Cilt 8 Bölüm 57: Bir Aziz Seviye Daha

avatar
7195 8

Coiling Dragon - Cilt 8 Bölüm 57: Bir Aziz Seviye Daha


 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr Hiluluk

 

Bir aziz seviye sihir çekirdeği, aziz seviye bir sihirli yaratığın gücünün kaynağını oluşturur. Aziz seviye bir sihir çekirdeğini özümsemek oldukça zordur ve epey zaman gerektirir. Geçmişte, Linley efsanevi Ejder Kanı Savaşçılarının kanını taşıdığı için, 9. Seviye Jilet Sırtlı Wrym’in çekirdeğini özümsemeyi başarabilmişti.

 

Ancak 9. Seviye çekirdek özümsendikten sonra bile arta kalan enerji, Ejder Kanıyla birlikte Linley’in vücudunda kaldı. Linley enerjinin tamamını kontrolü altına alamamıştı.

 

“Akıntı bizi buradan Güneybatı İdari Bölgesi’ne götürürken, üç bin kilometreden fazla yol kat etmiş olacağız. Akıntıyla birlikte ilerliyor olsak bile böylesi bir mesafeyi aşmak günler alacak.” diye düşündü Linley, çağlayan suları izlerken.

 

Acaba birkaç gün Haeru’nun aziz seviye sihir çekirdeğini özümsemesi için yeterli olacak mıydı? Doğal olarak Linley’in 9. Seviye en üst düzey sihirli yaratıkların sihir çekirdeği özümsemesiyle ilgili deneyimi yoktu.

 

“Gates,  neden içeri giriyorsun? Yulan nehrinin suları izlenmeye değer bence!” diyerek gür sesiyle seslendi üçüncü kardeş Hazer.

 

Barker kardeşlerin dördü korkulukların yanında nehri izliyordu. Sadece Gates içeriye doğru yönelmişti.

 

“İki abimiz çoktan seviye atladılar. Siz isterseniz izlemeye devam edebilirsiniz. Ben hiç havamda değilim! Zaman kaybetmek istemiyorum. İçeriye gidip eğitimime devam edeceğim.”

 

Hazer bu sözler karşısında hazırlıksız yakalanmıştı.

 

Linley şaşırarak Gates’e doğru baktı. Şimdilik beş kardeşten sadece ikisi Hafif bir şeyi ağır gibi taşımak seviyesine ulaşabilmişti. Bunlardan birisi Barker diğeri ise Gates idi. Gates’in hırslı bir yapısı vardı. Linley bunun farkındaydı.

 

“Gates haklı.” Dedi dördüncü kardeş Boone. “Ben de gidip eğitimime devam edeceğim.”

 

Üçüncü kardeş Hazer de Boone’un ardından kamaraya doğru yönelerek yeride yalnızca Ankh ve Barker’ı bıraktı. İkisi birbirlerine bakarak gülmeye başladılar.

 

Barker, Ankh’a “Kardeşim çalışmaya devam etmelisin. Eğer Gates seviye atlayabilirse senden daha güçlü olacak.” dedi gülümseyerek.

 

Ankh başıyla onaylayarak sırtındaki iki uzun saplı savaş baltasını çıkardı. “ Ben arka güverteye gidiyorum. Silahlarımla biraz talim yapacağım.”

 

“Ben de seninle geliyorum.” Barker da kendi baltalarını eline almıştı bile.

 

Barker ve kardeşlerinin kullandığı uzun saplı savaş baltaları oldukça etkileyiciydi. Mevcut dünyadaki en ağır silahlar bunlar olabilirdi. Her biri yaklaşık 2400 kilogram olan bu baltalar, yüce savaşçılar içinde öne çıkan özelliği güçleri olan ölümsüz savaşçılara uygun silahlardı.

 

Zassler beyaz sakalını sıvazlayarak güldü, “Bu beş kardeş gerçekten oldukça çalışkan. Bu yaşlı adamı tembel hissettiriyorlar.”

 

Bunu söylemesine rağmen Zassler manzarayı izlemeye devam etti.

 

Zassler’in mevcut seviyesinde ihtiyacı olan anlık bir ilhamdı. Sadece eğitim yaparak bu ilhamı yakalayamazdı.

 

Linley gülümseyerek güvertenin en tepesine oturup gözlerini kapattı. Yulan nehrinin rüzgarları oldukça güçlüydü ve cübbesini uçuşturuyordu. Linley kendini rüzgara bıraktı.

 

Şu anda rüzgarla birdi, ve çevresindeki rüzgar elemental özlerini hissedebiliyordu.

 

---

 

Zaman su gibi akarken dört gün çoktan geçmişti bile. Tekne, Güneybatı İdari Bölgesi sularına varmıştı. Yaklaşık iki gün içinde hedefleri olan limana varacaklardı.

 

“Büyük kardeş Linley eğitim mi yapıyor?” diye fısıldadı Jenne.

 

Rebecca ve Leena bilmiyoruz der gibi, başlarını salladılar.

 

Vakit çoktan gece yarısıydı ve Linley güvertenin tepesinde gözleri kapalı oturmaya devam ediyordu. Uyuduğunu iddia edecek biri yanılırdı çünkü ara sıra mor bir ışık vücudunda belirip kayboluyordu.

 

Bu sefer farklı olan, Linley hız ile ilgilenmiyordu.

 

‘Dalgalanan Rüzgar’ tekniğini çalışırken çevresinde sayısız kılıç ışığı belirirdi. Ancak şu an sadece tek bir mor ışık çakıyordu.

 

Kimse Linley’in ne üzerinde çalıştığını bilmiyordu.

 

“Ağır bir şeyi hafif bir şeymiş gibi taşımak. Hafif bir şeyi ağır bir şeymiş gibi kullanmak. O fırtına rüzgarları kadar sert de olabilir, bahar meltemi gibi yumuşak ve tatlı da.” Bunca eğitimin ardından sonunda Linley ‘Rüzgarın Engin Gerçekleri’nin ikinci kademesi üzerine öngörüler edinmeye başlamıştı.

 

Rüzgarın Engin Gerçekleri 1. Seviye – Dalgalanan Rüzgar. Bu teknik tamamen hızı mümkün olan en üst seviyeye taşımaya odaklıydı.

 

Gerçekte bu teknik belirli bir seviye ulaştığında inanılmaz güçleniyordu. Linley bu sayede McKenzie’nin savunmasını anında kırabilmişti.

 

Ancak Linleyin şu anda geliştirmeye çalıştığı Rüzgarın Engin Gerçekleri 2. Seviyeye dayalı atak tamamen özeldi. Kılıcını salladığında, kılıç bazen şimşek kadar hızlı, bazen bir dağ kadar ağırdı. Gerçekte kılıç inanılmaz hızlı olsa da, hızlı ve yavaş olmak arasında dalgalanıyor izlenimi veriyordu.

 

Tekniğin amacı da buydu.

 

Rüzgarın Engin Gerçekleri 2. Seviye – Rüzgarın Ritmi.

 

Linley’in yüzünde gülümseme vardı. Linley Kanlı Menekşeyi havaya doğru salladı. Kılıç görene iki farklı izlenim veriyordu. Biri saldırının oldukça vahşi ve bir kasırga gibi olduğu, diğeri ise kırlarda esen zarif ve tatlı bir bahar meltemi gibi olduğuydu.

 

Birbirine zıt iki ritimden oluşmuş bir teknik.

 

“Birbirine zıt bu iki ritim birleştiğinde, rüzgardan meydana gelen bir kılıç oluşturabilir.” Linley, hedefi olan ‘Boyutsal Yarık’ tipli bir saldırısı yaratma hedefini koruyordu.

 

Rüzgarın Ritmi tekniği tek hedefli bir teknikti.

 

Gücü, gerçekliği bile kesebilecek kadar muazzam olan ‘Boyutsal Yarık’ büyüsüne kıyasla çok aşağıda olsa da, ‘Rüzgarın Ritmi’nin gücü ‘Dalgalanan Rüzgar’ tekniğinden çok daha üstündü.

 

Özellikle bire bir dövüşte çok daha etkiliydi.

 

“Rüzgarın Engin Gerçekleri 2. Seviye – Rüzgarın Ritmi tekniği en üst düzey aziz seviye ustalara karşı bile tehtit oluşturacak güçte.” Linley, McKenzie ile dövüştüğünde en üst düzey aziz seviye ustaların güçleri hakkında genel bir kanıya sahip olmuştu. “Yine de Rüzgarın Ritmi tekniği, Rüzgarın Engin Gerçeklerinden edindiğim iç görüler içinde nispeten basit olanlardan birisi.

 

Linley Rüzgarın Ritmi’nin oldukça güçlü bir teknik olduğunu kabul etse de, Rüzgarın Ritmi, Boyutsal Yarık tipli saldırıların en temel düzeyindeydi. Hala fiziksel özellikli bir atak sayılırdı ve rakibi savaş ki’si ya da zırh kullanarak ona karşı savunabilirdi.

 

‘Toprağın Engin Gerçekleri’nden gelen rezonans titreşimlerini kullanarak uyguladığı teknik kesinlikle daha üst seviyedeydi. O titreşimler rakibin savunmasını direk aşıp, doğrudan iç organlara saldırıyordu.

 

“Sıradan bir aziz seviyeye karşı Kanlı Menekşe’yi kullanmam yeterli olacaktır.” diye kıkırdadı Linley, “Tabi ki, aşırı güçlü bir üst düzey aziz seviyeyle karşı karşıya kalmazsam.”

 

Üst düzey aziz seviye ustaların da birbirinden farklı güçleri vardı.

 

Örneğin Stehle ve Kutsal İmparator ikisi de üst düzey aziz seviye ustalar olsa da, Stehle, Kutsal İmparator’a kıyasla çok daha zayıftı. Ne de olsa Kutsal İmparator Kehanet tipi büyüde ustalaşmıştı.

 

Ya da örneğin, Yekpare Kılıç Azizi Haydson var olan en güçlü aziz seviye olarak adlandırılıyordu. Bu güne kadar kimse karşısında duramamıştı.

 

Tabi ki Kutsal İmparator ya da Karanlık Resul gibi onunla henüz dövüşmemiş pek çok usta vardı. Onunla dövüşmeye cesaret edememişlerdi, çünkü konumları gereği, kaybetmeleri söz konusu bile olmamalıydı. Galibiyetleri kesin olmadıktan sonra dövüşmeye cesaret edemezlerdi.

 

---

 

Gemideki beşinci günlerinde, öğlen civarı yemek yiyip sohbet ettikleri sırada aniden..

 

“Patron, çabuk buraya gel!” Bebe’nin telaşlı sesi Linley’in kulaklarında çınladı.

 

Hiç tereddütsüz doğrudan Haeru’nun odasına yönelen Linley, “Siz yemeğe devam edin.”

 

Haeru’nun kapısını açan Linley şaşkındı.

 

“Gümbür!” Panterin kasları sanki derisinin altında küçük fareler dolanıyormuşçasına kabarıp kıvrılıyordu. Vücudundan siyah bir ışık yayılar siyah panter, gözleri kapalı, acıyla inliyordu.

 

Aynı zamanında Karabulut Panterinin vücudunu kaplayan desenler değişmeye başlamıştı. Bir an bacakları beyaza dönüyor, sonra kararıyor, sonra birden tüm kürkü beyaza dönüşüyordu.

 

Garip!

 

En garip olansa panterin başının üzerinde dönen mavi ve siyah enerji kümeleriydi.

 

“Patron, Haeru bir süredir bu halde. Ne yapacağımı bilemedim.” dedi Bebe endişeli bir şekilde.

 

Linley Haeru’ya bakıyordu.

 

Zihninden “Haeru!” diye seslendi.

 

“Ef.. Efendim.. Ben iyiyim!” Haeru’nun acı dolu sesi Linley’in zihninde yankılandı. Linley endişelerini bastırıp, kendini sakince beklemeye zorladı.

 

Linley panterin başına odaklanmıştı. Bir sihirli yaratığın en önemli yeri sihir çekirdeğinin bulunduğu başıydı.

 

Panterin başının üzerindeki enerji kümeleri hızla dönmeye devam ediyordu. Bazen mavi enerji artarken, bazen siyah enerji artıyordu.

 

Döngü bu şekilde tekrar etti.

 

Derken enerji kümelerinden inanılmaz bir enerji yükseldi. Linley bile sarsılmıştı. Enerji patlayacak olsa tüm tekneyi yerle bir ederdi.

 

“Gümbür!” Linley’in vücudu siyah pullarla kaplanmaya başladı. Hiç tereddütsüz ejderha formuna dönüşmüştü. Enerji ejderha formunda değilken patlarsa, Linley’in bunu kaldıramayacağı açıktı.

 

Linley’in acımasız siyah - altın gözleri panteri süzüyordu. Bakışları birer hançer gibi keskindi.

 

Ansızın o enerji kümeleri eski sakin hallerine dönüşüp panterin kafatasına girdi. Derken panterin vücudu da sakinleşti. Kürkündeki desenlerin değişimi de durmuştu.

 

Linley tuttuğu nefesini koyuverdi..

 

Şu anda Karabulut Panterinin kürkü kanla kaplıydı. Panterin değişimi hem fiziksel hem de ruhsal düzeyde olmuştu.

 

Gözlerini açan panter minnettar bir neşeyle Linley’e bakıyordu.

 

“Başardın mı?” Dudağında bir gülümsemeyle Linley yeniden insan formuna döndü. Kıyafetleri yine parçalanmıştı.

 

“Evet, Efendim.” İnsan dilindeki bu keskin, kaba kelimeler panterin dudaklarından çıkmıştı. Belli belirsiz mavi bir aura panterin vücudunu sarıp üzerindeki kan damlalarını uzaklaştırarak kürkünü eski parlak siyah haline geri döndürdü.

 

“Fena değil..” Bebe panterin üzerinde süzülerek kıkırdadı, “Aziz seviye sihir çekirdeğini heba etmediğin iyi oldu, yoksa..”

 

Haeru oralı bile olmadı..

 

Tahminine göre eğer başarısız olsaydı, Bebe’den sağlam bir sopa yerdi.

 

Linley kıyafetlerini değiştirerek, “Yeter, hadi dışarı çıkalım.”

 

Ejder formu kıyafetlerini paramparça ettiği için ‘boyutlar arası yüzüğünde’ yüzlerce yedek kıyafet taşıyordu. Ancak tabi ki, şu anki haliyle birkaç parça kıyafetin ücreti Linley için anlamsızdı.

 

---

 

Teknede geçirdikleri 6. Günün sabahında sonunda hedeflerindeki limana ulaştılar.

 

“Sonunda vardık!” Jenne, Rebecca ve Leena’nın gözlerinde heyecanla parlıyordu. Tam o anda arka güverteden yüksek sesli, heyecan dolu bir kahkaha duyuldu.

 

“Hrm?”

 

Linley, Zassler ve diğerleri Barker ve kardeşlerinin talim yaptığı arka güverteye doğru döndü.

 

“Barker, haydi bu tarafa gelin artık, neredeyse kıyıya vardık!” diye seslendi Rebecca.

 

“Geldik, geldik.” Diye seslendi kardeşler. Kahkahalarla gelirken yüzlerinde saklanamaz bir neşeyle Linley’e bakıyorlardı.

 

Yüzlerindeki neşeyi fark eden Linley kendi kendine, “Bu kardeşler.. Acaba.. Acaba aralarından birisi daha mı seviye atladı?”

 

“Efendi Linley” Barker’ın yüzü heyecan doluydu, “Gates de seviye atladı!”

 

“Gates seviye mi atladı!?”

 

Çoktan tahmin etmiş olsa da Linley sevinmekten kendini alamadı. Heyecanla dönüp Gates’e baktı. Normalde oldukça şamatacı olan Gates şu an sadece sırıtıp kafasını kaşıyordu.

 

Basil’den ayrılıp tekneye bindiklerinde Linley’in grubunda dört aziz seviye usta vardı; Linley, Bebe, Barker ve Ankh. Tekneden inerken ise sayıları altıyı bulmuştu. Çevredeki hiçbir krallık böyle bir gücü kızdırmaya cesaret edemezdi.

 

Arkasındaki Karabulut Panteri Haeru ve Gates’e şöyle bir bakan Linley heyecanla seslendi, “Herkes tekneyi boşaltsın! Gidiyoruz! Hedefimiz İmparatorluk başkenti!

 

“Gidelim!” beş kardeş de heyecanla kükredi..

DN: Gidip gardașıma sevdiği kızı alam :D

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr