Cilt 9 Bölüm 45: Gaddarlık

avatar
6707 7

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 45: Gaddarlık


Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 45 – Gaddarlık

Çeviri: Gi  Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Yulan Takvimi Yıl 10009. Ekim’in 21’i. Wharton ve Nina’nın büyük düğününün birkaç gün sonrasıydı. O gün, Linley, Reynolds’un ölmüş olduğunu düşündüğünden acı içindeydi.

 

Ancak…

“Bu gemideki üçüncü günümüz. Şu piç işkence ederken bir köleyi daha öldürüp, cesedi nehre attı.” Parmaklıklı pencereler ardında  Reynolds, dış dünyayı görebiliyordu. Güçlü görünen bir başka adamın daha kanlar içinde nehre atıldığına şahit olmuştu. Bir başka beden ‘cup’ sesiyle nehrin dibini boylamıştı.

 

Reynolds orduda çoktan insan yaşamının ne kadar değersiz olduğuna şahit olmuştu.

Ancak, bu kölelik macerasında Reynolds, bu işkencecilerin gaddarlığı karşısında şok olmuştu. Şansına o, Reynolds, son derece değerli bir ‘maldı’ ve bu herifler onu öldürmeye cesaret edememişti.

“Şlak!” Bir kırbaç Reynolds’un önce vücuduna, ardından da suratına ağır birer darbe indirdi. Yüzünde anında kanlı bir şerit ortaya çıktı. Perişan haldeki kıyafetleri de çoktan parçalanmıştı.

“*mına koyduğum, neye bakıyorsun sen?” Elinde kırbacıyla kocaman bir adam, öfkeyle Reynolds’a bağırdı.

Reynolds’un tek yapabildiği, çıt çıkarmadan geminin bir köşesine sinmek oldu. Söz dinlemeyi öğrenmişti. Eğer cesur davranıp, adamın bakışlarına karşılık vermeye kalksaydı... Büyük ihtimalle bütün gece işkence görürdü.

 

 

Bu köle gemisi inanılmaz büyüktü. En alt katta ucuz köleler tutulurdu. Köle tüccarları bazen o kata iner, eğer birinin tavrından memnun kalmazlarsa bayıltana kadar kırbaçlarlardı.

Reynolds, son derece değerli bir köleydi ve ikinci kattaki özel bir odada tutuluyordu. Bu odanın pencereleri çelik parmaklıklarla kapatılmıştı ve iki eşkıya nöbetçi sürekli başındaydı.

İkinci kattaki diğer odalarda da pek çok sayıda nöbetçi vardı.

Üçüncü ve en üst katta ise gemideki köle tüccarlarının liderleri kalıyordu. Biri 8.seviyeden bir uzman iken, diğer ikisi 7. Seviyedeydi. Eğer Reynolds olmasaydı, bu gemide büyük ihtimalle 8. Seviye bir uzman bulundurmazlardı.

 

Uzun boydu, güçlü görünüşlü kel bir adam 3. Kattan güverteye doğru indi.

“Efendi Peel.” Çevredeki eşkıyalar adamı saygıyla selamladı.

 

Güvertedeki kan izlerini gören kel adam kaşlarını çattı.”Şu kan lekelerini silin. Ayrıca köleler s*ktiğimin parası demek. Onlara vuracağınız zaman dikkat edin. Öldürmeyin. Eğer bir köleyi öldürürseniz, bu organizasyonun para kaybettiği anlamına gelir.”

Çevredeki eşkıyalar ses çıkarmaya cesaret edemedi.

Kel adam homurdanıp, ardından güvertenin kenarındaki zincirlere doğru yürüdü. Serin gece rüzgarı yüzüne vuruken, Bonai Nehri’nin güzel gece manzarasının tadını çıkardı.

“Şu büyücü ne alemde?” Kel adam homurdandı.

Yakınındaki bir eşkıya yaltaklanarak cevap verdi, “Efendi Peel, şu büyücü, parlak oğlan başlarda yüce ve soylu olduğunu düşünüyordu, ancak bizim çocuklar onu ‘eğitmek’ için birkaç gün uğraşınca dersini aldı.”

“Harika.” Kel adam sakince güldü. “Hepiniz gözünüzü o büyücünün üzerinde tutun. Bu sefer taşıdığımız tek değerli mal o 7.seviye büyücü. Ayrıca , görünüşe bakılırsa bu büyücü bir soylu. Onu sattığımızda inanılmaz kâr edeceğiz.”

Eşkıyaların hepsi başlarını salladı.

 

Seviyeden genç bir büyücü, köle pazarında açık arttırmaya çıkabilecek en değerli parçalardan biriydi. İnsanlar böyle bir parçaya, güzel ve bakire bir kıza vereceklerinden bile çok daha para öderdi.

“Bu ses de ne?” Kel adam birden kaşlarını çattı, ardından başını çevirip kamaraya baktı. “Şu hasta piç öksürmeye devam ediyor. Onu buraya getirin. Annesini s*ktiğim, beni deli ediyor.” Kel adamın gözünü kan bürümüştü.

 

Az sonra, cılız, genç bir adamı sürükleyerek getirdiler. Görünüşe göre on sekiz ya da on dokuz yaşlarındaydı. Vücudu kötü bir kokuyla ve kanlı yaralarla kaplıydı. Genç adamın gözleri neredeyse boş bakıyordu. Uzun süreli hapis hayatı onu neredeyse delirtmişti. Köyünü hayallerini gerçekleştirmek için terk etmiş genç bir adamdı. Nasıl köle tacirleri tarafından ele geçirilip satılacağını bilebilirdi ki? Farkına bile varamadan kendini bir kabusun içinde bulmuştu.

“Hmm?” Kel adam elini uzattığında, yakındaki eşkıyalardan biri eline bir kırbaç tutuşturdu.

 

Kırbaç havada şaklayıp, tiz bir ses çıkarttı. Genç adamın boş bakışlarının yerini birden korku ifadesi aldı.

“Eğer ölmediysen, neden öksürüp duruyorsun? Bütün keyfimin içine ettin.” Kel adam birden cılız, genç adama sert bir kırbaç darbesi vurdu.

Kırbaç darbesi sıradan eşkıyaların darbelerinden çok daha güçlüydü.

 

 

Genç adamın vücudu birden şiddetle titredi. Yüzünden göğsüne kadar inen korkunç bir darbe izi vardı. Sonra, kan akmaya başladı.. Kıyafetlerine gelince, zaten çoktan praçalanmışlardı.

“Şlak!”  “Şlak!” “Şlak!” “Şlak!” ….

Kel adam, hınçla vurmaya devam etti. Bütün öfkesini genç adamın vücudundan çıkarmıştı. Şu ana kadar oldukça tecrübe kazanan genç, çabucak kafasını korumaya çalışarak bir top gibi kıvrıldı. Düşündüğü, dayanabildiği sürece hayatını koruyabileceğiydi.

Ancak şanssızdı. Kel adam Reynolds’u öldürmeye cesaret edemese bile, bu genç, bir hiçti.

“Efendi Peel, o öldü.” Eşkıyalardan biri fısıldadı.

 

Kel adam elindeki kanlı kırbacı eşkıyalardan birine doğru attı, ardından tekrar nehrin azgın sularını izlemeye döndü. Tembel bir şekilde geriniyordu. “Bu iyi geldi. Siz şu bok çuvalını güverteden atın. Aynı zamanda yerleri iyice fırçaladığınızdan emin olun.”

“Emredersiniz, Efendi Peel.” Eşkıyalar hemen verilen emirleri uygulamaya koyuldu.

“Cup!” Bu ses eşliğinde bir başka ceset daha nehirle buluştu.

 

Her köle gemisi birkaç yüz köle getirirdi, ve her seferinde, onun üzerinde köle işkenceden ölürdü. Eşkıyaların döverek öldürdükleri genelde içlerindeki en zayıflar olurdu. Daha güçlü olanlar daha uzun süre dayanabilirdi. Böylece köle organizasyonu çok fazla kayıp yaşamazdı.

“Bir tane daha.” Reynolds sessizce iç çekti. Neil şehrinden sağ çıkmayı başardıktan sonra bu duruma düşeceğini hayal edemezdi.

Reynolds geleceğin ne getireceğini bilmiyordu.

“Bir köle mi olacağım?” Bir kölenin karanlık, küçük düşürücü yaşamını düşününce istemsizce titredi.

“Parlak oğlan, ne mırıldanıyorsun? Büyü yapmaya mı çalışıyorsun?” Kızgın bir kükreme ve ardından gelen bir ŞLAK sesiyle kırbaç bir kez daha suratında patladı.

Acı. Aşağılanma!

Bu eşkıyaların hepsi Reynolds’un 7. Seviye bir büyücü olduğundan haberdardı. Aşağılık, değersiz heriflerin her biri, her fırsatta Reynolds’u kırbaçlayarak acınası gururlarını tatmin ediyordu.

“*rospu çocuğu. S*ktir git!” Reynolds, gerçekten öfkelenmişti.

Sineye çektikçe bu adamlar daha da katlanılmaz olmaya başlamıştı.

“Vay vay! Eşkıyanın yüzünde bir sırıtış belirirken, bir kaşını kaldırmıştı.”Demek hala küstah davranmaya cesaret edebiliyorsun?” Konuşurken kırbacı bir kere daha salladı.

 

 

Reynolds’un gözlerinden vahşi bir parıltı geçti. Dudakları bir büyünün sözlerini hızlıca mırıldanmaya başladı.

“BAM!” Her biri bir insan kafası boyunda ateş topları hızla iki eşkıyaya doğru fırladı. Dahası bu ateş topları normal bir ateşten çok daha yakıcıydı. İki eşkıya anına kömür oldu. Kısa süre sonra artık nefes almıyorlardı.

Büyüyü yaptıktan hemen sonra Reynolds dışarı fırladı.

Ancak tam o sırada..

“Bam!” Odanın tavanında kocaman bir delik açıldı. Ardından kırmızı cübbe giyen tek gözlü bir adam delikten aşağı süzüldü. Tek hamlede Reynolds’a ulaşıp ona bir tekme savurdu.

“Bam!” Reynolds sert bir biçimde odanın kenarına doğru savruldu. Ağzından kan sızıyordu.

Tek gözlü, kırmızı cübbeli adam kömüre dönmüş iki cesede bir bakış atıp, soğuk bir biçimde Reynolds’a döndü. “Gebermek mi istiyorsun!” Reynolds kızıl saçlı, kırmızı cübbeli, tek gözlü adamın bakışlarına karşılık verdi.

 

 

“Organizasyonun üç aylık özel eğitim süreci için ısrarcı olmasına şaşmamalı. Hepiniz birer zavallısınız.” Tek gözlü adam sövdü. 7. Seviyeden bir büyücüyü sadece yakalamak yetmiyordu. Onları en ufak bir emre bile itaatsizlik göstermeyecek hale sokmak son derece zordu. Eğer kızdırılırlarsa gözleri dönüyordu.

Kısa bir an sonra…

Birkaç eşkıya hareket edemeyeceğinden emin olacak şekilde Reynolds’un uzuvlarını tutmuştu. Kızıl saçlı, tek gözlü adam ve iki kel eşkıya soğuk bir şekilde ona bakıyordu.

“Parlak oğlan, sana teknemde uslu durman gerektiğini hatırlatmıştım. Şimdi beni çok kızdırdın.” Kızıl saçlı, tek gözlü adam soğuk bir tonda konuştu. “Peel, hatırlamasına yardım et.”

Reynolds’un yüzü  anında soldu.

Tek gözlü adamın ona yaptığı uyarıyı hatırlamıştı. Reynolds’un korkundan gözleri büyüse de, Peel isimli kel adam gülerek ona doğru yürüdü. “Ellerinden birini benim için tutun.” Eşkıyalar hemen Reynolds’un bir elini açıp yere bastırdılar.

 

Peel güverteden demir zincirleri kesmek için kullandıkları kerpetenlerden birini alıp geldi. Reynolds’un iki parmağını kerpetenin ağzına gelecek şekilde yerleştirdi. Parmaklarındaki soğuk his, Reynolds’un kalbinin sıkışmasına neden oldu.

“Hmm. Sık gitsin.” Tek gözlü adam soğuk bir şekilde dudak büktü.

Çelik kerpeten kolayca kapandığında Reynolds’un iki parmağı kağıt gibi kolayca kesilmişti. Reynolds’un vücudu acıyla sarsılırken, kesiklerden kan fışkırıyordu.

İki parmağını kaybetmenin acısı, göğsüne aldığı kılıç darbesinden bile daha fazlaydı.

Reynolds’un acı içindeki çığlıkları, çevredeki eşkıyaları heyecanlandırmıştı. Tek gözlü adam dalga geçerek devam etti, “Parlak çocuk, bunu hatırla. Bugün sana yapacağımı söylediğim şeyi yaptım. Bu dersi unutursan, seni temin ederim ki bir sonraki dersi asla unutamayacağından emin olurum.” Ardından tek gözlü adam arkasını dönüp gitti.

Gece vakti.

Reynolds soğuk odasının köşesinde kıvrılmıştı. Vücudu hala hafifçe titriyordu. Kesik parmakları çoktan sarılmıştı. İki eşkıya belli aralıklarla ona bakışlar atıyordu. Adamların gözlerinde bir delilik ifadesi vardı.

Reynolds, iki arkadaşlarını öldürmüştü. Bu eşkıyalar doğal olarak ondan nefret ediyordu.

“*rospu çocuğu. Parlak oğlan.”

 

Reynolds’un yaralı elini hedef alan bir kırbaç darbesi şakladı. Reynolds elini arkasına saklayabilmek için elinden geleni yapsa da, kırbacın ucu yine de eline değmişti. İnanılmaz bir acı dalgası tüm elini kapladı. Yara yeniden açılmıştı. Kırbacın kemiklerine vurduğu yer özellikle sancıyordu. Sanki parmakları yeniden kesilmişti.

“Yeter. Ona vurmayı kes.” Diğer eşkıya araya girdi.

Aslında, bu iki eşkıya Reynolds’un yeniden gözünün dönüp, onlara bir büyü yapmasından korkuyordu. Buna rağmen, az önce Reynolds’a vuran eşkıya ölen ikisiyle son derece sıkı fıkıydı. Doğal olarak intikam istiyordu.

“Buna katlanamam. Kaçmak zorundayım.” Köşede bir top gibi kıvrılmış olan Reynolds gizlice böyle düşünüyordu. “Eğer böyle bir yaşama devam edersem, gerçekten delireceğim.”

Reynolds, aklını korumayı başarabilse bile, önünde yatan tek yaşamın kölelik olduğunun farkındaydı.

“Yarın. Yarın, gemi kıyıya yanaştığında, hamlemi yapacağım.” Reynolds’un korkacak bir şeyi kalmamıştı. Aslında, gemi her gün kıyıya yanaşıyordu. Sebeplerden biri yiyecek stoklarını doldurmaktı, diğeri ise tek gözlü adamın kuru yiyecek sevmemesiydi. Adam taze meyveler yemeyi seviyordu. Bunun için de karaya inerdi.

 

Buna rağmen tek gözlü adam son derece dikkatliydi. Yerde yatan Reynolds gece ilerledikçe daha da üşüdü. Dahası kesik parmaklarından yayılan acı dalga dalga gelmeye devam ediyordu. Dişlerini sıkıp, dayandı.

 

 

Gün, yavaşça aydınlandı.

O iki eşkıya Reynolds’u birkaç kez daha kırbaçladılar, ancak Reynolds köşede büzüşmeye devam edip, darbeleri sessizce kabul etti. Karşı koyamayacağını biliyordu. İlk karşı koyduğunda, iki parmağını kaybetmişti. Bir sonraki seferde.. belki de tek gözlü adamın söylediği gibi, sıradaki ders ömür boyu unutulmaz olacaktı!

Reynolds sessizce geminin kıyıya yanaşmasını bekledi.

Uzunca bir zaman sonra..

“Kıyıya yanaştık.” Güverteden yükselen sesler duyuluyordu. Az sonra ayak sesleri duyuldu. İki kişinin geldiği belliydi.

“Peel, siz ikiniz nöbette kalın. Ben gidip biraz dinleneceğim, ardından gelip nöbeti devralırım.” Tek gözlü adamın sesi duyulmuştu.

“Efendim, endişelenmeyin.” Peel’in cevabı da son derece anlaşılırdı.

Ayak seslerinin gemiden uzaklaştığını duyan Reynolds, rahatlayarak iç çekti ve ardından gözlerini kapatarak kaçış planını kafasında bir kere daha tekrar etti.

Planı son derece tehlikeli olsa da, denemek zorundaydı.

Yakındaki iki eşkıyaya bir bakış attıktan sonra tekrar köşesine kıvrıldı. Dudakları yavaşça hareket etmeye başladı…

 

 

 

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr