Cilt 9 Bölüm 17: Sahneye Çıkış

avatar
7564 10

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 17: Sahneye Çıkış


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 17  –  Sahneye Çıkış

 

 Çeviri: Gin Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Yulan Takvimi. Yıl 10009. Nisan 12. Wharton ve Nina’nın imparatorluk başkentinde nişanlanacağı gün. Aşıklardan biri en üst düzey aziz seviye bir uzmanın kardeşi. Diğeri ise imparatorun kızı. Bu boyutta bir nişan merasiminin büyük ilgi çekmesi kaçınılmazdı.

 

Davetiye alan imparatorluğun asilleri oldukça gururlu hissediyordu. Asillerin pek çoğu bu etkinliğe davet edilmeye layık değildi; ne de olsa herkes davet edilirse kont’un malikanesi onca insanı kaldıramazdı.

 

Bugün, kontun malikanesi cıvıl cıvıldı. Malikanenin dışı gelen arabalarla dolup taşmıştı. Öyle ki Boulder Sokağının yarısı arabalarla doluydu. Asillerin korumaları ve hizmetkarları malikaneye alınmıyordu. Hepsi dışarıda beklemek zorundaydı. Dışarıda toplamda binlerce nöbetçi ve hizmetkar birikmişti.

 

Bir insan seli!

 

Her bir araba bir öncekinden daha süslü ve ihtişamlıydı. Her bir genç Leydi bir öncekinden daha güzel ve alımlı giyinmişti. Malikanede düzenlenen nişan merasimi kesinlikle en üst seviyede bir kraliyet etkinliğiydi ve gelen insanların hepsi önemli mevkilerdeydi.

 

“Abi, bu giysilerin içinde kendimi hiç rahat hissetmiyorum.” Wharton bu odada oldukça vakit kaybetmişti. Daha önce hiç hissetmediği kadar endişeliydi.

 

Linley güldü. “Wharton yeter. Zaten oldukça yakışıklı görünüyorsun. Biraz kendine güven!”

 

Wharton derin bir nefes çekti.

 

“Gidelim. Salondaki misafirleri karşılama zamanı.” Linley azarlarcasına gülüyordu. “Misafirleri karşılama içini Büyükbaba Hiri’ye yığamazsın. Örneğin majesteleri geldiğinde, nasıl onu karşılamak için orda olmazsın?”

 

Wharton ve Linley ana salona girdikleri anda derin birer nefes çektiler. Yüce gökler! Çok fazla insan vardı. Ayrıca bu yalnızca davetlilerin küçük bir kısmıydı. Asıl önemli konuklar daha gelmemişti bile.

 

“Başkent gerçekten de kraliyet başkenti. Burada Fenlai Şehrinden çok daha fazla asil var.” Linley iç çekti.

 

Geçmişte Linley, Alice ve Kalan’ın nişan töreninde bulunmuştu. O günkü davetlilerin sayısı bu gün gelenlerin yanında söz etmeye değmezdi bile, ve ayrıca şu ana göre çok daha düşük seviyedeydiler.

 

Bir krallıktaki asil ailelerin sayısı ve o ailelerin nüfusu doğal olarak bir imparatorluğun klanlarına göre azdı.

 

Linley ve Wharton ana salona girer girmez ilginin merkezi oldular. Wharton’un devasa vücudu fazla dikkat çekiciydi. Pek çok insan doğruca onlarla selamlaşmaya gitti.

 

“Wharton buraya gel.” Kahya Kiri ona seslendi.

 

Wharton hızla salonun ana kapısına gidip gelen misafirleri karşılamaya başladı. Linley’e gelince, kendine bir kadeh şarap alıp salonun ortasına doğru yürüdü. Ara sıra durup misafirlerle kadeh tokuşturuyordu.

 

Asiller Linley’in çok yakınına girmiyor, onu sıkmamaya özen gösteriyordu. Çoğu uzaktan yalnızca kadeh kaldırmakla yetindi.

 

Ancak..

 

Genç leydilerden bazıları çoktan gözlerini Linley’e dikmişlerdi. Linley’in bekar olduğunu biliyorlardı. Yirmilerinde bir en üst düzey aziz seviye uzman.. böyle bir adamı başka nerede bulabilirlerdi?

 

“Ne baş ağrısı ama.” Linley üç farklı genç leydinin kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu gördü. Tek yapabileceği onları görmemiş gibi davranmaktı.

 

Bu üç kadın ondan yalnızca bir metre uzağa gelmişken..

 

“Vuuu..” Nazik ancak sağlam bir rüzgar yavaşça vücutlarıyla buluştu. Ne kadar çabalasalar da üçü de Linley’e daha fazla yaklaşamadılar.

 

Ardından Linley, kadehini kaldırıp hafifçe gülümseyerek salonun köşesine doğru uzaklaşıp oturdu.

 

“Az önce Üstat Linley..” Altın saçlı, altın gözlü güzel bir leydi heyecanla kekeledi. “Bu ne çeşit harika bir teknik?”

 

Diğer iki genç leydi de çaresizdi.

 

Ne olduğunu anlayamamaları önemli değildi. Bu durum Linley’in onların gözündeki değerini değiştirmemişti. Aksine, Linley onlara daha gizemli ve güçlü görünmüştü. Aslında Linley’in kullandığı rüzgarın en basit kullanımlarından biriydi.

 

“O gün Üstat Linley’in arenadaki Ejder Formunu gördünüz mü? Çok vahşi ve dizginlenemez görünüyordu. Acayip heyecanlanmıştım.”

 

“O gerçekten heyecan verici. Tam benim tipim. Okuldaki o erkekler pamuk gibi yumuşak. Hiç biri onun kadar erkeksi değil.”

 

Linley’in duyma yeteneği fazlasıyla güçlüydü. Genç leydilerin birbirleriyle yaptıkları konuşmalar keyfini kaçırmıştı. Onun ejder formunu “Vahşi ve Dizginlenemez?” ve “Fazlasıyla erkeksi?” mi bulmuşlardı.

 

“Majesteleri teşrif ettiler!”

 

Misafirlerin adını anons eden adamın sesi birden yükselmişti. Savaş ki’si kullanarak bağırdığı kesindi. Bu sayede salondaki herkesin açıkça duymasını sağlamıştı.

 

Asillerle dolu salon anında sessizleşti. Herkes dönüp kapıya bakmaya başladı. Salonun dışında da çok sayıda asil vardı. Bu gün çok sayıda misafir gelmişti ve ana salon hepsini alacak kadar büyük değildi.

 

“Johann geldi mi?” Linley ayağa kalkıp salondan çıktı.”

 

“Efendim.” Üniformalara bürünmüş Gates, Linley’e doğru seslendi.

 

Bugün Barker kardeşlerin hepsi birbiriyle uyumlu şahane üniformalar giymişti. Onlar malikanede dolaştıkça, devasa vücutlarını gören asillerin kalplerinin sıkışıyordu. Pek çoğu  gizlice iç çekmişti. Ejderkanı savaşçıları ünlerini gerçekten hak ediyordu. Korumaları bile inanılmazlardı.

 

İmparator Johann, her zamanki gibi görülmeye değerdi. Kraliçeyle el ele yürürken, arkalarından birkaç koruma eşlik ediyordu.

 

“Wharton.” İmparator kalabalığın içinde kolayca Wharton’u seçebilmişti. Onun ne kadar güçlü ve yakışıklı göründüğünü görünce tatminle kafa salladı. “Fena değil, fena değil.”

 

Linley oraya geldi.

 

“Majesteleri, buyurun içerde istirahat edin.” Linley güldü.

 

“Tamam. Sizinle konuşmak istediğimiz pek çok şey var Üstat Linley.” Johann sıcak bir tonda konuşmuştu. Ardından ikisi misafir salonuna geçtiler. Diğer asiller ve vekillere gelince, durumun farkına vararak sessizce yanlarından uzaklaştılar.

 

Bugün imparatorluktaki asillerin büyük çoğunluğu gelmiş olsa da Linley hiçbirini karşılamaya gitmemişti. Aziz seviye bir uzmanın gidip birilerini karşılaması mı? Bu mümkün müydü?

 

“Dawson Şirketler Grubunun Başkanı teşrif ettiler.”

 

Yüksek oktavlı ses tekrar çınlamıştı. Dawson Şirketler Grubu, Yulan Kıtası’ndaki üç büyük ticari birlikten biri. Dawson Şirketler Grubu aziz seviye bir uzmana sahip olmasa bile, inanılmaz büyüklükte bir ekonomik güce sahipti.

 

İmparator bile ayağa kalkıp Linley’e, “Monroe Dawson BİZİM yakın arkadaşlarımızdan birisidir.” dedi.

 

Linley de ayağa kalktı.

 

Yale kesin Monroe Dawson’la birlikte gelmişti. Linley doğal olarak gidip onları karşılayacaktı.

 

“Haha..” Koca göbekli Monroe Dawson, yanında Yale ile birlikte yürüyordu. İmparator Johann’ı görünce anında hafifçe eğildi. “Monroe yüce İmparator Johann’a saygılarını sunar.”

 

İmparator Johann sıcak bir şekilde gülümsedi. “Monroe, bugün Linley bu yerin efendisi. BİZE karşı bu kadar nazik davranmana gerek yok.”

 

“Üstat Linley ve benim arkadaşlığımız oldukça eskiye dayanır. Yine de Üstat Linley’in sadece birkaç yılda bu kadar ilerleyeceğini tahmin edememiştim. Haha..” Monroe Dawson öyle bir gülmüştü ki gözleri birer çizgi haline gelmişti.

 

“Dawson Amca, lütfen bana adımla seslen.” Linley de konuşurken gülüyordu. O ve Yale kardeşten öteydiler. Doğal olarak Yale’in babasına karşı saygılıydı.

 

“Wharton, gel de Dawson Amcanla selamlaş.”

 

Wharton da yanlarına geldi.

 

“Ne kadar da yakışıklı, iri yarı bir genç.” Monroe Dawson, Wharton’u gördüğünde gözleri aydınlandı. Belli ki Wharton’un fiziği onu şaşırtmıştı.

 

Asiller birbiri ardına gelmeye devam ediyordu. Hatta Blumer bile geldi. Blumer bugün tam bir centilmen gibi davranıyordu. Hatta Wharton’u tebrik bile etti.

 

Yine de Wharton Blumer’ın yanında içten içe rahatsız hissediyordu. Onun samimi olmadığını hissedebiliyordu.

 

“Blumer, abin bugün gelmeyecek mi?” İmparator Johann Blumer’la konuşurken gülümsüyordu.

 

“Abim şu an önümüzdeki ay Efendi Haydson’la yapacağı düelloya hazırlanmak için inzivaya çekildi, meditasyon eğitimi yapıyor.” Blumer gülümsedi.

 

“Yaa. Mantıklı” Johann başıyla onayladı.

 

Blumer ardından kapıda misafirleri karşılayan Wharton’a bir bakış attı. Gözlerinde soğuk bir ışık vardı. Blumer içten içe Wharton Nina’yla evlenebilmeyi başaracağı için mutsuzdu.

 

“Yekpare Kılıç Azizi Haydson teşrif ettiler!”

 

Ses yükseldiğinde, İmparator Johann, Linley, Monroe Dawson ve pek çok kişi hemen ayağa kalkıp girişe doğru gittiler.

 

“Haydson geldi mi?” Linley oldukça şaşırmış ve sevinmişti. Haydson’un gelecek ay yapacağı düelloya hazırlanmakla meşgul olacağını düşünmüştü.

 

Az sonra, gri cübbeli Haydson tek başına içeri girdi. Johann, Linley, Wharton ve diğerleri onu karşıladı.

 

“Haha, Wharton tebrikler.” Haydson’un yüzünde arkadaşça bir gülümseme vardı. Ardından Linley’e dönüp şakayla, “Linley küçük kardeşin nişanlanıyor. Peki ya sen büyük kardeş?”

 

Linley irkildi. Haydson’un böyle bir şey söylemesini beklemiyordu.

 

“Hahaha…” İmparator Johann da yüksek sesle gülerken başıyla onaylıyordu, “Linley, gerçekten de evlenmenin zamanı geldi. Eğer gözüne kestirdiğin biri varsa söyle BİZE. O şanslı kızın sana getirilmesini sağlarız.”

 

Linley ağlasa mı gülse mi bilememişti.

 

“Savaş Tanrısı Okulundan Lordlar teşrif ettiler!”

 

Bu anons Linley’in soruyu geçiştirmesine yardımcı oldu. Hepsi Savaş Tanrısı Okulundan gelenleri karşılamaya gittiler.

 

“Savaş Tanrısı Okulunun bu kadar insan göndermesini beklemiyordum.” Johann duyguyla iç çekti.

 

Haydson da başıyla onayladı. Savaş Tanrısı Okulu Yulan Kıtasındaki en büyük birliklerden birisiydi. Nişan ya da düğün etkinliklerine, kendi üyelerinden birine ait olmadığı sürece nadiren katılırlardı. O durumda bile yalnızca birkaç kişi giderdi.

 

Lanke ve Castro omuz omuza içeri yürüdüler.

 

Castro gülümsedi. “Haha, kardeş Wharton, tebrikler.” Castro ustasının Wharton’a karşı ne kadar iyi davrandığını gördüğünden, onun tarafından ‘kardeş Wharton’ olarak hitap edilmeye hak kazanmıştı.

 

Ancak bu hitap şekli Linley, Johann, Haydson ve diğerlerini şaşırttı.

 

Savaş Tanrısı Okulunun üyeleri inanılmaz kibirliydi.

 

Diğer insanlara nadiren değer verirlerdi. Castro’nun yaklaşımı gerçekten de pek çok insanın kafasını karıştırmıştı.

 

“Bugün biz iki yoldaş çırak, tüm Savaş Tanrısı Okulu adına seni ve bu mutlu olayı tebrik etmek için buradayız Wharton. Bu bizzat ustamız tarafından sana vermemiz istenen hediye.” Castro sırmalarla işlenmiş bir kutuyu doğruca Wharton’a uzattı.

 

Usta?

 

Çevrelerindeki herkes şoktaydı. Savaş Tanrısı bir hediye mi göndermişti?

 

“Minnettarız.” Linley kendini ilk toparlayan oldu. Gülümseyerek tebrik hediyesini kabul etti. “Castro, Lanke, gelin birlikte oturalım.”

 

Genelde, uşaklar tebrik hediyelerini kapıda teslim alırlardı.. ancak malikanenin görevlileri Savaş Tanrısı Okulundan gelen insanların hediyelerini almaya nasıl cesaret edebilirdi ki? Eli boş gelmiş olsaydılar bile, bu bile büyük bir onurdu.

 

Malikane gürültülü seslerle yankılanıyordu. Dükler ve Kontlar gibi pek çok yüksek ünvanlı asil kendi aralarında konuşurken, Linley, Johann, Monroe Dawson, Castro, Lanke ve Haydson da kendi aralarında sohbet ediyorlardı.

 

Bu nişan törenine katılan davetliler basit tabirle inanılmazdı.

 

Oturma düzenine bir bakınca... Linley’in masasında aziz seviye uzmanların haricinde yalnızca imparator ve Dawson Şirketler Grubunun başkanı vardı. Tam o sırada..

 

“Bir aziz seviye uzman bu tarafa doğru uçuyor.” Pek çok insan bunu görmüştü. Linley kapıdan gökyüzüne doğru baktı. Gerçekten de bulutların arasından kendilerine doğru zarif bir biçimde uçan bir figür vardı.

 

Linley, İmparator Johann ve diğerleri şaşkınlık içinde ayağa kalktılar.

 

Gelen kim olursa olsun, aziz seviye bir uzmandı ve hürmeti hak ediyordu.

 

Havada bir hamleyle adam ana kapıya ulaştı. Bu, beyaz saçlı, beyaz sakallı yaşlı bir adamdı. Çok yaşlı olduğu belli olsa da, gök mavisi gözlerinde keskin bir bakış vardı.

 

“Haha.. Davetsiz geldim. Umarım rahatsızlık vermiyorumdur?” Beyaz saçlı yaşlı adam içten bir şekilde güldü.

 

Linley ve diğerlerine bir bakış bile atmadan, doğruca onların oturduğu yere doğru uçtu. O yaklaştıkça, Haydson ve Castro hızla yolundan çekildiler. Adam sonunda az önce Yekpare Kılıç Azizi Haydson’un oturduğu yere kuruldu.

 

“Burası oldukça rahatmış. Buraya oturacağım.” Beyaz saçlı adam yine içten bir kahkaha attı.

 

İmparator Johann’ın kaşları çatıldı. Bu adam biraz fazla kabaydı. Linley’de bu yaşlı adamın biraz fazla kibirli olduğunu düşünmüştü.

 

“Sorabilir miyim..” Linley daha cümlesini bitirme şansı bulamadan, Yekpare Kılıç Azizi Haydson oldukça hürmetkar bir sesle, “Buraya gelmenizi beklemiyordum, efendim. Bu bizim için gerçekten beklenmedik bir sürpriz oldu.”

 

Yanında Castro ve Lanke aceleyle başlarını salladılar. Tavırları olabildiğine mütevazı idi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr