Cilt 9 Bölüm 27: Yulan İmparatorluğunun Özel Elçisi

avatar
7354 9

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 27: Yulan İmparatorluğunun Özel Elçisi


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 27  –  Yulan İmparatorluğunun Özel Elçisi

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Sevimli görünüşlü ayı da kıkırdadı. “Doğru, doğru. Delia, şu Linley’in burada olduğunu öğrendiğinden beri gelebilmek için bin bir numara çevirdi.”

 

“Koca Sarı, ölmek mi istiyorsun?” Delia ayıyı kulağından tuttu.

 

“Acımadı ki. Haha. Acımadı ki.” Kocaman ayı neşeyle karşılık verdi.

 

“Hıh.” Delia burnunu kıvırıp somurttu. “Koca Sarı, güçlü olduğunu biliyorum, tamam mı? Bir Evren Ayısı’sın ve kalın bir derin var. Benim kulağını çekmemden korkmuyorsun.” Konuşurken gidip orta yaşlı adamın yanında durdu ve ayıyı daha fazla umursamadı.

 

Kocaman ayı kafasını kaşıyıp derin sevimli bir sesle cevap verdi. “Delia, kızma. Benim hatamdı tamam mı?”

 

Delia ona bakıp gülmeye başladı.

 

“Hatton, Delia sadece sana takılıyor. O kadar kolay kızmaz.” Orta yaşlı adam sakin bir gülümsemeyle konuşup, ardından dönüp gökyüzüne baktı. “Parry geri dönüyor.”

 

Kanat genişliği 5-6 metreyi bulan bir şahin gemiye doğru hızla dalışa geçti. Şahin inanılmaz hızlıydı ve yıldırım kadar hızlı hareket ediyordu. Gözleri altın rengiydi ve başının tepesinde mavi tüyler vardı. Oldukça korkutucu bir görünüşü vardı.

 

Bu 9. Seviye bir sihirli yaratıktı – Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini.

 

Gemideki askerler onu engellemeye kalkışmadı. Doğrudan Delia ve diğerlerinin yanına inen bu Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini’ni tanıdıkları belliydi.

 

“Küçük Rüzgar, bir şey görebildin mi?” Delia içten bir şekilde Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini’nin başını okşadı.

 

Kanatlarını kapatan Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini ayağa kalktığında boyu iki metreyi buluyordu. Şu an Delia’nın ilgisinin keyfini çıkarıyordu. Delia, tüylerini okşarken gözlerini kapattı.

 

“Parry buraya gel.” Koca ayı mutsuzca söylendi.

 

Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini ayıya bir bakıp, itaatkar bir şekilde yanına gitti. Evren Ayısı inanılmaz güçlü bir cins aziz seviye sihirli yaratıktı.

 

Aslında Evren Ayısı da Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini de orta yaşlı adamın sihirli yaratık yoldaşlarıydı. Yulan İmparatorluğundan Aziz Seviye bir Başbüyücü olan Longhaus’un.

 

Usta Longhaus rüzgar sitili bir Başbüyücüydü.

 

Rüzgar stili başbüyücüler inanılmaz korkutuculardı. Longhaus Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini’ni Batan Güneş Sıra Dağlarına götürdüğü sırada karşılaştığı bu Evren Ayısı’nı’ Boyutsal Yarık’ büyüsüyle ağır yaralamıştı.

 

‘Boyutsal Yarık’ büyüsünün saldırı gücü inanılmazdı. Gerçekliğin duvarlarını bile kesip geçebiliyordu.

 

Bu tür bir saldırı karşısında en üst düzey aziz seviye bir savaşçı olan Haydson bile ikiye bölünürdü. Ayrıca rüzgar stili Başbüyücüler rüzgara korkutucu bir derecede hakimdi ve inanılmaz hızlı hareket edebilirdi.

 

Eğer yeterince zaman verilirse, Aziz seviye bir Başbüyücünün, aziz seviye bir savaşçıyı kolaylıkla yenebileceği söylenebilirdi. Ancak aziz seviye savaşçılar da aptal değildi. Bu yüzden çoğu Aziz Seviye Başbüyücü, Aziz seviye bir sihirli yaratık bulabilmek için uğraşırdı.

 

Buna rağmen aziz seviye bir sihirli yaratığı yakalamak çok zordu.

 

Delia, geminin güvertesinde durmuş kolyesiyle oynarken doğuya doğru bakıyordu. Nazik bir rüzgar esip saçlarını unuşturdu. Nefes kesici bir güzelliği vardı. Güvertedeki şövalyeler bile ona kaçamak bakışlar atıp iç çekmekten kendilerini alamıyordu.

 

Delia Yulan Kıtasında inanılmaz ünlüydü. 7. Seviyeye yalnızca 22 yaşında ulaşmış daha bir büyücüydü. Aynı zamanda arkasında çok güçlü bir klan vardı ve aziz seviye bir başbüyücünün çıraklığına kabul edilmişti. Dış görünüş açısından başkentteki en güzel on kızdan biriydi. Böyle parlak, göz alan bir kızla evlenmek isteyen bir çok talibi olması kaçınılmazdı.

 

Ancak Delia her birini reddetmişti.

 

Klanının gücü gereği ve imparatorluk başkentinde büyüdüğü için Delia hem kiminle nasıl konuşması gerektiğini biliyordu hem de insanların asıl niyetlerini kolayca hissedebiliyordu. Linley’in Oliver’la olan dövüşüyle ilgili haberler Yulan Kıtasında yayılmaya başladığından beri Delia durmadan planlar kurmuş, sonunda Yulan İmparatoru’nu  O’Brien İmparatoruna özel bir elçi göndermeye ikna etmişti.

 

Yola çıkmadan önce O’Brien İmparator’una haber gönderip, doğal olarak kabul edilmişlerdi.

 

“Channe Şehri..” Delia mırıldandı.

 

Orada hayalleri vardı, en çok özlediği insan..

 

Nehrin suları hızla akmaya devam etti. Gemi son hız ilerlemeye devam ederken ön güvertede Evren Ayısı ve Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini Delia’nın yanında duruyordu.

 

Sonunda gemi ufukta gözden kaybolup Channe Nehri’nde yoluna devam etti.

 

Yulan İmparatorluğundan özel bir elçi geleceği haberi kısa sürede bütün başkente yayılmıi, soylular durumdan hemen haberdar olmuştu. Ancak şuan imparatorluk başkentinde insanların umursadığı sadece iki şey vardı.

 

Sadece iki büyük düellodan bahsediliyordu.

 

İlki Dahi Kılıç Azizi Oliver ve Yekpare Kılıç Azizi Haydson arasında gerçekleşen düelloydu. İkincisi ise üç ay sonra yapılacak olan Ejderkanı Savaşçısı Linley ve Yekpare Kılıç Azizi Haydson düellosuydu.

 

Linley kendinden önceki gelen Oliver’ın hatalarından ders çıkaracak mıydı? Yoksa o da aynı acı sonu mu paylaşacaktı?

 

Kimse bilmiyordu.

 

Ancak imparatorluğun sakinleri içten içe en güçlü aziz seviye Haydson’un, sonunda tekrar kazanacağını düşünüyordu.

 

Boulder Sokağı. Kont Wharton’un Malikanesi.

 

“Önümüzdeki üç ay içinde hayati bir mesele olmadıkça kimse Efendi Linley’i rahatsız etmeyecek!” Bu uyarı o yağmurlu geceden sonra malikanedeki herkesin zihninde yer etmişti.

 

Malikanedeki hava inanılmaz gergindi.

 

Arkadaki talim alanında Wharton kısa bir süre eğitim yaptı. Arından daha fazla eğitim yapma havasında olmadığını fark edip, büyük kılıç Kasap’ı kenarı bıraktı. Mutsuzca olduğu yere oturdu.

 

“Şu Haydson gerçekten çok ileri gidiyor.” Wharton sövdü. Linley’i düşündüğü anda tekrar endişelenmeye başladı. “Haydson gerçekten o kadar kendine güveniyorsan neden on yıl bekleyip abimin insan formunda aziz seviyeye ulaşmasına izin vermiyorsun! Şu an dövüşmenin sana faydası ne?”

 

“Ninesini s*keyim. Yalnızca ileri gitmekle kalmıyor. Aynı zamanda kesinlikle haince!”

 

Gates o tarafa yürüyüp kızgınca söylendi. “İmparatorlukta pek çok aziz seviye var, aynı zamanda Savaş Tanrısı’nın Okulu’nda da pek çok aziz var. Efendimiz yalnızca yirmi yedi yaşında. Haydson ise birkaç yüzyıl yaşında.”

 

“Boşuna ona küfretmeyin.”

 

Barker onlara doğru yürüyüp, devasa uzun saplı baltasını yanındaki yapay tepeye yasladı. “Efendimiz çoktan Haydson’un meydan okumasını kabul etti. Şu an tek şeçeneğimiz efendimizin kazanmasını ummak.”

 

“Efendimiz kesinlikle kazanacak.”

 

Gates yumruklarını sıkıp havaya birkaç yumruk savurdu, ardından kızgın bir sesle, “Haydson’un iç organlarının dış savunması kadar güçlü korunduğuna inanmıyorum. Aynı zamanda efendimizin geçenlerde geliştirdiği şu garip teknik de oldukça gizemli görünüyor. Kesinlikle sıradışı olmalı.”

 

Gates ve diğerleri Dalga Kalkanı’nın gerçekte ne kadar güçlü olduğunu anlayamamıştı.

 

Linley kendi özel avlusundaydı. Şu anda bir ağacın altında meditasyon pozisyonunda oturmuş Gizli Ejderkanı Klavuzu’nda yazan bilgilere göre sürekli eğitim yapıyordu. Şu anda Linley çoktan yüksek bir anlayış düzeyine ulaşmıştı. Tek ihtiyacı olan savaş ki’si idi.

 

Ne zaman boş vakit bulsa Linley savaş ki’si güçlendirmeye çalışıp, damarlarındaki Ejderkanından olabildiğince enerji çekmeye çalışıyordu. Durumun ideali aziz seviyeye ulaşıncaya kadar devam etmekti. Ayrıca savaş ki’si eğitimi tüm dikkatini vermesini gerektirmiyordu. Birisi belli bir yöntem üzerinden eğitime devam ettiği sürece, bu yeterliydi. O yüzden şu an Linley zihninde başka sorulara cevap arıyordu.

 

“Geçen sefer, Savaş Tanrısı’nın ilk çırağı Fain ile kapıştığımda, ikisinin de ruhsal kökenli saldırılar yapabildiklerini gördüm. Oliver da böyle bir atak geliştirmiş. Aynı zamanda büyük olasılıkla böyle atak tekniklerine sahip pek çok insan var. Ben de ruhsal kökenli bir saldırı geliştirmeli miyim? Ayrıca geliştirmesem bile, en azından nasıl savunacağımı öğrenmeliyim, değil mi?”

 

Savaş ki’sini beslemeye devam ederken Linley kafasında bu sorularla boğuşmaya devam ediyordu.

 

Ruhsal kökenli saldırıların altında yatan prensip neydi?

 

Ve biri bu saldırılara karşı nasıl savunma yapabilirdi?

 

Linley bunları düşünürken, Haeru yerde yatmıştı. Bebe ise Haeru’nun sırtına rahatça kıvrılmış, gözleri yarı kapalıydı.

 

“Bebe, sence Efendimiz Haydson’u yenmeyi başarabilir mi?” Haeru sessiz bir şekilde fısıldadı.

 

“Doğal olarak.” Bebe gözlerini açıp sarsılmaz bir güvenle konuştu.

 

Ancak ardından sessiz bir șekilde devam etti. “Tabi ki şu Haydson oldukça güçlü görünüyor. Ancak ne olursa olsun, eğer Patron düelloda ölme noktasına gelirse, ben, Bebe anında yardıma koşarım. Hıh. İki gece önce herkes Oliver’ın ölesiye dayak yemesine şahit oldu. Ayrıca hala uyanmadı. Patron’un o hale düşmesine izin vermem.”

 

“Bu kuralları çiğnemek anlamına gelmez mi?” diye sordu Haeru.

 

İki kişi düello ettiğinde, bir taraf kazansa da kaybetse de kimse aralarına giremezdi.

 

“Kuralları s*keyim. Dünya büyükse, gökler ondan daha büyük, ancak hiçbir şey Patron’dan daha büyük değil. Nasıl olurda kurallar Patron’umun hayatından daha önemli olur?” Bebe kibirle söylendi. “Ayrıca ben , Bebe olaya karışırsam ne olmuş? Patron bir büyücü biliyorsun! Bir büyücü bir savaşçıyla düello ederken, genelde yanında sihirli canavarını da getirir. Eğer aralarına girersem, bu kuralların ihlali anlamına gelmez.” Konuşurken Bebe, söylediklerinin oldukça anlamlı olduğunu düşünüp mutlu bir biçimde güldü.

DN: TDK, ‘adam’ kelimesinin anlamını Bebe diye güncellemeli.

 

İmparatorluk başkentinin kapıları sonuna kadar açıktı. Saraydan, doğu kapısına kadar şehir, caddelerin iki tarafına nizami bir şekilde dizilmiş imparatorluk muhafızlarıyla doluydu.

 

Sarayın şövalyeleri imparator’un arabasının arkasına dizilmiş, arkalarında pek çok soyluyla birlikte imparatoru takip ediyordu.

 

Savaş Tanrısı Okulu’nun aziz seviye uzmanları Kenyon ve Lanke de oradaydı.

 

Bunun nedeni Yulan İmparatorluğu’ndan gelen heyetin içinde aziz seviye bir baş büyücü olduğunu bilmeleriydi. Eğer kendi taraflarında bir aziz seviye bulunmazsa,  güçsüz gözükürlerdi.

 

“Neden gelmediler?” İmparator Johann mutsuz bir şekilde yanındaki saray görevlisine sordu.

 

“Majesteleri, Yulan İmparatorluğunun elçisinin gemisi limana ulaşmak üzere. Yakında burada olurlar.” Görevli saygıyla cevap verdi.

 

Johann başıyla onayladı.

 

Şüphesiz Yulan Kıtasındaki en güçlü iki imparatorluk Yulan İmparatorluğu ve O’Brien İmparatorluğuydu. İmparator Johann, kendi O’Brien İmparatorluğunun Yulan İmparatorluğunu geçip daha da güçlenmesini arzuluyordu.

 

Ancak, Yulan İmparatorluğunun da kendi güçlü yönleri vardı.

 

Yulan İmparatorluğu on bin yılı aşkın süredir varlığını sürdüren kadim bir ulustu. Ayrıca Yulan İmparatorluğu dünyadaki büyücülerin çoğuna ev sahipliği yapıyordu. Eğer en çok aziz seviye savaşçı O’Brien İmparatorluğundaysa , Yulan İmparatorluğu’nda da bir o kadar Aziz seviye Baş büyücü vardı.

 

Ne de olsa Aziz Seviye Başbüyücüler, Aziz seviye savaşçılardan daha büyük bir tehdit unsuruydu. Örneğin aziz seviye rüzgar stili baş büyücü, Longhaus, hazırlanmak için biraz zaman bulursa ‘Boyutsal Yarık’ büyüsü ile Haydson’u ortadan ikiye bölebilirdi.

 

“Geldiler!”

 

O’Brien imparatorluğundan karşılamaya gelenler devasa bir geminin yaklaştığını gördüler. Güvertedeki sevimli dev ayıyı ve büyük şahini gördüklerinde pek çok insan şok olmuştu.

 

“Bir Evren Ayı’sı? Ve bir Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini?”

 

Kenyon ve Lanke birbirlerine bir bakış attılar. Şaşırmaktan kendilerini alamamışlardı. Birlikte saldırsalar bile aziz seviye bir Evren Ayısı ile başa çıkabileceklerinden emin değillerdi.

 

Delia güzel, uzun bir cübbe giymiş, rüzgar stili aziz seviye baş büyücü Longhaus’un yanında duruyordu. Gemiden birlikte indiler, arkalarından sırasıyla iki sihirli canavar, şövalyeler ve onların canavarları takip etti.

 

“Rap!”

 

İmparatorluğun şövalyeleri iki sıra haline geçip, ellerindeki mızrakları havaya kaldırdılar. Bu sövalyeler saraydaki en iyiler arasından seçilmişti. Her biri yedinci seviyedeydi ve liderleri 8. Seviyedeydi.

 

“Usta, O’Brien İmparatorluğunun şövalyeleri gerçekten de bizim Yulan İmparatorluğumuza göre daha güçlüler. Auraları bile çok daha farklı. Bizim imparatorluk başkentindekiler biraz fazla rahat.” Delia çevrelerinde başka kimse yokmuş gibi sakince ustasıyla konuşuyordu.

 

Longhaus da başıyla hafifçe onayladı.

 

Yulan İmparatorluğunun başkenti antik bir şehir sayılırdı ve başkentin antik klanları yalnızca hayattan zevk almaya bakıyordu. Aksine O’Brien İmparatorluğu bir şavaşçı ulusuydu ve her biri diğerlerinin önüne geçmek için çabalıyordu. Askeri gücüyle ünlü bir imparatorluk olmasına şaşmamalıydı.

 

İmparator Johann, Lanke, Kenyon ve saray görevlileri onları karşılamaya gittiler.

 

“Delia Leon, değil mi? Haha..” İmparator Johann yüksek sesle güldü.

 

Delia saygıyla karşılık verdi. “Yulan İmparatorluğunun özel elçisi Delia, O’Brien İmparatorluğunun yüce yöneticisi İmparator Johann’ı selamlar.” Yulan İmparatorunun en içten tebriklerini ve iyi dileklerini getirdim.”

 

“İmparator Johann, bu benim ustam Aziz Seviye Başbüyücü Longhaus.” Delia ustasını tanıştırırken gülümsüyordu.

 

İmparator Johann, Usta Longhaus’a bakıp “Sizinle tanıştığımız için çok memnunuz Üstat Longhaus.”

 

“Ben de tanıştığıma onur duydum, İmparator Johann.” Longhaus gülümseyerek cevap verdi.

 

Delia çevredekilere göz atmadan duramadı. Gözlerinde hoşnutsuz bir ifade belirdi. Aradığı kişiyi görememişti. Aynı zamanda İmparator Johann’a dönüp “İmparator Johann bu ikisi güçlü Aziz Seviye uzmanlar olmalı değil mi? Bizi tanıştırır mısınız?”

 

Delia gelmeden önce pek çok bilgi edinmişti. Kenyon ve Lanke hakkında çoktan bilgi sahibiydi.

 

Yulan İmparatoru’nun özel elçisi Delia ve rüzgar stili Başbüyücü Longhaus ve diğerleri resmi olarak İmparatorluk Başkenti Channe’e giriş yaptılar. İçeride kendilerini büyük bir karşılama töreni bekliyordu.

                        ##############

Çevirmen notu : Daha önce Master – Disciple çevirisi konusunda öğretmen – öğrenci ikilisini kullanmak daha doğru gibi gelmişti. Çıkış noktası Savaş Tanrısı Okulu idi. Ancak bundan sonraki çevirilerde Usta-Çırak olarak çevirmeyi düşünüyorum, bilgilerinize..

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr