Cilt 8 Bölüm 44: Komşular

avatar
7631 9

Coiling Dragon - Cilt 8 Bölüm 44: Komşular


 

Çevirmen: SessizSes Düzenleyen: Dr. Hiluluk

 

Basil'in eyalet başkenti, burada bulunan Kuzeybatı İdari Bölgesi'ndeki eski Jacques klanının operasyonlarının merkeziydi. Kuzeybatı İdari Bölgesi'nde, Jacques klanı yerel krallıklar olarak düşünülebilir. Yıllık klan toplantıları olduğu zaman klanın çeşitli şubeleri, eyalet başkentine gitmek için acele ederlerdi.

 

Eyalet başkentinin kuzeydoğu kesiminde, oldukça büyük ve eski bir kale vardı. Burası Jacques klanının merkezidir.

 

Yulan takvimiyle,10008 yılı. 14 Kasım. Bugün Jacques klanının kalesi her zaman olduğu gibi süslenilecek ve ıșıl ıșıl aydınlatılmıș olacaktı.Kapıdaki bekçi sayısı da geçmişe oranla üç kat arttı. Ayrıyeten, klanın bir çok şubesinden dünyanın dört bir yanından gelen insanlar, bugün klanın kapısından geçiyordu.

 

"Kız kardeş, klanınızın kalesi bizimkilerden çok daha büyük, en azından on kat daha büyük" Keane şaşkınlıkla iç çekerken arabasının bez kapısına dikkkatle baktı.

 

Bu arabanın içinde üç kiși vardı. Keane, Irene ve Jenne.

 

Jenne de kapıdan baktı. Başını sallayarak, "Klanın açıkça bizden daha fazla uzmanı var" dedi. Yalnız, merak ediyorum da Büyük Büyükbabam da orada olacak mı?"

 

Jenne'nin bahsettiği Büyük Büyükbaba, McKenzie'ydi.

 

Her yıl, McKenzie bazen katılırdı bazen katılmazdı. Yine de iki yıl önce, McKenzie kendini bir kez daha göstermişti. Bu görünmeyle, Jenne ve Keane'in, klandaki herkesin kahraman olarak taptığı kişiyi görme arzusunu tatmin etti.

 

"Bu çok mümkün. Irene daha önce hic Büyük Büyükbabayı görmemiști.” Keane karısının elini tuttu.

 

Konvoy hızla kale kapılarına geldi. Onu durdudular. Jenne, Keane ve Irene kuralları biliyordular. Arabadan indiler.

 

“Jenne!” Mutlu bir ses yayıldı.

 

Bu sesi duyunca derhal Jenne kaşlarını çattı, sonra bir gülümsemeyle dışarı çıktı. Başını çevirdi ve parıltılı saçlı genç bir kişiye baktı. "Kuzen Albert [Ai'bo'te]"

 

"Kuzen Albert." Keane ve Irene ayrıca saygılı bir şekilde söyledi.

 

Albert dolu birisine benziyordu. Genç yaştan beri eğitimli olmak; ona eski, asil bir klanın havasını vermişti, ama sadece gözlerine ve yüzüne bakarak, herhangi bir kimse başı boş bir zampara olduğunu söyleyebilirdi.

 

Fakat Albert, Jacques klanının mevcut klan liderinin en büyük oğluydu ve pozisyonunun da varisiydi.

 

Jacques klanının gelecekteki klan lideri. Durumuna bakılırsa, Albert'ı, kim küçük görmeye cüret edebilirdi ki?

 

"Jenne, yıllar geçtikçe daha da güzelleşiyorsun. Keane, Irene, orada aptal gibi durmayın, içeri gelin. "Albert sıcak bir tavırla Jenne ve diğerlerine eşlik ederek kaleye götürdü.

 

Aile toplantısı 15 Kasım'da gerçekleştiğinden, çok sayıda kişi 14'üncü günden geldi. 14.Günün gecesinde, Jacques klanının kalesi son derece canlıydı.

 

"Büyük kız kardeşim, yine Albert'e  sinirleniyor musun?"

 

Keane, Jenne'nin odasına girdi. Jenne'nin pencerede durup iç geçirdiğini görünce hemen Jenne'nin ne düşündüğünü tahmin edebiliyordu.

 

Jenne, küçük kardeşine bakmak için başını çevirdi. Kaşlarını çatarak, "Albert'in iyi niyetli olmadığını" söyledi. Her klan toplanışımızda, beni rahatsız edecek. Bu günler asla kolaylıkla geçmeyecekler. "

 

"Kız kardeş." Keane kızkardeşinin eldinden tuttu. Üzülerek, "Biliyorum, büyük kardeş Ley ile gitmemenin tek sebebi, benimle birkaç gün daha geçirmek istedin" dedi.

 

"Keane." Jenne sevecen bir şekilde  Keane'nin  kafasına vurdu. "Keane, benden daha uzunsun artık."

 

Keane başını sessizce alçalttı.

 

Jenne, genç yaştan Keane'e bakmıştı. Kutsal Birliğe geldiklerinden beri, anneleri ağır hastalanmıștı ve Jenne, Keane ile annesiymiş gibi ilgilendi.

 

Bu iki kardeş arasındaki sevgi çok derindi.

 

“Jenne, Kuzen Jenne.” Albert’in sesi yayılıyordu.

 

Jenne ve Keane ikisi de kaşlarını çattı, şu an yüzlerindeki zevk izi yok oldu. Bu Albert gerçekten de can sıkıcı ve boğucu bir boğa yılanı kadar boğucuydu.

ÇN: Bu nasıl bir betimleme lan. Neyse :)

DN: Boğucu :D



“Jenne. Oh, Keane, sen de buradasın. "Albert’ın gözü parladı. "Jenne, ana salonda küçük bir ziyafet düzenliyoruz. Jenne, birlikte gidelim. Bazı insanlar için sizin için birkaç güzel akşam öğünü hazırlattırdım. "

 

Jenne başını salladı. "Gerek yok. Biraz başım dönüyor  ve kendimi biraz rahatsız hissediyorum. "

 

"Neden kendinizi iyi hissetmiyorsunuz? Bir bakayım. "Albert aslında Jenne’ye dokunmayı planlıyordu. Jenne hemen geriye iki adım attı.

 

Keane yandan seslendi, "Kuzen Albert, ablam iyi hissetmiyor. Onun iyi dinlenmesine izin ver. "

 

Albert orada bir süre durdu, sonra güldü ve başını salladı. "Güzel" dedi. Sonra Keane'ye baktı. "Keane, biraz benimle gel. Kuzen Jenne, iyi dinlenin. İhtiyacınız olan bir şey varsa, hizmetçilere bırakın. "Keane'ye anlamlı bir bakış attı.

 

Keane başını salladı, sonra Albert'i takip etti.

 

Çiçek bahçesinin içine girdiler.

 

Albert ve Keane birlikte yürüyorlardı. Albert sessizdi ve Keane de hiçbir şey söylemedi.

 

Uzun bir süre sonra…

 

"Keane, bir vali olmak nasıl bir duygu?" Diye  Albert, aniden sordu

 

Keane ürkmüştü. Yavaşça, "Oldukça iyi" dedi.

 

Albert güldü ve başını salladı. "Elbette iyi. Sen milyonlarca insanı yönetiyorsun, Keane. Kuzeybatı İdare Bölgesi'nin yalnızca on ilden oluşan şehirleri olduğunu anlamalısınız. Ardından şehir valiliği gibi görevler aranıyor ve birçok kişi gözlerini bu pozisyonlara dikiyor. Sonuçta, Jacques klanımız büyük bir klan. "

 

Sanki bir şey anlamış gibi, Keane başını salladı.

 

Jacques klanı sürekli yeni dallar başlatıyordu. Doğal olarak, her kuşak öncekinden çok daha fazladır. Geçmişte, Keane'in babası Count Wade'in valiliği almaya yetecek kadar şanslı olmasının nedeni, önceki klan lideriyle çok yakından ilişkili olmasıydı.

 

Doğrusu, çeşitli şehir valiliği tamamen kontrol edilirdi ve Jacques klanının klan liderleri tarafından kararlaştırıldı.

 

Sonuçta, Jacques klanının Kuzeybatı İdare Bölgesi idaresine karşı tek yetkisi vardı.

 

"Keane, şimdi kendi küçük kardeşlerimin çoğunun, kendi üçüncü kardeşim gibi büyüdüğünü bilmelisin. Şimdilik, o sadece orduda büyük bir lider. Bu insanların birçoğu bir valiliğin kent merkezi valisi olmaktan çok memnundur.” Albert Keane'ye belirsiz bir gülümseyişle baktı.

 

Keane Albert'in neyi ima ettiğini biliyordu.

 

"Ve sadece kardeşlerimde değil. Amcam da. Geçmişte, babalarından üstlerine çıkamadılar, ama asla vazgeçmediler. "

 

Albert Keane'e baktı. "Keane, senin için çok iyi bir izlenim var. Fakat bir şeyler elde etmek için bir şeyler vermek zorunda olduğunuzu anlamalısınız."

 

Keane sessizdi.

 

"Keane, şehir valiliğini aldınız, evet, ancak gelecek klan lideri ben, sizin valiliği kaybetmenize neden olabilirim." Albert Keane'in sessiz olduğunu gördü ve daha soğuk bir şekilde konuşmaya başladı.

 

"Kuzen Albert, devam edin ve arzularınızı belirtin." Keane yüzünde bir gülümsemeyle.

 

Albert güldü. "Haha, sen benim kuzenimsin. Tabii ki sizi bir şey yapmaya zorlamayacağım. Umarım ilişkimizi daha da derinleştirebiliriz. Örneğin, ablanızın benimle evlenmesini sağlayabilirsiniz. Ne düşünüyorsunuz?"

 

Keane öfkelenmişti.

 

Albert'in niyetlerini çok önceden biliyordu. Jenne gibi nazik, güzel, erdemli bir kadın, özellikle su tarzında büyü yapmaya başladıktan sonra, çok büyüleyici, seçkin bir bayan olmuştu.

 

Albert bu süre boyunca onun arkasında şaşkınlıkla izliyordu.

 

Ancak Albert zaten otuz yaşındaydı ve üç eşi vardı. Keane'nin kızkardeşi onunla evlenecek olursa, bir cariye olmaktan başka bir şey olamazdı.

 

Dahası, kızkardeşi Linley'i takip edecekti.

 

"Kuzen Albert, sana geçmişte de söylediğim gibi kızkardeşimin hali hazırda bir sevdiği var." Keane çaresizce söyledi.

 

"Ne şaka" Albert çileden çıktı. "Keane, ablanızın hoşlandığı birisi varsa, neden henüz evli değil? Ve birini seviyor olsa bile, devam edip onu öldürebiliriz."

 

Albert, Jenne'i çok istiyordu. O sadecede güzel değildi, aynı zamanda bir magiydi. Bir kişi büyü konusunda eğitildikten sonra, ömürleri uzar. Büyük ihtimalle, altmış ya da yetmişken bile Jenne otuz yaşında bir bayan gibi görünürdü. Albert doğal olarak böyle bir kadın istiyordu.

 

"Onu öldüremezsiniz. Kız kardeşimin sevdiği kişi dokuzuncu  seviye bir uzman." Keane kafasından uydurmuştu.

 

"Dokuzuncu seviye bir savaşçı mı?" Albert kaşlarını çattı.

 

Bu çok zahmetli idi. Mevcut klan lideriyse, dokuzuncu rütbe uzmanını öldürmek için klanın güçlü askerlerini kullanabilirdi. Ama sadece bir halefi idi. Elinde bulunan insanlar oldukça sınırlıydı ve çok da güçlü değildi.

 

"Keane, bana yalan söylememen iyi olur." Albert soğukkanlılıkla Keane'e baktı.

 

Keane hafifçe eğildi. "Kuzen Albert, kesinlikle yalan söylemiyorum. Ablam onu ​​seviyor. Bununla ilgili yapabileceğim hiçbir şey yok. Kuzen Albert, sizi daha fazla rahatsız etmeyeceğim. Size elveda diyorum. "

 

Albert, Keane'e bakarken, soğuk bir biçimde burnunu kıvırdı.

 

"Beş yıl." Albert Jenne'nin odasına baktı. "Bu sefer kesinlikle Jenne'nin kaybolmasına kesinlikle izin veremem. Peki o dokuzuncu seviye uzmanıysa? Jacques klanı için gelip bela çıkartmaya cesaret eder mi?" Albert'ın gözleri korkunç kurt benzeri bir görünümdeydi.

 

Linley, sabahın erken saatlerinde Dawson Kongre Merkezi karargahına gitmişti. Madalyonunu kullanarak yaşlı olduğunu gösteren bazılarını Cloudpeaks Köyü'ne göndererek Zassler ve diğerlerine gecikeceğini bildirdi.

 

Ve sonra Linley sessizce Nil Hotel'de kaldı.

 

Nil Hotel'in arkasında, hepsi de uzun ve iyi yapılmış on malikâne vardı. Linley bunlardan birinde ikamet ediyordu.

 

Linley avlunun içinde bir heykeli oymayı bitirdi ve adamantine kılıcı ile istediği gibi dalgalanmaya başladı.

 

Bebe ve Haeru ikiside tembel bir biçimde dinleniyordu.

 

Kılıçla bir süre çalıştıktan sonra Linley durdu, aniden bir düşünce aklına geldi. "Sekizinci seviyesinin zirvesine ulaşmamdan bu yana 1 yıl oldu. Bu son bir ayda, her zaman bir duygu hissettim, fakat nedense bir parça minik parça eksik."

 

 

Sıradan bir kişi için, sekizinci seviyenin zirvesinden dokuzuncu seviyeye ulașmak büyük bir şey değildi.

 

 

Ancak Yüce Savaşçılar için ikisi arasındaki fark son derece harikaydı. Dokuzuncu dereceye girdikten sonra, Ejder Formunda Linley, Aziz seviyesinde olurdu.

 

"Acele edemem. Eğitim hızım çok hızlı zaten." Linley hâlâ oldukça sakindi. Güneye doğru bakan Linley, bir daha genç kardeşi Wharton'ı düşünmeye başladı. "Dokuzuncu seviyeye ulaştığımda, imparatorluk başkentine doğru ilerleyip küçük kardeşimle görüşeceğim. Wharton'u son gördüğümden bu yana çok uzun zaman geçti."

 

Wharton altı yaşındayken evden ayrıldı ve kahya Hiri ile birlikte O'Brien İmparatorluğuna gittiğinden beri iki kardeş daha hiç karşılaşmadı.

 

Şimdi, Wharton 22 yaşındaydı.Bir sonraki ay ise 23 olacaktı.

 

“Hrm?”  Linley aniden dönüp avlu duvarlarına baktı.

 

Otel tarafından işletilen çeşitli malikâneler birbirlerine oldukça yakındaydı, her arsa iki malikâneye bölünmüştü. Şu anda, Linley'in bitişiğindeki malikânende malikaneyi kiralayan kişi duvara tırmandı ve bu yönde göz kulak oluyordu.

 

Bu konuk, son derece sevimli, çevik genç bir hanımefendiydi. Kayıtsız gözleri Linley'in yoluna bakıyordu, ama yere Blackcloud Panter'i üzerinde kilitlenmişlerdi.



"Vay be, ne devasa bir panter." Genç hanım  duvara doğru atladı ve Haeru'ya doğru koştu.

 

Linley “Dokunma ona.” diye bağırdı



Genç bayan durarak Linley'e gülümsüyordu. "Kardeşim, şimdiye kadar böyle sevimli, büyük bir siyah panter görmedim. Ona dokunabilir miyim lütfen?"

 

Bu genç bayanın gümüş renginde saçları vardı ve gözleri çok akıllıydı. Yüzünde eğlenceli bir gülümseme vardı, ama bir kadın savaşçının kıyafetinde giyinmişti.

 

Linley, bu gümüş saçlı kıza bir göz attı.

 

Savaşçıların güçlerini onlara bakmakla ölçmek zordur, ancak Linley bu kızın aura'sından yola çıkarak en azından yedinci seviye bir savaşçı ya da belki de daha yüksek olduğunu söyleyebilirdi.

 

“Haeru yabancılar tarafından dokunulmayı sevmez.” dedi Linley sakince.

 

Gümüş saçlı kız kaşlarını çatarak burnunu kaldırdı ve suratını astı. "Hmph, sana inanmıyorum. Öğretmenimin sihirli canavarları sık sık onlara dokunmamı ister." Gümüş saçlı kız doğrudan Haeru'ya doğru koştu.

 

 

"Grooooowl" Haeru aniden ayağa kalktı, ve soğukça sivri dişlerini gümüş renkli saçlı kıza gösterdi.

 

Gümüş saçlı kız aniden korktu ve geriye iki adım attı.

 

“Sana söylemiştim.Haeru dokunulmayı sevmez.Yeterli, şimdi kendi mekanına gidebilirsin.” Linley açıkça kızdan gitmesini istemişti.

 

Gümüş saçlı kız, Linley'e gülümsedi gülümsedi ve gülümsedi. "Efendim, panter türü büyülü canavarların çok muazzam olduğunu söyledi. O zaman büyük kardeşim, sen de çok güçlü olmalısın. Seninle konuşabilir miyim?"

ÇN: Ulan bir kere gülümsesene derdin ne defalarca gülümsüyosun..

 

Linley, hayatının başkaları tarafından bilinmesini sevmiyordu.

 

"Önce kendimi tanıtayım. Benim adım Danlan [Dan’lan]. "Gümüş saçlı kız çok güzel bir gülümsemeyle söyledi. "Bana Ley diyebilirsin. Ama senin için vaktim yok. Şimdi geri gidebilirsiniz." Linley hâlâ soğuk ve sakince konuştu. Genç kızın en azından yedinci seviyesii bir savaşçı olmalıydı ...Anlaşılan kız söylediği kadar basit değildi.

 

 

Gümüş saçlı kız çaresizce söyledi.. “Ah. Anlıyorum. " Sonra kalbinin hayal kırıklığına uğramasına rağmen döndü ve ayrıldı. "Bu Linley gerçekten soğuk bir adam. Ona yaklaşmak zor olacak. Ama ben de o kadar kolay pes etmeyeceğim. Eğer onu kolayca öldürebilirsem, yapacağım. "

 

Bu gümüş saçlı kız Lyndin'di.

 

Ama mizaç açısından, Lyndin dramatik bir şekilde değişti. Geçmişte buz gibi soğuk bir Melekti. Ama şimdi, çok sevimli ve canlı hale geldi. Birisi oyunculuk becerilerinin çok müthiş olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı

 

"Ah, büyük kardeş Ley, sen heykelci misin?" Lyndin Linley'nin yeni tamamladığı heykele baktı ve hemen heyecana kapıldı. Kendisine bakarken, "Öğretmenim de heykelden hoşlanıyor, ancak kendisi nasıl yapacağını bilmiyor" diye konuştu Lyndin, heykele büyük bir merak ve dikkatle baktı.

 

Linley kaşlarını çattı.

 

Bu gümüş saçlı kız gerçektende sinir bozucuydu!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44229 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr