Verilen aranın ardından herkes tekrar toplanmıştı. Ayaz’ın da yerine geçmesiyle birlikte gazeteciler yeniden sorulara başladılar.
(Gazeteci)-Öncelikle tekrar hoş geldiniz. Sorum şu: Betimlemeyi en çok sevdiğiniz şey nedir?
(Ayaz)-Betimlemeyi en çok sevdiğim şey ha? Bir düşüneyim.
Ayaz bir iki saniye tavana baktı ve bilgisayar başında olduğu zamanları hızlıca gözden geçirdi. Bunu daha önce hiç düşünmediği için biraz düşünmesi gerekmişti. Ve düşünürken gerçekten ne yazmaktan çok zevk aldığını fark etti.
(Ayaz)-Sanırım dövüş sahneleri ya. Genele baktığım zaman en çok dövüş koreografileri yazarken ekstra bir zevk alıyorum. Sürekli olarak farklı dövüş şekilleri düşünüp üretmek aklımı daha fazla zorlamamı ve daha efektif kullanmamı sağlıyor. O yüzden cevabım dövüş sahneleri olacak. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Diyalog yazmakta aşırı zevkli. Diyalogların içlerine küçük sırlar saklamak gerçekten zevkli bir durum.
Ayaz çok fazla dövüş sahnesi izleyip okuduğu için yeni dövüş sahneleri üretmek konusunda zorlanmıyordu. Ayrıca o sahnelerde yazabileceği şeylerin bir sınırı olmadığı için aklından geçen her şeyi kelimelere döküp fantastik ögelerle süsleyerek o sahneleri daha da etkileyici bir hale getiriyordu.
(Gazeteci)-Peki hayal gücünüzün bu kadar genişlemesine sebep olan olaylar neler? Ya da öyle olaylar var mı? Aşk ya da… sizi besleyen farklı duygular.
(Ayaz)-Sorunuzu beğendiğimi söylemem gerek. Aşk tabii ki beni besleyen yegâne duygulardan birisi. Ama bunun yanında kesinlikle aşağılık kompleksi ve nefret yer alıyor. Eskiden olduğum kişiye dönüp baktığımda ister bilerek ister bilmeden kendimden nefret ediyorum. Elimden hiçbir şey gelmemesinden nefret ediyorum. İşe yaramazlığımdan nefret ediyorum. İlgilenecek hiçbir şeyim olmamasından nefret ediyorum. Hayata sadece tek bir yönden baktığım için nefret ediyorum. Ama artık o işe yaramaz beni geride bıraktığım için bu gibi duygulara sahip değilim. Sadece o şekilde hissetmenin ne demek olduğunu iyi biliyorum. Ve bunu yazdığım karakterlere yansıtıyorum. Eksikliğini çektiğim şeyleri kendi roman evrenime uyarlıyorum ve kimseciklere fark ettirmeden içimi döküyorum.
Ayaz son cümlesini o şekilde söylemiş olsa da onun yazdığı şeylerin altında yatan hisleri anlayan birileri vardı. Annesi, babası, abisi, Göknur, Melisa ve Elisa. Bu isimlerin hepsi Ayaz’ın yazdığı şeylerin altında yatan hisleri biliyordu. Tüm o nefrete şahit olmuşlardı. Ayaz’ın kendine duyduğu nefrete şahit olmuşlardı. Ayaz’ın kendini aşağılık biri olarak görmesine şahit olmuşlardı.
Ayaz’ın tüm bu yıkıntıdan kurtulup kendine değer veren biri olmasına da şahit olmuşlardı. Ama bu kurtuluş yaşanırken Ayaz’a en çok desteği veren kişi Göknur olmuştu. Abisi Atakan’dan bile fazla destek olmuştu ona.
Elisa ise en kritik noktada, Ayaz tam pes edecekken bir şekilde onu pes etmekten alıkoymayı başarmıştı.
(Gazeteci)-Romanınızda ya da romanlarınızda kendinizden soyutlanmış karakterleri mi yoksa sizi yansıtan karakterleri mi yazmak hoşunuza gidiyor? Eserlerinizde kendinizi bulmak veya eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gidiyor mu?
(Ayaz)-Pekâlâ. Bu cevaplaması zor bir soru. En azından benim için. Öncelikle iki tür karakteri de yazmayı sevdiğimi söyleyebilirim. Beni yansıtan karakterleri yazması gerçekten çok kolay oluyor. Sonuçta olaylara karşı nasıl tepki vereceğimi biliyorum ve bu beni yazma konusunda oldukça rahatlatıyor. Ama iş farklı karakterler yazmaya geldiği zaman o kadar kolay olmuyor. Yazılan her karaktere bambaşka kişilikler ve fikirler yüklediğim için beni yansıtmayan karakterleri yazarken daha çok zaman harcıyorum. O karakterin o an için yaşanan olaya nasıl tepki vereceğini düşünmek, onun düşüncelerini anlatmak ve ağzından çıkacak kelimeleri planlamak gerçekten çok eğlenceli. Eserlerimde kendimi bulma konusuna gelecek olursam da, çok mantıklı bulduğum bir olay değildir bu. Kendi yazdığım romanda elbette bir yazar olarak benden parçalar olabilir ama kafamı dağıtmak ve başka şeyler düşünmek için yazdığım bir romanda kendimi bulmak bence mantıksız. Birisi kendi hayatını anlatmak isterse hiçbir sorun yok elbette ama dediğim gibi, başka şeyler düşünmek için yazdığım bir şeyde kendimi bulmayı mantıklı bulmuyorum.
(Asahi)-Arkadaşlar bölüyorum ama son bir soru daha alıp röportajı burada sonlandıracağız. Kısa sürdüğünün farkındayım ama biliyorsunuz ki şirket olarak oldukça yoğun işlere sahibiz. Sevgili Ayaz Bey’e ayırabileceğimiz maksimum süre bu kadar. Ayaz Bey’in de buna anlayış göstereceğini düşünüyorum.
(Ayaz)-Elbette. Bu kadarını yapabilmiş olmanız bile benim için büyük bir onur.
Ayaz’ın elbette ki bu durumla bir sorunu yoktu. Gerçekten de bu kadarını yapmış olmaları bile fazlasıyla harika bir durumdu. Hatta Ayaz fazlasını bile yaptıklarını düşünüyorlardı. Romanı daha Japonya’da daha basılmamıştı bile ve onlar kendisini bir röportaja çağırıyorlardı. Amaçlarının reklam olduğu ve Ayaz’ı Japonya’ya duyurmak olduğu belliydi ve Ayaz’da bunu istiyordu. Bütün Japonya’nın, hayır, bütün dünyanın kendisini tanımasını istiyordu.
(Gazeteci)-O zaman izninizle son soruyu ben sormak istiyorum. Serinizin Japonya’da büyük bir üne ulaşacağını düşünüyor musunuz?
(Ayaz)-Bu soru röportajın en başından beri beklediğim soruydu. Bütün yazar arkadaşlarımdan özür dileyerek bu konuda kibirli davranacağımı söylemek istiyorum. Romanım yalnızca Japonya’da değil… bütün dünya genelinde bir üne kavuşacak. Sadece beni izleyin ve yükselişime tanık olun.
Ayaz bu sözlerin kendi işiyle birlikte şirkete de yarar sağlayacağını biliyordu. İnsanları manipüle etmişti. Bu kadar büyük konuştuğu için artık bu konuyu umursamayan insanlar bile Ayaz’ın bu kadar kibirli olmasını sağlayan romanı merak edip okumak için satın alacaklardı. Bu durum da doğal olarak satışları artıracak ve şirkete para getirirken Ayaz’a tanınırlık sağlayacaktı. Yani tamamen kazan – kazan durumu içindelerdi.
Ayaz Asahi’yle birlikte göz önünden çekildikten sonra aralarında bir konuşma patlak verdi.
(Ayaz)-Size yeterince prim kazandırabilirim umarım.
(Asahi)-Eğer söylediğin kadar iyi çıkmazsan şirketimiz için kötü olur. Ama seni buraya biz davet ettiğimiz için evet, umarım fazlasıyla prim kazanabiliriz. Buraya başka ülkeden birini çıkartmamız zaten satışlarda oynama sağlayacaktı. Ama söylediğin son şeylerle kendini yakma ihtimalin var. İnsanların sırf seni kötülemek için kötü yorumlar atacağını biliyorsun değil mi?
(Ayaz)-Biliyorum. Ama merak etme. Birkaç aptal çocuk benim egomla baş edemez. Ve inan bana şirketiniz daha önce böyle bir satış rakamı duymamış olacak.
Ayaz gözlerini kocaman açarak Asahi’nin dibine girdi. Delirmiş gibi gülümsüyor ve gözlerinin içine bakıyordu.
(Ayaz)-Romanımın birkaç cildini okuduğunuzu biliyorum. O ciltlerin hiçbirisi düzeltilmedi. Ne editörler ne de bir başkası o ciltleri düzeltmek için zaman harcamadı. Bu şirkette, hayır, dünya genelinde romanı düzeltilmeyen bir yazar olduğunu düşünüyor musun? Siz yazarlarınızın size gönderdiği ciltlerin kontrol etmeden paylaşabilir misiniz? O kadar büyük bir göte sahip misiniz? Size bana getiren şey benim mükemmelliğim. Şu ana kadar yazdığım ciltlerin bir tanesine bile herhangi bir düzeltme yapılmadı. Ben cildi şirketime yollarım ve onlarda hatam var mı yok mu diye bakmadan yayınlarlar. Neden mi? Çünkü ben hata yapmam. Sizin yazarlarınızın ya da başka yazarların ne kadar iyi olduğu umurumda bile değil. En iyi benim. Ve bu gerçeği kimse değiştiremeyecek. Bunu bu şekilde bilmeni isterim. Önce tüm Japonya sonra da tüm dünya. Bütün dünyanın en iyi yazarı benim. Kimse benimle bu konuda dans edemez.
Ayaz biraz sakinleyip Asahi’nin dibinden geri çekilirken Asahi ondan biraz korkmuş gibi görünüyordu. Tuhaf takıntıları olan sorunlu bir canavar gibi görüyordu onu. Bu kadar büyük bir egoya sahip olmak için ya gerçekten bu kadar iyi olmak ya da işe yaramazlığını göremeyecek kadar kör olmak gerekir.
Ama gelin görün ki Ayaz kesinlikle işe yaramaz değil. Asahi bundan emindi. Bu çocuk roman sektörünün nirvanası olacaktı. Çünkü onun ciltlerinden bazılarını okumuştu ve tek bir hata ya da uyuşmazlık bulamamıştı.
Eğer Ayaz gerçekten haklıysa ve o ciltlerin hiçbirisi düzenlenmeden öylece yayınlandıysa, Ayaz gerçekten de bu seviyede bir egoyu hak ediyor demekti.
(Asahi)-Hahaha. Pekâlâ çocuk. Egonu kabul ediyorum. Seni izliyor olacağım.
(Ayaz)-Gözlerini üzerimden ayırmasan iyi edersin Asahi. Çünkü
hiç kimsenin takip edemeyeceği kadar büyük bir hızla yükseliyor olacağım.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..