Bölüm 18: Yılankanadı

avatar
5957 78

Desolate Era - Bölüm 18: Yılankanadı



Bölüm 18: Yılankanadı


“Mm.” elini havaya savuran Ning aniden ufak bir mavi altın çıkardı. Altını yılanlı adama fırlatmıştı: “Al bakalım.”


“Bu kadarcık mı?” siyah yılanlı adam ve arkasında duran ikili neredeyse çıldırmak üzereydi. Üçü de ufacık, parmak büyüklüğündeki altına baka kalmıştı: “Hatta saf bile değil??”


“Genç efendi.”


“Genç efendi.”


Üçlü yalvarmaya başlamıştı. Nasıl olur da bu ufacık altınla kabileye dönebilirlerdi? Diğer kabile savaşçıları şehrin dışında onları bekliyordu ve hiçbiri şehre girmeye yeltenmemişti… Bunun sebebi, şehre girmek için kuzu derisi ya da ona eşdeğer olan herhangi bir eşyanın ödenmesi gerekliydi.


“Aptal herifler. Elinizde tuttuğunuz Yıldırımaltını’dır!”


“O Yıldırımaltını için yüz Yaratıkbaşı kadar altın ödemeye razıyım.”


“Sadece yüz tane mi? O büyüklükte bir Yıldırımaltını için, 160 Yaratıkbaşı kadar altın ödemeye razıyım! Kabul ederseniz hemen altınları buraya getirecek birini bulabilirim!’’ aniden etraftaki insanlar teklif vermeye başlamıştı. Teklif verenlerin çoğu Batı Vilayet Şehri’nde belirli pozisyonlara sahip olan ya da içlerinde Xiantian yaşam formları barındıran klanlara ait kimselerdi. Bu yüzden durumu hemen kavramışlardı.


Siyah yılanlı herif Yıldırımaltını parçasını sımsıkı kavradı. Elinde tuttuğu parçanın sıradan altınlardan daha ağır olduğunu anlamıştı. Diğer iki arkadaşına baktığında, üçlü şaşkına dönmüş ve sevinmeden edememişti.


“Teşekkür ederiz, genç efendi.”


“Teşekkür ederiz, kudretli genç efendi.”


Üçlü vakit kaybetmeden teşekkürlerini sunmaya kalktı.


“Şimdi mi teşekkür ediyorsunuz? Yağmurdamlası Kılıcı dört bir yana nam salmış, heybetli bir figürdür. Oğlunun nasıl biri olacağını düşünüyordunuz ki? Öylece, zorla elinizdeki eşyayı mı alacaktı? İşte böyle, elinin tersiyle fırlatacağı bir parça altın bile sizler için servet değerindedir” şişman, kürklere bürünmüş bir adam yüksek sesle konuşmuştu. Açıkça anlaşılabildiği üzere sesini yükseltmesinin sebebi, kelimelerini Ning’e duyurmaktı.


Ning gülümsemiş ve kılıç kınıyla, içindeki kılıçları hemen Kaletaşına depolamıştı. Kaletaşının içindeki boyut kısıtlı olduğundan, yanında pek fazla Yaratıkbaşı altınlarından taşımıyordu. Birkaç parça Yaratıkbaşı altınının dışında, boyutta yalnızca değerli hazineler mevcuttu.


……..


Salonda…


Ji Yichuan ana koltuğa kurulmuş, Yuchi Kar da onun solunda oturmuştu. İkili yavaş yavaş önlerindeki masadan yemek yiyordu.


Svoosh!


Bir insan figürü salona girdi. Bu figür, yürüyüşünü bitiren Ning’den başkası değildi.


“Baba, anne.” dedi Ning.


Yichuan’ın suratı ekşimişti: “Neden dışarıda gezerken zamana dikkat etmiyorsun?”


Ning tek bir ses bile çıkarmadan her zamanki yerine oturmuş ve yemeye başlamıştı. Öğle yemekleri gayet zengindi. Çeşit çeşit etler, ekmekler ve şaraplar masaya yerleştirilmişti. Ning’in sahip olduğu iştah korkunç bir seviyeye ulaştığından masadaki yemekler hemen azalmaya başlamıştı.


Kar, oğlunun deliler gibi yemek yiyişini gülümseyerek izliyordu.


“Baba, anne.” Ning aniden konuşmuş ve aldığı üç kılıç ile kılıç kınını masaya koymuştu: “Bugün, yürüyüş yaptığım esnada üç kabile savaşçısına denk geldim. Muhtemelen uzaklardan gelmişlerdi. Bu değerli hazineyi satmaya çalışıyorlardı ve ben de almaya karar verdim.”


“Değerli hazine mi?” Yichuan’ın suratı ekşidi: “Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’mızın deposunda bir sürü değerli silah bulunuyor. Geçmişte, kendine oradan iki kılıç almamış mıydın? O kabile savaşçılarının bulduğu silahlar ne işine yarayacak ki.”


Ning henüz Ki Arıtıcılığı’nda Xiantian Alemi’ne adım atmadığı için büyülü hazineleri kullanmayı başaramadığından, hazine deposuna gidip iki tane değerli kılıç almakla yetinmişti lakin tabii, kafeste antrenman yaparken sadece sıradan kılıçlar kullanıyordu.


“Baba, zamanında aldığım o iki değerli kılıç bugün aldıklarımın yanında kalitesiz kalıyor.” Ning ciddi bir ses tonuyla söylendi.


“Oh?” Yichuan oğluna bir bakış attı.


“Aslında, bu aldığım kılıçlar zarar görmüş olsalar da büyülü hazineler olarak sayılabilirler.” Ning açıkladı: “Üzerlerine kazınan sembollerin ne yazık ki çoğu paramparça olmuş. Bu yüzden yalnızca keskin silahlar olarak iş yapıyorlar lakin kılıçlar gerçekten depodan aldıklarımdan bile daha keskin. Eğer biraz güç kullanırsam, Altınyıldız Zırhı’nı bile delebilirler.”


“Altınyıldız Zırhı’nı delebilecek güçteler mi?” Yichuan şaşırmıştı: “Ver bakayım.”

Ning doğrulmuş ve babasının yanına giderek kılıçları ona uzatmıştı.


Yichuan önce kılıç kınına bir bakış atmış, ardından da kılıçları çekerek incelemeye koyulmuştu: “Kılıçların üstünde yer alan sembollerin çoğu zarar görmüş ancak… Bunların zamanında gerçekten uçan kılıç tipi büyülü hazineler olduğuna şüphe yok! Ne yazık ki zarar görmüşler. Zarar gören çoğu büyülü hazine para etmez. En fazla, parçalanarak materyalleri satılabilir.’’


Ning başıyla onayladı.


Okuduğu kitaplardan zarar görmüş olan büyülü hazinelerin fazla değerli olmadığını biliyordu zira kılıcı oluşturan materyaller birçok tekniğin etkisinde kalıp birleştiği için eğer olur da hazineye bir zarar gelirse tekrar eski haline döndürmek mümkün değildi.


Chi!


Yichuan parmağını kılıcın gövdesine değdirmiş ve yere birkaç damla kan akmıştı. Suratında beliren şaşkın ifadeyle konuştu: “Ne kadar keskin bir kılıç. İçine enerji aktarmamış olsam bile bu kadar keskinliğe sahip. Hayatımda böyle bir şey görmedim. Kar, gel de şuna bir bak. Nereden geldiğini anlayabiliyor musun?”


Yuchi Kar kılıcı alıp inceledikten sonra başını iki yana doğru sallamıştı: “Anlayamıyorum.”


“Anne, eğer bu kılıç zarar görmemiş olsaydı, o zaman bir ‘dereceli’ hazine olabilir miydi?” diye sordu Ning.


“Tabii ki olabilirdi.” Kar başıyla onayladı: “Her ne kadar kılıçlar zarar görmüş olsalar da sahip oldukları keskinlikler hala bazı ‘derecesiz’ büyülü hazinelere denk bir durumda. Eğer hasar görmeseydiler şüphesiz ki ‘dereceli’ hazineler olarak görülebilirlerdi. Lakin, hangi derecede olacaklarını bilemiyorum. Belki de Kırlangıç Dağı’ndaki kimse bunu söylemeyi başaramayabilir.”


Ning başıyla onayladı. Meseleyi kavramıştı.


Genel bağlamda, Xiantian Ki Arıtıcıları’nın sahip olduğu büyülü hazineler “derecesiz” oluyordu. Yalnızca Zifu Öğrencileri ve daha üstündeki kişiler “dereceli” büyülü hazinelere sahip olma şansına erişebiliyordu. Büyülü hazine yapmak ise… İnanılmaz derecede zordu. Muhtemelen Kırlangıç Dağı’nda büyülü hazine yapmayı bilen tek bir kişi bile yoktu. Belki de uzak diyarlardaki güçlü kabilelerde bir hazine ustası bulunabilirdi.


“Büyük Xia Hanedanlığı Habistanrı Çağı’ndan bu zamana kadar dayanmayı başarmıştır.” Yichuan kılıçları oğluna geri verdi: “Hanedanlığın yönettiği bölgelerin sayısını bilmek mümkün değildir. Kim bilir trilyonluk geçmişlerinde kaç kabile yükselmiş, düşmüş, ortadan kaldırılmış ve kaç büyülü hazine geride kalmıştır. Böylesine hazinelerle karşılaşmak pek de şaşırtıcı sayılmaz ve Ji Klanı’mızda da nereden geldiği bilinmeyen yüzlerce hazine var. Yine de bir hazinenin böylesine keskin olması normalde karşılaşacağın bir olay değil. Sana tam uyuyor.”


Kar ekledi: Ning, gelecekte Ki Arıtıcılığı’nda Xiantian Alemi’ne adım attığında ve yaşam enerjini ‘derecesiz’ büyülü hazineye aktardığında bile bu kılıcın sahip olduğu güce ulaşamayabilirsin!


Ning başıyla onayladı.


Büyülü hazineler bazı zamanlarda akılalmaz sırlara sahip olabiliyordu.


Genel olarak konuşulduğunda, Ki Arıtıcıları büyülü hazineler kullandıklarında binlerce değişik güç ortaya çıkarmayı başarabiliyordu lakin Habistanrı Vücut Geliştiricileri… Yakın dövüş konusunda uzmanlaşmışlardı. Neredeyse yok edilemez vücutları, akılalmaz güçleri ve olağanüstü yenilenme kabiliyetlerine sahiplerdi ve bu sebeple Habistanrı Vücut Geliştirme Tekniği’nde çalışan kişiler genelde kılıç, hançer, mızrak gibi silahları tercih ediyordu.


“Xiantian Alemi’ne adım atsam bile bu kılıç kını ve üç kılıç işime yarayacaktır.” Ning keyiflenmişti. “Uzun bir zaman boyunca bana eşlik edeceklerini düşünürsek, onlara bir isim vermem lazım.Hmmm… ‘Karakuzey Kılıçları’ diyeceğim o zaman!”


Ning’in aniden “Karakuzey” ismini düşünmesinin arkasında bir sebep yatıyordu.


Geçmişte, babası Ji Yichuan Kırlangıç Dağı’nı terk edip geniş dünyada gezdiğinde, kuzeydeki sonsuz denize bile uğramıştı. O devasa denizin ismi “Kara Kuzey Denizi”ydi. Kara Kuzey Denizi’nde epey ada bulunuyordu ve Ji Yichuan da bu adaları tek tek ziyaret etmişti. İşte bu adalardan birinde Yuchi Kar’la tanışmıştı.


Tanışmalarının ardından seyahat arkadaşı olan ikili, birçok ölüm-kalım savaşı yaşadıktan sonra âşık olmuş ve böylece Kar hamile kalmıştı.


Hamilelikten dolayı tehlikeli Kara Kuzey Denizi’ni terk edip Kırlangıç Dağı’na dönmeye koyulmuşlardı ancak seyahatlerinin rotasında, tehlikeli bir duruma düşmüşler ve Yuchi Kar ciddi bir yara almıştı. Bu yüzden en başında “Ning ana karnında yaralandı.” deyip duruyorlardı. İşte o tehlikeli anda Tanrıyarayığı “Beyazsu Tazısı”, Kar’ı sırtına alarak mekânı terk etmişti.


Yichuan’ın arada sırada Beyaz Amcası’nın Ning’in hayatını kurtardığını söylemesi de bu sebeptendi.


Ebeveynlerinin tanıştığı, âşık olduğu ve annesinin ona gebe kaldığı yer Kara Kuzey Denizi’ydi.


Bu yüzden “Karakuzey” Ning için büyük bir önem arz ediyordu.


“Baba, Anne.” dedi Ning ciddi bir ses tonuyla: “Hazinelere bir isim verdim. Bundan sonra onlara, Karakuzey Kılıçları diyeceğim!”


……


Ning Karakuzey kılıçlarından bahsettiği sırada, Kırlangıç Dağı’ndaki Yılankanadı Gölü adlı bir bölgede….


Yılankanadı Gölü yüz kilometre uzunluğunda devasa bir göldü. Öyle ki, gölün bir ucundan diğer ucunu görebilmeniz mümkün değildi.


Eskilerin dediği gibi, dağ eteklerinde ve devasa göllerde her zaman yaratıklar yaşardı.


Bu sözler kesinlikle yanlış değildi! Bu devasa ve gizemli gölde şüphesiz ki Yabaniyaratıklar yaşıyordu. Tabii bölgedeki Yabaniyaratık’ın ismi de Yılankanadı’ydı. Bu bin yaşında, kadim ve akılalmaz güçlere sahip bir yaratıktı. Uçabilen ve hem suyu hem de zehri kontrol edebilen bir varlıktı. Etrafa dehşet saçan ve insanları hayrete düşüren cinstendi.


Gölün ortasında, ufak bir ada seçilebiliyordu. İşte bu ada Yılankanadı’nın yuvasıydı.


“Boom…” devasa, yüz metre uzunluğunda simsiyah bir yılan… Pullu kanatları o kadar heybetliydi ki adeta gökleri kaplıyordu. Kızıl gözleri, titreyen yaratıklara odaklanmıştı. Etrafa yayılan soğuk auradan sebep yerde buzullar oluşmaya başlamıştı.


Kalabalık yaratık grubu diz çökmüş, tir tir titremeye başlamıştı.


Neredeyse yüzden fazla yaratık oracıkta yatıyor, vücutlarını kaplayan buzdan sebep hareket bile edemiyordu. Donmuşlardı…


“Boom…” öfkeli Yılankanadı sert bir kükreme savurdu.


Diz çöken yaratıkların içinde yılanlar, balık-tipi yaratıklar görülebiliyordu. Hepsi hafifçe kükremiş ve korku dolu gözleriyle başlarını eğmişti.


“ROAAR!!” Yılankanadı neredeyse çılgına dönmüştü.


Huahuahua….


Ufak yaratıklar vakit kaybetmeden mekânı terk etmeye koyuldu. Çoğu yaratık adadan çıkarak gölün derinliklerine ilerlemiş, bir kısmı da adanın etrafında savunma pozisyonlarına koyulmuştu.


“Shua!”


Dev yılan, bir anda bulut parçacıklarına dönüşerek siyah kıyafetli bir insan formuna büründü.


“Bendeniz, Yılankanadı’nın doksan iki oğlu vardı!” siyahlı adam dişlerini sıktı: “Büyüme çağlarında çoğu ölmüş ve yalnızca on altısı hayatta kalmıştı! İçlerinden yalnızca biri Habistanrı soyuna sahipti… En sevdiğim oğlum, Kızıluç!”


Yılanlar doğaları gereği şehvete düşkün yaratıklardı.


Her ne kadar kendisi Habistanrı soyuna sahip olmasa da birçoğu Tanrıyaratığı olan Houtian Alemi’ndeki canlılarla çifleşmişti. Bin yıl yaşamış kadim bir yaratık için Houtian Alemi’ndeki Tanrıyaratıkları’yla ilişkiye girmek büyütülecek bir mesele değildi ancak Tanrıyaratıkları kolay kolay hamile kalamadıkları için Habistanrı soyunu taşıyan yalnızca bir oğlu olmuştu. O oğlunun ismi de Kızıluç’tu.


En sevdiği oğlu. Kızıluç’un Xiantian Alemi’ne adım attığı taktirde akılalmaz bir güce ulaşacağına şüphesi yoktu.


‘’Kızıluç, sana Xiantian Alemi’ne adım atmadan oraya gitme demiştim. Her ne kadar insanlar lezzetli olsalar da eğer fazla insan yersen, Ji Klanı gelip işini bitirebilir.” siyahlı adam hüzün doluydu.


Gururu, sevinci olan oğlu Kızıluç, nihayetinde insan etinin lezzetini tattığı için sürekli dışarıya seyahate çıkmaya başlamıştı.


“Oğlum. Seni geri getireceğim.” siyahlı adam aniden kanatlı formuna geri büründü. Devasa vücudu havaya atılmış ve siyah bir gölgeye dönüştüğü gibi bulutlarda kaybolmuştu.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44519 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr