Cilt 10 Bölüm 1 : Delia ve Linley

avatar
7267 10

Coiling Dragon - Cilt 10 Bölüm 1 : Delia ve Linley


Kitap 10 (Baruch)  Bölüm 01  – Delia ve Linley

Çeviri: Gin    Düzenleme:  Dr.Hiluluk

 

“Vızzzz.” Vahşi, soğuk rüzgar sayısız kar tanesini uçuşturarak esti.

Delia beyaz, kürklü bir cübbenin içinde, pencereden sessizce dışarıyı izliyordu. Arkasında iki sihirli canavar vardı. Biri Evren Ayısı Hatton’du. Diğeri ise Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini Parry. İki sihirli canavar da çıt çıkarmıyordu.

Delia sessizce iç çekti.

“Anne, baba..” Delia’nın yüzünde acı bir gülümseme vardı. Ailesinin onu kandıracağını ummazdı. Ona büyükannesinin ağır hasta olduğunu söylemişlerdi ancak Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini’nin sırtında son hız geri döndükten sonra, büyükannesinin son derece sağlıklı olduğunu görmüştü.

Döndüğü ilk gece…

Delia, ailesine kızgın bir tonda sordu, “Baba, anne neden beni eve getirmek için yalan söylediniz?”

Delia normalde Linley ile kalmayı planlıyordu.

Delia’nın babası, Dylla Leon, Delia’ya bakıp sordu, “Delia, şu Ejderkanı Savaşçısı Linley’e aşık mısın? Yıllar önce eve döndüğünden beri, taliplerinin hepsini reddettin. Bunun nedeni o mu?”

Delia şaşkındı. Ailesine bu durumdan hiç bahsetmemişti.

“Nereden biliyorsunuz?” Delia hemen sordu.

Delia’nın annesi iç çekti. “Delia, neler hissettiğini bize neden söylemedin? Bize anlatan ustandı, Usta Longhaus, imparatorluğa döndükten sonra bize anlattı. Linley’le düğününüze hazırlanmamızı söyledi.”

Az önce öfkeyle soluyan Delia birden utanmıştı.

Anne babası birbirlerine bir bakış atıp, başlarını sallayarak acı acı güldüşer. Babası Dylla, ciddi bir tonla konuştu. “Sevgili kızım, sen ve Linley’in birlikte olmanızın imkansız olduğunu bilmelisin.”

“Ne?” Delia dik dik babasına baktı.

Babası ciddi bir şekilde devam etti. “Delia, Linley’in kardeşi O’Brien İmparatorluğu’nun yedinci prensesinin kocası. Linley, kuşkusuz O’Brien İmparatorluğunun bir azizi. Bizim Yulan İmparatorluğumuz ve O’Brien İmparatorluğu arasındaki durumu biliyorsun.”

“Tamam, Yulan İmparatorluğumuz ve O’Brien İmparatorluğu birbirine düşman iki güçlü imparatorluk. Ancak bunun Linley ile ilgisi ne?” Delia son derece üzgündü. “Baba, yoksa Linley’le birlikte olmamın klanı etkileyeceğini mi düşünüyorsun?”

“Evet.”

Dylla Leon başıyla onayladı. “Eğer bir klan bir azize sahipse, o klan güçlenip büyür. Eğer sen ve Linley evlenirseniz… diyelim ki Yulan İmparatorluğu ve O’Brien İmparatorluğu bir ölüm kalım savaşına girdi. O zaman ne olacak? O zaman imparatorumuz Leon Klanına nasıl güvenecek?”

Delia inanılmaz sinirlenmişti.

Babasının açıklaması saçmalıktan ibaretti.

“Delia şöyle düşün. Sen imparator olsaydın ve en büyük klanlarından birinin kızı düşman saflarından bir azizle evlenseydi, klanın sana ihanet edebileceğinden endişelenmez miydin?” Dylla Leon ciddi bir tonla sormuştu.

Delia şaşkındı.

Verebileceği bir cevap yoktu, çünkü tarihte buna benzer olaylar yaşanmıştı.

Geçmişte, Rohault İmparatorluğu klanlarından birinin bir üyesi, ‘doğunun büyük çayırları’ndan bir kralla evlenmişti. Daha sonra kızın tüm klanı ayaklanarak ‘doğunun büyük çayırları’nın saflarına katılmıştı.

Rohault İmparatorluğu ‘doğunun büyük çayırları’ndaki krallıklardan çok da güçlü değildi.

Doğunun Büyük Çayırları’nda toplam üç krallık bulunurdu.

Büyük çayırlardaki insanlar doğuştan savaşçıydılar ve son derece acımasızlardı. Nüfus olarak Rohault ve Rhine İmparatorluklarından çok az da olsalar,bu üç krallık Rohault ve Rhine İmparatorluklarıyla sayısız yıldır savaş halinde olmalarına rağmen yenilmemişlerdi.

“Baba, Linley ve ben..” Delia konuşmaya başladı.

Dylla Leon araya girdi. “Delia. Sen akıllı bir çocuksun. Her şeyin farkındasın. Leon Klanı binlerce yıldır şu anki konumumuza gelebilmek için çalıştı. Linley’le evlenirsen, majesteleri bu konuda harekete geçmese bile, hiç şüphesiz bize olan güveni zayıflayacaktır!”

“Bize olan güveni zayıfladığı anda, ordudaki ve yönetimdeki sayısız klan üyemiz ilerleme şanslarını yitirecekler.” Dylla Leon iç çekti. “Delia, umarım klanın iyiliğini düşünürsün.”

“Ama baba, Linley, O’Brien İmparatorluğunun saflarında değil ki. Çoktan Anarşik Topraklara gitti.” Delia aceleyle açıkladı.

“Anarşik Topraklar mı?” Dylla Leon irkilmişti. Delia’nın annesi de ona şaşkın bir ifadeyle bakıyordu.

Delia açıklamaya devam etti. “Evet, baba, Linley O’Brien İmparatorluğuna bağlı değil. Anarşik Topraklarda kendi hedefleri var. Gelecekte Anarşik Topraklar’ın bir üyesi olacak. Baba.. Anarşik Topraklar ve bizim imparatorluğumuz düşman değiller, değil mi?”

Dylla başıyla hafifçe onaylamadan önce bir süre hareketsiz kaldı.

Bu gerçekten de doğruydu. Tüm kıtada, Yulan İmparatorluğunun düşman olarak algılamasına neden olacak kadar güçlü tek bir güç vardı; O’Brien İmparatorluğu.

Anarşik Topraklar’a gelince, yalnızca birkaç dükalıktan ibaret olan kaos halindeki bir bölgeyi neden düşman olarak görecekti ki?

“Eğer Linley gerçekten de Anarşik Topraklarda bir düzen kuracaksa, o halde onunla evlenmen sorun olmaz.” Dylla Leon yavaşça konuştu. Bu sözcükler Delia’nın kulağına göklerden inen ilahi bir melodi gibi çalınmıştı. Kalbi anında sakinleşti.

Dylla Leon, Delia’ya bir bakış atıp ciddiyetle devam etti, “Sevgili kızım şunu hatırlatmalıyım... ancak Linley, kraliyetin gözünde O’Brien İmparatorluğunun bir üyesi olarak görülmediği zaman onunla birlikte olabilirsin. Aksi taktirde bunu aklından bile geçirme.”

“Baba, bunu anlıyorum.” Delia, anne babasını, büyük anne ve babalarını, abisini ,kuzenlerini ve tüm ailesini seviyordu. Onlarla olan bağlarını koparmak istemiyordu.

Dylla başını salladı. “Şimdilik imparatorluk başkentinde kal. Linley’in yanına gitme.”

---

Babasıyla yaptığı konuşmayı düşünen Delia yeniden yavaşça iç çekti. Delia anlıyordu… Linley, çoktan bir Azizdi ve ömrü sınırsızdı. 7. Seviyeden bir büyücü olarak kendi ömrü de oldukça uzundu ve eğitime de devam edecekti.

Bir iki yıl için endişelenmiyordu.

Pencereden dışarı, kuzeye doğru bakınca pamuk gibi kar tanelerinin yavaşça düştüğünü gördü. Sanki tüm dünya bir tülün ardındaydı ve hiç bir şey net gözükmüyordu. Ancak Delia’nın bakışları sanki gerçekliği bile delip geçiyor, çok çok uzaklardaki Anarşik Topraklarda, Kara Çamur Şehrine ulaşıyordu.

---

Kara Çamur Şehrinin dışında, askeri birlikler birbirini ardına şehrin etrafında koşuyordu. Her birliğin başında bir komutan, sürekli benzer şeyleri bağırıyordu. “Hızlı, hızlı! Geride kalmayın! Tanrının cezaları! Geri kalırsanız size kahvaltı yok!”

Daha yüksek bir bölgede, Barker kardeşlerin dördüncüsü Boone ve beşincisi Gates, yalnızca birer pantolonla, üstsüz halde durmuş, askerlerin eğitimlerini izliyorlardı.

Tüm bu süreç boyunca, Kara Çamur Şehri başka hiçbir şehre saldırmamıştı. Yalnızca eğitim yapıyorlardı. Kara Çamur Şehrinin çevresindeki şehirlerin hepsi, bu şehrin kendilerine tehdit oluşturabileceğini sezmişti. Şehir yöneticileri endişeliydi. Ancak buna rağmen ilk saldıran olmaya da cesaret edemiyorlardı.

Birden Linley çıkıp geldi. Gates ve Boone’a doğru yürüken askerlere şöyle bir göz attı.

“Lordum, ne düşünüyorsun?” Gates gururla konuştu.

Linley memnuniyetle başını salladı. “Çok iyi. Bu arada, yakındaki şehirlere ne zaman saldırmayı planlıyorsunuz?” Linley askeri strateji konusunda bilgi sahibi değildi. Tek bildiği olaylar içinden çıkılmaz bir boyuta ulaşmadığı sürece, karışmasına gerek olmadığıydı.

Boone yüksek sesle güldü. “Lordum, henüz kimseye saldırmadık, buna rağmen çevredeki şehirlerden bazı insanlar çoktan bize teslim olup şehirlerini içten karıştırmaya söz verdiler.”

“Ya, demek öyle.” Linley de güldü.

Gates aceleyle lafa girdi. “Tabii ki, bunu nasıl uyduralım? Lordum, bir düşünün. Biz beş kardeşin gücü Anarşik Topraklarda duyulduktan sonra, pek çok yerli gücümüzden korktu. O şehirlerle ilgilenmek için ordularımızı göndermemize gerek yok. Yalnızca biz, beş kardeş bile o şehirlere dalıp, kolayca zafer elde edebiliriz.”

Linley bir kez daha güldü.

Böyle küçük bir şehirde, tek bir uzman her şeyi değiştirebilirdi... Örneğin Kara Çamur Şehrinin ordusu yalnızca birkaç bin kişiydi. 9.Seviye bir savaşçı o kadar insanı kolayca öldürebilirdi. Ya da direk liderlerini öldürüp, geri kalanları teslim olmaya zorlayabilirdi.

Bir dükalığa saldırmak iste tamamen farklı bir durumdu.

Her bir dükalık en az yüz bin kişilik bir orduya sahipti. Aynı şekilde, gelecekte Işık Kilisesine karşı savaştıklarında düşmanları çok sayıda askere sahip olacaktı. Böyle büyük bir rakama karşı, tek bir uzman kaç kişi öldürebilecekti? Ancak böyle bir durumda, bir büyücünün etkisi inanılmaz olurdu.

Yine de bir taraf aziz seviye bir büyücüye sahip değilse, iki ordu çarpıştığında, ordudaki askerlerin kalitesi ve yetenekleri farklı belirleyen şeydi.

“Onları nasıl bir eğitim yaptırıyorsunuz?” Linley etraftaki askerlere bakıp kaşlarını çatarak sordu.

Boone açıkladı, “Lordum, bu orta büyüklükte bir birliğin eğitimi. Her tabur birlikte eğitim yapan 300 kişilik birliklere bölünmüş durumda. Her birliği eğitimi takip eden bir yüzbaşı ve 6 yardımcısı yönetiyor. Bu askerleri eğitmenin etkili bir yolu.”

Gates ve Boone daha önce 18 Kuzey Dükalığı’nda asker eğitmişlerdi. En iyi yöntemlere hakimdiler.

Kara Çamur Şehrine gelip durumu gördükten sonra Linley, Kara Kuzgun Dağı’na geri döndü.

Hareket ederken mavi bir bulanıklık olarak görülen Linley, kısa sürede Kara Kuzgun Dağı’nın derinliklerine ulaşmıştı. Linley,şu an Kara Kuzgun Dağındaki küçük ve güzel bir gölde yaşıyordu. Gölün ortasındaki kocaman kayalar üzerinde yaşayıp, eğitim yapmaya müsaitti. Linley, bu kayaları dağın başka bir köşesinde bulmuş, ardından onları kılıcıyla kesip düzleştirdikten sonra gölün ortasına getirmişti.

Gölün ortasındaki kayaların yüzeyi, sudan yaklaşık bir metre kadar yukarıdaydı. Linley kayaların üzerine ahşap bir ev yapmıştı.

“Bebe, neyin peşindesin?” Linley suyun üzerinde zarafetle yürüyüp, gölün ortasına ulaştı. Kayalara ulaştığında Bebe’nin kayalardan birinin kenarını kazdığını görmüştü.

“Patron!” Bebe başını kaldırıp Linley’i gördüğünde neşeyle haykırdı. Küçük pençeleri aynı zamanda kayanın kenarlarını kazımaya devam ediyordu. Kırık taş parçaları her yere yayılmıştı. “Bir merdiven oyuyorum. Şuraya da birkaç basamak yapacağım. Böylelikle gelecekte suya girdiğimde bu basamaklarda dinlenebilir, ya da suyun içine yatabilirim. Çok rahat olacak. Patron, ben, Bebe oldukça zeki değil miyim?”

Linley gülmeye başladı.

“Cırrr, cırrr.” Pençelemeye devam eden Bebe, her biri on santimetre boyunda olan ve sonuncusu suyun içinde olan altı basamak oydu. Ardından Bebe son basamağa oturup, kollarıyla suyu mutlu bir biçimde tokatladı.

Linley kıkırdadı. Gölün çevresindeki kayalara şöyle bir bakıp eliyle bir hareket yaptı.

“Vuuu!” Ani bir rüzgar çıkıp, vahşi bir hortuma dönüştü. Hortum gölün kenarındaki insan boyundaki kayalardan birisini kaldırıp Linley’in önüne taşıdı. Kara Kuzgun Dağı’nın doğası Linley’in huzur dolu hissetmesine neden oluyordu. Kalbindeki kişiyi düşünmeden edemedi…

Linley’in dudakları hafifçe yukarı kıvrılıp bir gülümsemeye dönüştü.

Elinin bir hareketiyle düz keskisini çıkarıp bir heykel yapmaya başladı. Kayadan kopan parçalar her yere uçuşuyordu. Yavaşça.. kaya bir insan figürüne dönüşmeye başladı. Bebe, vücudunun yarısı hala suyun içinde, başını kaldırıp heykeli incelemeye başladı.

“Vay vay, Patron, bir kadının heykelini mi yapıyorsun? Haha, biliyorum, bu Delia olmalı!” Bebe kıkırdadı.

Ancak Linley tamamen heykele odaklanmıştı. Düz keskisi şimşek kadar hızlı hareket ederken, yumuşak, tatlı bir rüzgar taşıyordu. Heykel konusunda çoktan baş üstat seviyesine ulaşan Linley, taşa istediği her şekli verebilirdi.

Linley oyma işiyle bütünleşmişti. Heykelin detayları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı..

Sabahtan ertesi öğlen üçe kadar oymaya devam etti. Yaklaşık bir gün ve bir gece harcadıktan sonra, Linley sonunda düz keskisini indirdi.

“Puff.” Linley hafifçe heykelin üzerindeki tozu üfledi. Heykelini yaptığı kadın özel, kahramansı bir hava veriyordu. Özellikle gözleri... heykeli sanki canlıymış gibi gösteriyordu.

Linley, heykele tatmin olmuş bir ifadeyle baktı. Ardından güney batıya doğru döndü. Şöyle düşünüyordu, “Delia şimdiye mektubumu almış olmalı.”

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr