Bölüm 851

avatar
13299 36

Against The God - Bölüm 851


BÖLÜM 851 - YOK EDİLMİŞ

 

“Burası, Altın Karga İlahi Ruhu’nun oluşturduğu küçük dünya olmalı, değil mi?” diye sordu Feng Xue’er. Daha önceden, Yun Che ova hakkında konuşurken duymuştu, fakat hâyâl ettiği dünya ile bu dünya arasında uzaktan yakından alaka yoktu.

“Mnnn,” İmparatoriçe onaylar gibi ses çıkardı, kaşları hafifçe yükselmişti. Buna sebep olan şey, ovada hissetmiş olduğu ateş aurasıydı fakat önceden buraya geldiklerinde hissettiğinden daha da zayıflamıştı bu ateş aurası.

Sayısız alev denizlerini geçtikten sonra, siper gibi duran dağ göründü. Dağ siperinin önünde, kaynak dizilimin etrafında yavaşça daire şeklinde dönen, altın alevler vardı.

“İşte orada!” (TKN: Oradalar, vallaha oradalar :D)

Ateş kaynak diziliminin önünde durdular, İmparatoriçe nazikçe, Xue’er’in desteklediği kolunu yavaşça indirdi ve yere diz çöktü.

“Hayali Şeyran İmparatorluk Ailesinin Yirminci Hükümdarı, Altın Karga soyunun On Birinci varisi olan ben, Huan Caiyi, Altın Karga İlahi Tanrısı görmek için yalvarıyorum.”

Yun Che’nin koluna girmiş olsan Xue’er de aceleyle diz çöktü. Yun Che’yi kurtarmak için sahip oldukları tek şans önlerindeydi. Bunu yaparken hiç tereddüt etmedi.

İmparatoriçe’nin sesi, ovanın içerisinde bulunan kükreyen alevler tarafından yutuldu, fakat uzun bir süre beklemelerine rağmen, geri cevap alamadılar.

İmparatoriçe’nin kalbi, şaşkınlık ve kaygı ile dolmuştu. Burası, Altın Karga Ruhu’nun oluşturmuş oldu özgür bir dünyaydı, bu yüzden ruh görüşü, her bir köşeyi çeviriyordu. Bu dünyada olup biten her şey, ruh görüşü tarafından görünürdü, gizli hiç bir şey olamazdı. Ovaya girdiklerinden beri, varlıkları gözetleme altındaydı.

Özellikle de Yun Che’nin sonu yaklaşmışken…

Neden hâlâ ortaya çıkıp onlarla kendisini göstermiyor?

“Hayali Şeytan İmparatorluğu Ailesinden Huan Caiyi, Altın Karga İlahi Tanrısının ortaya çıkması için yalvarıyor.”

İmparatoriçe tekrar yalvardı fakat Altın Karga Ruhu hâlâ cevap vermiyordu, ne kadar uzun zaman geçse dahi…

“Kız kardeş İmparatoriçe, Altın Karga Ruhu… burada değil mi?” diye sordu Xue’er endişeli bir ses tonuyla.

Sesi kısılırken, kulakları sağır edici ve ruhları sarsan ve hatunları andıran bir ses, mekanın köşelerinden her yere yankılanıyordu, “Huan Caiyi, aniden neden buraya gelip uyuyan bir asili rahatsız ediyorsun!?”

Gelen ses oldukça yoğun ve içerisinden öfke kusan bir lavdan daha da sertti.

“Aaaah!” diye çığlık attı Xue’er. İmparatoriçe kafasını kaldırdı ve oldukça saygı dolu bir ses tonuyla dedi ki, “Kasıtsız olarak Altın Karga İlahi Tanrısını uykusunda rahatsız ettik, Huan Caiyi bütün cezaları kabul ediyor. Fakat… Yun Che çok ağır yaralı ve ölümün kıyısında. Onu bu dünyada kurtarabilecek biri varsa o da Alltın Karga İlahi Tanrısıdır. Bu yüzden, altın bedeninizi kullanarak, lütfen onu hayata geri döndürün. Huan Caiyi her türlü bedeli kabul ediyor, eğer benin hayatımı almak isterse, hemen vermeye hazırım.”

Xue’er’in ağzı açık kaldı ve şaşkın bir şekilde, İmparatoriçe’nin sarf ettiği cümleyi düşünüyordu, “Eğer hayatımı alacaksan, hemen vermeye hazırım” oldukça sakin ve gerçekçi olarak söylenmiş cümlelerdi.

İmparatoriçe bunları söylerken oldukça soğukkanlıydı fakat, Yun Che’ye olan hislerinden dolayı onun öldüğünü görmek istemiyordu, bu hayatta kaybetmek istemedi tek kişi Yun Che’ydi… Asil ve bütün Hayali Şeytan Ülkesine hükmeden bir Yüce Hükümdar bile gelse, Yun Che’nin hayatı İmparatoriçe’ye göre daha değerliydi. (Seviyorum ulan, seviyoruuuuuuuuuuuuuuum.)

“O mu? Ağır yaralı ve ölümün kıyısında? Hahahahaha…”

Altın Karga Ruhu kendini göstermedi ve İmparatoriçe’nin sözleri de onu sadece güldürdü, “Aptal! Yun Che, Ejderha Tanrısı ve Öfke Tanrısının koruyucunun soyuna sahip. Onun ne kadar ağır yaralı olduğunun ya da son nefesini veriyormuş gibi görünmesinin bir önemi yok, ölmediği sürece kesinlikle iyileşecek. Fakat bu asil kişinin onu kurtarmasını istiyorsunuz? Bu tamamen saçmalık!”

“Hayır, bu seferki çok farklı,” İmparatoriçe savunma yapar gibi yüksek bir sesle devam etti, “Bu sefer her hangi bir güç tarafından yaralanmadı. On gündür ölümle yaşam arasında mücadele veriyor. Geçen on gün içerisinde sadece bir kere uyandı ve her an ölebilir. Bu dünyada onu kurtarabilecek tek kişi sensin.”

“...On gün mü?” Altın Karga Ruhunun sesi kuşkulu geliyordu. Çünkü Yun Che, Ejderha Tanrısının vücuduna ve Öfke Tanrısının güçlerine sahipti, bu yüzden Yun Che’yi on gün boyunca ölümün kapısına gönderebilecek hiç bir güç yok. Ayrıca hiç bir iyileşme belirtisi de yok.

*Clang!*

Bu sırada, mat altın rengi gökyüzünde, koyu kırmızı - altın rengi bir çift göz açıldı, gökyüzünde yükselen muhteşem altın altın alevler vardı. Sanki, ovanın tepesinde yükselen, daha parlak ve daha sıcak muhteşem bir altın güneş vardı.

Altın Karga Ruhu sonunda göründü, İmparatoriçe’nin bedeni iyice yere doğru eğilmişti. Xue’er de acilen diz çöktü, ardından nazikçe Yun Che’yi kendi bedeninin önüne koydu ve rica ederek dedi ki, “Yüce ve cömert Altın Karga İlahi Ruhu, Büyük Kardeş Yun Che’yi kurtarman için sana yalvarıyorum. Ben, Feng Xue’er, her şeyimi bu uğurda vermeye hazırım.” (TKN: Altın Karga ve her şeyini vermek :D bu iş burada biter. Lê Pompa )

Koyu kırmızıya çalan altın rengi gözlerden çıkan ışık hüzmesi, ilk olarak Xue’erin vücuduna girmeye çalışıyordu, baya uzun zaman aldı… Çünkü vücudundan Anka aurası salınıyordu ve oldukça yoğundu, bu yoğunlu olağan dışı bir şekilde anormaldi.

Fakat Xue’er’e hiç bir şey sormadı. Bunun yerine altın gözler İmparatoriçe’nin vücuduna doğru ilerlemeye başladı. Ondan sonra, Altın Karga Ruhu sert bir ses tonuyla dedi ki, “Gerçekten de kendi kökeninin kanını yaktın mı? Hmph, asil birinin bağışladığı bir güç, öyle ki o aracı buraya getirebilecek biri olduğunu düşünüyorum.!?”

“Caiyi kendi kökeninin kanını yakmaya zorlasa da, vücudum hiç hasar yemedi. Bir kaç aya tamamen iyileşirim. Altın Karga Ruhuna yalvarıyorum, lütfen Yun Che’yi kurtar,” diye rica etti İmparatriçe bir kez daha.

Altın Karga Ruhuyla yüzleşirken bile, ağzından çıkan her kelime sadece Yun Che’nin hayatını kurtar oluyordu.

“Hmph, Ejderha Tanrısının bedeni ve Öfke Tanrısının gücüne sahip olupta on gün boyunca bilinçsiz bir şekilde yatan bu kişiyi bir de bu asil kişi görsün!”

Gökyüzünden yere düşen altın ışınlar, Yun Che’nin bedenini saran zayıf alev katmanlarına dönüştü.

Bir anda bütün alevler Yun Che’nin bedenine şiddetle dokunduğunda, Yun Che’nin bedeni zıpladı ve alevler ışık hızında kayboldu. Gök yüzündeki altın gözler garip bir ışık yaydı ve Altın Karga Ruhu dedi ki, “Bu…”

Altın Karga Ruhunun ses tonu şiddetle değişerek, “Nasıl olurda böyle bir güç tarafından zarar gördü? Siz tam olarak nasıl bir düşmanla yüzleştiniz?”

“Biz de bilmiyoruz.” Xue’er kafasını sallayarak dedi ki, “O sırada, Büyü Kardeş Yun Che’nin yanındaydım fakat ona kimin zarar verdiğini göremedim. Hiç anormal ve garip bir enerji ile dolu aura da hissetmedim. Büyük Kardeş Yun Che… bir anda böyle oldu.”

“...” Altın Karga Ruhu sessizlik içerisine girdi ve uzun bir süre boyunca konuşmadı.

Altın Karga Yıldırım Ateş Ovasının içerisindeki aura bir anda boğucu hale geldi.

Altın Karga Ruhunun sessizliği, Xue’er ve İmparatoriçenin kalbinde gittikçe artan bir üzüntüye sebep oldu. Xue’er sonunda bu boğucu auranın etkisinden çıkarak, rica edici bir ses tonuyla dedi ki, “Sen yüce ve bağışlayıcı Altın Karga İlahi Ruhusun, senin onu kurtarmak için kesin bir metodun vardır. Yüce merhametini kullanman için yalvarırım, ne gerekiyorsa ya…”

“Daha fazla konuşmaya gerek yok.”

Altın Karga Ruhu aniden konuştu ve Xue’er’in sözünü kesti. Soğuk bir ses tonuyla devam etti, “İkiniz de Yun Che’nin ne tür bir güç tarafından yaralandığını bilmiyor musunuz?”

“...” Xue’er ve İmparatoriçe aynı anda kafalarını ‘bilmiyoruz’ anlamında salladılar.

“Yun Che’yin yaralayan kişi, Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısının gücünü kulanmış!” Altın Karga Ruhunun sesi parlan bir alev gibiydi, “Aslında, buradaki hiç kimsenin o ismi duymaması gerekiyordu, ‘Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısı”

“O zaman… tam olarak nasıl kurtaracağız?” Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısı ve Yun Che’ye zarar vermek isteyen kişi kimdi? Bunların şu an bir önemi yoktu, onların öğrenmek istediği tek şey ‘Yun Che’yi nasıl kurtarağız?’ cümlesiydi.

“Onu kurtarmak mı?” dedi Altın Karga Ruhu ağır bir homurtuyla ve şöyle devam etti, “Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısının nasıl bir varlık olduğunu bile bilmiyorsunuz, bu yüzden onun ne kadar korkunç biri olduğu hakkında hiç bir bilginiz bile yok. Bu, kıyaslanamaz ilahi bir güç ve güçlü olduğu kadar da şeytani bir kuvvet. Bu kötü niyetin doruk noktasının gücü!”

“Yun Che üzerinde kullanılan bu güç, bu dünyadaki her hangi bir canlıyı toza dönüştürebilecek bir güce sahip. Fakat Yun Che, Ejderha Tanrısının bedenine ve elastik bir şekilde olan yıldız çeliği kemiklere sahip. Yun Che’nin tamamen parça pinçik olmamasının tek nedeni budur.”

“Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısının gücü, kesin öldürücü şiddetli bir zehir içermektedir. Yun Che’nin aniden zehirlenmemesinin tek sebebi, vücudunda barındırdığı Gökyüzü Zehir İncisi sayesinde.”

“Cennetsel Zehir Yıldız Tanrsının gücü birisine zarar verdiğinde, geriye kalan saldırının enerjisi vücuttan ayrılmaz. Bunun yerine bir parazit gibi vücudu ele geçirir ve kişinin aniden ölmesini engeller. Böylece kişinin ruhunu yırmaya devam eder ve hayatını zindana çevirir. Bu güce sadece aynı seviye bir güç ile karşı koyulabilir. Bu da Yun Che’nin neden hâlâ gücünü ya da yaralarını iyileştiremediğini açıklıyor. Fakat sonuç olarak o hâlâ, ona verilmiş olan Ejderha Tanrısının bedeni ve Öfke Tanrısının gücü sayesinde koruma altında. Bu ana kadar ölüme nasıl karşı koyduğunun açıklaması da budur.”

“Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısının gücüne maruz kalıpta zorla hayata tutunması tamamen bir mucize. Eğer bu güç ikinizin de içine işleseydi, çoktan bin kere ölmüştünüz! Hâlâ yaşıyor olsa bile, bu sadece ölecek olan bir adamın son çırpınışlarıdır! Eğer onu gerçekten kurtarmak istiyorsanız… aptalca isteklerinizden daha fazlasını yapmanız gerekiyor!”

Söylenen iki kelime “aptalca istekleriniz” onların kafalarına bir kova soğuk su gibi dökülmüştü. Xue’er’in göz yaşları fışkırmaya başladı. Bir yandan konuşmaya çalışırken diğer bir yandan ise göz yaşlarını durdurmaya çalışıyordu, “Altın Karga İlahi Ruhu… O sen olsan bile… hiç bir şey düşünemiyor musun?” (O sen olsan bari. )

“Yun Che’nin doğuştan gelen yeteneği sadece; özel, eşsiz ve bu asilden kalan miras olan soyu değil, aynı zamanda benim bütün umutlarımı taşımasıdır. Eğer onu kurtarırsam, bu asil hiç efor sarf etmemiş olacak. Fakat bu asilin gücü, şu an ki gücünden yüz kat güçlü olsa bile, ona zarar veren Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısının gücüne yine de yaklaşamaz.”

“Bu asil için onu geçici olarak uyandırmak basit, fakat bütün gücümü bile kullansam benim için onu kurtarmak imkansız.”

Altın Karga Ruhunun sesi ne kadar şiddetli ve patlayan bir ateş gibi olsa da, derinlerden gelen karanlık ve aciz bir ses tonu vardı.

Xue’er üzüntüden eriyerek yere doğru yaklaştı ve Yun Che’ye sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Son umut ışıltıları da merhametsizce yok olmuştu. Eğer Altın Karga Ruhu bile Yun Che’ye yardım edemiyorsa, bu dünyada ki hiç bir güç onu kurtaramazdı…

“Bu arada, Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısı ortaya çıkana kadar onu kurtarabilecek tek bir kişi vardı, fakat artık o da burada değil.” deki Altın Karga Ruhu, gözlerindeki parıltı giderek mat bir hâl aldı.

Bahsettiği kişi Jasmine’di. Fakat şu an onun varlığı, Yun Che’nin bedeni içerisinde değildi. Bir sonuç çıkaracak olursak, Cennetsel Zehir Yıldız Tanrısının bu dünyada görünmesinin tek sebebi, Cennetsel Katliam Yıldız Tanrısıdır. Yun Che’yi öldürmek için harekete geçmiş demektir.

Xue’er, Altın Karga Ruhunun bahsettiği kırmızı elbise içerisindeki fazlasıyla güçlü olan hatunu biliyordu. Fakat… O gitmişti ve asla geri dönmeyecekti. Xue’er onu aramak için gitse bile onu asla bulamayacaktı. (TKN: Hacı abi, yazar yukarıda kırmızı elbiseler içerisinde demedi ama nedense bir anda söylemediği elbiseyi, kadına giydirdi.)

“Artık gitmelisiniz,” dedi Altın Karga Ruhu hüzünlü bir ses tonuyla. “O artık ölü biri ve bu oldukça üzücü. Fakat bu onun kaderi. Ona verilmiş olan azim sayesinde, on gün daha yaşayabilir… Normal bir insan on kere hayata geri dönse bile, onun yaşadığı ve tecrübe ettiği hayatı yaşayamazdı. Kötü bir kader ile doğmasına rağmen, söylemek gerekirse boş bir hayat yaşamadı.”

İmparatoriçe ayağa kalktı, gözleri kasvetli ve cansız bakıyordu. Hüzünlü bir şekilde dedi ki, “Xue’er, yola çıkıyoruz. Uzun zamandır… annesini ve babasını görmedi.”

Xue’er’in beynine hançer saplanmış gibiydi, göz yaşlarından dolayı önünü net bir şekilde göremiyordu. Nazikçe Yun Che’ye sarıldı ve kendinden habersiz yürümeye başladı. Fakat nereye doğru gittiğini bilmiyordu.

“Bekleyin!!”

Altın Karga Ruhunun sesi, beklenmedik bir şekilde havada çarpan şimşekler gibi duyuldu. Xue’er ve İmparatoriçe durmuşlardı.

İki tane altın ışık hüzmesi, sabit bir şekilde Xue’er’in vücudunu süzmeye başladı. Geçen seferkine karşın bu sefer gelen ışık hüzmeleri; daha kalın ve daha yoğundu.

“Altın Karga İlahi Ruhu?” diye mırıldandı soluk bir şekilde Xue’er.

“Xue’er, bu asil için bir soruyu cevaplar.” Altın Karga Ruhunun donuk sesi, bir anda patlayan bir volkan gibi değişti ve dedi ki, “Sen hâlâ bakire misin?”

 

 

TKN: Lê Pompa spor kulübü başkanı Altın Karga, diğer bölüm bu ŞARKI eşliğinde işe mi girişecekti. Merak ediyorsan diğer bölüme geçersen okursun. Hadi iyi okumalar








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47001 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr