Cilt 9 Bölüm 12: Ön Avlu Pazar Yeri Gibi Kalabalık

avatar
7763 9

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 12: Ön Avlu Pazar Yeri Gibi Kalabalık


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 12  – Ön Avlu Pazar Yeri Gibi Kalabalık

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Linley, Wharton, Oliver ve Blumer neredeyse aynı anda dönüp şaşkın bir şekilde imparator Johann’a baktılar.

 

Martın 15’inde, imparator yedinci prensesin evleneceği kişiyi mi açıklayacaktı?

 

Önceden, imparator hiç acelesi yokmuş gibi oyalayıp durmuştu. Ne Wharton ne de Blumer aniden böyle bir şey söylemesini beklemiyordu.

 

“Nina..” Wharton dönüp Nina’ya baktı.

 

Nina başını sallayarak karşılık verdi, o da aynı derecede şaşkındı. “Hiçbir fikrim yok. Babam bana bu konu hakkında hiçbir şey söylememişti. ” O da telaş içinde İmparator Johann’a bakıyordu. Yedinci prenses olarak imparatorluk ailesinin bir üyesiydi ve evliliği üzerinde söz sahibi olduğu konulardan değildi. Karar tamamen imparator Johann’a bağlıydı.

 

“Prenses.” Tam o sırada bir saray görevlisi yanlarına geldi, “Majesteleri ayrılmak üzere. Sizin için de saraya dönme vakti.”

 

Nina başıyla onayladı.

 

İmparator Johann saraydan ayrılmasını yasaklamıştı. Wharton’la buluşabilmesinin tek sebebi arenadaki düelloydu. Wharton’a veda ettikten sonra ailesini takip ederek oradan ayrıldı.

 

Linley, Wharton ve beraberindekiler de arenayı terk ettiler.

 

“Oliver.” Linley arenanın çıkışlarından birisinde ilerlerken Oliver’ı gördü. Oliver’da aynı anda ona bakıyordu.

 

Bu iki muhteşem dahi bir süre bakıştıktan sonra başlarını çevirip arenadan ayrıldılar.

 

Arenadaki 80000 seyirci bugüne, yani şubatın 4’üne şahit olduktan sonra, arenadaki düelloda yaşananlar bütün başkente bir fırtına gibi yayıldı. Her yerde bir heyecan dalgası hakimdi.

 

Başka şehirlerden ve yerleşim yerlerinden gelenlerin ayrılmasıyla birlikte haberler o bölgelere de yayılmaya başladı.

 

Linley, Kenyon’u kolayca yenip, ardından Oliver’la berabere kalmıştı. Ardından Oliver, Haydson’a meydan okumuştu. Bu üç olay çabucak gündem oldu. Yaşananlarla ilgili söylentiler şaşırtıcı bir hızla yayıldı.

 

Linley’in ünü kısa sürede bütün başkentte duyulmuş ve hızla yayılmaya devam etmişti.

 

İmparatorluk başkenti. Boulder Sokağı. Kont Wharton’un malikanesinin önünden bir araba kalkıp diğeri geliyordu. Arabaların hepsi Linley’i ziyaret içindi.

 

Malikanenin iç avlusunda.

 

Linley, Yale ve Reynolds birlikte oturmuş gülüp, eğleniyorlardı. Ön avluda pek çok asil ve ünlü insan toplanmış olsa da, Linley onlarla ilgilenmiyordu.

 

Aslında o insanlar da durumun böyle olmasını normal karşılamışlardı. Linley’in konumunda biri onları bizzat karşılayacak değildi ya?

 

Linley’in seviyesinde , sıradan meseleler ve dünyevi güç onun için bir şey ifade etmiyordu. İmparator bile aziz seviye birisinin karşısında son derece nazik davranır, kendini ağırdan satmaya yeltenmezdi.

 

Tartışmasız...

 

Baruch Klanı Linley gibi birisini çıkarabildiğine göre, Linley imparatorluğun asillerinden biri olmasa ve Wharton yalnızca bir kont olsa da, Baruch Klanı imparatorluk başkenti içinde ağırlığı olan bir klana dönüşmüştü.

 

“Üçüncü kardeş, gücünü ve yeteneklerini uzun süredir saklıyordun, ancak şimdi tüm haşmetinle ortaya çıktığında pek çok insanı şaşırttın.” Yale yüksek bir kahkaha attı.

 

Reynolds da ardı ardına kafa sallayarak onayladı. “Doğru. Doğru. Işık Kilisesi için büyük bir baş ağrısı olduğuna eminim.”

 

Yale ve Reynolds, Linley’in Işık Kilisesiyle yaşadıklarını biliyordu. Kilisenin gücü düşünülürse, Linley’i şu anki gücünde öldürebilmeleri imkansızdı.

 

Özellikle Linley’in O’Brien İmparatorlu’ğunun başkentinde olduğu düşünülürse.. Işık Kilisesi, Savaş Tanrısı’nın yanlış ihtimali göze alamayacağı için buraya aziz seviye uzmanlar göndermeye cesaret edemezdi. Ne de olsa burası Savaş Tanrısı’nın bölgesiydi.

 

“Işık Kilisesi’ni ortadan kaldırmak mı?” Linley sakince güldü. “İntikamım için gerekli asıl hedefimi çoktan öldürdüm. Kilisenin geri kalanıyla ilgilenmek için acelem yok. Şu anda Işık Kilisesinden korkmuyorum. Ancak onları ortadan kaldırmak.. Bunun için yeterince güçlü değilim.”

 

Işık Kilisesi pek çok en üst düzey aziz seviye uzmana sahipti.

 

Başlarındaki ‘Kutsal İmparator’ Heidens. Sofuların ruhani lideri, Efendi Düşen Yaprak. Kilise mahkemesinin pretor(1)’u Osenno. Cellat Stehle, ve fanatiklerin lideri..

 

En güçsüzleri muhtemelen Stehle olan beş uzman.

 

Diğer dördüne gelince, hiç birisi hafife almaya gelmezdi. Stehle’ye karşı bile Linley kolayca kazanamayabilirdi. Linley’in Kenyon’u kolayca yenebilmesinin sebebi, Kenyon’un orta düzey bir aziz seviye olmasıydı.

 

“İnsan formum aziz seviyeye ulaşıp, büyücü olarak aziz seviyeye ulaştığımda..” Linley’in gözleri vahşi bir ışıkla parladı.

 

“İnsan formun aziz seviyeye ulaştığında mı?” Yale ve Reynolds bakıştılar. İlerde Işık Kilisesinin başına geleceklerden endişelenmişlerdi.

 

Eğer Linley insan formunda aziz seviyeye ulaşırsa, değiştiği anda sadece fiziksel güç, savaş ki’si, savunma ve hız konularında bile korkutucu seviyelere ulaşırdı. Yüce Savaşçılar en güçlü aziz seviye savaşçılar olarak anılırdı. Şakaya gelmezlerdi.

 

Bu kadar güçlü bir temel, Linley’in ‘Rüzgarın ve Toprağın Engin Gerçekleri’ ile birleşirse…

 

Onlara göre Linley insan formunda aziz seviyeye ulaştığında, onun iki ‘Engin Gerçekleri’ de seviye atlardı. Üstüne bir de büyücü olarak aziz seviyeye ulaşırsa..

 

Yakın dövüşte yenilmez olurdu. Aynı zamanda uzak mesafeli aziz seviye büyülerine karşı koyacak kimse olmazdı.

 

Eğer rakipleri savaş taktiklerine başvuracak olursa, tek bir yok edici büyü tamamını yok etmeye yeterdi.

 

“Korkutucu.” Yale ve Reynolds’u düşüncesi bile ürkütmüştü. Şu anki Linley bile çoktan en üst düzey aziz seviyedeydi. Gelecekte gücü her açıdan on kat arttığında onu kim durdurabilirdi ki?

 

“Bu konuyu burada kapatalım.” Linley sakince güldü.

 

Yale gülüp başıyla onayladı. “Üçüncü kardeş, biliyor musun? Babam bana şu işi yap bu işi hallet deyip duruyordu. Senin geldiğini duyduğunda üzerime gelmeyi bıraktı. Hatta seninle daha fazla zaman geçirmem için cesaret bile verdi.  İtiraf etmeliyim ki.. Bizim şirketler grubu turnayı gözünden vurdu. Seni kıdemlilerimizden biri yapmak için ödediğimiz bedel oldukça komik.”

 

Daha önce Basil İdari Bölgesi Başkentinde, Yale Linley’e bir kıdem madalyası vermişti.

 

“Bana o madalyayı vermemiş olsaydın bile, eğer Dawson Şirketler Grubu bir zorlukla karşılaşsa bile, ilişkimiz düşünüldüğünde, Patron Yale, tabi ki de yardım ederim.” Linley güldü.

 

Linley içinde büyüyen bir sıcaklık ve minnet duygusu hissetti.

 

“Ne güzel söyledin! Haydi, şerefe!” Yale çabucak kadehini kaldırdı, Linley ve Reynolds’da gülerek ona katıldılar.

 

İnsanların kalbinden geçeni anlamak, özellikle yetişkinlikte zordur. Linley, Yale ve Reynolds için insanlara güvenmek oldukça zordu. Ancak endişeden uzak, tasasız gençlik yıllarında kazandıkları arkadaşlarına karşı sonsuz bir güvenden başka bir şey hissetmiyorlardı.

 

Birinin gerçekten güvenebileceği bir can dostu olması ender bir durumdu.

 

Linley ve diğerleri böyle can dostları olduğu için kendileri çok şanslı görüyorlardı.

 

“Üçüncü kardeş.” Reynolds dudaklarını yaladı. “Arenada gerçekten de tanrısal bir güç gösterdin. Benim Dunstan Klanım bile seninle tanışmak için elçiler gönderdi.”

 

“Birileri mi gönderdiler?” Linley irkilmişti. “Kimi?”

 

“Baba tarafından bir amcamı.” Reynolds küçümseyerek konuşmuştu. “Ancak seni görme fırsatı bile bulamadı.”

 

Linley başıyla onayladı. Kendisini ziyarete gelen kimseyle görüşmek istememişti. İmparatorluk klanının üyeleri bile kibarca reddedilmişti.

 

“Eğer klanın benimle görüşmek isterse söylemen yeterli. Gidip onlarla görüşürüm.” Tabi ki kardeşlerinden birini kırmazdı.

 

“Gerek yok.” Reynolds başını salladı. “Klanımdakilerle pek de iyi geçinemiyoruz. Her neyse, demem o ki, üçüncü kardeş gerçekten acayip ünlü oldun. Bu benim hayatımı da kolaylaştırıyor. Klandaki pek çok kişi bana karşı daha iyi davranıyor. Hepsi senin kardeşin olduğumu biliyor.” Kıkırdayan Reynolds Linley’e baktı. “Üçüncü kardeş, gelecekte daha da iyi yerlere gelirsen, bana, yani kardeşine destek olmak zorundasın, biliyorsun!”

 

“Seni küçük hergele!” Reynolds’un yüzündeki cin gibi bakışları gören Linley gülmekten kendini alamadı. Azarlayarak, “7-8 yıldır ordudasın, ama hala bu şekilde davranıyorsun!”

 

Yurt odası 1987’nin dört sıkı dostu. Yale çapkın tiplerdendi, Reynolds ise ne yerden ne de göklerden korkan, her şeye cesareti olan tip.

 

“Üçüncü kardeş, Patron Yale, sadece sizin karşınızda böyleyim. Sıradan askerlere karşı suratımda her zaman sıkı bir ifade var.” Reynolds bilerek yüzünü ciddi, somurtkan bir ifadeye soktu.

 

Gerçekten de yüzünü ciddileştirdiğinde, bir askerin gözleri ve tavrına sahip oluyordu.

 

Yakın arkadaşlarıyla gülüşüp eğlendikten sonra sonunda Linley ciddileşti. “Patron Yale, dördüncü kardeş. Planlamama yardım etmenizi istediğim bir konu var.”

 

“Nedir?” Reynolds ve Yale, Linley’e döndü.

 

Linley’in şu anki konumu düşünülürse endişelenecek nesi olabilirdi ki?

 

“Konu kardeşimle ilgili. O gün, imparator Johann martın 15’inde askeri sarayda yedinci prensesi kiminle evlendireceğini ilan edeceğini açıkladı.” Linley’in yüzü ciddiydi.

 

Reynolds ve Yale başlarıyla onayladı.

 

“Kardeşim Wharton ve yedinci prenses birbirlerine deli gibi aşıklar. Yedinci prensesle olamazsa, korkarım kardeşim uzun süre acı çekecek. Bu şekilde bir olayın tekrar yaşanmasını, özellikle de kardeşimin başına gelmesini istemiyorum.” Linley’in sesi çok kısık geliyordu.

 

Rynolds ve Yale bakıştılar.

 

Hala, Linley’in o yıl Alice’den ayrıldıktan sonra nasıl kan kustuğunu, ardından ‘Rüyadan Uyanmak’ isimli heykeli  on gün on gece yiyip içmeden, uyumadan nasıl oyduğunu hatırlıyorlardı.

 

Linley bir şey söylemese de bunun onu nasıl derinden yaraladığını biliyorlardı.

 

“Üçüncü kardeş, durma. Bizim ne yapabileceğimizi söyle.” Yale doğruca konuya girdi, Reynolds da başıyla onayladı.

 

Linley devam etti, “Şu an önümüzde iki seçenek görüyorum. Eğer imparator Johann kardeşimi seçerse bu gerçekten de kutlanmaya değer bir olay olur. Ancak.. eğer Blumer’ı seçerse..”

 

Linley’in yüzü soğuk bir havaya bürünmüştü.

 

“İşte o zaman, adamın imparator olması, ya da Blumer’ın abisinin ne kadar güçlü olduğu umurumda olmaz. Kardeşimin gidip yedinci prensesi saraydan çıkarmasına, ve ikisinin kaçmasına yardım ederim. Beni durdurmaya kalkışan kim olursa da öldürürüm!” Linley’in gözlerindeki öldürme isteği aşikardı.

 

Reynolds ve Yale ürpermekten kendilerini alamadılar.

 

Başkaları anlayamayabilirdi, ancak onlar farkındaydılar. Linley’in yanında getirdiği Barker kardeşlerin beşi de ölümsüz savaşçılardı. Üçü aziz seviyedeydi. Ayrıca Karabulut panteri ve Bebe de vardı.

 

Altı aziz seviye uzman!

 

Linley harekete geçmeye karar verirse, özellikle Linley’den daha güçsüz olmayan Bebe’yle, imparatorluk başkentinin altı aziz seviye karşısında tir tir titremesi kaçınılmazdı.

 

“Umarım majesteleri Wharton’u seçer.” Reynolds ve Yale gerçekten bunu kalpten istiyorlardı.

 

“Üçüncü kardeş.” Yale ciddiyetle Linley’e baktı. “Sabırsız olma. Yedinci prensesi zorla almak zorunda kalsan bile, işleri o noktaya kadar getirmeye gerek yok.”

 

“Biliyorum.” Linley sakince güldü. “Sadece eğer birileri beni durdurmaya kalkarsa onu öldürürüm diyorum. Doğal olarak kardeşimin ve benim imparatorluk meseleleri hakkında sizin klanlarınız kadar bilgimiz yok.  İşte bu yüzden bu mesele üzerine kafa yormanızı istiyorum.”

 

Dunstan ve Dawson klanlarının ikisinin de derin bağlantıları ve gücü vardı. Ayrıca iki taraf da imparatorlukta yaşanan olaylardan haberdardı.

 

“Üçüncü kardeş, kafan rahat olsun. Benim Dawson Şirketler Grubuma bağlı pek çok sayıda insan var. Emirlere uymaya hazır bekleyen saray muhafızları ve hizmetçilerimiz bile var.” Dedi Yale kendine güvenerek.

 

Para gerçekten de inanılmaz bir şeydi. Gücü şaşırtıcı olabiliyordu.

 

“Geri döndüğümde babamla konuşayım. Merak etme babam kesinlikle sana destek olmanın bir yolunu bulur.” Yale güldü.

 

Linley de bundan emindi.

 

Eğer Dawson Şirketler Grubunun başkanı bu bilgiyi imparatora sızdırırsa durumdan fazla fayda sağlayamazdı. Ne de olsa şirketin paraya ihtiyacı yoktu. Ancak konu uzmanlara gelince.. imparator bir aziz seviye uzmana Dawson Şirketler Grubuna hizmet etme emri veremezdi, değil mi?

 

“Üçüncü kardeşe yardım etme konusunda asıl sorumluluğu sen almalısın. Benim klanımın önceliği orduda ne de olsa.” Reynolds kendi sınırlarının farkındaydı.

 

Linley başıyla onayladı.

 

“O halde sana güveniyorum, Patron Yale.” Linley ciddi bir ifadeyle konuşmuştu.

 

Yale tekrar başıyla onayladı.

 

Anne babasının ölümünden sonra Linley’in tek bir ailesi kalmıştı: Wharton. Ne olursa olsun kardeşinin incinmesine izin vermezdi. İmparator Wharton’u seçerse harika olurdu. Ama seçmezse… Linley gerçek gücünü gösterip Nina’yı zorla almaktan geri kalmazdı…

                     ###############

(1)Pretor, eski Roma zamanında Sezar’ın generallerine verilen unvandır.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr