, tek nefes bile beklemekte zorlanıyordu.
"Jasmine, sonuçta burası Yüce Okyanus Sarayı..."
"Daha fazla konuşmana gerek yok." Jasmine elini sallarken konuştu: "Her şey benim için uygun. Birazdan bu yerin etrafına bir izolasyon bariyeri koyacağım ve bu bariyerin gücü yuvanın çevresindekinden on kat daha güçlü olacak! Buz alevlerin bile bu bariyeri geçemeyecek. Basit bir Kaynak Gökyüzü Kıtası beni panik ettirecek niteliklere sahip değil."
"Pekala o zaman." Yun Che onaylarken sessizce nefes aldı. “Yuvanın etrafındakinden on at daha güçlü bir bariyer... “
Yun Che egemen kaynak canavarı çekirdeklerini ve otuz beş kilo mor damarlı ilahi kristali çıkardı... Biraz düşündükten sonra bunun belki yeterli olmayacağını düşünerek gökyüzü zehir sedefindeki diğer tüm mor damarlı ilahi kristalleri de çıkardı. En sonunda da yeşil bir ışık ile çevrelenmiş Udumbara Çiçeğinide çıkararak kristallerin yanına nazikçe koydu.
Neredeyse elli kiloluk mor damarlı ilahi kristal inanılmaz zengin bir ruhsal enerji veriyordu. Jasmine elini hızlıca hareket ettirerek tüm enerjinin tamamen kapana kısılmasına neden oldu, böylece diğerleri bunu tespit edemeyecekti... O doğal olarak birinin sorun çıkarmasından endişe etmiyordu, o sadece Yun Che için bir sıkıntı çıkmasını istemiyordu.
"Bunlar gerçekten yetecek mi?” Yun Che sordu.
"Senin üç damla kan özüne de ihtiyacım olacak." Konuşmayı bitirdikten sonra parmağı aniden ileri atıldı ve Yun Che'nin kaşları arasında ulaştı. Yun Che daha tepki bile veremeden gözleri önünde süzülen üç koyu kırmızı kan damlası gördü ve onlar Jasmine'nin parmağının ucunda toplandı.
Bunlar sıradan kan damlaları değildi, onlar Yun Che'nin kan özünün damlalarıydı! Eğer birisi tek bir damla bile kan özü kaybederse hayati enerjisi ve doğuştan gelen yeteneği zarar görürken, üç damladan bahsetmeye bile gerek yoktu. Ağır yaralı ve kansız olan Yun Che aniden üç damla kan özünü kaybettiğinde görüşü bulandı ve hafifçe arkaya doğru sendelerken neredeyse düşüyordu.
Ancak Budanın Büyük Yoluna sahip olduğundan kan özü yenilenebilirdi. Sonuç olarak, onun kan özü kaybı diğer kişiler kadar ciddi değildi.
"Endişelenme, bedenimi oluşturup gücümü ve canlılığımı geri kazandığımda sana telafi için bir damla Yıldız Tanrısı'nın Kanı'nı vereceğim.”Jasmine sakice konuştu.
Yun Che kafasını salladı: "Telafi etmene gerek yok. Her neyse... Tanıştığımız gün zaten kanımdan fazlasıyla emmiştin. Senin için bedenimdeki tüm kanı bile mutluluk ile verebilirim."
"Hmph!" Jasmine soğuk ve küçümseyici bir gülüş attı: "Yine bu sözlerine başladın. Bir kez daha söylüyorum, bu sözler sadece aptal kadınları kandırmakta işe yarar. Numaralarına düşeceğimi düşünme bile!"
Jasmine böyle sözleri daha önce defalarca söylemişti ve bu sözleri her söylediğinde onlar derin bir küçümseme içeriyordu. Ancak bu sefer eskisi kadar sert olsalar da gözleri aniden...
"Çekilebilirsin, başlayacağım. Unutma bu süre içinde rahatsız edilemem. Bu bariyer kısa bir süre her şeyi engelleyecektir, buna ses ve ışık da dahil. Bu nedenle sadece sen beni rahatsız edebilirsin. Bariyerden kendim çıkmadan önce aşırı önemli bir şey olsa da bana ses iletimi göndermemelisin."
"Ayrıca, bedenimi yeniden oluşturana kadar hayatın ile bağlantılı olacağım. Bu nedenle bu sürede benden on kilometre uzaklaşmamalısın. Eğer bu mesafeyi geçmekten başka şansın olmazsa yüz nefes zamanından fazla olmamasına dikkat et! Aksi halde ruhum parçalanabilir."
Yun Che bu sözleri dinledikten sonra ciddi şekilde konuştu: "Endişelenmene gerek yok, sana garanti ederim bir şey olmayacak... Oh doğru, Jasmine sana bir şey sormak istiyorum.”
Jasmine : "…"
Yun Che Jamsine'ye bir bakış attıktan sonra garip bir bakış ile konuştu: "Bedenini yeniden oluşturduğundan, yeni bedeninin görüntüsü değişecek mi... Err, yani demek istediğim yeni bedenin eskisi ile aynımı görünecek?"
Jasmine küçümseyici bir şekilde ona baktı: "Beden ve ruh birleştiğinde ruh kişinin formunu oluştururken beden sadece bir kaptır. Bu nedenle ruhun yok olup bedenin sağlam kalırsa ruhunu yeniden oluşturman imkansız olur. Ama ruhun kalırken bedenin yok olursa ruhun yeterince güçlü olduğu sürece yeni bir beden oluşturabilirsin. Üstelik yeni beden oluşturmak, yeniden doğmak için bir bedeni ödünç almak gibi bir şey değil, o ruhundan doğan bir şey. Bu nedenle ruh bedeni ile birinin oluşturduğu bedenin arasında bir fark olmaz!"
"Yani şu an gördüğün bedenim oluşturduğum bedenim ile aynı olacak. İstesem bile bunu değiştiremem!"
"Ah demek olay bu." Yun Che hızlıca onayladı. Yüzünde rahatlamış bir bakış oluşurken içtenlikle konuştu: "Bunu duymak harika! Daha önce bedenini oluşturduğunda görüntünün değişeceğinden endişe ediyordum. Benim mükemmel Jasmine'min en ufak değişmesini bile istemem. Biraz bile değişim olsa... Bu iyi hissettirmez."
"…" Jasmine'nin gözlerinde garip bir dalgalanma oluştu ve algılanamayacak bir neden yüzünden bir anlığına kendinden geçti. Ardından döndü ve sırtını Yun Che'ye çevirdi. Soğuk bir şekilde burnundan soluyarak elini hareketlendirdi ve Yun Che'nin önünde bir ışık perdesi oluşurken onu görmesi tamamen engellendi.
Yun Che istemsizce geri çekildi ve durduğunda önünde çoktan üç metre genişliğinde daire şekilli bir bariyer vardı. Bariyer hafif beyaz renkteydi ve çok basit görünüşlüydü. Herhangi bir ışık veya aura yaymıyordu. Sanki orada olan bir perde gibi gözüküyordu.
Yun Che bir şey söylemeden yavaşça geri çekildi ve yüzünde karmaşık bir bakış oluşurken kalbinde de duygular yükselmeye baladı.
Son yıllarda Jasmine onun hayatının ayrılma bir parçası olmuştu Jasmine'nin güvenine bel bağlama alışkanlığına sahip olmasına izin verilmese de birlikte geçirdikleri zaman boyunca onu destekleyen aşırı önemli bir destek haline gelmişti.
Jasmine bedenini yeniden oluşturduğu andan itibaren hayatta kalması için ona ihtiyacı kalmayacaktı ve Gökyüzü Zehir Sedefinde kalmasına da gerek olmayacaktı. Doğal olarak birbirlerinin varlıklarını ve kalp seslerini de önceki gibi duyamayacaklardı ve isteseler bile ayrılamayacakları kadar sıkı bir şekilde bağlı da olmayacaklardı.
Gözü dönmüş şekilde Jasmine'nin bedenini oluşturmasında yardım ediyordu ve Udumbara Çiçeğini elde ettiği an kalbi vahşi bir neşe ile dolmuştu. Ama şu an kalbinin neşe ile dolu olmadığını ve aksine sözlerle zor ifade edilebilecek karmaşık duygular ile dolu olduğunu fark etti.
"Ne düşünüyorsun..." Yun Che kendi kendine mırıldanırken kendini küçümseyecek şekilde kıkırdadı: "Jasmine ile tanışmak bana olan en şanslı şey. Jasmine olmadan bugünki kişi olamazdım... Bu nedenle böyle bencil şeyleri nasıl düşünebilirim."
Yun Che kafasını sallarken kafasındaki düşünceleri dağıttı. Oturdu ve bağdaş kurarken yaralarını iyileştirmek için meditasyon durumuna girmeye hazırlandı.
O anda sağ elinin arkasında buz mavisi bir ışık parlarken Donmuş Bulut Göksel Ruhu yavaşça havada süzüldü.
Yun Che şok oldu... Asgard'dan bir ses iletimi mi geliyordu?
Hemen gözlerini kapayıp odaklandı. Bir anda gözlerini açtı ve ayağa kalkarken bağırdı: "N... Ne!!"
------------ÇEVİRMEN NOTU---------------
Yun Che ne öğrendi? Jasmine ne zaman gelecek? Konferans nasıl geçecek? Yun Che'yi görenler ne tepki verecek? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????
Useless notu: Toplu bitti bitecek, bu hafta gelmesini umuyorum haydi gazamız mübarek ola.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..