Bölüm 824

avatar
13754 37

Against The God - Bölüm 824


Bölüm 824 – Cehennemin Ayçiçeği (2)

Zamanı gelmişti. Misafirler tüm salonu doldurmuştu. Anka Ana Salonu ve diğer yan salonlar çoktan Derin Gökyüzünden gelen misafirler ile dolmuştu ve her biri, Derin Gökyüzü Kıtası’nda tanınmış kişilerdi. Salonun dışında kurulmuş olan koltuklar, Anka Kuşu Şehri’nin neredeyse yarısını kaplıyordu. Sadece dışarıda oturabilmiş olmalarına rağmen, Anka Kuşu Şehri’ne girebilmiş olan her biri, şüphesiz bazı toprakların yöneticileri ya da bir tür kraliyet mensubuydu.

Derin Gökyüzü Kıtası tarihinin en saygın etkinliği olan bu etkinliğin ev sahibi bizzat Feng Hengkong idi. Artık böyle işlerle uğraşmayan Feng Zukui bile oradaydı. Feng Tianwei de yüzlerini nadiren gösteren ve genellikle inzivada olan yüce büyüklerler birlikte oradaydı… Hepsi İlahi Anka Tarikatının en görkemli anına şahsen tanık olmak istiyordu.

Ana salonun merkezinde duran ve yüz yıldır imparator olan Feng Hengkong bile heyecanını içinde tutamıyordu. Dünyanın tüm etkin güçleri ve hatta Dört Büyük Kutsal Bölge bile buradaydı… ve bu dört Kutsal Usta tarikatlarının önemli kişileriyle beraber bizzat gelerek, hediyeler getirerek saygılarını göstermişlerdi. Böyle bir sahne daha önce hayal etmeye cesaret bile edemediği bir sahneydi ve yıllar önce düzenlenen kendisinin yükseliş töreni bunun yanında devede kulak kalırdı.

İlahi Anka Tarikatı’nın amacı her zaman, bir gün Dört Büyük Kutsal Bölge ile birlikte durmaktı. Ancak, şimdiki İlahi Anka Tarikat istikrarlı bir şekilde ilerlemesini sürdürse de, böyle bir amaca ulaşmak binlerce yıl sürerdi. Dahası Anka Kuşu Tanrısı öldüğünde, İlahi Anka Tarikatı her zaman tehlikenin eşiğindeydi. En büyük dilekleri, Xue’er’in güçlerinin tamamen uyanmasıydı.

Bugün ise bu durum tamamen değişmişti. Dört Büyük Kutsal Bölge’nin akıllarını başından alabilecek bir kişi ortaya çıkmıştı ve bu kişi Yun Che’nin ustasıydı. İlahi Anka Tarikatı’nın statüsü, Yun Che’nin Kar Prensesi ile ilişkisi dolayısıyla yükselmişti.

Dört Büyük Kutsal Bölge, İlahi Anka Tarikatı için gelmemişti. Sadece Yun Che’yi memnun etmek için buradaydılar. İlahi Anka Tarikatı, Yun Che ile iyi ilişkiler sürdürdüğü sürece, Anka Kuşu Tanrısı ile ilgili gerçek ortaya çıksa bile endişelenmeleri için bir sebepleri olmayacaktı. Dört Kutsal Bölge şimdikinden on kat daha cesur olsa bile, İlahi Anka Tarikatı’na bela olmaya cüret edemezlerdi. Çünkü Yun Che’nin evlendiği kişi sıradan bir öğrenci değildi, Anka Tarikatı’nın gelecekteki Tarikat Ustasıydı!

Feng Hengkong kalbinden gelen duygularla derin bir iç çekti. Feng Xue’er ve Yun Che arasındaki ilişkiden dolayı sürekli endişeleniyordu ve üzülüyordu. Hatta bu nedenle başta Yun Che’ye karşı bir öldürme niyeti bile barındırıyordu. Sonunda ise Feng Xue’er’in ısrarlı nedeniyle bunu kabul etmekten başka seçeneği kalmamıştı. Şimdiyse anlamıştı ki bu, İlahi Anka Tarikatı’nın felaketi değil, kılık değiştirmiş bir şekilde gelen kutsamasıydı! Geçmişte yaşadıkları çatışma, hatta katledilen oğulların kinleri bile, hepsi sönük kalmıştı.

“Millet,” Feng Hengkong yukarı baktıktan sonra konuşmuştu, derin ve otoriter sesi, derin enerjisiyle Anka Kuşu Şehri’nin her yanında duyulmuştu, “Bugün, kızımın yirminci  yaş günü, ve aynı zamanda evliliğine karar vermesine yardımcı olmak için verilen bir sözü yerine getirmenin zamanı geldi. Kızımın bu meselesi münasebetiyle buraya gelen herkese minnettarım.”

Feng Hengkong’un ses tonu hemen değişmişti ve sakince devam etti, “Ben, Feng Hengkong, on dört erkek evlat sahibiyim ama sadece bir kızım var. Onu çok seviyorum ve hazinem olarak görüyorum. Xue’er küçüklüğünden beri Anka Tanrı’nın yanında büyüdü ve İlahi Anka Tarikatı’nın tüm tarihinde, Anka Tanrı’nın mirasını alabilmiş ilk kişi. Benim sevgili kızım olmasının yanı sıra aynı zamanda tarikatın geleceği. Bu nedenle onun babası ve İlahi Anka Tarikatı’nın Ustası olarak, bir kez bile onun tarikatın dışından biriyle evleneceğini düşünmemiştim.”

“Ancak birkaç yıl önce, Xue’er ve Yun Che, Anka Tanrı’nın yanında tanıştı, dertleri birlikte tecrübe ettiler ve ölümle yaşamı birlikte paylaştılar. İlahi Anka Tarikatı’nın Yun Che ile arasında bazı kin duyguları olmasına rağmen, ikisinin ilişkileri asla yalpalamadı ve onun yerine daha da güçlendi ve güçlendi.  O kadar çok güçlendi ki ölümün bile ayıramayacağı bir noktaya geldi. Sonunda, kinlerimizi bitirmemiz için bir şans oldu… Böyle düşünürsek, bu evlilik gökler tarafından düzenlenmiş gibi gözükmüyor mu?”

Feng Hengkong’un sözleri hem dokunaklı hem de ustaca söylenmiş sözlerdi. Hafifçe döndü ve gülümseyerek konuştu, “Xue’er, Che’er hadi hemen gelin ve misafirlerimizi selamlayın.”

Yun Che ve Xue’er el ele salona doğru yürüdüler ve Feng Hengkong’un yanında durdular. Yun Che resmi bir şekilde giyinmişti, Fen Xue’er ise Yun Che ile ilk tanıştığında giydiği anka cübbeyi giymişti. Ortaya çıktıkları anda, tüm dünya göz kamaştırıcı bir ışığın etkisi altına girmiş gibiydi. O ışık öyle büyüleyiciydi ki, neredeyse gözleri açmayı imkansız hale getiriyordu.

Çünkü Feng Xue’er bugün kar peçesini takmamıştı ve yüzü herkesin göreceği şekilde tamamen açıktı. Güzelliğinin parıltısı, aniden dünyadaki her şeyin parıltısını kaybetmesine neden olmuş gibiydi. Feng Xue’er’in ismini duyanların sayısı çoktu ama sadece çok azı gerçekten onu görmüştü. Herkes, Derin Gökyüzü’nün en güzel kadını olduğu söylenen kadına aval aval bakakalmıştı. Dikkatleri tamamen onda toplanmıştı ve ondan ayırabilecekleri gibi gözükmüyordu… Baktıkları güzellikle sadece kelimeler ile anlatılamazdı. Dünyanın en iyi ressamı bile bu güzelliğin kopyasını çizemezdi, rüyasında bile göremezdi, böyle emsalsiz bir güzelliği hayal edebilecekleri güçten yoksundular.

Şaşırdılar, donakaldılar, kıskandılar ve tıkandılar… Feng Xue’er'in güzelliğini gören hiç kimse, Derin Gökyüzü Kıtasının  bir numaralı güzelliği olduğunu sorgulayamazdı. Ancak yanındaki Yun Che’yi düşündüklerinde, hepsinin aynı anda duyduğu tek duygu kıskançlıktı.  Bazıları zorlukla gerçekliğe döndüklerinde hemen başını öne eğdi ve daha fazla bakmamaya çalıştı, kontrollerini kaybedebileceklerinden korkuyorlardı.

Feng Xue’er’in büyük kardeşi olarak Feng Ximing bile onu nadiren peçesi olmadan görüyordu. Yakından iki gözünü açmış şekilde şehvetle bakıyordu. Ancak, kalbi acı çekerken ellerini sıkıca kapadı. Eğer bunlar Şeytan Kılıç Konferansı’ndan önce olsaydı, tepkileri umursamadan çılgına dönerdi. Ancak şimdi Yun Che karşısında aklı başında durmasıyla, hiçbir şey yapamazdı. Sanki bir haç üzerine tutturulmuştu ve hareket edememenin yanı sıra, ızdırap ile birlikte büyük bir kıskançlık yaşıyordu.

Yun Che ve Feng Xue’er’in ortaya çıkmasından sonra olanları standart prosedürler takip etti. Yun Che bu yür şeylerden nefret etmesine rağmen, elinden gelenin en iyisini yaptı. Feng Xue’er’in en ufak bir pişmanlık bile yaşamamsını istiyordu.

“Che’er, Xue’er’in annesi çok erken vefat etti. Bu kuşak hala hayatta iken bırakmıştı. Xue’er’in eşine ilerde bizzat vermem için bana vermişti. Tüm bu yıllar boyunca, her zaman yanımda taşıdım ve bir an olsun ayırmadım.”

Feng Hengkong altın iplikli kuşağı elinde biraz nazikçe tuttuktan sonra ağırdan alarak Yun Che’ye verdi. “Xue’er on üç yaşına bastığından beri, çoktan onun evliliği hakkında düşünmeye başlamıştım. Ancak ne düşünmüş olursam olayım, en temel kriter onun tarikat dışından biriyle evlenmemesiydi. Şimdi ise bu kuşağı ve Xue’er’i resmen sana emanet ediyorum. Ancak… Ne tarikatımıza gelmen için seni zorluyorum ne de bu tarikat için bir şeyler yapman için. Tek istediğim, Xue’er’e karşı her zaman nazik olman ve kıymetli kızıma hiçbir zaman sorunlar yaşatmaman… Bu yeterli olacaktır. Xue’er’in rahmetli annesi de eminim ki bu şekilde rahat eder.”

Gökleri sallayan bu nişan ziyafetini organize eden Feng Hengkong, Yun Che’nin gücüyle İlahi Anka Tarikatı’nın güçlenmesini keisnlikle istiyordu ve yanı zamanda mevcut olan büyük tehlikeyi ortadan kaldırabileceğini inanıyordu. Ancak, Yun Che, az önce Feng Hengkong’un söylediklerinde tamamen samimi olduğunu hissetmişti- o anda karşısındaki adam sadece bir kız babasıydı.

“Merak etmeyin, hayatımı riske atmam gerekse bile, Xue’er’in en ufak bir sorun yaşamasına izin vermeyeceğim.” Yun Che de elindeki kuşağı ciddi bir şekilde tutarken cevaplamıştı.

Feng Hengkong hafifçe başını salladı. Yun Che’nin bu söyledikleri onun için yeterliydi.

Salonda, Zi Ji samimi bir şekilde içini çekti, “Kar Prensesi ve Asgard Usta Yun, şu anki genç neslin en göze çarpan iki ismi. Görünüşleri, nitelikleri ya da derin gelişimleri nasıl olursa olsun, onlara denk olabilecek biri yok. Gerçekten de bu izdivaç cennet tarafından ayarlanmış.”

Zi Ji’nin konuşmasıyla, bu fikre katılanların sesleri salonda yankılanmıştı.

“Bu dünyada, sadece Kar Prensesi, Asgard Usta Yun ile eşit olabilir. Aynı şekilde, Kar Prensesi’ne eş olabilecek tek kişi şüphesiz Asgard Usta Yun’dur.”

“Gerçekten insan kıskanıyor.”

“Anka Tarikatı Ustası, neden evlilik tarihini de bugün belirlemiyorsun, böylece büyük gün için şimdiden hazırlanabiliriz.” Klan ustalarından biri seslenmişti.

Normalde evlilik tarihini nişanda belirlemek normal ve mantıklıydı. Ancak bu Feng Hengkong için hassas bir şeydi. Yun Che’yi İlahi Anka Tarikatı ile evlenmeye zorlamadığından, evlilik tarihi doğal olarak erkek tarafı tarafından kararlaştırılmalıydı. Ancak, Yun Che’nin ailesi’nin burada olmamasını geçin, o konu tamamen bir tabuydu…

Feng Hengkong aniden bir kahkaha patlattı ve konuyu geçiştirerek ellerini kaldırıp bağırdı, “Bugün burada olan herkes, İlahi Anka Tarikatı’nın saygıdeğer misafiridir. Lütfen hiç çekinmeyin ve kendinizi eğlenceye bırakın.”

Ciyaak…

Ciyaak---

Anka Kuşu Şehri’nin gökyüzünde Anka Kuşlarının sesleri duyuldu. Bazıları hafif ve ılımlıyken, bazıları gürültücüydü. İnsanlar yukarı bakınca, binlerce Anka Tarikatı öğrencisinin, tamamıyla anka alevleriyle tutuşmuş şekilde gökyüzünde akın ettiğini gördü. Doksan dokuz anka kuşu figürü oldular ve göklerde dans ettiler. Anka’nın kavurucu sıcağının ışığı ve gücü tüm şehre saçılmıştı.

“Hahaha,” Feng Hengkong bir kez daha içten bir kahkaha patlattı. “Anka Silüeti Gökyüzü Dansı başladı. İçkiye başlayın ve eğlencenin tadını çıkarın. Kimse ayık kalamaz!”

Salonun içi de dışı da hep bir ağızdan cevabını verdi. Mekan kısa sürede capcanlı bir yere dönüşmüştü ve gülüşmeler ile muhabbetlerin sesi tüm bölgeyi sel gibi kaplamıştı.

Bu heyecanlı ve hareketli salona bakınca, Feng Hengkong’un coşkun kalbi hala kendini sakinleştiremiyordu. Yun Che’nin oğullarını öldürdüğü için duyduğu kini tamamen atlatamamış olsa da, Yun Che’nin koruyucu kişiliğine gerçekten inanıyordu. Kesinlikle Xue’er’e yanlış davranacak biri değildi.

Kızı hayatı boyunca derinden özlem duyduğu en iyi adamı bulmuştu ve aynı zamanda böylece İlahi Anka Tarikatı’nın statüsü havaya uçar gibi yükselmişti. Dört Büyük Kutsal Bölge onlara dokunamaz hale gelmişti… Onu da geçin, Güçlü Göksel Kılıç Bölgesi bile ona yaltaklanmaya çalışmıştı.

Belki de bu, günlerini endişeyle ve zirveye yükselme çabasıyla harcadıkları için, Antik Anka Tanrı’nın, onları kutsamasıydı.

İçkiler arttıkça, ziyafet ortamı daha da canlanmıştı. Anka Silüet Gökyüzü Dansı performansı da doruğa ulaşmıştı ve gökyüzü yırtıcı anka kuşlarının çığlıklarıyla dolmuştu. Sanki tüm gökyüzü alev almıştı. Feng Hengkong Yun Che ve Feng Xue’er’in yanına geldi, “Xue’er, Che’er, geç oluyor. Kadeh kaldırmak için beni  takip edin, evlilik tarihi konusundaysa… Che’er hala ailenin fikirlerini almamız gerekli. Acele etmeye gerek yok, bekley-”

BOOOM!!!!

Olağandışı bir patlama sesi aniden gökyüzünde yankılanmıştı ve bunu takiben vahşi sarsıntılar hissedilmişti. Capcanlı salonun aniden sertleşmesine neden olmuştu. Aynı zamanda, havada dans eden anka kuşu öğrencilerinin zayıf alevlerle yere düşmesiyle acımasız çığlıklar duyulmuştu.

“Kim var orada!? Hangi cüretle Anka Kuşu Şehri’ne dalıyorsun?!” Birkaç anka kuşu öğrencisi sağır edici bir şekilde bağırmıştı.

“Ne oluyor?” Feng Xue’er de aceleyle sordu.

“Bir gidip bakayım.”

Feng Hengkong tam salondan dışarı fırlamak üzereyken, etrafı aniden aydınlanmıştı. Kavurucu bir dalga da yukarıdan yükseldi. İçgüdüsel olarak, herkes yukarı baktı ve hayrete düştü.

Yukarı baktıklarında, saçılan alevlerin kalıntısının olduğu gökyüzünü gördüler… Anka Kuşu Ana Salonu’nun çatısı ortadan kaybolmuştu!

Feng Hengkong yerinde kalmıştı. Yun Che ve Feng Xue’er de şok olmuştu… Anka Kuşu Ana Salonu’na girebilmiş olanlar, son derece yüksek mevkilere sahip kişilerdi. Dört Kutsal Usta, Mabedin on iki Ruhani Ustası, Yüce Okyanus Sarayının Yüce Olanları ve İlahi Salonun İlahi Elçileri, hepsi oradaydı ama hiçbiri çatının nasıl ortadan kaybolduğunu söyleyemiyordu.

Sanki bir anda sessizce emilmişti.

“Bu… ne oldu böyle? Ne oldu burada!?” Anka Kuşu Şehri’ndeki atmosfer bir anda değişmişti. Güçlü bir huzursuzluk hissi sanki alçalmış ve herkesin düşüncelerine girmişti. Güvenlikten sorumlu olan anka öğrencilerinin hepsi aktifti ve tamamen odaklanmış bir şekilde gökyüzüne bakıyorlardı.

Serin bir rüzgar esti. Rüzgarın sesi o kadar sakindi ki, neredeyse hiçbir gariplik duyulamazdı. Ancak gökyüzünde kalan anka kuşu alevleri, şiddetli bir fırtına tarafından süpürülmüş ve gözden kaybolmuş gibi gözüküyordu. Hiçbir iz bırakmadan kaybolmuşlardı.

Arta kalan alevlerin dağılmasının ardından, bir kadın silüeti, Anka Kuşu Şehri’nin göğünde ortaya çıktı ve kendisine zar zor farkedilebilir tuhaf bir koku eşlik ediyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44352 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr