Cilt 7 Bölüm 4: Dev Bir Ayak

avatar
6662 12

Coiling Dragon - Cilt 7 Bölüm 4: Dev Bir Ayak


      Cilt 7 Bölüm 4: Dev Bir Ayak           9999 yılını 10000 yılına bağlayan gece. Kar yağışının başlamasıyla birlikte Fenlai şehrini sıcaklığı inanılmaz derece düştü. Linley, Işık Tapınağının içerisindeki soğuk hücrede buzlu duvarlarla çevrili hücresinde dinlenmekteydi.   Linley havanın buz gibi olduğunu farketmemişti bile.   “Öldürüleceğimi biliyorum ama karşı koymak için yeterli gücüm yok.” Linley başını indirdi ve iç çekti.   O en azından deneyebilirdi.   Ama hücresi Uygulayıcıların tam da söylediği gibiydi. İnanılmaz derecede dayanıklıydı, Linley ejderha formuna geçse bile ne hücreye ne de kapı kilidine zarar verebiliyordu. Yapacağı tek şey sessizce idam edileceği zamanı beklemekti.   Karanlık gece çabucak geçti ve  beklenen olay sonunda geldi. Hem asiller hem de halka kendilerince 10000. Yulan Festivalinin gelişini kutladılar. Özellikle,Işık Tapınağı.   Bugün, Işık Tapınağının üstünde gösterilmek üzere büyülü formasyonlar kullanılarak sayısız güzel seraplar ve illüzyonlar oluşturuldu.   Kutsal Başkent, Fenlai şehri bu gün ünlülerle doluydu. Işık Tapınağının önündeki büyük plaza, kıtanın herbir yerinden gelmiş insanlarla doluydu. Herkes festival boyunca heyecanlı bir şekilde birbirine sesleniyorlardı ve Işık Tapınağı da çok fazla aktiviteyi organize ediyordu.   Yale, Reynolds, ve George otelin üçüncü katında birliktelerdi. Uzaktan Işık tapınağı plazasına bakıyorlardı. Plazada o kadar insanlar vardı ki iğne atsan yere düşmezdi.   “Patron Yale, Debs klanının düğününe gidecek miyiz bugün?” George, sordu.   Yulan’ın yıldönümünde Debs klanınından Kalan’ın düğünü. Bugün oldukça uygun bir gündü ve Fenlai şehrindeki çoğu aile düğün törenlerini bugün yapmak için nerdeyse birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu tarz düğünler öğle saatlerinde başlar geceyarısına kadar devam ederdi.   “Evet, Tabiki de.” Yale’nin yüzünde çirkin bir ifade vardı.   “Hmph, Üçüncü kardeş, Alice kahpesine ve Kalan yavşağına karşı çok yumuşak kalpliydi. Ama şimdi, o veled-i zinalar düğünlerinde gülüp oynarken, üçüncü kardeş idam edilecek. ” Yale, öfkeden çıldıracaktı.   Yale hiçbir zaman Alice ve Kalan’ı sevmemişti.   Özellikle şuan, Linley idam edilme eşiğinde olmasına rağmen onu kurtarmak için elinden bir şey gelmiyordu. Bu hayal kırıklığı ve endişe onu daha sinirli bir hale getirmişti ve sinirini boşaltabileceği bir yer yoktu. Bu sadece onun şimdi Alice ve Kalan’a karşı daha da olumsuz bakmasına neden oldu.   “ Doğru. Onlar düğünlerinin sorunsuz gitmesini mi istiyor? Anca rüyalarında görürler.” Reynolds da çok sinirliydi.   George bile bu düğünü mahvetme arzusu hissediyordu.   Yale, George ve Reynolds bugünlerde Linley için endişenirken üçü de tükenmişti. Linley’in ölmek üzere olduğunu bilmelerine rağmen onu kurtarmak gibi bir seçeklerinin olmayışı onları geçmişe götürmüştü. Beraber geçirdikleri onca yılı düşünmekten kendilerini alamıyorlardı. Onu kurtarmak için gereken güce sahip olmadıklarından kendilerinden nefret ediyorlardı.   Ama şimdi, Linley’i terkeden Alice, Kalan ile evleniyordu.   Nasıl bunun sessizce gitmesine izin verebilirlerdi ki?   Yeşil Yaprak Yolu üzerinde, Debs Klanı malikanesi.   Öğle vaktinde, asiller ve kodamanlar birbiri ardına Debs klanı malikanesine geliyorlardı. Kaçakçılık davasından sonra Debs klanı Fenlai Krallığında artık en düzeydeki klanlardan olmasa da hala Krallıkta etki sahibi bir klandı. En azından Fenlai Krallığında, hala ilk yirmi klan içerisindeydiler.   ”Lord  Kont Juneau vardı!”   “Lord Baron Prey vardı!”   [Çn: vardı derken düğün alanına yeni geldi anlamında]   Asiller, asil bayanlar, varlıklı kızlar hepsi Debs klanı malikanesine girdiler. Debs klanı lideri, Bernard hepsini çok samimi bir şekilde karşılıyordu. Debs klanının gücü bariz bir şekilde azalmıştı, ama Fenlai Krallığı içerisinde, hala ayakta durabilcek kadar güce sahipti.   “Lord Duke Bonalt vardı!”   Duke Bonalt kelimelerini duyduğunda, çoğu asiller kapıya doğru baktılar. Bernard bile hemen onu karşılamaya gitti. Şuan düğün törenine katılan en yüksek rütbeli kişi Duke Bonalt’tı. Nişan törenine Kral Clayde bile gelmişti ama Majesteri şimdi düğüne gelmemişti.   Herkes niye gelmediğini biliyordu.   “Lord Duke, sizin katılımınız Debs klanına büyük onur ve neşe getirmiştir.” Bernald alçak gönüllükle söyledi.   Duke Bonalt başını salladı.   Linley’in malikanedeki suikast girişiminden sonra Sağ Başbakan Merritt öldü. Her ne kadar Clayde diğer önemli bir bakanı Sağ Başbakan olarak atasa da, etki olarak şuan için onlarca yıl başbakan olan Merritt ile karşılaştırılması mümkün değildi.   Dahası, Ekonomi Bakanı Patterson da öldü. Şuan da Fenlai Krallığında, Kraldan sonra belki de en güçlü ve etkili şahsiyet Sol Başbakan, Duke Bonalt’tı.   “Kalan, gel ve Duke Bonalt’a karşı saygını göster.” Bernard hemen seslendi.   Kalan bugün çok cömertce giyinmişti. Kendine özel diktirilmiş saf siyah takım elbise onu bugün çok yakışıklı gösteriyordu. Kalan çok mütavazi bir şekilde Duke Bonalt’ın önünde eğildi.” Duke Bonalt, düğünüme hoşgeldiniz.”   “Tebrikler, Kalan.” Duke Bonalt sade bir şekilde gülerek söyledi. Ama tam o sırada…   “Dawson Şirketlerinin Genç Efendisi, Yale Dawson vardı!”   Bu kelimeler duyulduğu zaman Bernald’ın gözleri hemen parladı ve Duke Bonart’ın yanından ayrılarak ona foğru yürüdü. Dawson Şirketleri ile Fenlaideki diğer asiller yarışamazlardı. Dawson Şirketlerine sahip olan Dawson klanı, tüm Yulan kıtası boyunca en güçlü klanlardan biriydi.   Yale şık siyah bir takım elbise giymişti.   Reynolds mavi bir takın elbise giymişti.   George da beyaz bir takım elbise giymişti.   Üçü beraber yürüyerek  içeri girmesiyle tüm asiller onlara ışıltı gözlerle bakıyorlardı. Genel olarak konuşursak, üçü de kendine has özel  auraya sahipti.   Ayrıca Yale,George ve Reynolds hepsi antik klanlar mensubuydu. Açıkçası Fenlaideki çoğu asil onlarla zarafet ve yaydıkları aura konusunda yarışamazdı.   “Genç efendi Yale, hoşgeldiniz! Ve bu diğer ikisi?” Bernald tek görüşte bu ikisinin kesinlikle sıradan biri olmadığını söyleyebilirdi.   Yale sakince güldü.” Bu ikisi benim Ernst Enstitüsünden kankalarım.”   Reynolds kibarca dedi. ”Bay Bernard, Ben O’Brien İmparatorluğundaki Dunstan klanındanım. Bana Reynolds olarak seslenebilirsiniz.”   “Dunstan Klan?”   Bernard ve Duke Bonalt ikiside bir anda irkildi. Buradaki herkes Dunstan klanının ününü çok iyi biliyorlardı. Dunstan Klanı, O’Brien İmparatorluğunda son derece güçlü askeri kuvveti yöneten, aşırı derecede güçlü bir klandı.   “Genç efendi Reynolds, Debs klanımız gelişinizi sıcak bir şekilde karşılıyor!” Bernard heyecanlı bir şekilde söyledi.   Dunstan klanının genç efendisinin gelişi Bernard’a şüphesiz bir prestij kazandıracaktı.Yakınındaki Kalan da nazikçe başını eğdi ve aynı zamanda onun ile büyük klanlardan birinin oğlu arasındaki fark oldukça büyük olduğunu farketti.   “Ve siz?” Bernard George doğru baktı.   George gülümsedi.”Bay Bernard Ben Yulan İmparatorluğundaki Walsh klanından geliyorum.”   “Walsh Klanı?” Bunu duyan yakındaki tüm asillerin kalpleri hızlıca çarpmaya başladı. Walsh klanı bin yılı geçkin tarihi olan antik bir klandı. Yulan İmparatorluğu içerisinde, onlar muazzam bir etkiye sahipti ve Dixie ve Delia’nın Leon klanıyla hemen hemen aynı seyiyedelerdi.   “Genç efendi George, bugün buraya gelişiniz Debs klanımızı olağanüstü onurlandırdı.” Bernard son derece mütevaziydi.   Dört Büyük İmparatorlukta, Walsh klanı ve Dunstan klanı, her ikisi de son derece güçlüydü. Kendi imparatorluklarının iç stratejelerinde etkiye sahip klanlardı. Debs klanının önceki gücünde olsa bile onlar ile karşılaştırılmaları imkansızdı.   Bu gelen misafirlerden sonra Debs klanının düğün töreni çok canlandı. İçlerinde genç asil bayanlar da olan çoğu kodaman, Yale, George ve Reynolds ile sohbet etmek için sıraya girmişlerdi. Bu genç asil bayanlar inanıyordu ki eğer bu üçününden birinin, ikincil karısı olmaları bile kendilerine ve klanlarına sayısız yarar sağlardı.   Asıl ilginin merkezi olması gereken Kalan’a artık daha az ilgi gösteriliyordu.   Artık ona odaklanan sadece üç kişi kalmıştı. Yale, George ve Reynolds.   “Bakın. Bayan Alice ve Bayan Rowling geliyor.” Aniden, salonda bir ses duyuldu. Şuanda, güzel gelinlikler giymiş iki bayan göründü. Yan kapıdan giriş yapmasıyla hemen Kalan onları karşılamaya gitti.  Doğal olarak, Alice ve Rowling her ikisi de, Kalan’ın koluna girdiler.   Aynı zamanda Yale, Reynold ve George sonunda harekete geçti.   “Haha, Kalan, bu ikisi senin karın olmalı, değil mi? Gerçekten çok güzeller!!” Reynolds gülerek onlara doğru yürümeye başladı.   Onların geldiğini gören Kalan, hemen iki karısına doğru döndü  ”Rowling, Alice bu genç efendilere saygınızı gösterin. Bunlar, Dunstan klanından genç efendi Reynolds ve Walsh…” ama  George sürpriz bir şekilde bağırarak Kalan’ın sözünü yarıda kesti. “Alice?! Sen gerçekten de bu Kalan ile evlenecek misin? ”   George’nin sesi çok yüksekti. Bu kelimeler tüm salonu sessizliğe gömdü.   Başkasının düğün töreninde böyle bir şey söylemek çok kabaydı.   “Doğru, Alice, sen bizim üçüncü kardeş ile sevgili değil miydin?” Reynolds da ekledi.   Yale’ye konuşma sırası gelmişti.”İkinci kardeş, dördüncü kardeş siz bunu daha bilmiyorsunuz ama bu Alice, Kalan ile evlenmek için çoktan üçüncü kardeş ile ayrıldı.”   “O üçüncü kardeş ile ayrıldı mı?”   George ve Reynolds ikiside iç çekerek başını salladı.   Reynolds hemen konuştu.” Alice, üçüncü kardeşi terkedip bu Kalan elemanıyla birlikte olacağına göre sen kesin asıl-eş olacaksın, değil mi?” ”Aslında, hayır, Kalan’ın asıl-eşi Bayan Rowling. Bu çoktan nişan töreninde ilan edildi.” Yale hemen söyledi.   Bu iki cümle Alice’in yüzünü kıpkırmızı yaptı, bu sırada Kalan'ın suratı da çok çirkin bir hal aldı. Bu törendeki hiç kimse, Yale, Reynolds ve George ‘yi kabalıklarından dolayı azarlamaya cüret edemezdi. Kendi statüleri göze alındığında kim cesaret edebilirdi ki?   “Genç efendiler, misafirlerimiz ile kadeh kaldıracağız. Müsadenizle.” Kalan kalbindeki öfkeyi zorla bastırdı ve alçakgönüllükle konuştu.   “Tamam.”Reynolds da başını salladı.   Kalan hemen Alice ve Rowling ile birlikte diğer masalara yöneldi. Yale, Reynolds ve George sadece soğukça onların ayrılışını izledi. Linley’in yakında idam edileceği düşüncesi,kalplerini daha da öfkeyle dolduruyordu.   Aniden…   “Bam!” ”Bam!” ”Bam!”   Dışarıdan korkunç derecede sesler serisi duyulmaya başlandı. Bu kasvetli ses her duyunduğunda toprakta titreşimler oluşturuyordu.   “Dışarıda neler oluyor?” Bir asilzade şaşkınlıkla ayağa kalktı.   “Rowling, Alice buradan ayrılmayın.” Kalan hemen babasıyla ve diğer asillerle  birlikte salonun dışına doğru koştu. Dışarıda tam olarak neler olduğunu ve böyle bir gürültüye neyin neden olduğunu görmek istiyorlardı.   Reynolds, Yale, ve George da dışarıya doğru yöneldiler, onlarda merak içindeydi.   Ama tam o sırada…   “BAM!!”   Aniden, gökyüzünden Debs klanının ön avlusuna dev bir ayak  doğrudan indi. Bu ayak tam Kalan ve Bernard’ın avluya girmesiyle gökyüzünden indi ve ikisinin kaçmak için bir şansları yoktu. Bu dev ayak tarafından ezilmeleri sonucunda baba ve oğul bildiğin pastırmaya dönmüşlerdi. Zemin kanlarıyla kaplanmıştı.   Bu ayak dört metre uzunluğunda ve altın bir kürk ile kaplıydı.   “Ah!” Çoğu insan başını kaldırdı ve canavara doğru baktı.   Bu çok büyük altın-kürklü bir maymundu ve en azından 20-30 metre uzunluğundaydı. Bu devasa altın maymunun kocaman mor gözleri vardı. Bu dev altın maymunun vücudunun bu kadar güç ile dolu olması etrafındaki havanın titremesine neden oluyordu.   “Mor-Gözlü AltınKürklü Maymun! Aziz-seviye büyülü yaratık, Mor-Gözlü Altın Kürklü Maymun!” Bu büyülü yaratığı görünmesiyle Yale ağzı açık bir şekilde ona bakmaktan kendini alamıyordu.   Mor-Gözlü AltınKürklü Maymun, başını kaldırdı,heyecanlı bir şekilde uludu ve insan dilinde konuştu. ”Haha, öldürün, hahah, benim için hepsini öldürün! Ne kadar çok öldürürseniz Kralınız sizi o kadar ödüllendirecek. Zuhahaha, öldürün!”   “Bam.” “Screech!”   Yale, George,  ve Reynolds anında herbir taraftan büyülü yaratıkların ulumalarını ve bağırışlarını duydular. Bütün dünya onlar ile doluymuş gibi görünüyordu. O sırada Yale, George ve Reynolds tüm gökyüzünde uçan sayısız büyülü yaratıkları gördüler.   “Ejder-Şahinleri! Bu…” Reynolds da ağzı açık şekilde sersemledı.   Uzaktan, muazzam bir Ejder-Şahinleri sürüsü tüm gökyüzünü kaplamış bir şekilde göründü. Ejder-Şahinlerin sayıları çok fazlaydı onların ne kadar olduğunu bilmelerinin imkanı yoktu.   Aniden herkes kıyamet gününün onların üzerine geldiğini hissediyorlardı. Şuanda hiç kimse Mor-Gözlü AltınKürklü Maymun tarafından pastırma haline gelen Kalan ve Bernard için ne üzüntü ne de acıma zahmetine giriyordu.        





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr