Cilt 7 Bölüm 24: Durgunluk

avatar
6637 8

Coiling Dragon - Cilt 7 Bölüm 24: Durgunluk


 

Çeviri: Ractel

// Beyler Tüylerim diken diken oldu!!

  //Ratelin ikinci kişiliği Ractel

Karanlık ve sessiz konutta, sadece Raynolds, Yale, George, birkaç düzüne kadın hizmetçi ve birkaç düzüne koruma. Hepsi sadece Linley için buradaydı.

Asma dallarının altında, George, Yale, ve Reynolds taş bir masanın etrafında duruyorlardı.

“Patron Yale. Sence Üçüncü Kardeşin neyi var?” Reynolds yüzünde karmakarışık bir ifadeyle umutsuzca sordu.

Yale kafasını salladı. “Ben de bilmiyorum. Üçüncü Kardeş buraya geldiğinden beri 10 gün geçti ve bu on gün boyunca hiç eski enerjisinde değildi. Artık ne antrenman yapıyor, ne bizimle şakalaşıp gülüyor. Hep içine kapanmış halde.”

George da kafasını salladı. “Eskiden ne olursa olsun Üçüncü Kardeş antrenmanını aksatmazdı. Ama şimdi tamamen farklı biri olmuş gibi.”

“Peki Üçüncü Kardeşe tam olarak ne olduğunu bana kim söyleyebilir?” Reynolds dişlerini gıcırdattı. “Bilsem harika olurdu.” Yale teslimiyetle iç çekti.

Kafalarını en çok ağrıtan şey Linley’i bu duruma getiren şey hakkında hiçbir bilgilerinin olmamasıydı. Artık eğitim yapmıyor yada onlarla şakalaşmıyordu. Her zaman içine kapalıydı ve ruhunu içinden çekip almışlar gibi görünüyordu.

Nasılsa bu hale hiçbir gözle görülebilir neden olmadan gelmişti.

Linley’in can kardeşleri nasıl endişelenmezlerdi ki?

“Üçüncü kardeş dehşet verici bir şokun etkisinde olmalı.” dedi Yale alçak sesle. George ve Reynolds bir an irkildiler ardından tekrar sessizleştiler. O gün orada gördükleri şeyi düşünmeden edemiyorlardı

Yüzlerce metrenin enkaza döndüğü dairesel bir alanın etrafında binlerce izleyici toplanmıştı. Bu felaket bölgesinde, altı tane şaşırtıcı derecede derin krater ve düşmüş meteorlar vardı.

Tam Ejder-formdaki Linley, altı Özel Uygulayıcıyı vahşice katletmişti, ardından yere oturup çocuklar gibi hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. “Üçüncü kardeşi hiç bu kadar kalbi kırık bu kadar kırılgan görmemiştim.” Yale düşük sesle konuştu.

George da onayladı. “Üçüncü Kardeş çok serttir. Alice’in onu aldatmasının acısını çekerken ‘Rüyadan Uyanış’ heykelini yapmış ve hemen ardından daha fazla antrenman yapmak için Büyülü Canavar Sıradağlarına gitmişti.”

“Doğru, Babası öldüğünde bile, Üçüncü Kardeş sabretmeyi ve kendini tutmayı başardı. Ama bu sefer...” Reynold basitçe içinde bulundukları durumu anlayamıyordu.

Hepsi sevgili kardeşlerinin kırılgan bir durumda olduğuna eminlerdi ama hiç biri de bunun sebebini bulamıyordu.

Linley konutun arkasındaki sel yatağının yanında, cilalanmış dekoratif bir taşın üzerinde oturuyordu. Dereye bakıyor, hiç hareket etmiyordu.

Bebe de Linleyin yanında taşın üzerinde oturuyordu.

Mutlak bir sessizlik. Duyulabilen tek ses akan derenin çağıldamalarıydı.

Linleyin gözleri dereye odaklanmış olsa da, zihninde hala Büyükbaba Doehring ve onunla beraber geçirdiği zamanlar vardı.

Bir çocukken Büyükbaba Doehring’le nasıl oynadığı.

Delikanlı olduğunda ise Büyükbaba Doehring’in ona nasıl yol gösterdiği ve eğittiği.

Büyülü Canavarlar Sıradağlarında, Büyükbaba Doehring’in ona bıkmadan usanmadan tekrar ve tekrar ders verişleri.

Her bir hatıranın yüzeye çıkışıyla, Linley kalbinin biraz daha yatıştığını hissediyordu.

“Babam öldüğünde çok yalnız olduğumu düşünmüştüm. Ama gerçekten öyle hissetmemiştim, çok talihliydim. Ne olursa olsun Büyükbaba Doehring hep arkamdaydı, beni destekliyordu, tavsiyeler veriyor, beni cesaretlendiriyor ve bana hatırlatıyordu…”

“Ama neden bunu geçmişte anlayamadım? Neden Büyükbaba Doehringle geçen zamanımı bir hazine olarak görmedim?” Linley’in kalbi pişmanlıkla doluydu.

Büyükbaba Doehring asla ondan aşırı isteklerde bulunmamıştı ama o da Büyükbaba Doehring’in nasıl hissedettiğini düşünmemişti. Büyükbaba Doehring’le geçirdiği zamanları gerçekte hiç değer vermemişti. Belki de bilinçaltında Büyükbaba Doehring’in hep onunla birlikte Kıvrılan Ejderha Yüzüğünde duracağını düşünüyordu.

“Kıvrılan Ejder Yüzüğü? Büyükbaba Doehring hep Kıvrılan Ejderha Yüzüğünde olurdu. Orada hep yalnız kalmak onun için çok acı verici ve sefilce hissettirmiş olmalıydı. Büyükbaba Doehring belki de onunla daha sık sohbet etmemi umuyordu, değil mi?” Linley bunları ancak şimdi düşünebiliyordu.

Ancak…

Geçmişte, Linley genellikle Büyükbaba Doehring’e sadece aşılmaz bir güçlükle karşılaştığında sorular sorardı. Büyükbaba Doehring’i sırf sohbet etmek için çağırdığı zamanlar yok denecek kadar azdı.

O hiçbir şey vermeden sadece alıyordu.

“Neden ancak seni kaybettikten sonra, seni nasıl mutlu edebileceğimi anlıyorum?” Linley’in bedeni titremeye başladı. Büyükbaba Doehring’in geridönmesini ve tekrar yanında olmasını o kadar istiyordu ki.

Ne yazık ki….

Bu imkansızdı.

Büyükbaba Doehring ölmüştü. Öldü ve sonsuza kadar gitti.

Linley kalbinin bükülüyormuşçasına sıkıştığını hissetti. Tüm bedeni acıyla kıvranıyordu. Ama Linley’in yüzünde bu acının tek bir emaresi yoktu.

Linleyin kalbinin derinlerinde, düşünmeye bile başlamıştı…

Eğer şimdi acıdan ölseydi, tüm bunlardan kaçmış olurdu.

“Patron.”- Bebe’nin sesi Linley’in kafasında çınladı. Linley Bebe’ye bakmak için döndü. Bebe’nin boncuk gibi küçük ve siyah gözleri Linley’e dikilmişti, gözlerinde endişeli bir bakış vardı.

“Sen…yine Büyükbaba Doehring’i mi düşünüyorsun?” Bebe bile Linley’in eskiden hayalet bir Aziz-seviye Grand Magus’la seyahat ettiğini ancak Doehring Cowart öldükten sonra öğrenmişti.

Linley kafa salladı..

Bebe Linley’le zihin yoluyla koşutu. “Patron, bana…bana Büyükbaba Doehring’le ilgili her şeyi anlatabilir misin?”

Bebe’ye bakarken Linley kafasıyla hafifçe onayladı, sonra uzanıp Bebeyi kollarına aldı ve ona sarıldı. Sonra Bebe’ye Doehring Dedeyle ilgili herşeyi anlatmaya başladı. “O yıl, sekiz yaşındaydım. Wushan kasabasında ortaya çıkan iki Aziz-seviye savaşçı vardı….”

Arka avlunun kapısının önünde duran Raynols ve diğerleri Linley’in cilalanmış dekoratif kayada otururken Bebe’yi kucaklamasını sessizce izlediler.

“Üçüncü Kardeşi böyle görmek beni çok sefil hissettiriyor..” Reynolds hafifçe iç çekti.

Yale ve George, ikisi de sessizdi.

“Bir şeyler düşünmemiz lazım.” George’un gözleri aniden keskinleşti, ateşlendi. “Ne olursa olsun Üçüncü Kardeşin böyle çökmesine müsaade edemeyiz.”

Yale ve Reynolds, ikisi de kafa salladılar.

“İkinci Kardeş, hiç fikrin var mı?” Reynolds ve Yale, ikisi de George’a baktılar.

George konuştu, “Üçüncü Kardeş’i böyle yapan şey hakkında hiçbir fikrimiz yok. Ama tahminde bulunabileceğiz birkaç şey var.” George cılız bir sesle, “Üçüncü Kardeşin klanı Ejderkan Savaşçısının klanıydı. Bir zamanlar tüm dünyaya hükmetmiş bir klan olarak, klan mensupları doğal olarak ailelerini eski görkemine kavuşturmak istiyorlar.”

Yale’in gözleri ışıldadı. “Doğru. Üçüncü Kardeş klanına çok önem veriyor. Atalarının yadigarı olan savaş-kılıcı ‘Slaughterer’ için, ‘Rüyadan Uyanış’ heykelini bile satmaya hazırdı.”

“Aynen.”
George kafa salladı “Benim teorim, Üçüncü Kardeşin uzun yıllardır antrenman konusunda kendine bu kadar yüklenmesinin sebebi, onu buna iten bir amacının olduğu. Büyük ihtimalle bu amaç klanını eski şanına döndürmek.Üçüncü kardeş uzun yıllardır kendini buna adadı. Kesinlikle bu kadar kolay vazgeçmeyecektir. Bunu onu kışkırtmak ve cesaretlendirmek için kullanmalıyız.”

“Onu kışkırtmak mı? Bu işe yarar mı?” Yale biraz şüpheli yaklaşıyordu.

George umutsuzca, “Daha iyi bir yöntemimizmi var?” diye sordu.

“Bu metodu kullanacağız.” Reynolds sinirlenmişti. “Üçüncü Kardeşin böyle davranmaya devam ederken daha fazla bir kenardan izleyemem. Gidelim. Üçümüz gidelim ve onunla konuşalım. Gerçekte neler olduğunu görelim.”

“Dördüncü Kardeş, konuşma kısmını İkinci Kardeşe bırak. Sen ne kadar çok konuşursan işler o kadar sarpa sarıyor.” Yale Reynolds’u uyardı..

Kendi davranış tarzını bilen Reynolds başıyla onayladı. George, Yale, ve Reynolds birbirlerine baktılar, sonra Linley’e doğru yürüdüler.

Linley’in hikayesini dinledikten sonra, Bebe de sessizdi. O da kalbi-kırılmış hissediyordu, Doehring Cowart’ın ölümünden dolayı kalbi-kırılmış. Aniden, Bebe arkadan onlara yaklaşan insanlar sezdi. Linleyin kollarından dışarıya fırladı ve o yöne doğru baktı.

Gelenler Yale, George ve Reynolds’du.

Ama şimdi, Büyükbaba Doehring’in masalını anlatmayı yeni bitirmişken, Linley tekrar hatıralar arasında kaybolmuştu, ve ona doğru yaklaşan insanları fark etmemişti bile.

Yale, George ve Reynolds birbirlerine baktılar, hepsi derin birer iç çektiler. Linley bir uzmandı. Normalde onları üçü avluya bile girmeden önce fark etmiş olmalıydı. Ama şimdi, üçü Linley’in tam arkasındaydı ve Linley daha tepki bile vermemişti.

“Üçüncü Kardeş.” Yale konuştu.

Linley ürperdi, sonra hafifçe başını çevirdi ve üçüne doğru baktı. “Siz mi geldiniz?” Konuştuktan sonra, Linley kafasını tekrar dereye çevirdi ve suya bakmaya devam etti.

Yale, George ve Reynolds hızla Linley’in oturtuğu kayanın önüne doğru yürüdüler.

“Üçüncü kardeş.” Yale aniden Linley’i omuzlarından yakaladı ve Linley’i ona bakmaya zorladı. “Üçüncü Kardeş, Ernst Enstitüsünde olanları ve bana ne söylediğini hatırlıyor musun?”

“Unuttum.” dedi Linley sakince.

Yale’in gözleri keskinleşti. “Unuttun mu? Üçüncü kardeş, fiziksel olarak en iriniz olsam da çalışkan olmadığımdan dolayı yurttaki en zayıf kişinin ben olduğumu söylüyor ve beni sık sık eleştiriyordun.”

Üçü yurt arkadaşı olduğu zamanlarda, doğal olarak sık sık birbirleriyle şakalaşıyorlardı.

Ama Linley sessiz kaldı.

George Yale’e baktı, hafifçe kafa salladı. Yale, Linley’in omuzlarını bıraktı ve George Linley’in önüne geçti, ciddiyetle konuştu, “Üçüncü kardeş, sana sormak istiyorum. Bunca yıl bıkmadan usanmadan böyle sert çalışmalara katlandın. Tüm bunlar ne içindi?”

Linley boşluğa doğru baktı.

Çocukluğundan beri antrenmanlara ne kadar odaklandığını düşünmeden edemedi.

“Klanım için.” Linley sonunda cevap verdi.

Yanındaki Yale ve Reynolds yüzlerinde bir keyif emaresi göründü. George hızla konuştu, “O zaman sormama izin ver, şu anda klanına karşı sorumlu davranıyor musun?”

Linley, George’a bakarak acı bir biçimde gülümsedi. Yıkılmışp ve iç karartıcı bir sesle konuştu, “Babam öldü. Annem öldü. Söyle bana. Klanımı yüceltmek için sıkı çalışmamın ne değeri var?”

Linley ayağa kalktı, arka avlu boyunca yürüdü.

Yale, Georgeve Reynolds Linley’in sırtına bakıyorlardı, sonra bakışları sersemledi.

“Anlamsız. Herkes öldü. Elimden geleni yapmamın ne değeri var?” Linley kapıdan geçip gözden kaybolmadan önce yıkılmış ve kederli bir sesle konuştu.

On beş gün.

Linley on beş gündür konutta kalmıştı. Bu on beş gün boyunca, Yale ve diğerleri ellerinden gelen herşeyi denemişlerdi, ama ne yaparlarsa yapsınlar Linley olduğu gibi kalmıştı.

George, Reynolds ve Yale yanyana oturup mutsuzca içtiler.

“Ne yapmalıyız? Tam olarak ne yapmamız gerekiyor? Oturup Üçüncü Kardeşin bir keder çukurunda kendini yiyip bitirmesini izleyemeyiz.” Reynolds sinirle şarap çanağını yere çarıptı.

Yale ve George da kafalarını salladılar.

Geçen birkaç günde, yapabilecekleri her şeyi denemişlerdi. Aynı zamanda Linley’e neden böyle olduğunu da sormuşlardı, ancak Linley tek bir kelime bile etmemiş, sessizliğini korumuştu.

Ne yapabilirlerdi?

“Üçüncü Kardeşin sessizliğini gördükçe, onun için gerçekten endişeleniyorum. Kalbim ağrıyor. Üçüncü kardeş, yazık…” Yale şarap şişesini yakaladı ve ağzına boşalttı, şişenin yarısını tek yudumda içmişti.

Onlar Linley’le yan yana büyümüşlerdi ve birbirlerine olan sevgileri öz kardeşler arasındakinden bile daha derindi. Nasıl öylece Linley’in çöküşünü izleyebilirlerdi?

Odasında bir sandalyede oturan Linley’in elinde Kıvrılan Ejder yüzüğü vardı. Linley Büyükbaba Doehring’in bu yüzükten çıktığı her seferi açıkça hatırlıyabiliyordu.

Ama o sahne asla ve hiçbir şekilde yeniden oluşmayacaktı.

Linley’in diğer elinde, ikinci bir yüzük tutuyordu, boyutlar arası bir yüzük. Clayde öldükten sonra, yüzük ve içindekiler sahipsiz hale gelmişti. Altı Özel Uygulayıcıya karşı savaşırken, Linley’in kanı yüzüğü uzun süre önce kaplamıştı ve yüzüğün yeni sahibi Linley olmuştu.

Ancak…

Geçen on beş günde, Linley bu boyutlar arası yüzüğe yada içindekilere çok bakmamıştı. Kafası başka yerdeydi. O anda aktif olarak yaşamasa bile, düşünceleri hep Büyükbaba Doehring’le yaşadıkları anılardaydı. Büyükbaba Doehring’in sakalını çekiştirirkenki görünüşü yada Linley’i sertçe eğitirkenki hali. Herr türden anı, onun için çok açık ve canlıydı.

“Neden. Neden, sahip olduğun son insan, dedem Doehring de ölmek zorunda? Neden?”
Büyükbaba Doehringi kaybettikten sonra, Linley büyük bir destek kaynağını da kaybetmişti. Daha önce hissetmediği kadar kırılgan ve yanlız hissediyordu. Linley kollaruındaki bebeyi sıkıca tutuyordu. Sessiz küçük bir odada oturmaya devam etti, tek başına...  





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr