Cilt 10 Bölüm 5: Yola Çıkmak

avatar
6770 10

Coiling Dragon - Cilt 10 Bölüm 5: Yola Çıkmak


Kitap 10 (Baruch)  Bölüm 05   – Yola Çıkmak

Çeviri: Gin    Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Gecenin ilerleyen saatleri. Sessiz bir çalışma odasında, üzerinde titreyen ışığıyla bir gaz lambası yanan bir çalışma masası.

Masanın başında, karga burunlu, uzun mor saçlı zayıf bir adam vardı. Adamın kalın bir kitabın sayfalarını çeviriyordu. Solgun ışıkta adamın yüz hatları tam olarak şeçmek mümkün değildi. Tam o sırada  kapı çaldı... “Tak, tak, tak..”

“Girin.” Adam başını kaldırıp bakmadı bile. Kitabı okumaya devam ediyordu.

“Gırırr.” Kapı gıcırdayarak açıldığında, yakışıklı görünüşlü, altın saçlı bir adam içeri girdi. İçeri girer girmez kapıyı kapatıp saygıyla eğildi. “Lord Pretor, Linley’in güçleri çoktan Moat İdari Şehri’ni ele geçirmiş.”

Karga burunlu adam Işık Kilisesinin yüce Yargıç Pretor’u Osenno’ydu.

Görünen, Kutsal İmparator’un Işık Kilisesi’nin başı olduğuydu. Kilise bunu eylemlerinin tamamen saf ve kusursuz görünmesi için yapıyordu. Bazı uzmanlarla ilgilenirken, Kilise Mahkemesi görevlerini son derece acımasız yöntemlerle hallederdi. Liderleri Pretor, Işık Kilisesi içinde Kutsal İmparatorla aynı güç ve yetkiye sahipti.

“Ya.” Osenno kitabınu okumaya devam etti.

Altın saçlı adam saygıyla devam etti. “Moat İdari Şehri’ni ele geçirmek küçük bir mesele. Dahası.. Linley’in güçleri şehir duvarlarını aşabilmek için gizemli Aziz Seviye panter tipi bir sihirli canavar kullanmış!”

“Aziz seviye bir yaratık mı kullanmışlar?” Osenno birden patlamıştı.

Osenno’nun gözleri engin denizler gibi derin ve koyuydu. Altında saçlı adam Osenno’nun bakışları karşısında kalbinin titrediğini hissetse de, korkusunu bastırıp devam etti. “Lord Pretor, Linley’in güçleri gerçekten de savaşta aziz seviye güç kullanmışlar. Bu açık bir provakasyon.”

Azizler genelde savaşlara dahil olmazdı.

Bir aziz savaşa dahil olduğunda bu çıkış ya da pazarlık yolu yok demekti. Savaş ölümüne olurdu.

Moat İdari Şehri, Işık Kilisesine bağlı olmadığı için bu doğrudan onlara yapılmış bir provakasyon sayılmazdı. Ancak onun aziz seviye bir sihirli canavar kullanması... bir işaretti. Işık Kilisesine uyarı amaçlı yapılmış bir hareket. Linley’in niyeti açıkça belliydi…

Sihirli canavarım çoktan kendini gösterdi. Bu güçler bana ait. Peki sizin Işık Kilisenin bu konuda ne yapacak?

Aynı zamanda Linley’in tarafı gücünü gösteriyordu. ‘Ben, aziz seviye bir sihirli canavarı savaşa göndermeye cesaret edebildiğime göre, kendi azizlerinizi getirseniz iyi edersiniz. Sıradan askerlerle zaman kaybetmeyin.’

“Lord Pretor?” Altın saçlı adam Osenno’ya baktı.

Osenno’nun derin, kara gözlerinden niyetini anlamak imkansızdı. Osenno birden konuşmaya başladı. “Şunu unutma. Bugünden itibaren, Linley’le kafa kafaya çarpışmayın. Dayanmak zorundayız!” Altın saçlı adam Osenno’ya inanamayan gözlerle bakmaya başladı.

Osenno, korkunç derecede güçlü bir uzmandı.

Işık Kilisesi’nin tepesinde yer alan güçlerden birisiydi ve gücü Haydson’dan az değildi. Hatta büyük ihtimal daha bile fazlaydı. Işık Kilisesi’nin Anarşik Topraklarda’da çok sayıda aziz’i vardı. Linley’den korkmalarına gerek yoktu!

“Lord Pretor, Linley’in güçleri sadece kendisini ve o iki sihirli canavarı içeriyor.” Altın saçlı adam olanlara anlam veremeyerek konuştu.

Osenno sakince, “Hayır, gösterdiği kadar az aziz seviyeye sahip değiller. Şu Barker kardeşler, eğer tahminlerimiz doğruysa, Armand soyundan olmalılar. Şu an beşi de 9. Seviye savaşçılar. Dönüştüklerinde erken seviye azizlerle eşit güce sahipler. Yalnızca orta seviyedeki azizler onları yenmeyi başarabilir.”

“Ölümsüz Savaşçılar?” Altın saçlı adam şok olmuştu.

Osenno ona bir bakış attı.

Cesar, Barker ve kardeşlerini kurtarıp Stehle’yi tehdit ettiğinde, Kutsal İmparator Barker kardeşlerin Armand Klanından olabileceğinden şüphelenmişti. Ne de olsa Cesar’ın o şekilde ve kesin bir tavırla hareket etmesi başka türlü açıklanamazdı.

Osenno sakince devam etti. “Eğer bizim bölgemize saldırırlarsa, geri çekilip almalarına izin vereceğiz.”

“Ne..” Altın saçlı adam Osenno’ya inanamayan gözlerle baktı.

Osenno sakindi. “Bizi kızdırmaya çalışırlarsa, dayanacağız. Bölgemize saldırırlarsa, geri çekileceğiz! Bırakalım Linley, ondan korktuğumuzu düşünsün, bırakalım ondan daha güçsüz olduğumuza inansın.. Şunu anlamalısın. Bölgemizi ele geçirdiğinde, doğal olarak o bölgedeki askerleri ordusuna katacak.”

“Ah!” Altın saçlı adamın gözleri ışıldadı. Osenno’nun niyetini anlamıştı.

“Lord Pretor bilge biri.” Altın saçlı adam heyecanla konuştu.

Osenno sakince kıkırdadı. “Savaş stratejisi her zaman bu şekilde olmuştur. İnsan her zaman en önemli kaynaktır! Sadakat sağlamak konusunda inançtan daha güçlü ne olabilir ki? Linley... ‘inancın’ ne kadar güçlü olabileceğini sana göstereceğim.”

Altın saçlı adam derinden etkilenmişti.

Osenno inanılmaz sinsiydi.

Daha güçlüydüler ve çok sayıda uzmanları vardı, ancak yine de böylesine karanlık yollara başvuruyorlardı. Altın saçlı adam kendine aşırı güvenen Linley’in, birlikleri sırtından vurulup, darma dağın olduğunda, suratının alacağı ifadeyi gözünde canlandırabiliyordu.

“Şimdilik çekilebilirsin.”  Osenno başını kitabına çevirip sakin bir sesle konuştu.

“Emredersiniz, Lord Pretor.”

Altın saçlı adam saygıyla odadan çıkıp, Osenno’yu kısık ışıkta tek başına bıraktı. Sessizce kitabını okumaya devam etti. Masada, kitabın yanında, üzerinde birkaç kelime yazan kıvrık bir parşömen vardı. Parşömenin üzerinde şöyle yazıyordu; ‘Linley Baruch.’

---

Anarşik Topraklar’ın kuzeyinde. Linley’in güçleri tek bir nefeste bir idari şehri ve dokuz küçük şehri ele geçirmişti. Artık 9 milyon kişiye ev sahipliği yapan bir bölgeye sahiptiler. Ancak Moat İdari Şehrini ele geçirmiş olmalarına rağmen, Linley’in güçlerinin politik merkezi hala Kara Çamur Şehri’ydi.

Şu anki Kara Çamur Şehri hızla gelişmişti.

Vergi almama politikası insanların Kara Çamur Şehrine yerleşmek istemesine neden oluyordu. Bunun sonucu olarak şehir iğne atsan yere düşmeyecek hale gelmişti. Şehrin nüfus planlamasını yapan şube doğal olarak göç için istedikleri şartları yükseltmişti. Yine de bu bölgenin politik merkezi olarak, Kara Çamur Şehri göç almaya devam ediyordu.

“Patron , Kara Çamur Şehri çok değişti.” Linley şehrin ana caddelerinden birinde yürürken, Bebe omzundaki yerini almıştı.

Linley de caddenin iki yanında kurulmuş yeni otellere, kıyafet satan dükkanlara, silah mağazalarına bakıyordu. Linley, Kara Çamur Şehri’ne ilk geldiğinde, halk paçavralar içindeydi ve çoğu zayıf ve sararmıştı. Ancak son aylarda, şehir büyük bir değişim yaşamıştı.

Eski püskü dükkanların hepsi yenilenmişti.

Sokaklar baştan döşenmişti ve yolun iki taraflarına ağaçlar dikilmişti. Linley, bazı otellerde şarap içip tembelce sohbet eden pek çok kişi gördü. Çoğu beş ‘Savaş tanrısı’ndan bahsediyordu.

Görünüşe göre yenilmez bu beş savaş tanrısının liderliği altında, yaşamları düzene girmişti ve vergi almama politikası yaşam standartlarını birkaç seviye yükseltmişti.

“Eğer o beş savaş tanrısı yenilecek olursa…” Oteldeki adamlardan biri bu sözleri söylediği anda..

“*rospu çocuğu sen ne saçmalıyorsun?”

“Savaş tanrıları yenilmez! Kim onları yenebilir ki? Serseri, ağzına sahip çıksan iyi edersin.”

Pek çok insan, öfkeyle adama sövmeye başladı. Halk şu anki sakin, güvenli hayatlarından son derece memnundu. Doğal olarak bu rahatlığın bozulmasını istemiyorlardı.

“O’Brien İmparatorluğu ve Kutsal İttifakta barış içinde yaşamak oldukça kolay. Ancak burada, Anarşik Topraklarda bu insanlar için bulunmaz bir nimet.” Linley bundan etkilenmişti. “Demek sürekli kaosun neden olduğu durum bu.”

“Eğer günün birinde Anarşik Topraklar tek bir bayrak altında toplanabilirse ve kaos son bulursa...”

Sıradan halkın yüzündeki gülümsemeleri gören Linley, bu manzaranın kendisini de memnun ettiğini fark etmişti.

“Tek bir bayrak altında toplamak mı?” Linley başını sallayıp güldü.

Onun hayali bu değildi. Sevdiklerini mutlu edip, sakince eğitimine devam edebilmek. Onu mutlu edecek şey bunlardı.

“Savaş meselelerini Zassler ve Barker’a bıraksam daha iyi.” Linley’in vücudu birden bulanıklaşıp, hafif bir rüzgarla kaybolup gitti.

Kara Çamur Şehri’nin yönetici malikanesinde, Jenne, Rebecca, Leena ve diğerleri hep birlikte öğle yemeği yiyordu. Linley birden kapıda belirdi..

“Lord.” Barker hemen ayağa kalkarken, diğerleri de onu takip etti. Linley aceleyle konuştu. “Dostlar, oturun. Sadece sizi ziyaret edip birkaç kelime etmek için buraya geldim.” Linley gülümsereyek yürüyüp yakındaki bir sandalyeye oturdu.

Zassler hemen söze girdi.” Linley, biz de sana gelip son gelişmelerden bahsetmeyi düşünüyorduk. Burada olduğuna göre, Jenne neden Linley’e raporunu sunmuyorsun.” Şu an bölgedeki en yüksek yetkili Jenne’di.

Ancak Jenne, ağzını açıp konuşmaya başlayacağı sırada, Linley kıkırdayarak elini uzatıp, Jenne’i susturdu. “Jenne otur, aceleye gerek yok.”

Jenne başını sallayıp oturdu.

“Savaş söz konusuysa, kendi kararınızı verebilirsiniz. Şu an düşündüğüm.. Işık Kilisesine karşı olan savaşımıza başlamadan önce biraz zamanımız var. Bu fırsatı değerlendirip güneye giderek birkaç azizle dövüşmeyi düşünüyorum.”

Linley, hala Miller’ın davetini unutmamıştı.

Uzmanlarla antrenman dövüşleri yapmak, özellikle de aynı elemental yasalarda eğitim yapanlarla pek çok iç görü kazandırabilirdi. Dahası güçleri kısa süre sonra Işık Kilisesiyle savaşacaktı. Savaşlar başladığında canı istediğinde ayrılmaya cesaret edemezdi.

Zamanını değerlendirmeliydi.

“Lord, endişelenmeyin.” Barker güldü. “Ancak, yedi ya da sekiz gün sonra, Işık Kilisesi tarafından kontrol edilen dükalıklara saldırmaya başlayacağız. Geçen konuşmamıza göre, eğer Işık Kilisesi açıkça karşımıza çıkarsa, bir ay sonra dükalığımızı ‘Baruch Dükalığı’ olarak kuracağız. Eğer bizden korkarlarsa, onlara saldırırken kendimizi açık etmeyip, başka bir isim seçeceğiz.”

Linley başını salladı.

“Tamam o zaman. Acil bir durum olursa diye Haeru burada kalacak. Ben, Bebe’yle gideceğim.” Linley hemen ayağa kalktı.

“Büyük kardeş Linley, bizimle yemeğe kalmayacak mısın?” Jenne birden sordu.

Linley, Jenne’e doğru gülümseyip başını salladı. “Hayır.” Ardından vücudu bulanıklaşıp, odadan kayboldu. Jenne biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Hafifçe iç çekti…

---

 Anarşik Topraklar’ın güney bölgesi. Gizemli sessiz bir köyde..

Reynolds’un köyde kalmayı seçtiği haberleri yayılmaya başladığından beri, Reynolds açıkça dışlanmıştı! Sebebi mi? Monica! Monica köydeki en güzel, en göz alıcı kızdı. Onunla evlenmek isteyen pek çok talibi vardı.

Normalde pek çok genç Reynolds’un köyü terk edeceğini ve bir tehdit oluşturmayacağını düşünmüştü.

Ancak sonunda, Reynolds kalmayı seçmişti.

Dağ köyündeki bir otelde.. Reynolds sessizce oturup şarap içiyordu.

“Hey, serseri, kımılda.” Üç genç gelip masasına vururken, son ses bağırmışlardı.

Reynolds, başını kaldırıp gelenlere bir bakış attı.

“Hayırdır, rahatsız mı oldun?” Üç gencin vücüdu savaş ki’sinin solgun ışığıyla parlamaya başladı. 7. Seviye bir büyücü köy sınırları içinde pek bir şey sayılmazdı. 7. Seviyeye ulaşmış sayısız genç vardı ve pek çoğu da 8. Seviyedeydi. Önündeki bu üç genç mi? Biri 7. Seviye bir savaşçıydı. Güçlü olan ise 8. Seviyedeydi.

Eğer onu dövmek istiyorlarsa, karşı koymak için yapabileceği bir şey yoktu.

Derin bir nefes çeken Reynolds öfkesini bastırıp kenarı çekildi. Yapabileceği bir şey yoktu. Bu köyde arkasını kollayacak kimsesi yoktu. Aksine bu gençlerin pek çoğunun amcaları, teyzeleri, büyükbabaları ve bütün akrabaları birer uzmandı. Onlarla nasıl dövüşebilirdi ki? Ayrıca pek çok genç birlikte büyümüştü. Birlikte hareket ederlerse hepsine birden karşı koyma şansı var mıydı?

“Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?”

Monica ve hizmetçisi gelip öfkeyle gençlere bağırdı.

“Prenses Monica.” Üç genç hemen saygıyla eğildi. Bu gizemli dağ köyünde, Monica’nın babası son derece önemli bir kişiydi. Efsaneye göre… Bu gizemli dağ köyü bin yıl önce de vardı, ve Monica’nın babası o zaman da şu ankiyle aynı görünüyordu.

Monica her bir gence öfkeyle bakıp, Reynolds’un elini tuttu. “Büyük kardeş Reynolds, haydi gidelim.”

Reynolds ayağa kalktı. Derin bir nefes çekip, Monica’yla birlikte ayrıldı.

“Tek yapabildiği bir kadının eteğine saklanmak. İşe yaramaz mahluk.” Gençler fısıldayan seslerle de olsa öfkeyle sövdüler. Monica’nın yanındaki Reynolds, doğal olarak onları duymuştu. Vücudu kontrolsüzce titrese de, Monica’yı takip etti.

Bu gizemli dağ köyünde, sırtını yaslayabileceği kimsesi yoktu. Elinden tek gelen, dayanmaktı!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr