Cilt 9 Bölüm 7: Ciddi Yaralar Bırakma Arzusu

avatar
7645 11

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 7: Ciddi Yaralar Bırakma Arzusu


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 6  – Ciddi Yaralar Bırakma Arzusu

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr Hiluluk

 

“Bam!” Pullarla kaplı sol el aniden fırlayıp, Blumer’ın elindeki Buz Rüyası’nı sıkıca kavradı. Blumer tüm gücüne rağmen Buz Rüyasını bir santim bile oynatamamıştı. Wharton’un sol elinin ayası Buz Rüyasının ucunu sıkıca sarmıştı.

 

Blumer’ın suratındaki ifade aniden değişti.

 

Kaç!

 

Kılıcını tüm gücüyle geriye doğru çekerek hızla geri kaçarken sırtı neredeyse platformuna değecek kadar yatmıştı. Tam o anda Wharton’un kuyruğu Blumer’a doğru savruldu.

 

Eğer Blumer sırtını yere doğru iyice gömmeseydi kuyruk darbesini kesin alacaktı.

 

“Uf.” Blumer platforum kenarında ayağa kalkarken hızlı hızlı soluyordu. Çok yakındı; neredeyse kuyruk darbesine maruz kalacaktı.

 

Blumer’ın başına ağrılar giriyordu. Wharton’un savunması çok güçlüydü. Saldırıları savunmasını  geçmeyi başaramamıştı bile.

 

“O teknik tek seçeneğim mi?”  Blumer Işık Gölgesi Tekniğinin sadece küçük bir kısmına hakim olsa da, Oliver’ın dediğine göre hala Işık Gölgesi Kılıcı’nın en güçlü saldırısını gerçekleştirebilirdi.

 

---

 

Arenadaki herkes nefesini tutmuştu. Dövüş o kadar yüksek hızda gerçekleşiyordu ki, çoğu insan ne olduğunu takip edememişti bile. Tek seçebildikleri, Blumer’ın on altı gölgeye dönüşmesi ve sanki ışınlanıyor gibi hareket etmesiydi.

 

Buna karşı Wharton sağlam bir kale gibiydi. Blumer nasıl saldırırsa saldırsın Wharton’a hasar vermeyi başaramamıştı.

 

“Eğer saldırmayacaksan, benim saldırma sıram.” Wharton’un sesi arenada yankılanırken Blumer’a doğru vahşice atıldı.

 

Blumer hemen savuşturmaya yeltendi.

 

Ancak Wharton’un hafif, zarif görünen büyük kılıcı akıl almaz bir hıza ulaşıp doğruca Blumer’ın kafasına doğru ulaştı. Blumer hızla geriye atılıp yere doğru bir tekme savurdu.

 

“Vızzz!” Blumer tekmenin de etkisiyle hızla geriye doğru savruldu.

 

Kaçışı oldukça hızlı olsa da, Wharton’un kasap’ı ondan daha hızlıydı. Kılıç Blumer’ın göğsüne değmek üzereyken Blumer bacaklarını açıp kendini yere doğru bırakarak geriye doğru bir takla attı.

 

“Güm!” Kasap Blumer’ın sırtını sıyırıp hızla yere çarptı.

 

Kasap – Tek Vuruşta İnfaz!

 

“Boooom!” Tüm platform sallanırken, platformu koruyan büyü dizisi yarıldı ve ardından platformda büyük çatlaklar oluştu. Bu 80000 izleyicinin korkup şok olmalarına neden oldu.

 

Platforum koruyan büyü dizisi inanılmaz güçlü olmasına rağmen yine de parçalanmıştı.

 

Blumer havada bir salto atıp platformun kıyısına doğru indi. Ona yakın olan izleyiciler şaşkınlık ve korku içinde çığlıklar atıyorlardı.

 

Blumer yüzünde vahşi bir ifadeyle kızgın bir şekilde kükredi.

 

Platforma güçlü bir tekme savuran Wharton havaya yükselip hızla Blumer’ın bulunduğu yere doğru atılırken, platformdaki çatlakların daha da büyümesine neden oldu. Blumer yine savuşturdu.

 

“Ahhh!” Wharton’un kendilerinden tarafa atıldığını gören izleyiciler korkuyla çığlık atmaya devam ediyordu.

 

Son hız hareket ediyor olmasına rağmen Wharton hafifçe duvardan destek alıp yönünü değiştirerek Blumer’ı takip etmeye devam etti.

 

Blumer platformun tepesine doğru kaçarken, yüzü kıpkırmızıydı ve vücudundan kırmızı bir ışık yayılıyordu. Ardından yüzü altın rengine dönüştü.Yalnızca gözleri hala kırmızıydı.

 

“Blumer ne yapmaya çalışıyor?” Linley kaşlarını çattı.

 

Wharton hiçbir korku belirtisi göstermeden kasap’ı kaldırıp hızla Blumer’a doğru atıldı.

 

Şu an seyircilerin çoğu Wharton için tezahürat ederken, diğerleri Blumer’a sövüyordu. Blumer’ın ard ardına kaçışları belli ki seyircileri sinirlendirmişti. Hızına güvenerek saklanıp kaçmak da neydi? Neden yenildiğini kabul etmiyordu?

 

Blumer soğuk bir biçimde yaklaşan Wharton’a baktı. Gözlerinde bir delilik ifadesi vardı.

 

Buz Rüyası’nı kaplayan altın rengi auranın içinde beyaz bir ışık belirdi. Linley uzaktan kılıcın gücünün arttığını açıkça anlayabilmişti.

 

“Gümbür…”

 

Eski taktiğini uygulamaya devam eden Blumer’ın vücudu yeniden pek çok surete bölündü. Yeni altın rengi – beyaz karışımı ışıklarla birlikte yeni Blumer’lar da beliriyordu.

 

“Blumer kaçmaktan başka bir işe yaramaz mısın sen?” Wharton öylece duruyordu. “Eğer yeteneğin varsa karşıma çık ve göster.”

 

Wharton hızının Blumer’a göre yavaş olduğunun farkındaydı.

 

“Nasıl istersen Wharton!” Blumer’ın gıcırdayan öfkeli sesi duyulduğunda altın-beyaz renklerle parıldayan uzun kılıç Wharton’un önünde belirmişti bile.

 

Wharton şok olmuştu.

 

Kılıç geçen seferkinden bile daha hızlıydı.

 

“Haarh!” Wharton tekrar yeniden pullarının sertliğine ve savunmasına güvenerek sol elini kaldırıp Buz Rüyası’nı tutmaya çalıştı.

 

“Vızz!”

 

Altın rengi-beyaz ışıkla kaplı kılıç Wharton’un elini delip geçerek inanılmaz bir hızla pullarla kaplı göğsüne saplandı.

 

Ardından hala garip altın rengi – beyaz ışık yayarak pulların arasına daldı.

 

Anlatmak zaman alsa da, aslında tüm olay göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşmişti. Buz Rüyası hızla Wharton’un elini delip göğsüne saplansa da Wharton hızla geri çekilmişti.

 

“Siktir git!” Wharton sağ bacağıyla öfkeyle bir tekme savurdu.

 

Tedbiri elden bırakmamış olan Blumer hızla kılıcını çekmeye çalıştı. Rakibinin zırhını delmek zor olsa da, kılıcı gerçi çekmek çok daha kolaydı. Blumer Wharton’un tekmesini savuştursa da, kuyruk darbesinden kaçamamıştı.

 

Wharton aslında tekme atarken, kuyruğuyla da saldırmıştı.

 

“Şlak!” Kuyruk Blumer’a doğru savrulmuştu. Savuşturamayan Blumer, saldırıyı engellemek için yalnızca sol kolunu kullanabilmişti. Aynı zamanda saldırının gücünün kendisini geri doğru savurmasına izin verdi.

 

“Bam!”

 

Blumer’ın sol kolunu koruyan savaş ki si anında eridi, ardından kuyruğun ucu Blumer’ın göğsüne vurup havada dönmesine neden oldu.

 

Göğsündeki yaradan kanlar sızan Wharton paralize olmuş bir biçimde yere yığıldı.

 

“Koca aptal!”

 

Nina şok içinde haykırdı.

 

Wharton’un aldığı yara ciddiydi. Blumer’ın saldırısı vücuduna saplanıp iç organlarına hasar vermişti. Öksürmek bile Wharton’un vücudunda inanılmaz sancılara neden oluyordu.

 

Blumer yerden kalktı.

 

Sol kolu kırılmış olsa da hala savaşabilecek durumdaydı. Ancak şu an Wharton kıpırdayamıyordu. Hareket etmesi halinde yarası daha da ciddileşebilir, hatta hayatını bile kaybedebilirdi.

 

“Haha…”

 

Blumer soğuk bir kahkaha attı. Bu noktada Blumer’ın dövüşü kazandığı söylenebilirdi. Ancak Blumer hızla Wharton’a doğru atılıp Buz Rüyası’nı acımasızca Wharton’a doğru sapladı.

 

Blumer saldırdığı anda başka bir figür aniden hareket etti.

 

“Siktir git!” Kızgın bir kükreme duyuldu. 80000 seyirci yalnızca aniden beliren bir kasırga görebildi. Ardından sayısız mor ışık birleşip aynı anda Blumer’a doğru çaktı.

 

Blumer aynı anda aceleyle savaş ki’sini vücudunu sarmalayan bir zırha dönüştürdü.

 

Saldırıyı direk karşılamaya cesaret edememişti. Darbelerin gücününün momentumunu kullanarak , hızla geri doğru kaçıp, geriye doğru savruldu. Buna rağmen onlarca kılıç yarası almıştı.

 

Kanı her yere sıçramıştı.

 

Şansına geri doğru kaçmıştı. Eğer saldırıyı dururmaya yeltenseydi, saniyeler içinde Linley’in kılıcı onu lime lime ederdi. Sadece yüzeysel yaralarla kurtarmıştı.

 

“Wharton iyi misin?” Linley, Blumler’la muhatap olmadan aceleyle Wharton’un yaralarını inceledi.

 

“Ben.. iyiyim.” Wharton başını salladı.

 

Linley’in yüzü değişmişti. Göğüs hayati bir bölgeydi. Ciddi bir darbe hayatına mal olabilirdi. Blumer çoktan düelloyu kazanmış olmasına rağmen Wharton’un canına kastetmişti.

 

“Mor kılıçlı beyefendi lütfen platformu terk edin. Başkaları iki kişi arasında bu düelloya dahil olamaz.” Soğuk bir ses yükselmişti. Konuşan jürilerden birisi olan Kenyon idi.

 

Linley dönüp dik dik ona baktı.

 

Wharton’un çoktan kaybetmiş olduğunu anlamamış mıydı?

 

“Yenilgiyi kabul etmekte küçük kardeşimi temsil ediyorum.” Dedi Linley soğukça. Düelloyu kaybettilerse kaybettilerdi. Linley için önemli olan Wharton’un hayatıydı.

 

Bir ustanın zaman zaman düello kaybetmesi olağandı. Kayıplarından öğrendikleri sürece, yavaşça gelişebilirlerdi.

 

“İmkansız.” Dedi Kenyon sakince. “Düellonun kurallarına göre, taraflardan biri kendi ağzıyla yenildiğini kabul etmediği sürece düello devam etmeli. Wharton henüz yenildiğini kabul etmediğine göre düello henüz bitmedi.”

 

Blumer da ayağa kalkmıştı.

 

Yaralarla kaplı olmasına rağmen, Linley’in kılıcı hayati bölgelerine değmemişti. Hala savaşabilirdi.

 

“Wharton’un abisi misin? Yine de ayrılmanı istemek zorundayım. Wharton ve ben dövüşümüze devam edeceğiz.” Dedi Blumer doğruca.

 

Wharton göğsünden ağır bir yara almıştı ve yalnızca cılız bir sesle konuşabiliyordu. Yüksek sesle konuşmaya çalışırsa yarası daha da kötüleşebilirdi. Wharton ağzını açıp, kendini yüksek bir sesle konuşmaya zorladı. “ Be.. Ben…”

 

Çabalayan kardeşinin alnındaki ter damlalarını gördüğünde Linley’in kalbi acıyla sıkıştı. “Wharton, konuşma. Konuşmaya çalışma.” Linley kardeşini susturdu.

 

“Beyefendi, lütfen platformdan ayrılın.” Jüri üyesi Kenyon yeniden yüksek bir sesle tekrarladı.

 

“*mcık ağzını kapat!!!”  Öfkeyle dolan Linley ona doğru kükredi.

 

Tüm arena sessizliğe gömülmüştü. Jüri üyesi Kenyon bile şok olmuştu. Az önce.. az önce ona küfür mü edilmişti?!

 

Ona, Savaş Tanrısı’nın kişisel öğrencilerinden birine, Aziz seviye bir ustaya küfür mü edilmişti?

 

Arenanın ortasında, 80000 kişinin önünde ona küfredilmişti!!!

 

Kenyon anında öfkeyle doldu.

 

“Vınnn!” Anında jüri alanındaki yerinden fırlayıp Linley’in karşısına dikildi. “Senden yüksek insanlara karşı bu şekilde konuşmaya cüret edebileceğini mi sanıyorsun?”

 

Kenyon hem bir aziz seviye uzman hem de Savaş Tanrısı’nın kişisel öğrencisiydi. Kim ona saygısızlık etmeye cesaret edebilirdi ki?

 

Yekpare Kılıç Azizi Haydson bile ona karşı son derece nazikti. Ancak bu gün, bunca insanın önünde tanrı bilir nereden gelmiş bir adam tarafından küfredilmişti.

 

“Barker, öncelikle Wharton’u buradan uzaklaştır.” Linley soğuk gözlerle Kenyon’a baktı.

 

Barker ve kardeşleri anında platforma doğru fırladılar.

 

“Bom!” “Bom!” “Bom!”  Barker ve kardeşleri taşıdıkları 2500 kiloluk uzun saplı baltalarda platforma indiklerinde yer sarsılmıştı.

 

Seyirciler tamamen sessizdi.

 

Barker ve kardeşleri Wharton’u dikkatle kaldırıp, platformdan indirdi. Bunu yaparken vahşi gözlerle Kenyon’a bakıyorlardı.

 

Hatta Gates alçak bir kükremeyle sövdü bile. “S*ktirsin, Kim olduğunu sanıyor bu s*kik?”

 

Kenyon kızgın bakışlarla Gates’e bakmaktan kendini alamadı.. Ancak tam bu sırada Linley’in vücudu inanılmaz bir değişim geçirmeye başladı. Siyah ejderha pulları vücudunu kaplamaya başladı. Alnı, dirsekleri ve dizlerinden uzun kazıklar çıktı. Siyah bir kuyruk ardında dalganmaya başladı.

 

“Ah!” İzleyiciler şok içinde bağırmıştı.

 

“O da mı bir Ejderkanı Savaşçısı?” Bunu gören Haydson bile şaşkındı. Linley’in ejder formu Wharton’a göre çok daha korkunç görünüyordu. Özellikle de omurgasından fırlayan o kazıklar.

 

Başını kaldıran Linley, tamamen acımasız siyah-altın gözleriyle Kenyon’a baktı.

 

Linley’in kalbi tarifi münkün olmayan bir öfkeyle doluydu. Kenyon seviyesinde bir uzman kardeşinin durumunu bir bakışta anlayabilirdi. Kardeşi çoktan kaybetmişti ve Haydson ve İmparator Johann Linley’i durdurmaya çalışmamışlardı bile. Ancak Kenyon onu durdurmaya çalışmıştı. Açıkça görünen, kendi kişisel öğrenci yoldaşına destek çıkıyordu.

 

Kenyon temkinli davranmaya başladı.

 

Keşfetmişti ki..

 

Önündeki bu adam onun için bir tehdit oluşturuyordu.

 

“Ejderkanı Savaşçısı?” Kenyon ciddi bir sesle konuşurken, havada süzülüyordu.

 

Linley’de havaya , Kenyon’la aynı hizaya yükselmişti. Linley’in havada süzüldüğünü gören izleyiciler heyecanlıydı.

 

Yüce gökler! Bir başka aziz seviye uzman!

 

Bu iki aziz seviye arasındaki bir dövüşe mi dönüşecekti? Tamamıyla heyecan verici bir durumdu!

 

İki aziz seviye uzman havada öylece durup birbirlerini süzüyorlardı!

 

“Sana çoktan kardeşimin yenilgiyi kabul ettiğini söyledim. Yine de kardeşimin devam etmesini istedin.” Linley’in sesi sanki cehennemin derinlerinden geliyor gibi, buz gibiydi.

 

“Kişisel öğrenci yoldaşım yalnızca kardeşinin yenildiğini kendi ağzıyla kabul etmesini istedi. Kardeşinin gerçekten de devam etmesini istemiyordu. Kardeşin kendisi kabul edebilirdi ancak bunu reddetti. Hata kimde?” Blumer lafı evirip çevirdi.

 

“S*ktir ol git!”

 

Linley öfkeyle bağırıp aniden hareketlendi. Kenyon nasıl olur da Linley’in saldırmasına izin verirdi? Anında siyah- altın çift renkli asasını çıkartıp Linley’e doğru saldırdı.

 

“S*ktir ol!”

 

Linley’in vücudu her yöne sayısız mor kılıç gölgesi yayan bir güneşe dönüşmüştü.  Göz açıp kapayıncaya kadar on milyon kılıç gölgesi Kenyon’a doğru saplandı.

 

Rüzgarın Engin Gerçekleri – Dalgalanan Rüzgar!

 

Kenyon tamamen savunmasızdı. Koruyucu savaş ki’si anında gürültüyle parçalandı, “BAM!” Ölümle burun buruna gelmiş olan Kenyon geriye doğru dehşetle kaçmaya başladı. Buna rağmen Kanlı Menekşe pek çok kez vücuduna saplanmıştı.

 

Kenyon platformun kenarına indiğinde uzun cübbesi tamamen kana bulanmıştı. Tamamen acınası görünüyordu.

 

Kenyon bir şok ve dehşet ifadesiyle Linley’e bakıyordu.

 

Tamamıyla farklı sevilerdeydiler. Linley açıkça en üst düzey aziz seviyede bir uzmandı!

 

Savaş Tanrısı’nın  haşmetli kişisel bir öğrencisi, aziz seviye bir uzman tek bir saldırıyla böyle zor bir duruma düşmüştü.

 

“Blumer! Linley, dönüp Blumer’a baktığında, olayların bambaşka bir boyuta ulaştığını sezen Blumer’ın, platformu çoktan terk etmiş olduğunu ve Yekpare Kılıç Aziz’i Haydson’a doğru kaçtığını gördü.

 

Platformda kalan tek kişi, başka bir boyuttan çıkıp gelmiş acımasız bir iblis gibi gözüken Linley’di.  Elindeki  şeytani Kanlı Menekşe esnek kılıçtan hala kan damlıyordu.

 

Arena.. 80000 seyirci. Ölüm sessizliği!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44239 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr