Cilt 9 Bölüm 49: Gizemli Dağ Köyü

avatar
6769 7

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 49: Gizemli Dağ Köyü


Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 49 – Gizemli Dağ Köyü

Çeviri: Gin      Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Güneş tepedeydi. Reynolds, şu an oldukça büyük bir dağa tırmanıyordu.

“Şimdiye Anarşik Topraklara girmiş olmam gerekir.” Reynolds on günün ardından tam olarak ne kadar yürüdüğünden emin değildi. Genelde gördüğü en ıssız tarafa doğru ilerlemişti. Uzaktan şehirleri seçebilse de, hiçbirine girmemişti.

Reynolds’un şu an tırmandığı dağ inanılmaz büyüktü ve büyük bir alan kaplıyordu.

Zorlu bir tırmanışın ardından Reynolds dağın zirvelerinden birine ulaşıp, etrafına şöyle bir bakındı. Birden, bu devasa dağın merkezinde küçük bir dağ köyü olduğunu fark etti. Reynolds kurumuş, çatlak dudaklarını şöyle bir yaladı. Uzun bir hintkamışı sarmaşığına tutunup köye doğru tırmanmaya başladı.

Dağ köyünün insanları, köye giren Reynolds’u gördüklerinde ona meraklı gözlerle baktılar.

Çok nadiren ziyaretçi gördükleri belliydi…

Bu dağ köyünde oldukça az sayıda insan yaşıyordu. Reynolds, şu ana kadar gördüklerine göre burada yaklaşık birkaç bin insan yaşadığını tahmin etmişti. Basit bir şekikde tasarlanmış bir açık hava hanı bile vardı. Reynolds, aceleyle oraya gidip oturarak seslendi, “İki tas su, biraz yemek ve bir şişe şarap.”

Ancak oturur oturmaz Reynolds bir şey fark etti..

“Bu mekan… ” Reynolds’un kalbi sıkıştı.

Buradaki her bir insanın bir uzmanın aurasını taşıdığını fark etmişti. Reynolds’un seçebildiği kadarıyla çok sayıda 6. Ve 7. Seviye savaşçı vardı. Hatta 8. Seviyeler bile.. Aynı zamanda bazı güçlü büyücüler... Büyücüler! Hem de inanılmaz güçlü olanlar..

“Dostum, sen buraya nasıl geldin?” Kel bir adam elinde bir şişe şarap ve iki kupayla çıkıp geldi. “Gel, içelim.”

Reynolds, bu dağ köyünün sıradan bir yer olmadığını şimdi fark etmişti. Hemen cevap verdi, “Rohault İmparatorluğunun sınırından geliyorum. Anarşik Topraklara gitmeyi planlıyordum. Ana yolları takip etmedim ve dağların üzerinden kuzeye doğru ilerledim. Ne zaman bir nehir görsem yüzerek geçtim. Ne zaman bir dağ ile karşılaşsam üzerinden tırmandım. Bu dağı tırmandığımda bu küçük dağ köyünü bulmayı beklemiyordum.”

Kel adam başını sallayıp güldü. “Ah demek öyle.”

“Şaşırmamız doğal. Köyümüze gelen hiçbir yol yoktur ve bu dağ oldukça ıssız bir yer. Genelde dışarıdan birini ancak 8-10 yılda bir görürüz.” Başka bir adam gülerek yanlarına geldi.

Reynolds endişelenmeye başlamıştı.

Yanındaki bu iki adam son derece güçlüydü. En az 7. Ya da 8. Seviyeydiler.

“Burası da ne böyle? Neden her yerde güçlü uzmanlar var?” Reynolds gizlice bunu düşünüyordu.

Bu iki adamlar sohbet edip içerken Reynolds şunu keşfetmişti… Bu gizemli dağ köyünün insanları dış dünyadan tamamen kopuk değildi. Hatta dış dünya hakkında oldukça fazla şey biliyorlardı.

“Prenses Monica geliyor.” Kel adam birden konuştu. Çevredeki pek çok kişi dönüp tek bir yöne baktılar. Reynolds da öyle…

Uzun yeşim saçlı genç ve güzel bir kadının arkasında bir hizmetçiyle birlikte gelirken, yolda diğer köylüleri sıcak bir şekilde karşıladığını gördü. Kadını gördüğünde Reynolds çok olmuştu. Bu güzel yüz… bu arkadaş canlısı gülüş…

Reynolds bugüne kadar pek çok kızla birlikte olsa da, bu kız karşısında beyninden vurulmuşa dönmüştü.

“Sanırım.. ait olduğum yeri buldum.”

Çapkın Reynolds daha önce pek çok genç leydiyle yakınlaşmıştı. Ancak bu güne kadar kalbini çalmayı başarabilen olmamıştı… Bugüne kadar bekar kalmasının sebebi buydu. Ancak gizemli dağ köyündeki bu kız, Reynolds’un kalbini titreten özel bir aura taşıyordu.

Monica isimli kız, Reynolds’a bir bakış attı. Reynolds, Monica’nın berrak gözlerinde yeşim rengi hafif bir ışık olduğunu fark etmişti. Kız efsanevi ruhlara benziyordu. Tamamen baştan çıkarıcıydı. Monica gülüp ona seslendi. “Merhaba, yabancı.”

Reynolds hemen ayağa fırlayıp, centilmen bir tavırla, “Güzel Prenses Monica, adım Reynolds.”

Monica birden Reynolds’un sol eline bir bakış attı. Ağzı şaşkınlıkla aralandıktan sonra, Reynolds’a döndü, “Eline ne oldu?”

“Birileri beni yaraladı.” Reynolds sıradan bir şeymiş gibi cevap verdi.

Monica hemen ona doğru yürüdü. “Elini bana doğru uzat.” Reynolds soru sormadan, sol elini uzattı. Demir kerpeten tarafından açılan yara korkunç görünüyordu. Monica dudaklarını hafifçe oynatmaya başladı. Kısa bir süre sonra…

Sayısız ışık zerreciği bir bulut oluşturarak Reynolds’un sol eline aktı. Reynolds sol elindeki yaranın hızla iyileştiği ve iki parmağının yeniden uzadığını hissedebiliyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar Reynolds’un eli sanki hiç yaralanmamış gibi eski haline dönmüştü.

“Bu.. bu…” Reynolds şok olmuştu ve Monica adındaki genç kadına hayretle bakıyordu.

Bu genç leydinin bir ışık stili büyücü olmasını beklemiyordu. Hem de inanılmaz güçlü bir büyücüydü. Gücü, Reynolds’unkinden bir zerre az değildi.

Reynolds, Monica’nın yüzündeki konsantrasyon ifadesini gördüğünde, kalbi daha da hızlı atmaya başladı.

---

Akşamüstü. Güneş batıdan batarken, gökyüzü çok sayıda alev kırmızısı bulutla kaplıydı.

Dağ köyündeki çimenlikte Reynolds ve Monica yan yana yürüyordu. Reynolds Monica’nın güzel yüzüne baktığında kalbini bir huzur dalgası sardı. Dağ köyünde kalmaya başlayalı çoktan bir ay olmuştu.

Dağ köyünden kimse gitmesini istememişti.

Dağ köyünde geçirdiği bir ay içinde, Reynolds köylülerin çok büyük kısmının köyden hiç ayrılmadığını öğrenmişti. Yalnızca küçük bir kesim belli aralıklarla dış dünyaya giderdi. Döndüklerinde köylülere dış dünya hakkında bilgi verirlerdi.

Monica yalnızca yirmi yaşındaydı ve çoktan 7. Seviyeden bir ışık büyücüsüydü. Yetenek konusunda Reynolds’dan üstün olduğu açıktı.

“Bu şekilde devam edemem. Aileme ve üçüncü kardeşime sağ olduğumu haber vermeliyim.” Reynolds ailesi ve arkadaşlarıyla kavuşmak istiyordu, ancak Monica’nın cazibesi onun için fazla güçlüydü. Ve Monica’ya göre bu yabancı çok fazla şey biliyordu. Onunla ne zaman konuşsa, Monica dış dünyayla ilgili pek çok yeni şey öğrendiğini fark etmişti.

Reynolds konuşma konusunda özellikle yetenekliydi. Monica onu ne zaman görse mutlu oluyordu.

“Sürekli Monica’yla olabilsem, bu ne muhteşem olurdu… ” Reynolds’un kalbi umutla doluydu.

“Bayan Monica.” Aniden arkalarından bir ses duyuldu. Gümüş saçlı, orta yaşlı bir adam onlara doğru yürüyordu. Reynolds irkilmişti. Bu adamın onlara yaklaştığını hissetmemişti. Adamın aşırı güçlü olduğu açıktı.

“Miller Amca.” Monica başını çevirip kısa gümüş saçlı orta yaşlı adamı gördüğünde kahkahayla karşılık verdi.

Miller’ın sıradan, dürüst görünen bir yüzü vardı. Reynolds’a bir bakış atıp, Monika’ya sıcak bir gülücük attı. “Bayan Monica, geç oluyor. Anneniz eve dönüp yemeğe katılmanızı bekliyor.” Monica başıyla onayladı, ardından gülümseyerek Reynolds’a dönüp, “Büyük kardeş Reynolds, ben şimdilik eve dönüyorum. Sonra görüşürüz.”

Reynolds da gülümseyerek başını salladı.

Monica gittikten sonra Miller Reynolds’a bakıp konuştu. “Yabancı çocuk, dağ köyümüzde kalmaya başlayalı epey oldu. Artık bir seçim yapman gerekiyor..”

“Seçim?” Reynolds şaşırmıştı.

“Miller sakince başını salladı. “Bizi bulabildiğine göre, kader seni buraya yönlendirmiş demektir. Önünde iki seçenek var. Birincisi, sonsuza kadar dağ köyümüzde kalıp, buranın yerlilerinden biri olmak. İkincisi ise hemen buradan ayrılıp, bir daha asla gelmemek. İki seçeneğin var. Söz dinlemezsen, kesinlikle ölürsün.”

Bu soğuk, sakin sözler Reynolds’un içini titretmişti.

Sonsuza kadar gitmek mi? Ya da dağ köyünden bir daha hiç ayrılamamak mı?

Reynolds iki seçeneği de beğenmemişti.

“Bay Miller.” Reynolds aceleyle konuştu. “Bildiğim kadarıyla, köyden ara sıra dışarıya giden insanlar olmuyor mu?”

Miller ona bir bakış atıp kıkırdadı, “Doğru. Köyümüzde her yıl bir turnuva düzenlenir. Turnuvada ilk ona giren herkes köyden ayrılıp dış dünyayı gezme hakkı edinir. Ancak şu anki gücün düşünülürse.. bırak ilk onu, ilk yüze bile girmen zor.”

Reynolds inanılmaz gergindi.

“Şu an sıralamaya giremesem de, gelecekte yapabilirim.” Reynolds çoktan kararını vermişti. “Bay Miller, bu köyün bir üyesi olmaya karar verdim.” Reynolds ailesini sevse de, ordudayken onları görmeden bir iki yıl geçirdiği oluyordu. Ailesi onun yaşadığını bildiği sürece gerisi önemli değildi. Gelecekte onlarla buluşabilirdi. Bu çok sorun olmazdı.

Reynolds, anne babasının en az birkaç yüzyıl daha yaşayacaklarından emindi.

Ancak Monica... Reynolds buradan ayrılırsa, geri kalan yaşamı boyunca kararından pişmanlık duyardı.

 Miller yavaşça kafasını salladı. “Köye hoş geldin. Şunu unutma. İzin almadan köyden ayrılman yasak. Eğer yaptığını öğrenirsek... kesinlikle ölürsün. Köyün buna gücü olup olmadığından şüphelenmesen iyi edersin.” Miller ardından dönüp gitmeye hazırlandı.

“Bay Miller.” Reynolds aceleyle seslendi.

Miller dönüp ona baktı. “Sorun nedir?”

“Köyden birileri ayrıldığında, benim için bir mesaj iletebilirler mi?” Reynolds sordu.

Miller başıyla onayladı. “Evet yapabilirler. Ancak mesajın köyle ilgili herhangi bir bilgi içeremez. İki gün sonra, köyden ayrılacağım. Eğer bir mesajın varsa, senin için iletebilirim.”

Reynolds birden keyiflenmişti. Aceleyle cevap verdi. “Efendi Miller, köyden ayrıldığınızda lütfen herhangi bir Dawson Şirketler Grubu şubesine benim, Reynolds Dunstan’ın ölmediğimi söyleyin. Şu an yaşıyorum ve mutluyum. Umarım ailem ve arkadaşlarım beni merak etmez.”

“Dawson Şirketler Grubu mu?” Miller ona bir bakış atıp, ardından başını salladı.

“Efendi Miller.” Reynolds birden bir şey fark etti. “Yalnızca turnuvada ilk ona girenlerin köyden ayrılabileceğiniz söylediniz? Peki siz nasıl oluyor da istediğiniz zaman gidebiliyorsunuz?”

Miller rahat bir tavırla karşılık verdi. “Benim gücüme ulaştığın zaman, sen de istediğin zaman ayrılabilirsin.” Konuştuğu sırada Miller tek bir hareketle Reynolds’un önünden kaybolmuştu. Reynolds’un aklı çıkmıştı ; böyle bir hız tek kelimeyle korkutucuydu!

“Lordum, şu Reynolds çok güçlü sayılmaz, ancak görünüşe göre Bayan Monica biraz...” Miller yakışıklı, sakin görünümlü orta yaşlı bir adamın yanında saygıyla duruyordu. Adamın uzun siyah saçları vardı. Taş bir sandalyede sakince oturup şarabını yudumluyordu.

Adam sakince güldü. “Monica istediği kişiden hoşlanmakta özgür. Onu zorlamayın. Reynolds’un köyde kalmayı seçmesi de en azından cesur olduğunu gösteriyor.”

“Ancak Madam...” Miller karşılık verdi.

Orta yaşlı adam gülümsedi. “Haha.. o konuya gelince, benim de yapabileceğim bir şey yok. Eğer şu Reynolds kızımdan hoşlandıysa, sıkı çalışsa iyi eder. Aksi taktirde karımın onayını almayı başaramaz.”

“Yarın, Karanlık Orman’a gittiğinde dikkatli ol. Karanlık Orman’ın Kralını kızdırma.” Orta yaşlı ada, Miller’a bir bakış attı.

“Emredersiniz, Lordum.” Miller saygıyla karşılık verdi.

Ertesi sabah bir gölge hızla dağ köyünden dışarı fırladı. Göz açıp kapayıncaya kadar gökleri kuzey yönünde hızla yarıp geçti. Gölgenin hızı Linley’in ejder formundaki hızından oldukça fazlaydı. Bir saatten biraz fazla bir süre sonra gölge Karanlık Orman’a varmıştı bile.

“Hmm?” Miller hızını azaltırken, aşağıya doğru şöyle bir baktı.

Kara Çamur Şehri, Karanlık Orman’a son derece yakındı. Aralarında elli kilometre kadar bir mesafe vardı. Miller, şu an Kara Kuzgun Dağı’nın üzerindeydi. Yüksek hızla uçuyor olsa da, aşağıdan gelen güçlü bir rüzgar stili enerji hissetmişti.

“Rüzgarın Yasalarında eğitim yapan biri daha mı?” Miller’ın gözleri ışıldadı.

Miller da rüzgarın yasalarını inceliyordu. Kara Kuzgun Dağını dikkatle incelediğinde, elinde menekşe rengi bir kılıç olan koyu mavi cübbeli bir insan figürü gördü. O figür inanılmaz bir hızla, dağın farklı yerlerinde bir belirip bir kayboluyordu.

“Anlayış seviyesi muazzam. Bir rüzgar stili uzmanla  antrenman maçı yapmayalı yüzyıllar oldu.” Miller bunun için yanıp tutuşuyordu. Aşağıya doğru son hız uçtu.

Linley, bu insan figürünün göklerden son hız aşağı uçtuğunu çoktan fark etmişti.

Miller, doğruca Kara Kuzgun Dağı’ndaki bir ağacın üzerine indi. Ağacın ucundan Linley’e bakıp yüksek sesle güldü. “Ben Miller, rüzgarın yasalarının bir öğrencisi. Dostum, benimle ufak bir antrenmana ne dersin?”

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr