Cilt 9 Bölüm 6: Düello

avatar
7208 12

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 6: Düello


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 6  – Düello

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr. Hiluluk

 

İmparator Johann ve Savaş Tanrısının öğrencisi Kenyon anında ayaklanıp, Haydson’u selamladılar. Haydson oldukça dosthane bir tavırla ikisine karşılık verdi.

 

Üç jüri yerlerine oturdu.

 

Jürinin arkasındaki koltuklar da dolmuştu. Bu alanda kraliçe, prenses ve prensler ve imparatorluk danışmanları vardı.

 

“Nina.” Wharton kalabalıkta Nina’yı görmüştü.

 

Nina da Wharton’u görmüştü tabi ki. Son günlerde imparator saraydan ayrılmasını yasakladığı için, Nina ve Wharton birbirlerini yaklaşık bir aydır görememişti. Birbirlerine olan hisleri düşünüldüğünde, birbirlerini görmeden geçirdikleri üç gün bile onlara üç yıl bile gelmişti. Bu otuz günlük süre doğal olarak oldukça zorlu geçmişti.

 

Wharton ve Nina bakıştılar. Bakışlarında birbirlerine olan aşkları ve düşkünlüklerini görebiliyorlardı.

 

“Hıhh.” Bunu gören Blumer soğuk bir biçimde küçümsemeden duramadı. Sıradan bir insan aradaki yüzlerce metrelik mesafeden net bir şekilde göremeyecek olsa da, Blumer’ın görüşü çok iyiydi. İkilinin bakışlarını açıkça görebilmişti.

 

Bazen iyi bir görüşe sahip olmak çok da iyi bir durum değildi…

 

Gümüş saçlı yaşlı adam imparator ve diğer jürilere doğru baktı. İmparator başıyla onayladığında gümüş saçlı adam gülümsedi. Gür bir sesle seslendi, “Herkes lütfen sessiz olsun. İki dahi arasındaki düello başlamak üzere. Önce, meydan okuyan, Savaş Tanrısı’nın kişisel öğrencisi.. Blumer!”

 

Önce meydan okuyan anons edilirdi. Meydan okunan ise ardından. Kural böyleydi.

 

Uzun kılıcı sırtında, mavi savaşçı giysileri içinde Blumer, havaya doğru süzülerek düello alanına girdi.

 

“BLUMER!”

 

“BLUMER!”

 

80000 seyircinin çoğu yüksek sesle tezahürata başladı. Açıkça görünen, bugün Blumer’ın pek çok destekçisi vardı. Pek çoklarına göre Blumer’ın abisi Oliver, imparatorluğun gurur kaynağıydı.

 

“Sessizlik.” Gümüş saçlı yaşlı adam gülümsedi. “Karşısında Wharton, Ejder Kanı Savaşçıları klanından.”

 

“Heeoy!…” Üstündeki kıyafetlerini yırtan Wharton,  kaslı vücudunu açığa çıkardığında, pek çok seyirci heyecanla haykırdı.

 

“Hıhh.” Bunu gören Blumler sadece soğuk, aşağılayan bir ses çıkardı.

 

Büyük kılıç Kasap’ı ellerine alan Wharton doğruca platforma sıçradı. 2.20’lik boyu, devasa kılıcı ve üstsüz vücudunu düşününce..

 

Wharton yiğit bir aura yayıyordu.

 

Kahramanca.

 

Bu aura pek çok insanın neşeyle tezahürat etmesine neden oldu. “WHARTON!” “WHARTON!” Seslerden anlaşılan Wharton’un destekçilerinin sayısı da Blumer’ın destekçilerinden az değildi.

 

“Blumer’ın Savaş Tanrısı’nın kişisel öğrencisi olmasına neden olan, onunla ilgili bu kadar etkileyici olan nedir? Bugün herkes bunu öğrenecek.” Diye gürledi gümüş saçlı yaşlı adam. “Ayrıca Yüce Savaşçılardan olan Ejder Kanı Savaşçılarının efsanevi şöhretine bu gün ilk elden şahitlik edeceksiniz”

“Şimdi…”

 

Gümüş saçlı yaşlı adamın sesi iyice yükselmişti. “Düello başlasın!”

 

Göz açıp kapatıncaya Wharton’un vücudu gök mavi pullarla kaplandı. Alnından tek bir boynuz çıkarken, kuyruğu ardında sallanmaya başladı. Tüm platfom titreşmeye başlamıştı. Güneşin altında pullar ışıl ışıl parlıyordu.

 

“Vuuuuuuuuuuuu.”

 

İzleyenlerden hep bir ağızdan bir tepki yükseldi. Daha önce hiç biri ejder formu dönüşümünü görmemişti. Bu değişim izleyenleri şok etmişti.

 

Ancak kısa süreli şok anının ardından vahşi bir tezahürat başladı.

 

“Ejder Kanı Savaşçısı?” Üç jürinin gözleri ışıldadı. Haydson ilgiyle Wharton’a bakıyordu. “Eğer aziz seviyeye ulaşabilirse harika olur.”

 

Aziz seviye ejder savaşçıları aziz seviyenin zirvesindeydi.

 

Yekpare Kılıç Azizi Haydson da aziz seviyenin zirvesindeydi. Yenilgi yüzü görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Ancak yine de İlah seviye bir usta karşısında yenilmesi kaçınılmazdı. O tarz boğucu bir güce karşı Haydson’un bile yapabileceği hiçbir şey yoktu.

 

Kendisine karşı çıkabilecek bir aziz seviye ustanın ortaya çıkmasını umuyordu.

 

Belki de bu sayede bir ilham anı yakalayıp aniden seviye atlayarak ilah seviyesine ulaşabilirdi.

 

“Demek bu bir Ejderkanı savaşçısı?” Nina’nın elini tutmakta olan on iki yaşındaki çocuk konuşmuştu. Nina platformaki figüre bakıp, başıyla onayladı, “Evet. Bu efsanevi Yüce Savaşçılardan biri.”

 

İkisi arasındaki ilişki düşünülürse Wharton çoktan bu formu ona göstermişti.

 

“Haha. Ejder Kanı Savaşçısı. Hiç fena değil.” Wharton’a bakan Blumer gülmeye başladı. “Ancak benim Arkerlund Klanım hiçbir zaman dört yüce savaşçı klanının o kadar da güçlü olduğuna inanmadı.”

 

Blumer uzun kılıcını çekerken Wharton’a soğuk bakışlar atıyordu.

 

Uzun kılıç sanki buzdan dövülmüş gibi transparan görünüyordu. Gün ışığı altında gökkuşağı renkleriniyle parıldıyordu. Blumer kendinden emin bir edayla Wharton’a bakıp yüksek sesle, “Bu paha biçilemez kılıç abimin hediyesi: Buz Rüyası.”

 

Wharton büyük kılıç Kasap’ı kaldırıp soğuk bir sesle, “Büyük kılıç, Kasap, klanım Baruch’un mirası, ilk ejder kanı savaşçısının kılıcı.”

 

“Yaa?” Blumer dudak büktü.

 

Seyirciler sessizleşti. Genişçe açtıkları gözleriyle dahiler arasındaki bu düellonun bir anını bile kaçırmak istemiyor gibiydiler.

 

“Vızzz!”

 

Blumer aniden kaybolduğunda, platformda birden vahşi bir rüzgar ortaya çıktı. Rüzgarın kaynağı Blumer’ın hızıydı.

 

Rüzgar Wharton’un yüzüne çarptığında, kıpırdamadan öylece durdu.

 

“Hmm?” Wharton birden sol gözünün ucuyla yaklaşan Blumer’ı fark etti. Tam dönüp saldıracakken, başka bir rüzgarın sağından ona doğru atıldığını sezdi.

 

Tabii ki.

 

Blumer’ın gerçek vücudu sağındaydı.

 

Soğukça kahkaha atan Blumer, Buz Rüyası’nı acımasızca Wharton’a sallarken ona bakıyordu. Arkası ona dönük olan Wharton, aniden demir bir kamçıyı andıran kuyruğuyla karşılık verdi.

 

“ŞLAK!” Kuyruk vahşice Buz Rüyasıyla çarpışırken, kuyruğun ucu Blumer’ın vücuduna isabet etti.

 

“BAM!”

 

Blumer kum torbası gibi geriye doğru fırladı. Havada toparlanan Blumer şık bir saltoyla tek dizi üzerinde platforum kenarına doğru indi.

(DN: Ejder Kanı savaşçıları kuyruklarıyla meşhurdur. :d )

 

Seyirciler nefeslerini tutmuştu. Çıt dahi çıkarmaya cesaret edemiyorlardı.

 

“Uh.” Blumer biraz kan tükürüp, kuyruğun vurduğu göğsüne doğru baktı. Kıyafeti yırtılmıştı. Göğsü savaş ki’si tarafından korunmış olsa da, ki delinip geçilmişti. Göğsünde yavaşça kanayan açık bir yara vardı.

 

Wharton ancak şimdi dönüp soğuk gözlerle Blumer’a baktı. Gözlerinden altın renkli bir ışık geçti.

 

“Ne büyük bir güç.” diye fısıldadı Blumer.

 

Şüphesiz, aynı seviyedeki hiçbir savaşçı bir Ejder kanı savaşçısıyla aynı atak gücüne sahip olamazdı. Kuyruğunun bir hamlesi bile Blumer’ı yaralamaya yetmişti.

 

Blumer şimdi açıkça anlamıştı ki Wharton’la savaşırken ondan darbe yemeyi göze alamazdı. Yalnızca kuyruğun ucu kendisine değse de çoktan yaralanmıştı. Eğer tüm kuyruktan darbe yeseydi büyük ihtimalle yara bu kadar hafif olmazdı.

 

“Bom!”

 

Muazzam bir güçle Wharton, koruyucu büyülere rağmen titreşen yeri tekmeledi. Vahşi bir gölgeye dönüşüp, kısacık bir sürede aralarındaki yüzlerce metre mesafeyi kapatıp Blumer’a doğru atıldı.

 

“Haaaaaarh!”

 

 Kasap üzerine doğru fırladı. Bir an bile tereddüt etmeyen Blumer hamleyi savuşturdu. Kılıçla saldırdığı anda Wharton dönüp iki bacağıyla Blumer’a tekme savurdu.

 

Blumer karşılamaya cesaret bile edemeden, son hız geriliyordu.

 

“Şlak!” Yüksek hızlı kaçışına rağmen, şimşek kadar hızlı kuyruk tekrar ona saldırdığında, Blumer karşılamak için aceleyle Buz Rüyası’nı kaldırdı.

 

“Bam!” Buz Rüyası’yla karşılamasına rağmen darbenin gücü Blumer’ı izleyicilerin üzerine doğru metrelerce savurdu. Blumer çarpmadan önce, yakında bulunan izleyiciler aceleyle dağılmışlardı.

 

“Bam!” Taş sıralar parçalanıp her yeri toza buladı.

 

Seyirciler soğuk bir nefes çektiler. Ejder Kanı Savaşçıları inanılmaz güçlüydü.Korkunç derece güçlü ejder pulları, kolları,tekmeleri ve kuyrukları.. her biri birer silahtı.

 

Bu büyük bir avantajdı.

 

“Haaarh!” Vahşi bir çığlık atan Blumer toz bulutunun içinden uçarak çıktı.Direk Wharton’a saldırmak yerine platformun diğer tarafına doğru yönelmişti.

 

Üç büyük sıçrayışla Blumer diğer tarafa vardı.

 

“Blumer bu gün kesinlikle kaybedeceksin.” Dedi Wharton soğukça.

 

Blumer’ın vücudu kanla kaplı olsa da yine de sırtı dimdik duruyordu. Wharton’a bakmayan Blumer, elindeki uzun kılıca bakıyordu. “Normalde seni kendi geliştirdiğim bir teknikle yenmek isterdim. Ancak görünen o ki bunun için abimin bana öğrettiği tekniği kullanmalıyım.”

 

“Abisinin kılıç tekniği mi?”

 

Haydson her bir kelimeyi net bir biçimde duymuştu “Oliver’ın Işık Gölgesi Kılıcı mı? Tekniğin ne kadarında ustalaşabildi acaba?”

 

Linley de kaşlarını çatmıştı.

 

Oliver’ın kılıç tekniği mi?

 

“Senin yenen tekniğin adını iyice aklına kazı. Işık Gölgesi Kılıcı!” Blumer’ın soğuk sesi platformda çınladı. Elindeki Buz Rüyası aniden altın rengi bir ışıkla kaplandı.

 

“Gümbür!.”

 

Garip olan, platformda durmakta olan Blumer’ın elinde kılıçlarla iki insana dönüşmesiydi. Ardından bu gölgeler tekrar bölündü.

 

Bir iki olmuştu. İki, dört. Dört, sekiz.

 

Bu acayip bir görüntüydü.

 

“Ne kadar akla ziyan bir hız.” Şu anki aydınlanma seviyesi düşünülürse Linley kolayca Blumer’ın bu etkiyi yaratmak için hızını kullandığını anlamıştı.

 

“Bu hız benim insan formumdaki hızımdan birazcık daha fazla.” Linley gizliden korkmuştu.

 

Wharton dikkatli bir biçimde sıkı bir savunma pozisyonuna geçti. Blumer’ın gölgeleri tarafından çevrelenmiş gibi hissediyordu. Blumer kendinden kat kat hızlıydı. Abisi Linley’in insan formundan bile hızlıydı.

 

“Kesinlikle kaybedeceksin.”

 

Bu soğuk ses aynı anda bütün gölgelerden geliyor gibiydi. Wharton savunmasını daha da arttırma çalıştığı sırada gölgeler birden hareketlenerek önünde belirdi.

 

“Vızz!”

 

Wharton büyük kılıcını savunmak için kaldıracak vakit bile bulamamıştı. Yalnızca kolunu kaldırarak saldırıyı durdurmaya çalıştı.

 

“Kling!” Metalin metale çarpma sesi duyulmuştu. Buz Rüyası Wharton’un pullarında beyaz bir iz bırakmıştı. Derken tam o anda Wharton’un kuyruğu..

 

“Vızz!”

 

Kuyruk vurmak için atıldığında Blumer yeniden kaybolmuştu bile.

 

Bu saldırı şansını kaçırdıktan sonra yeniden geriye doğru savunmaya çekildi.

 

“Neler oluyor?” Wharton şaşkındı. “Nasıl oldu da aniden önümde beliriverdi?”

 

Ancak Linley, her şeyi açıkça görüp anlamıştı. “Işık Gölgesi tekniğinin halüsinatif özelliklerini kullanarak, rakibi fark etmeden yaklaşıp üstün hızını kullanarak daha rakibi tepki verme şansı bulamadan önünde beliriveriyor.”

 

Linley rüzgar üzerine edindiği öngörülere dayanarak rüzgarı kullanıp, rakibinin yerini kolayca bularak bu tekniği alt edebilirdi.

 

Ancak onun aksine, Wharton’un rüzgarla bağı çok yoktu.

 

“Neden bu kadar gölge var.” 80000 seyirci şaşkındı. Platformda on altı adet gölge-Blumer görüyorlardı. Kör edici altın rengi bir ışık çaktığında Blumer’ın gölgelerinden biri platformdaki başka bir noktada belirdi.

 

Toplam on altı adet gölge vardı.

 

Bir gölge kaybolduğunda, platformun başka bir yerinde yeni bir gölge beliriyordu. Her değişiklik olduğunda, altın rengi bir ışık çakıyordu.

 

Acayip!

 

Wharton dikkatlice gözlemledi. Bir başka altın ışık çaktığında, Wharton’un görüşü bulanıklaştı, ancak tam o anda Blumer’ın uzun kılıcı önünde beliriverdi. Blumer’ın saldırısının hedefi Wharton’un gözlerinden başkası değildi.

 

Parlayan altın ışık çoktan Wharton’un gözlerine ulaşmıştı..

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr